Son Dakika
- 12:15 Fehmi Koru: Birileri, CHPlilere seçimin geride kaldığını, basit gündemlerin peşine takılmanın yanlışlığını hatırlatmalı…
- 12:08 Abdulkadir Selvi: AK parti yönetiminde ve hükümetin kadrolarında, politikalarında, söyleminde köklü değişikliklere ihtiyaç var
- 11:53 IMF'ten Mehmet Şimşek'in ekonomi programına destek: Biz de bunu tavsiye ederdik
- 08:06 Fehmi Koru: AK Parti’ye yakın yazarlar “Bayrak değişimi yaşanacak” diyorlar; ben “Olmaz öyle şey” diyorum…
- 08:03 Metin Külünk'ten İmamoğlu'nu ziyaret eden TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'na: Fırsatçı!
- 08:01 Anayasa Mahkemesi'nden flaş karar; Yükseköğretim Kanunu'ndaki bazı hükümler iptal edildi
- 08:00 CHP ile MHP arasında "afiş" atışması
- 07:51 ANALİZ | Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ve dernekler
- 07:44 Zühtü Arslan’a veda: “Devlet eksenli değil, hak eksenli paradigma bugün Anayasa Mahkemesi’nde hakim paradigmadır”
- 07:42 Astronot, kahraman, rejim muhalifi ve mülteci: 1987’de uzaya giden Suriyeli astronot Muhammed Faris, Gaziantep’te hayatını kaybetti
Alper GÖRMÜŞ Köşe Yazıları
Devlet-millet-CHP: Liderlik kararlıysa denklemi dönüştürmenin tam zamanı
“Milletin partisi AK Parti”nin yıllardır süregelen ve artık dozu iyice kaçmış ‘devlet’ kutsamaları ve devlet adına yapılan tehditler AK Parti’nin içinde bile itirazlara uğruyor… CHP tabanı ise bir zamanlar ‘devlet’e karşı beslediği muhabbetin çok uzağında; çünkü artık devlet ‘bizim’ değil ‘onların’… Ve tabii büyük seçim zaferiyle özgüven ve prestij kazanmış, bu yönüyle tercihlerinin tabanda teveccüh görme ihtimali misliyle artmış bir liderlik… İşte bu tablo CHP liderliğine CHP-devlet ilişkisini
- 11.04.2024
CHP’nin sırtındaki ‘devlet gömleği’ ve Özgür Özel’in tarihi önemdeki sözleri: “Devlet-millet-CHP”
“Sayın genel başkan, nasıl kazandınız?..” “Birçok doğruyu birlikte yapıp bazı yanlışlardan uzak durarak… En temelini söyleyeyim, inandığım, en özünde olanı… Bunu bizim MYK’ya da anlattım. Devletle millet yarışırsa millet kazanır. Kurucu irade refleksi bazen CHP’nin gündelik yöneticilerini hep devletin tarafında olmaya itiyor. Devletin tarafında olduğunuzda milletin tarafında bazen olamıyorsunuz. Biz bu seçimde milletin tarafında yer aldık, onlar devletin tarafında yer aldı. Bütün dünya siyaseti
- 7.04.2024
Seçim sonuçları ‘gericiliğin asla değişmeyecek özü’ teorisini ne kadar zayıflatır?
Yaklaşık çeyrek yüzyıldır her seçim sonrasında sergilenen “Bu kökten gerici halkla mecburen buraya kadar”cı fikriyat ilk kez bu seçimde tedavüle sokulmadı (sosyal medyada bile!) Çünkü iktidarı protestonun öne çıktığı seçim bu defa onları memnun eden bir sonuç yarattı. Bu sonuç ‘gericiliğin asla değişmeyecek özü’ teorisini ne kadar zayıflatır?
- 3.04.2024
İki seçim arasında yapay zekâ çağ atladı ama iktidar çevrelerinin ‘sahtegerçek’ üretimi zayıf kaldı; son gün atağından korkmalı mıyız?
14-28 Mayıs 2023 seçimlerinin üzerinden neredeyse bir yıl geçti ve bu arada başta yapay zekâdaki sıçramalı ilerlemeler olmak üzere digital teknolojideki gelişmeler sahtegerçek üretimi sektörünün eline çok sayıda ilave imkân verdi. Ne var ki, Türkiye yeni bir seçime giderken iktidar kanadından bu imkândan faydalanma yönünde bir eğilim göremiyoruz. Dileyelim böyle bir şeye tevessül edilmesin, fakat varsa bir hazırlık, bunun seçimden önceki son bir-iki günde sahaya sürüleceğini tahmin etmek zor de
- 29.03.2024
Dedim: “İstanbul, umudun var kalmaya devam etmesinin biricik imkânı…” Demedim: “Otoriterlikten çıkışın formülü İstanbul…”
Geçtiğimiz günlerde İstanbul seçimlerinin kazanılmasının seküler muhalefetin yerlerde sürünen umudunun var kalmaya devam etmesinin biricik imkânı olduğunu savunan iki yazı kaleme aldım. Fakat Gülçin Avşar bunu te’vil ederek benim İmamoğlu’nu ve İstanbul seçimini “otoriterlikten çıkışın formülü” olarak gördüğümü öne sürmüş. Oysa bu ikisi arasında dağlar kadar fark var. Avşar’dan başka goller de yiyorum: Muhalefet etmeyi “Erdoğan’ın hakkından gelebilecek kişi seviyesinde görmek” gibi, “Erdoğanizm
- 29.03.2024
Başkalarını İslam’a saygılı olmaya zorlamak, dindarların inançlarına duydukları güvene dair nasıl bir ölçü veriyor?
10 yıl önce birçok Avrupalı Müslüman genç “günah dolu bir seküler hayat”la inançları arasındaki mesafeden kaynaklanan gerilimden, şüpheden, pişmanlıktan kurtulabilmek için Müslümanlıklarını çok sert bir pratikle dışa vurmuş, son aşamada IŞİD’e katılmış, başkalarını da kendileri gibi olmaları için onlar üzerinde şiddet uygulamıştı. Ne var ki yaşattıkları zorbalık inançlarının gücüne duydukları güveni değil, o inancın gereklerini yerine getirememiş olmanın yol açtığı duyguyu ödünleme gayretini ya
- 17.03.2024
İmamoğlu, mevcut koşullarda bir duygu olarak umudun var kalmaya davam etmesinin biricik imkânı
Bir duygu olarak umudun var kalmaya davam etmesi, geleceğe dair ona yüklediğimiz olumlu anlamların bir garantisi olmasa da önemlidir. Mevcut gerçeklik içinden üretilmiş bir umudu, barındırdığı soru işaretleri ve problemler nedeniyle ‘sahte’ diye niteleyip nur topu gibi bir umuda ebelik edeceği beklentisiyle bir umutsuzluk dönemini ehven-i şer bulmak siyaset değil. İmamoğlu, mevcut koşullarda bir duygu olarak umudun var kalmaya davam etmesinin biricik imkânı; sonrasına bakılır.
- 11.03.2024
Nuri Bilge Ceylan kötümser değil karamsar; öğretmen Samet ‘kötücül ve karanlık’ değil, insan…
İnsana baktığında ilk gördüğü şey iç sıkıntısı ve huzursuzluk olan bir sanatçı doğal olarak en çok bunu anlamak ve anlatmak ister. Evet, Nuri Bilge Ceylan’ın karakterleri huzursuz ve sıkıntılıdır fakat bu onları ‘kötücül ve karanlık’ yapmaz. Ya da şöyle diyelim: Nuri Bilge Ceylan filmlerindeki karakterler üç aşağı beş yukarı bizim kadar ve çevremizdeki başka insanlar kadar ‘kötücül ve karanlık’tır, fakat bunun ‘normal’ olduğunu kabullenmek zor çünkü o zaman kendimizin de o karakterler kadar ‘kö
- 8.03.2024
Laik-seküler muhalefet için nihilizm köprüsünden önceki son çıkış: İstanbul seçimi
Başta CHP tabanı olmak üzere laik-seküler muhalefet AK Parti’nin uzun iktidar dönemini -arada umutlandığı anlar olsa da- giderek koyulaşan, zaman zaman nihilizm boyutlarına varan bir umutsuzluk duygusunun eşliğinde idrak etti. Sürecin en umutlu ânı olan 14-28 Mayıs seçimlerindeki ağır travmayı da hesaba katarsak, geldiğimiz noktada bu nihilizmin belirsiz bir süre boyunca kalıcı hale gelmesini önleyecek tek bir imkân kalmış görünüyor: İstanbul’un kazanılması… Hal böyleyken, Kılıçdaroğlu ve etraf
- 5.03.2024
“Yerelde bizim adayımızı seçmezsen…”: Erdoğan’ın ölümcül kozu büyük bir hayra da yol açabilir büyük bir şerre de…
Erdoğan, bu seçimin ‘konu’sunun halkın karşı karşıya bulunduğu bir ikilem olduğunu ısrarla vurguluyor: “Yerelde ya bizim adayımızı seçersin ya da devlet imkânlarından mahrum kalırsın…” 31 Mart gecesi yaşanacak bir iktidar zaferi, halkın Erdoğan’ın güç politikası karşısında beyaz bayrak çektiğinin ilanı anlamına gelecek. Tersi durumda ise seçmenler şöyle demiş olacak: Sen güçlü olabilirsin ama gücünü kullanarak bizi her şeye razı edebileceğini sanma!
- 1.03.2024
Kötülüğün şeffaf hale geldiği o anlardan biri: 387 hâkim ve savcının göreve iadesine tepkiler
En muhkem delili istihbarat raporları olan, ‘duyum’ların da önemli bir rol oynadığı 5 bin kişilik “FETÖ’cü hâkim ve savcılar” listesinde 387 kişilik bir ‘hata’yı bunların hiçbirinin dosyasına bakmadan mahkûm etmek ancak ipini koparmış bir kötülüğün eseri olabilir… CNN Türk stüdyosunda moderatör, stüdyodaki üç konuktan ikisinin, çok özel koşullarda verilen beş bin hâkim ve savcıyla ilgili kararlardan bazılarının ‘yanlış’ olabileceği, keza 5 binde 387’nin oransal karşılığının da gayet makul olduğ
- 27.02.2024
Erdoğan’ın ‘bunu nasıl söyler’ dedirten sözleri için tek maddelik bir anlama kılavuzu: Gücün cezbesi
Bugünlerde şöyle soruların cevabının peşindeyiz: Erdoğan, varsaydığımız ahlaki kodlarla düşündüğümüzde olumsuz tepki toplayacağı apaçık olan, bu anlamda ‘kendi ayağına kurşun’ niteliğindeki çıkışlarının düşünülenin tam tersine kendisi ve partisi için ‘iyi’ olacağı sonucuna nasıl varmış olabilir? Bize tuhaf görünen, ‘bunu nasıl bilmez, bunu neden göze alıyor’ dedirten şeyin arkasında nasıl bir rasyonalite var? Var mı? Bizim bilmediğimiz bir şeyi mi biliyor, bizim farkında olmadığımız bir şeyin m
- 20.02.2024
Laik siyaset ve laik sosyolojinin bugünlere gelişteki sorumluluğu (6): 20 yıl önce: Yine ‘beka’ ve ‘gayri milli’ suçlamaları, fakat bu defa suçlanan i
Yine ne kadar çok benzerlik var: O zaman da ‘misyoner tehlikesi’ vb, manipülatif amaçlarla üretilmiş ‘beka’ kaygıları varmış fakat o dili iktidar değil muhalefet kullanıyormuş… Keza o zaman da ‘gayri milli’ birileri varmış ve başka birileri onları ‘vatan haini’ diye damgalıyormuş. Bir farkla ama: O zaman iktidardakiler ‘gayri milli’ imiş, şimdiyse muhalefettekiler… Böylece anlıyoruz ki rakibini alt etmek için hukuk dışı yollara tevessül edenlerin yöntemleri de aynıymış; rakiplerini ülkenin beka
- 19.02.2024
Otoriter liderlere karşı geliştirilen çareler: Teknokratik liberalizm, ‘daha az halk’ formülü, bürokratik sosyalizm
Otoriter liderlere karşı geliştirilen ve henüz nüve halindeki ‘çare’lerin taşıdığı radikal ton aslında hiç şaşırtıcı değil, çünkü neticede kültürel sınıflar arasındaki bir mücadeleyle karşı karşıyayız. Kimse kimseye iktidarını kavgasız-dövüşsüz teslim etmez. Bu ‘sınıf savaşı’nın önümüzdeki yıllarda daha da keskinleşeceğinden kimse şüphe etmemeli.
- 14.02.2024
Otoriter liderlere karşı geliştirilen çareler: Teknokratik liberalizm, ‘daha az halk’ formülü, bürokratik sosyalizm
Otoriter liderlere karşı geliştirilen ve henüz nüve halindeki ‘çare’lerin taşıdığı radikal ton aslında hiç şaşırtıcı değil, çünkü neticede kültürel sınıflar arasındaki bir mücadeleyle karşı karşıyayız. Kimse kimseye iktidarını kavgasız-dövüşsüz teslim etmez. Bu ‘sınıf savaşı’nın önümüzdeki yıllarda daha da keskinleşeceğinden kimse şüphe etmemeli.
- 12.02.2024
Trump bugün başlayacak dava ile hal’edilirse buna ‘demokrasilerin kendisini savunma hakkı’ mı diyeceğiz?
Popülist-otoriter liderlerin seçimle iş başına gelebilmelerinin yarattığı kaygı, demokrasinin işletim sistemi olan genel oy sisteminde artık işlemeyen bir şeylerin olduğunu imâ eden ve buradan da popülist liderlerin iktidara gelmelerini engelleyecek, gelseler de yönetmelerini sınırlayacak ‘bürokratik’ çare önerilerine varıyor. Tartışma elbette “Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi” düzeyinde yürümüyor fakat onu da andırmıyor değil.
- 9.02.2024
Alev Alatlı mı iktidara benzedi iktidar mı Alev Alatlı’ya?
Acaba Alev Alatlı’nın devlete yaklaşmasının nedeni Mustafa Öztürk’ün dediği gibi salt devlet katında saygı ve itibar görme arzusu muydu yoksa iktidar ve devlete zamanla hâkim olan düşünceyle kendi düşüncesi arasındaki irtibat ve benzerlik mi? Gerçi her iki durumda da o kişiye entelektüel diyemeyiz ama ikisi arasında bir fark olduğu da muhakkak. Birincilerin ‘persona’ları (maskeli kişilikleri) güçlü kişilikleri zayıftır, fakat ikinciler için aynısını söyleyemeyiz, onlar esasen samimiyetle inandı
- 5.02.2024
Laik siyaset ve laik sosyolojinin bugünlere gelişteki sorumluluğu (5): 2007 için zemini yumuşatma kampanyaları, 2003-2006
Türkiye'de siyasi iktidarın “geçici” olmadığı, tam tersine başka alanlarda da (ekonomik, sosyal, belki kültürel, vb.) iktidar kaymaları yaratabilecek bir güçte ve kapsayıcılıkta olduğunun ortaya çıkmaya başladığı 2004-2005'ten itibaren yalnız iktidardaki siyasi sınıfa değil onlara oy veren toplumsal kesimlere karşı da korku-nefret karışımı bir duygu oluştu. Bu durumda, siyasal ve sosyal alanlara girmeye başlayan yeni iktidar sahiplerine karşı mücadelenin neye dayandırılacağı da kendiliğinden or
- 1.02.2024
Kürtler, Selahattin-Başak Demirtaş ve muhalif aydınların telaşı
DEM’in İstanbul’da aday çıkarması, hele hele Başak Demirtaş gibi güçlü bir aday çıkarması ihtimali muhalif kanaat önderlerinde bariz bir telaşa ve sinirliliğe yol açmış durumda. Bu telaş kendini, Kürtlerin ve Demirtaş’ın “otoriter iktidara karşı direnmeye çalışan demokrasi ve özgürlük cephesine ihaneti”ne dair yazılar, görüşler, sosyal medya mesajlarıyla ortaya seriyor. Bu, örneklerine daha önce de rastladığımız tipik bir ‘modern’ aydın tavrı: Başkalarının tatminini kendi tatminleri kadar ‘kıym
- 26.01.2024
Laik siyaset ve laik sosyolojinin bugünlere gelişteki sorumluluğu (4): Depresif-paranoyak milliyetçiliğin altın yılı, 2005
AK Parti, zihin kodlarındaki bulanıklık nedeniyle ilk yıllarında iktidarına yönelik provokatif eylemlerin doğasını doğru değerlendiremedi. Geçtiğimiz bölümlerde, bildiri dağıtmak isteyenlere yönelik linç girişimlerini ‘halkın hassasiyetleri’ gerekçesiyle haklı bulması demokratik hak ve özgürlükler konusundaki bulanık bakışının sonucuydu. Linç girişimlerini izleyen depresif-paranoyak milliyetçiliğe karşı da İslamcılığına bulaşmış milliyetçiliği nedeniyle gerekli tepkiyi vermedi, hatta yer yer du
- 24.01.2024
Hrant Dink’i ölmeden evvel öldüren dava ve Türk önyargı sistemi
“Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur…“ Bu cımbızlanmış cümleyle Hrant Dink’i ‘Türklüğe hakaret’ten mahkûm etmek nasıl bir şeydi biliyor musunuz? Hani ‘Abdest almadan namaza durmayın’ diyen birini şeriat mahkemesinde ‘namaza durmayın’ dediği gerekçesiyle cezalandırmışlar ya, işte tam öyle bir şeydi. Hrant Dink, yazısında ‘Türklerin kanının’ değil, tam tersine ‘Ermeni kimliğindeki Türk algısının zehirli olduğunu’
- 22.01.2024
Kürt sorununda mağdur adına şiddet: ‘Soyun o zaman, dövüşeceğiz’in meşruiyeti kaldı mı?
Kürtler adına sürdürülen şiddete dayalı hak arama yönteminin meşruiyetine ve bu meşruiyetin sınırlarına dair 30 yıldır yazdığım yazılarda zaman zaman kullandığım bir Ortaçağ hikâyesi var. Şimdi, yine bir seçim arifesinde PKK’nın şiddet eylemlerinin yeniden bir numaralı gündem maddesi olduğu mevcut koşullarda yöntemin meşruiyetine o hikâyedeki ölçüyle bir kez daha bakmak istiyorum.
- 18.01.2024
Çaresiz bıraktığından minnettarlık devşirmece: Sabahları çorba, Cumaları etli pilav
Benim ölçülerimle ahlaki açıdan en kötü yönetim, kendi beceriksizliği (ya da ideolojisi, zihniyeti vb) nedeniyle mutsuz ettiği, çaresiz bıraktığı insanlara birtakım çerezler sunan ve bunlardan dolayı kendisine minnettarlık duyulmasını bekleyen yönetimlerdir. Böyle iktidarları, sert-gaddar sorgucudan sonra elinde su şişesiyle sorgu odasına giren, sorgulananın varoluşsal zaaflarını sömürerek onu çözen ‘nazik, anlayışlı’ sorguculara benzetiyorum ve öfke duyuyorum.
- 12.01.2024
Laik siyaset ve laik sosyolojinin bugünlere gelişteki sorumluluğu (3): 2005, ülke aniden ısınıyor, ısıtılıyor…
2005'ten itibaren ülkede ilginç bir şey olmaya başladı... Sanki, 2003-2004 darbe girişimcilerinin günlüklerinde anlattığı, arzu ettiği şey olmaya başlamış, ülke, içlerinden kesif provokasyon kokusu yayılan birtakım eylemlere, gösterilere sahne olmaya başlamıştı. Trabzon’daki milliyetçi linç girişimine Başbakan Erdoğan’la TBMM Başkanı Bülent Arınç’tan gelen taban tabana zıt iki tepki, AK Parti’nin başlangıçta bir ‘koalisyon’la yönetildiğinin en net kanıtıydı.
- 9.01.2024
Kızıl Goncalar’dan tarikatların rahatsız olmasına değil seküler kesimin rahatsız olmamasına bak!
Kızıl Goncalar dizisinin -tarikat ya da imam hatip mensubu- dindarları arasında ‘hoşgörüsüz’, ‘katı’ ve ‘kötü’ karakterler mevcut ama onlardan daha fazlası dizinin laik-seküler tiplemelerinde var. Ne var ki diziye “bizi kötü gösteriyor” diye sadece İslami kesimden tepki geldi. Bu tepki iktidar konumundaki dindarların kibirli ve yasakçı tavırlarına bağlandı, ki doğruydu. Peki en az öbürleri kadar ‘kötü’ temsil edilen laik-seküler kesimin diziye itiraz etmemesinin nedeni onların hoşgörülü-özgürlü
- 5.01.2024
Süper Kupa finalinin iptaline tepkiler: Hakikatin ‘faydalı’ çarpıtılışının muhalif versiyonu
Süper Kupa finalinin iptalinin ardından yaşananlar, ülkenin tasavvur edilebilecek en büyük lanetlerden birine dûçar olduğunu bir kez daha gösterdi: Türkiye, yalnızca eksik hakikate değil, yeri geldiğinde hakikatin düpedüz çarpıtılmış biçimlerine dahi gönüllü müşteri olmaya hazır ikiye bölünmüş bir toplum ve bu defa olgunun muhalif versiyonuna tanık oluyoruz. Muhalifi muvafıkı fark etmiyor, hakikatin ‘faydalı’ çarpıtılışı ya da ‘faydalı’ görmezlikten gelinmesi her iki kesimi de içten içe çürütüy
- 1.01.2024
İktidarın Kürt meselesi ve laiklik faylarında kurguladığı tuzaklar: CHP birincide iyi gidiyor, ikincide tabanı nedeniyle işi zor
AK Parti iktidarı Türkiye’nin iki başat fay hattı olan Kürt meselesi (“bunlar terörle iş tutuyor”) ve laiklik eksenli kutuplaşma (“bunlar iktidara gelirse dininiz-diyanetiniz kalmaz”) üzerinden etkili bir propaganda yürütüyor. Kemal Kılıçdaroğlu, büyük hataları bir yana, en azından niyet olarak ‘Baykalizm’in düştüğü tuzağa düşmedi ve iktidarın bu araçları kullanamayacağı bir söylem geliştirmeye çalıştı. CHP’nin yeni liderliğinin bu alanlarda ne yapacağı merak ediliyordu, şimdilik görünen şu: Bi
- 29.12.2023
Laik siyaset ve laik sosyolojinin bugünlere gelişteki sorumluluğu (2)
Laik siyaset ve laik sosyolojinin bugünlere gelişteki sorumluluğu (2): Mayıs 2003, ülkenin saygın anayasa profesörü: “Ne yapılacaksa beş ay içinde mutlaka yapılmalıdır
- 27.12.2023
Laik siyaset ve laik sosyolojinin bugünlere gelişteki sorumluluğu (1)
2012 yılının ortalarında, başlığı ‘2007’ olan bir kitap çalışmasına başlamıştım. Niyetim, geniş gazete taramalarıyla ‘her şeyin belirlendiği’ o kırılma yılını ve oraya nasıl gelindiğini olgular üzerinden anlatmaktı. Olguları peş peşe sıralayınca doğal olarak karşımıza seçimle gelmiş bir iktidarı ‘kurumlar’ı kışkırtarak hal’etme hikâyesi çıkıyordu, yani bir mağduriyet hikâyesi… Ne var ki kitabın yazımını bitirdiğimde artık bizzat AK Parti birilerini mağdur eden bir iktidar kurmaya başlamıştı ve
- 22.12.2023
Demokrasi mücadelesinde samimiyet ve kararlılığın resmi: İspanya, 1976-1981
Üçü de İspanya İç Savaşı’nın (1936-1939) cephelerinde çarpıştı. Bittiğinde ikisi yenenlerin (Faşistler) biri yenilenlerin (Cumhuriyetçiler) safındaydı. Diktatör (Franco) ölüp de (1975) demokrasi için geçiş dönemi başladığında üçü de hayatlarını demokrasinin yerleşip kökleşmesi mücadelesine adadı. Biri başbakan, biri başbakan yardımcısı, öbürü de Komünist Parti genel sekreteri ve muhalefet lideriydi. Üçü de parlamentoda kendi yoldaşlarının ‘hain’ suçlamalarına maruz kaldı. Fakat yılmadılar, sonu
- 14.12.2023
Demokrasi derdinde samimiyet ve kararlılık sorunu: İspanya’nın Üçlü’sü, Türkiye’nin Altılı’sı
Kemal Kılıçdaroğlu’nun iktidar hırsının yoğunluğuna şahit olduktan, Akşener’in “bu bacınıza neler neler ettiler”den ibaret büyük dertlerini dinledikten ve tabii seçim yenilgisinin ardından gelen topluca yere serilme halini gördükten sonra anladık ki bizim Altılı Masa’nın demokrasiye geçiş tecrübesiyle İspanya’da 40 yıl önce yaşanan demokrasiye geçiş tecrübesi arasında büyük bir samimiyet ve kararlılık farkı var. Ünlü romancı Javier Cercas’ın “Bir Anın Anatomisi”nde anlattığı üç siyasetçiyle biz
- 11.12.2023
İktidar ve duygu üretimi (2): Yanılabilen hükümet ve sık sık onu ‘düzelten’ lider formülünün sağladığı faydalar
İdarenin, geniş halk kitlelerinin canını yakan gündelik uygulamalarına halk adına müdahale eden ve ‘son noktayı koyan’ Cumhurbaşkanı imajının duygu yaratmaya matuf ‘çalışılmış’ bir strateji olduğunu gösteren çok örnek yaşadık. Bu örneklerde Erdoğan geniş kitleleri rahatsız eden gelişmeleri izliyor, sonra da onları ilk defa duymuş gibi ‘müdahale’ ediyor, yanlışları gideriyor, halkın öfkesini yatıştırıyor.
- 6.12.2023
İktidar ve duygu üretimi (1): Muhalefetin yasa tekliflerinin tamamını reddederek hakkında ‘etkisiz, sünepe aktör’ hissi uyandırmak
AK Parti, duyguların düşüncelerden daha muhkem ve uzun ömürlü olduğunu bilen ve bunu iktidarı için kullanma becerisine sahip bir parti. Kampanya dönemlerinde bu becerinin ‘akut’ versiyonlarına şahit oluyoruz; fakat bunlar, konjonktürün sunduğu mönüyle sınırlı, ‘kullan-at’ türünden, tabir caizse anlık duygu yönetimleri. Bir de sürekli olarak müracaat edilen, stratejik karakterli, her zaman devrede olan duygu yönetimleri var. İktidar, bunlardan ikisini çok seviyor ve kullanıyor. AK Parti, toplum
- 3.12.2023
Denizciler 20 yıl önce de ABD ve NATO’yu Karadeniz’de görmek istemiyordu (bkz. Özden Örnek günlükleri)
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu “NATO'yu veya Amerika'yı Karadeniz'de istemediğimizi beyan ediyoruz” dedi ve nedenlerini bazı güncel ve askeri gerekliliklerle sınırlı tuttu. ABD ve NATO savaş gemilerinin Karadeniz’de bulunması konusunun en önemli veçhesinin ‘askeri’ içerikte olması eşyanın tabiatı gereği… Fakat daha altta siyasi-ideolojik bir bakışın, ABD-NATO’dan uzaklaşma ve Rusya’ya yaklaşma gibi bir boyutun da bulunduğunu saptamazsak mesele eksik kalır.
- 29.11.2023
Pek spekülatif bir 50+1 yazısı: Erdoğan zemini yumuşatmak için ‘imkânsız’ı istedi, şimdi ‘mümkün’ü telaffuz edecek
Erdoğan, yalnız Bahçeli’nin değil muhalefetin de ‘hayır’ diyeceğini bildiği halde neden “50+1’i terk edelim” dedi? Çare olarak yüzde 30-35’le seçilmiş başkan modelini öneriyor ama o da biliyor ki bu oranlarla başkanlık sistemi olmaz; gerçekçi değil, kimse kabul etmez ve asla uygulanamaz. Dünyadaki başkanlık sistemlerinin hiçbirinde böyle bir seçim sistemi yok. O zaman da akla şu soru geliyor: Acaba sırada Erdoğan’ın muhalefetin de kabul edebileceği ‘gerçekçi’ önerisi ya da önerileri mi var ve o
- 24.11.2023
Kılıçdaroğlu CHP’si (3): Kozadan çıkma hamlesi inandırıcı olmadı çünkü sahih değildi
CHP ne yaparsa yapsın kendisini yüzde 25’e sabitleyen tarihi ve psikolojik bagajıyla esaslı bir biçimde hesaplaşamazsa etrafındaki kozayı parçalayamayacak. “Kılıçdaroğlu denedi işte, o da çare olmadı” itirazı yüzeysel bir bakışla haklı görülebilir fakat öyle değil. ‘Yapacağız’ demek ve bir şeyler yapıyor gibi görünmek başka gereğini yapmak başka. CHP’de “kozayı parçalamak” dışında bir çözüm olmadığına hâlâ inananlar varsa Kılıçdaroğlu’nun iyi niyetli hamlesinden doğru dersi çıkarmalı: Bir cemaa
- 20.11.2023
Kılıçdaroğlu CHP’si (2): Toprağı yumuşattı ama taşlaşmış bir toprak ne kadar yumuşatılabilirse…
Baykal döneminde CHP tabanında bir kısmı irtica korkusundan bir kısmı da ahlaki üstünlük duygusundan kaynaklanan, rasyonel çözümleme araçlarıyla kavranamayacak bir psikoloji oluştu. İnsanlar sahip olduklarını düşündüğü mutlak ‘doğru’yla seçim kazanmalarının imkânsız olduğunu görüyor fakat yine de ‘doğru’larının tartışmaya açılmasına izin vermiyordu; bu yolla seçim kazanma ihtimali varsa onu da zül addediyordu.
- 16.11.2023
Kılıçdaroğlu CHP’si (1): Tarih, son 13 yılı Baykalizmle Baykalizm arasında yaşanmış ‘tarihsel’ bir dönem olarak kaydedebilir mi?
Kemal Kılıçdaroğlu CHP genel başkanlığının ilk yıllarında Baykalcıydı. Dolayısıyla Baykal’dan nefret ettiğini söylese de zihnen Baykalcı olan CHP teşkilatı ve tabanı tarafından sevildi. İkinci dönemde Kılıçdaroğlu Baykalcılıktan uzaklaştı fakat teşkilat ve taban -tabii zahire aldanmayacaksak- esasen değişmedi. Bu dönem Kılıçdaroğlu’na tahammül dönemi olarak yaşandı. Tahammülün sürmesi için seçimi kazanması gerekiyordu, kaybetti. Peki, bu 13 yılda CHP Baykalizmden ne kadar uzaklaştı? Yanılmayı ç
- 12.11.2023
Batı’nın hali ya da liberal demokratların ‘çıpa’ sorunu: Sosyalistlerin ‘sosyalist ülke’siz kalması gibi…
Sosyalistler, 1920’lerde somut ‘sosyalist dünya’ (Sovyetler Birliği) çıpası üzerinden zaten önceden beri benimsemiş oldukları sosyalizm idealine daha sıkı bir biçimde sarıldılar fakat Sovyetler Birliği’nin dağılması (1991) ve böylece çıpanın ortadan kalkmasıyla birlikte sosyalizm de bir fikir ve ideal olarak ikna gücünü kaybetti. Günümüzde aynı akıbeti liberal demokratlar ‘Batı çıpası’ üzerinden yaşıyor.
- 28.10.2023
O Yahudileri çok sevdik… İyi de savaşta kendi devletini haksız bulana ‘vatan haini’ demiyor muyduk?
Herkes ‘bravo’ dedi ama en görkemlisini Ahmet Hakan’ın CNN Türk’teki programı ‘Tarafsız Bölge’de izledik. Gerek Hakan gerekse de stüdyodaki konukları, Gazze’de ateşkes talebiyle ABD Kongresini ‘basan’ Yahudilerin eylemini canlı yayında izlerken onları tebrik etmelere doyamadılar. Başka diyarlardaki iyi örnekleri onaylayarak aktarırken pratikte bunları hiç takmamakla malûl bir ahlakımız var. İnsanda “madem güzel, madem doğru, sen neden yapmıyorsun” diye bağırma duygusu uyandıran bu kötü pratik h
- 23.10.2023
Başsavcının mektubu ve AİHM’in ‘Nokta dergisi baskını’ kararındaki ‘whistleblower’ vurgusu
Başsavcı İsmail Uçar, HSK’ya gönderdiği mektubunda “Batı toplumlarında ‘whistleblowerları’ (derin gırtlaklar) korumaya yönelik yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu müessesenin bizde de teşviki gerekmektedir” demişti. Bu noktada AİHM’in Türkiye’den önüne gelen bir dosyada verdiği kararda, ‘whistleblowerlara’ dair mahkeme tarihinde ilk kez hüküm kurduğunu hatırlatmak isterim.
- 20.10.2023
İttihatçı ruh (3): Esasen kendiliğinden ve ‘doğal’, fakat bir yanıyla da üretilmiş ve ‘proje’
15 Temmuz darbe girişimini izleyen aylarda, anlamı ve önemi ancak ‘alıcı gözle’ bakıldığında fark edilebilecek iki ‘söylem’ dikkat çekti. Bunlardan biri, Erdoğan’ın, önceki 14 yıllık iktidarı boyunca hiç telaffuz etmediği Misâk-ı Millî temalı konuşmaları, öbürü de “İslamcıların AK Parti’den tasfiyesi” tartışmalarıydı. Bunların ikisi de AK Parti’nin devletle bütünleşmesi macerasının bilinçle öne çıkarılmış son iki çıktısıydı.
- 13.10.2023
İttihatçı ruh (2): Bugün baskın ama 15 yıl önce AB’ye, 10 yıl önce Çözüm Süreci’ne onay veren de aynı toplum
Türkiye halkı barış, huzur ve refahla bağlantısı kurulduğunda, değişmeyecek gibi görünen katı ideolojik ve kimliksel tutumlarını kolayca gevşetebiliyor ve hatta yaralı benliğinin müsebbibi olarak gördüğü Batı’ya bile farklı bir nazarla bakabiliyor. Bu bahiste yakın tarihte yaşanan en çarpıcı örnek Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin (AB) bir parçası olmaya doğru gittiğine inanıldığı dönemde her kesimden insanın bu sürece verdiği destek… AB örneği, yaralı benliğin izalesinin ille negatif bir milliyet
- 9.10.2023
Yeni İttihatçı ruh halinin derinliği o kadar da fazla olmayabilir mi?
Etyen Mahçupyan bir yıldır kaleme aldığı ‘Yeni İttihatçılık’ yazılarında çok muhkem bir toplam koydu ortaya. Benim bu toplamda emin olamadığım, dolayısıyla Mahçupyan kadar güçlü bir biçimde savunamayacağım sadece bir nokta var: Yeni İttihatçılığın önümüzdeki 10 yıllar için (de) neredeyse kaçınılmazlığına dair imâ ve öngörülerin erken ve aşırı olduğu kanaatindeyim. Türkiye’nin yeni yüzyılının böyle şekillenmesi çok güçlü bir ihtimal fakat böyle olmayabilir de.
- 5.10.2023
İktidar ve muhalefet seçmeninin aynı anda ‘partisini cezalandırma’ duygusu taşıdığı ilk yerel seçim
Oy verip iktidara getirdiği fakat uygulamalarından memnun olmadığı partisini yerel seçimde cezalandırmak, seçmenlerin sık sık baş vurduğu, sevdiği bir oyun… Anlamak kolay: Partisinden şikâyetçi olan fakat merkezi iktidar kaybından da korkan seçmenler yerel seçimi fırsat sayıyor uyarı için. Ağır ekonomik sıkıntıların iktidar seçmenini Mart’ta bir kez daha bu oyuna sevk edeceği açık. Fakat bu seçimi ilginç kılan, ilk kez muhalefet seçmeninin de ‘oyun’a dahil olma arzusu… Şurası kesin: Bu seçimde
- 29.09.2023
Merak ve kuşku mesleği gazeteciliğin ‘Profesör Kâbus’ sınavı
Psikiyatr Prof. Salih Zoroğlu çocuk ve ergen hastalarına ilaç verip telkinde bulunarak anne-babalarının kendilerine tecavüz ettiğini itiraf etmeye zorlamış. İnanması zor ama olabilir ve konuya dair savcı-polis soruşturmasını haberleştirmek gazetecilerin hakkı da görevi de. Fakat bu tarzda mı? Tuhaf ama gerçek: Türkiye’de gazeteciler, haberlerinin öznelerini polis ve savcılarla birlikte suçlamazlarsa, haberlerinin inandırıcılığının azalacağını sanıyorlar.
- 24.09.2023
Erdoğan’ın ‘özgürlükçü’ sözlerinin gerçek sanıldığı o birkaç saatin öğrettikleri
Erdoğan’ın “yeme-içme kültürü” hakkındaki -gerçek olmadığı sonradan ortaya çıkan- ‘özgürlükçü’ çıkışını yorumlayan seküler sosyal medya kullanıcılarının neredeyse tamamı onun bu fazla radikal sözleri sarf etmesinde bir inandırıcılık sorunu görmedi, onların Erdoğan’a ait olduğuna inandı. Bizatihi bunun ve ilaveten yaptıkları yorumların içeriğinin muhalif ruh halini anlamada önemli ipuçları barındırdığını düşünüyorum. İktidar destekçilerinin -sözlerin içeriğinden memnun olmasalar bile- sessiz kal
- 21.09.2023
Yalanda yaşayanların Sezgin Tanrıkulu’na karşı başlattığı seferberlik
Şu anda toplum Sezgin Tanrıkulu’na karşı iktidarından muhalefetine hatta kendi partisine kadar, bildiği aile içi tecavüz vakasına birbirinin yüzüne baka baka ‘yok’ muamelesi yapan ve ‘var’ diyen mensubuna dünyayı dar eden bir aile gibi davranıyor… Ve çürüyor.
- 12.09.2023
İnternet, cep telefonu ve sosyal medya olmasaydı popülist liderler yine de zuhur eder miydi?
Elitlerin 20. Yüzyıldaki hegemonik üstünlüğü, sahip oldukları bilgi birikimi nedeniyle esasen daha az eğitimli kesimlerin rızasına dayanıyordu. 21. Yüzyılla birlikte devreye giren yeni iletişim teknolojileri elitlerin bilgi tekelinin kırılmasında tayin edici bir rol oynadı. Geniş kitlelerin kamusal tartışmaya bu çapta katılımını sağlayan iletişim teknolojileri olmasaydı, aydınlanmış-elitlerin ‘üstün’ konumu ve ‘doğru’yu belirleme ‘hakları’ sorgulanabilir miydi? Bu soruya mutlak bir ‘sorgulanama
- 7.09.2023
Çağımızın sınıf savaşı duygular ve kültürler dünyasında yaşanıyor
Zizek, 2019’da halktan gelen bazı taleplerin “vizyonsuz” olabileceğini, ilerleme sağlayamayacağını, böyle durumlarda doğru tavrın o taleplere kulak asmamak olduğunu söylemişti; geçtiğimiz ay yazdığı bir makalede bu görüşlerini daha da radikalleştirdi. Haklılığı-haksızlığı bir yana, Zizek’in tartışmayı hak eden çok önemli şeyler söylediği açık, fakat bunlar aynı zamanda, ‘aydınlar’la halk arasında 60-70 yıl önce açılmaya başlayan mesafenin günümüzde hangi noktaya ulaştığını da gösteriyor.
- 3.09.2023
En alttakiler neden patronlardan çok ‘aydınlanmış, ilerici, elit’ sınıflara ‘gıcık’
Beş yıl önce epeyce ürkek bir biçimde sorduğum soruyu şimdi daha kuvvetli bir şekilde soruyorum: Acaba, diyorum, liberaller, demokratlar ve hatta hiçbir talebin işçi sınıfının taleplerinden üstün olmadığını savunan solcuların 1960’lardan itibaren öne çıkardığı taleplerde ve o talepleri savunurken baş vurdukları dilde bir sorun olabilir mi? Ve bu sorun, kendilerini, o taleplerin eğitimli taşıyıcılarının kullandığı imkânlardan mahrum sayan daha az eğitimli ve daha yoksul kesimlerde, son evresinde
- 28.08.2023
Şimdi de Milei… 21. Yüzyıl: ‘Aydınlanmış’ların iktidarının sonbaharı ya da popülist liderlerin yükselişi
Öfkenin bir ‘level’ üstündeki nefret, umuttan da sevgiden de daha yoğun bir duygu. Öfke de nefret de suni olarak yaratılamaz fakat toplumda temelleri olan bir öfkeyi (ya da nefreti) besleyip yaygınlaştırmak, hatta üstünde sörf yaparak iktidar olmak mümkün. Popülist liderler, sahip oldukları bu basit fakat büyük bilgiye yaslanarak ve her şeyi maddi ilişkilerin (‘rasyonel’in), maddi çelişkilerin belirlediği tezini yanlışlayarak iktidara yürüyor. Peki, yürürken, toplumlarda temelleri olan hangi öf
- 25.08.2023
“Yetmez ama evet Kılıçdaroğlu” diyenler; pişman olmayın, YAE’de böyle riskler vardır!
Yeminli ‘yetmez ama evet’ (YAE) düşmanları son yıllarda siyasetlerini defalarca “yetmez ama evet” çizgisi üzerine kurdu. Doğru yaptılar, çünkü temel ve en büyük siyasi hedefleri Erdoğan otoritarizmine son vermekti fakat kendi güçleriyle bunu yapabilmeleri imkânsızdı. Nitekim 2014 ve 2018’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendilerinden olmayan başkan adaylarını desteklediler. Bunlara şimdi de Kılıçdaroğlu eklendi. Bu kesimler üç yenilginin ardından da pişmanlık sergiledi. Bu gereksiz duygunun s
- 14.08.2023
“Engin Dinç kimdir, kaç yaşında, nereli?”
Konya Emniyet Müdürü Engin Dinç’in Ankara Emniyet Müdürlüğüne atanması dün bütün yayın organlarının internet sitelerinde “ne yer, ne içer”e ramak kalmış bir başlıkla ve standart bir portre-haberle duyuruldu. Evet, sıradan, sıkıcı bir portre-haber… Oysa niyeti olan bir gazetecilik için hayli ilginç ayrıntılar vardı Engin Dinç’in gerçek portresinde.
- 6.08.2023
İhbarcı binbaşının sözleri ‘tutanak’ta kaldı, resmiyet kazanamadı ve Akar bu sayede yedi yıl sonra yine “darbe ihbarı yoktu” diyebildi
MİT, 15 Temmuz darbe girişimini ihbar eden binbaşı O.K.’nın ifadesinin alınmasına savcılık talebine rağmen izin vermedi ve o gece MİT müsteşarını ‘almakla’ görevli Kara Havacılık Okulu’na açılan davanın iddianamesi ‘domatessiz menemen’ misali O.K.’sız yazıldı. Fakat daha sonra iki savcı ihbarcı binbaşıyla görüştü ve bir tutanak tuttu. O.K. orada darbe ihbarında bulunduğunu açıkça söyledi… Hulusi Akar yedi yıl sonra ilk kez konuştu ve bu kritik açıklamayı görmezden gelerek “15 Temmuz’da darbe ih
- 31.07.2023
Yedinci yılda Gülen’in ‘dizinin dibinden’ gelen itiraf: “İçimizden birileri Gülen’i Akar’ın darbe yapacağına inandırdı”
2021’de kaleme aldığı “Cemaat İçeriden Adım Adım 15 Temmuz’a Nasıl Sürüklendi” başlıklı uzun yazı dizisi nedeniyle ‘Cemaatin övündüğü gazeteci’den ‘Cemaat haini gazeteci’ye dönüşen Ahmet Dönmez’in yazdıkları, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Fethullah Gülen’e en yakın isim olan ‘molla’ Osman Şimşek tarafından doğrulandı: “İlk defa burada söyleyeceğim bunu, söylemek ihtiyacı hissediyorum. Biz hizmet hareketi olarak çok büyük bir tuzağa çekildik. Sırtımızdan büyük bıçaklandık, büyük hançerlendi
- 27.07.2023
Gülenciler’in “15 Temmuz’da biz yoktuk”; iktidarın “sadece FETÖ’nün işi” iddialarına karşı iki yeni tanıklık
15 Temmuz darbe girişiminin yedinci yıldönümünün öncesinde, 15 Temmuz davalarından birinde dile getirilen bir tanıklık, o gün darbe sahasında sadece Gülencilerin olduğu şeklindeki iktidar anlatısını zora soktu. Geçtiğimiz günlerde bir başka tanıklık Cemaat’in içinden geldi. O tanıklık da Gülencilerin 15 Temmuz’da iradi katılımlarının olmadığı, belki en fazla iktidarın Pensilvanya’nın rağmına hareket eden bazı Gülenci subaylara tuzak kurarak onları darbeye çektiği iddiasını çürüttü.
- 20.07.2023
Yine 15 Temmuz soruları: Muhataplarının ‘duymuyormuş gibi’ yapamayacağı günlerin geleceği umuduyla…
Soruları suya yazılmış gibi olanların psikolojisini bilenlerdenim; en çok da her yıldönümünde dile getirmeyi itiyat edindiğim 15 Temmuz sorularını bir daha, bir daha sorarken hissediyorum bunu. Yine de en doğrusu ısrarla sormak ve muhatapların cevaptan kaçamayacağı günlerin gelmesini umutla beklemek… İşte benim “hâlâ cevaplanmamış oluşuna hâlâ şaşırmadığımız” diye tanımladığım 15 Temmuz sorularım…
- 15.07.2023
Kılıçdaroğlu, yerel seçimi göçmenler üzerinden iktidarı zora sokacak bir kutuplaştırmayla kazanmayı mı planlıyor?
Kemal Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs’taki seçim yenilgisinin hemen ardından, 28 Mayıs’taki ikinci turdan önce telaşla ilan ettiği ‘yeni’ göçmen politikasının daha kapsamlısını, daha derinini daha gürültülü bir biçimde ilan etmeye hazırlanıyor olabilir mi? Yanılmayı umarak böyle bir ihtimalin ‘masada’ olduğunu düşünüyorum.
- 10.07.2023
Erdoğan’ın ‘Makyavel’in öğrencisi’ olma süreci
Erdoğan'ın "Makyavel'in öğrencisi" olma süreci ne zaman başladı? Aslında hiç düşünmeden 2013'teki iki gelişmeyi gösterirdim: Gezi direnişi ve 17-25 Aralık soruşturmaları. Fakat onlardan önce yaşanan "MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılması" hakkında Erdoğan'ın sonradan yaptığı değerlendirme, onun bu olayı ilk iktidar kaybı tehlikesi olarak algıladığını gösteriyor: "MİT müsteşarının ifadeye çağırılması, eğer ifadeyi verseydi, tutuklansaydı, arkasından hedefin kim olduğunu gayet iyi biliy
- 8.07.2023
Erdoğan hazır kendini çok güçlü hissediyorken neden ‘cömert, şefkatli yönetici’ imajına oynamıyor?
Makyavel, ünlü eseri Prens'te, iktidarla ahlakî ve dinî değerler arasında kurulan bağları reddetti, iktidarı kendinde bir amaç olarak tarif etti. Ona göre bu amaç o kadar meşru idi ki ona ulaşmak ve korumak için baş vurulacak bütün araçları da otomatik olarak meşru hale getiriyordu. Makyavel’e göre iktidar sahibinin kullanması meşru olan araçların başında da ‘korku’ geliyordu; yönetilenler ‘hükümdar’dan korkmalıydı… Yine Makyavel’e göre bir hükümdar sevilmeyi değil kendinden korkulmasını önemse
- 5.07.2023
CHP’deki ‘kurucu ideoloji’ çağrıcıları mevcut yönetimi “aynı şeyleri deneyip farklı sonuçlar bekleme” diye eleştirebilir mi?
Aynı şeyleri farklı sonuç alacağı inancıyla onlarca kez tekrarlayan ve her defasında kaybeden birileri, yeni bir teşebbüsü bir daha ve sonra belki bir daha denemeyi önerenleri bu argümanla eleştirebilir mi? Olgun insan gerçekle yüzleşebilen insandır. Gerçek şu ki, ‘kurucu ideoloji’yle girilen bütün seçimleri kaybetti CHP. Ve bu gerçek ortadayken, onu unutup “aynı şeyleri deneyerek…” eleştirisi yapmak olgun insanların tavrı olamaz.
- 30.06.2023
Mevcut koşullarda ‘yerli ve millî’ dışında kitlesel etki yaratacak başka ‘dava’ var mı?
Herhangi bir ülkede muhalefetin, iktidarın kullandığı, etki gücü ispatlanmış bir siyasi ‘dava’yı etkisizleştirebilmesinin önünde teorik olarak başlıca üç imkân vardır: a) ’Dava’nın sahte ya da abartılı olduğunu ispat ederek onu iktidar için kullanışsız hale getirmek, b) ‘dava’yı kendisinin daha iyi sahiplenebileceğini göstererek iktidarın elinden almak, c) o ‘dava’dan daha etkili alternatif bir ‘dava’nın sahibi olarak ortaya çıkmak… Muhalefet, bu ‘imkân’ların hiçbirini kullanamadı.
- 23.06.2023
‘Dava siyaseti’ ya da “mevcut gerçeklik ile iletişimi asgarî düzeye indirgeyerek” seçim kazanma sanatı
Ülkenin tek adamının, kendi ekonomik fantezilerini gerçek kılmak için yürüttüğü bir operasyon sonucunda yangın yerine dönen ülkesinde yapılan seçimi üstelik 21 yıllık bir yıpranmışlık döneminden sonra bir kez daha kazanmasını kavramak zor olabilir ama 14 ve 28 Mayıs’ta olan, tam olarak bu. İşin sırrı, ülkenin kahir ekseriyetinin içine yuvarlandığı büyük zorlukları perdeleyecek bir şey bulmadaydı. O şey, Türkiye’de 200 yıllık bir tarihi olan ‘dava siyaseti’ydi.
- 14.06.2023
Yeni dönem: Kabine ‘havuç’, Erdoğan ‘sopa…’ Ya da ‘dava siyaseti’ Erdoğan’da, ‘teknik işler’ kabinede
Erdoğan’ın yeni dönemi şapka çıkartılacak bir ince ayarla kurguladığını düşünüyorum. Önceki dönemde, gûya ülkenin tehlikede olan bekasını esirgemek için kendisinin yanısıra kabinesinin tamamını toplumun yarısının şeytanlaştırılmasına koşmuştu. Bu yeni dönemde ise anlaşılan işin o kısmı (‘dava siyaseti’) sadece kendisinde olacak, buna karşılık kabinesi “siyaset dışı”nda kalıp ülkeyi toparlamaya çalışacak.
- 9.06.2023
CHP tabanı, partisine verdiği “seçim kazanmak için yüreğimizi soğutacak dili terk edebilirsin” zımnî onayından vaz mı geçiyor?
İdeolojik partilerin büyük çelişkisi şuradadır: Bir yandan kendi çelik çekirdeğini mutlu edecek bir program ve söylem geliştirdiğinde sadece onların oyunu alıyor ve bu da iktidar olmaya yetmiyor; öbür yandan başka partilerin tabanına hitap edecek bir program ve söylem geliştirdiğinde kendi çelik çekirdeği homurdanmaya başlıyor. Bu kısır döngüyü ilk kıran, kendi tabanıyla zımnî bir anlaşma imzalayan AK Parti oldu. 6-7 yıl önce CHP de bu yola girdi fakat son seçim yenilgisinin ardından başlayan “
- 4.06.2023
İki kere mağlup sayılır bu yolda mağlup
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turundan önce Serbestiyet’te yayımlanan yazımda, umutlu olmasam da Kılıçdaroğlu’na oy vermek (daha doğrusu Erdoğan’a oy vermemek) için hangi motivasyonlara sahip olduğumu sıralamış, yazının sonuna da şu notu koymuştum: “Kemal Kılıçdaroğlu’nun [14 Mayıs seçimlerindeki] yenilgi sonrasında geliştirdiği ‘yeni’ siyasi tutum kendisine oy vermeyi benim açımdan çok güçleştirdi, ama bu ayrı fasıl; onu da seçimden sonra yazacağım…” Şimdi sıra ona geldi.
- 1.06.2023
Kazanma umudu yerlerde sürünen muhalif seçmenler için ikinci tur motivasyonları
İlk turda oyunu büyük umutlarla ve ‘seçilecek’ duygusuyla Kılıçdaroğlu lehine kullanan fakat ikinci tur için aynı şeyleri söyleyemeyenler arasındayım. Ama bu beni ertesi gün geri dönmek üzere 7 saatlik bir karayolu yolculuğunu göze almaktan alıkoymuyor. Bu grupta yer alanların çoğunluğunun da benim gibi davranacağını gözlemliyorum. Peki, ikinci turda kazanma umudu az olan bizim gibiler 28 Mayıs’ta hangi motivasyon ya da motivasyonlarla sandığı gidecek? Ben bu yazıda kendi motivasyon kaynaklarım
- 23.05.2023
‘Hayatımız normalleşsin’ dip dalgası: 2 (belki 1) – Milliyetçilik dip dalgası: 4 (belki 5)
Hiç şüphesiz bu seçimin dip dalgası, çapını hiç tahmin edemediğimiz ‘milliyetçilik…’ Fakat bütün bunlar bizi dindar-muhafazakâr kesimlerde, son haftalarda Serbestiyet’te çok sayıda örneğini verdiğimiz başka bir ‘dip dalga’nın daha var olduğu hakikatinden uzaklaştırmasın; bu, onlara karşı da büyük bir haksızlık olur. (Bu arada yaşanan büyük hayal kırıklığının şu âna kadar ‘makarnacılar’ söyleminin uç vermesine neden olmadığını memnuniyetle kaydetmek isterim.)
- 17.05.2023
‘Deep fake’ (derin sahtelik) videolarını beklerken: ‘Gerçek’in başına gelen en büyük felakete yakından bir bakış
Önce Kılıçdaroğlu’nun İletişim Başkanlığı’nı ve Fahrettin Altun’u uyaran tweet’i geldi, onu Selahattin Demirtaş’ın ‘acil’ tınılı tweet’leri izledi: “Lütfen görmeyin, duymayın, yaymayın ve paylaşanları engelleyin…” Bugün de teknolojik gelişmeleri yakından izleyen bir gazeteci sordu: “Kılıçdaroğlu’na, söylemediği şeyleri söyleten (Deep Fake) videolar mı geliyor?”
- 5.05.2023
Hastasına önce sahte teşhis koyan, sonra da onu ‘tedavi’ eden doktor gibi…
“Hastalarına sahte teşhis koyup sonra da onları ‘tedavi’ eden doktorlar”dan söz edildiğini siz de duymuşsunuzdur. Ben duydum ama inanmadım ya da inanmak istemedim. Fakat doktorlar kızmasın, var ya da yok, bunu bir metafor olarak kullanıp bir soru soracağım: Halkına kendisinin inanmadığı sahte tehlikeler algılatan, deli bir propagandayla bunu inandırıcı kılan ve bu yolla iktidarda kalmanın hesabını yapan Erdoğan’la, hastasına sahte tehlike algılatarak para peşinde koşan doktor arasında bir fark
- 28.04.2023
Alevilik ve ben: Hayret ede ede öğrenilmiş bir Türkiye hakikati
Kılıçdaroğlu’nun ‘Alevi’ manifestosu’, Alevileri haklı olarak sinirlendiren ‘kardeşlik’ vaadini aşıp ‘eşitlik’ limanına demirleyebilecek mi? Konuşmanın ‘tarihi’ önemde olduğu tartışma götürmez, fakat bu cesur çıkış, bundan sonra karşılaşılacak zorluklar konusunda yanıltıcı olmamalı. Benim şahsi Alevilik hikâyem bile -siyasetin ve toplumun geldiği umut verici seviyeye rağmen- bunu göstermeye yeter.
- 24.04.2023
Fotomaç’tan Yeni Şafak’a, eleştiri girişimini ‘saçma’ kılan düzeysizlikler
Yani hiç değilse kendinizi, sanki mesleğinizin en temel ahlaki ilkelerini satılığa çıkarmamış gibi gösterecek birkaç incelik sergileyin, azıcık gayret gösterin, öyle ki sizi eleştirmek isteyenler zorlansın biraz, yaptıklarınızın ‘yuh artık’ dışında tepkilere de imkân verecek bir içeriği olsun. Ve nihayet: Sizi eleştirmenin bir tadı olsun.
- 19.04.2023
‘Yargılanacaksınız’ çıkışları neden iktidarla bağı oy vermekten ibaret olanları da ürkütüyor?
Trakya ve Balkan coğrafyasında “yeniden doğuş”u simgeleyen marteniçka ipi bağlanmış çiçekli bir fotoğrafın iktidar çevrelerinde -idam ipi ve darağacı benzetmeleri üzerinden- istismar edilme biçimi çok şey anlatıyor. Bu istismarı, “Yargılanacaksınız” üzerinden yürüyen öforik kampanya ile birlikte düşünmek lazım. Çünkü sahiplerinin murat ettiğinin tersine, bu tehdit dili sadece iktidar elitlerini değil iktidara oy verenleri de ürkütüyor.
- 10.04.2023
“Kartaca yıkılmamalıdır”
AK Parti’nin 2002’de iktidara gelmesinden hemen sonra, iktidarın meşruiyetini tanımayan, onu ‘düşman’ olarak kodlayan sert bir muhalif çizgi belirdi. Zamanla bütün muhalefetin benimsediği bu çizginin bir de sloganı vardı: “Kartaca yıkılmalıdır…” Aradan 20 yıl geçti, şimdi kendisi dışındaki herkesi ‘vatan haini’ sayan iktidar “Kartaca yıkılmamalıdır” diyor. Çünkü o, hainlere karşı vatanı, din düşmanlarına karşı İslam’ın izzetini korumaktadır. Aynı madalyonun iki yüzü, ideoloji ve siyasetten ziya
- 5.04.2023
6284 tartışmaları üzerinden ‘büyüyen erkek şiddeti’ ve ‘azalan erkek kimliği’ tartışmasına dönüş
Bugün, erkek dindarlar 6284 sayılı kanuna sahip çıkan dindar kadınları dehşet içinde izliyor; nereden çıktı bu kadınlar diye soruyorlar kendi kendilerine, bazen de kendilerini tutamayıp küfrediyorlar. Benzer bir şaşkınlığı, mahcubiyetlerinden ötürü ifade etmeseler de seküler kadınlar da yaşıyor olmalı. Türkiyeli kadınların erkek hâkim sınıfına karşı verdiği mücadelede ‘tarihsel yanılgı’nın sonuna gelmiş olabilir miyiz?
- 24.03.2023
‘Gönüllü dezenformasyon’ bile geride kaldı, artık ‘kendi yalanını kendin uydur’ aşamasındayız
Maruz kalmayı, ‘kötü’ bir şeye zorunlu katlanış anlamında kullanırız. Mesela ‘yalan’a maruz kalırız fakat yeterince uyanık olursak onu başımızdan defedebiliriz. Fakat politik kutuplaşmanın düşmanlararası savaş boyutuna ulaştığı koşullarda yalan haberleri -şayet işimize geliyorsa- yalan olduğunu bile bile kabul etmek ve yayılmasına katkıda bulunmak sıradan bir davranış haline gelir. Bir sonraki aşama ise ‘kendi yalanını kendin uydur’dur. Şimdi o aşamadayız. Önümüzdeki iki ay boyunca bu derin çür
- 22.03.2023
Devlet Kılıçdaroğlu’nu istemiyor mu? İstemiyorsa nedenleri ne olabilir?
Kılıçdaroğlu hakikaten “Devlet (güç ve rant), kimlik (vatandaşlık ve Kürt meselesi) ve Batı karşıtlığı (uluslararası hukuktan kurtulmuş bir bağımsızlık hevesi)” alanlarında devleti kaygılandıracak bir performans sergileyebilir mi? Benim bu sorulara cevabım, ‘hayır…’ Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’ye yön değiştirtecek bir radikalliğin adamı olduğunu düşünmüyorum. Fakat onun gerçekte benim düşündüğüm gibi bir siyasetçi olmaması, devletin ondan paranoya boyutlarında kuşku duymasına engel değil. Ve bence
- 13.03.2023
Kılıçdaroğlu portrelerim: 2010, 2019, 2023
16 Eylül 2010 (Mükemmel İkinci Mutsuz Birinci, Aktüel dergisi): “’Liderlik kumaşı’yla ilgili en büyük handikapı şu: Bildiğimiz anlamda ‘liderlik’ten zevk almıyor… O aslında mükemmel bir ‘ikinci’ ve mecburen ‘birinci’ olmuş bütün mükemmel ikinciler gibi giderek derinleşecek bir mutsuzluğun esiri…” 9 Mayıs 2019 (Revize Edilmiş Kılıçdaroğlu Portresi, Serbestiyet): “Meğer birinci olmayı seviyormuş ve ‘ikinciliğine aşkla bağlı olmaktan’ kaynaklanan bir mutsuzluğu da yokmuş…” 7 Mart 2023: 2010’da yan
- 9.03.2023
Devrede “Devlet odaklı, siyaset üstü, düzenleyici bir güç” var mı?
Devlet, siyasi iktidarla aşağı yukarı 10 yıl önce kurduğu ve giderek güçlenen ittifakının çıkarları gereği Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olmasını istemiyorsa, evet, “siyaset üstü, düzenleyici bir güç” olarak oyunun içinde olduğu söylenebilir. Peki, devlet neden Kılıçdaroğlu’nu kendisi için neredeyse bir ‘beka sorunu’ olarak görür? Şayet varsa böyle bir duygu, bunun rasyonel gerekçeleri neler olabilir?
- 6.03.2023
‘Beka’cılık, ‘dış düşmanlar’ı yardıma çağırarak iflasını ilan etti; gerçek bir düşmanın halka iyilikte bulunmasına fırsat verilmez!
Şu ölçüye güvenin: Beka (varlık-yokluk) sorunu yaşamanın, yani sizi yok etmek isteyen bir düşmanla karşı karşıya olma durumunun en temel duygusu, hasmınızın ‘mutlak kötü’ olduğudur. ‘Mutlak kötü’den yardım istenmez. Peki, yıllar boyunca ülkenizi boğmak, bağımsızlığınızı yok etmek için yanıp tutuşan ülkelerden söz ettikten sonra, başınıza gelen bir felaketin ardından onları yardıma çağırırsanız? İşte o zaman o âna kadar ‘beka sorunu’na dair söylediğiniz her şeyin palavra olduğu çıkar ortaya.
- 2.03.2023
“Cumhurbaşkanı(mızın Liderliğinde) Hükümet Sistemi”nin o gecesi…
Malum, iktidar ve iktidar basını “acılar üzerinden siyaset yapmak” diye bir pozisyon tarif ediyor ve bu pozisyon sahiplerini susturmak için elinden geleni ardına koymuyor. Eh, yine de “siyaset yapıp” dayak yemeyi göze alan biri hiç değilse dayak yemeye değecek bir konu seçmeli, kendince en önemli başlık üzerinden siyaset yapmalı, değil mi? Ben böyle düşündüğümde, devlet görevlilerini yetki kullanmaya korkar hale getiren yönetim sisteminin büyük deprem karşısındaki performansını didiklemenin en
- 21.02.2023
Yardım duygusunu şeytanlaştırmak ve bundan siyasi zarar görmemek!
Pandemide gördük, daha sonuçlanmadı ama depremde de görmekteyiz: Siyasetçiler kendilerinden olmadığını düşündüklerinin yardım gayretlerini şeytanlaştırıyor ve fakat bundan siyasi bir zarar görmüyorlar; taraftarları onları ayıplamıyor. Bir toplumun ahlaki ayarlarındaki bozulmanın büyüklüğünü bundan daha iyi ne anlatabilir? Peki neden böyle oldu? Neden böyle oluyor?
- 17.02.2023
Felaket halinde bile esas derdi eleştirileri bastırmak olan bir devlet ve iktidar
Bizim devletimiz, şefkati işçilerin kendisini eleştirdiği âna kadar süren ‘babacan’ işadamlarına benziyor. Çalışanlarını ‘baba gibi’ seven o işadamları, o âna kadar ‘baba’sına sadece saygı gösteren işçilerden biri çıkıp da biraz sonra sahte olduğunu anlayacağı ‘baba şefkati’ne güvenerek onu eleştirmeye kalktığında ne oluyorsa, Türkiye’de devlet-yurttaş ilişkisinde de o oluyor.
- 10.02.2023
Yargıda nihayet ‘kendilerine verilen yetkiye sahip çıkan kuvvetli adamlar…’
Anayasa hukukçusu Kemal Gözler, 23 Aralık 2020’de kaleme aldığı bir makalede Türkiye’de artık anayasa diye bir şeyin kalmadığını yazmıştı. Gözler, Anayasayı bitiren şeyi kuvvetler ayrılığının yokluğuna; kuvvetler ayrılığının yokluğunu da “kuvvetli adamlar”ın yokluğuna bağlamıştı o yazısında. Kemal Gözler tam bir ay sonra, 23 Ocak 2021’de bu defa “Elveda Anayasa Mahkemesi” diye yazdı. Yazısının tam başlığıyla: “Elveda Anayasa Mahkemesi; İrfan Fidan Olayı.”
- 3.02.2023
Ya saçmaladığımı gösterin ya siz de bir şey söyleyin… Konu: ByLock, soru: Yüz binlerce kişilik gizli örgüt iletişim aracı olur mu?
Yaygın görüşe göre ByLock’çular ikiye ayrılır: a) ‘Morbeyin’ vb programlarla iradeleri dışında uygulamaya girmiş görünenler ve b) gönüllü katılımcılar. Birinciler ‘ByLock mağduru’dur ve mağduriyetleri giderilmelidir, ikinciler örgüt üyesidir ve cezalandırılmalıdır. Ben, ByLock’un ona gönüllü olarak katılanlar için de suç teşkil edemeyeceğini söylüyorum. Bir gizli örgüt, en mahrem sırlarının yüz binlerce kişi tarafından paylaşıldığı bir platform kurar mı?
- 1.02.2023
Sinan Ateş suikastında soruşturmacılara verilen talimatın derecesi “Çözün ulan”dan “çözün”e mi geriledi?
Sinan Ateş suikastı soruşturmasında hafta içinde ortaya çıkan gelişmeler, Bahçeli’nin meclis grubundaki ültimatomuyla (“Yargılatmayacağım, tek bir evladımı vermeyeceğim, surda gedik açtırmayacağım”) bağlantılı görülüyor. Fakat bir yandan da Bülent Arınç’ın üst üste verdiği mesajlarla hatırlattığı “Cumhurbaşkanının kararlılığı” var. Bahçeli öyle Cumhurbaşkanı böyle derken bundan sonra ne olur? Demokles kılıcı bu defa taraflardan birinin değil ikisinin de elinde.
- 21.01.2023
Sulu gözlü bir çocuk, pervasız bir ihtiyar…
Sulu gözlü bir çocuktu, fakat bu, düşüncelerini hayatının sonuna gelmiş yaşlı insanların pervasızlığıyla dile getirmesine engel değildi. O kadar samimi bir insandı ki, başkaları telaffuz etse “çelişki yığını” algısı yaratacak düşünceler, onun dilinde çok sesli fakat ahenkli bir senfoniye dönüşüyordu.
- 21.01.2023
Yeni ittihatçılığın müsvedde tarihi (8-son): İslamcılık üstü az milliyetçilikten, milliyetçilik üstü az İslamcılığa
İttihatçılık orijinal biçiminde millî kimliğin (Türklük) dinî kimlikten (Sünni İslam) daha önemli olduğu bir ideoloji olarak şekillendi. İdeolojinin bu başat karakteristik özelliği AK Parti’yi ve devleti 2013’ten itibaren önce iş birliğinde ardından ittifakta buluşturan yeni İttihatçılık ideolojisinin de temel yapı taşını oluşturdu. 2017’de yaşanan “İslamcılığın AK Parti’den tasfiyesi” tartışması, ‘yerli’ AK Parti’nin ‘millîlik’ açığını kapatmak üzere aldığı yolun artık görünür hale geldiğini g
- 19.01.2023
“Yargılatmayacağım, tek bir evladımı vermeyeceğim, surda gedik açtırmayacağım”ın anlamı ne?
Devlet Bahçeli’nin, Sinan Ateş suikastı bağlamında son iki grup toplantısında tablonun bütün açıklığına ve onca sıkışmışlığına rağmen dile getirdiği ‘rest’ tonundaki çıkışları bir yanıyla onun büyük çaresizliğini gösteriyor. Fakat burada asıl sorulması gereken soru şu: Ya bu kadar çıplak bir tablo karşısında bile dediklerini yaptırır; “yargılatmaz, tek bir evladını vermez, gedik açtırmazsa?..” Böyle bir sonuç a) toplumsal ruh halini nasıl etkiler, b) bugünkü iktidar yapısı, bugünkü ve yarınki T
- 15.01.2023
Yeni ittihatçılığın müsvedde tarihi (7) 15 Temmuz sonrasında gönül titreten Misak-ı Millî vurguları
15 Temmuz darbe girişimini izleyen aylarda, anlamı ve önemi ancak ‘alıcı gözle’ bakıldığında fark edilebilecek iki ‘söylem’ dikkat çekti. Bunlardan biri, Erdoğan’ın, önceki 14 yıllık iktidarı boyunca hiç telaffuz etmediği Misâk-ı Millî temalı konuşmaları, öbürü de “İslamcıların AK Parti’den tasfiyesi” tartışmalarıydı. Bunların ikisi de AK Parti’nin devletle bütünleşmesi macerasının son iki çıktısıydı… 15 Temmuz’dan sonraki Misâk-ı Millî söylemi bu yazının konusu. “Yeni ittihatçılığın müsvedde t
- 15.01.2023
Yeni ittihatçılığın müsvedde tarihi (6) ‘otoyol’: Devletle bütünleşme macerasında geri dönüşsüz an: 15 Temmuz 2016
Dışa ‘açılma’ boyutunu da kapsayan sert ‘millîlik’; dozu giderek yükselen Batı karşıtlığı (‘anti-emperyalizm’) ve Kürt antipatisinin Kürt düşmanlığına evrilmesi… 15 Temmuz (2016) sonrasının bu üç temel siyaseti, Gülen cemaatinin devlet dışına sürülmesinin ötesinde bir tahayyülün yapı taşlarını oluşturuyordu. Artık, cemaatten arındırılmış ve ‘millîleştirilmiş’ devletle siyasi iktidarın, ‘her kafadan bir sesin çıkmadığı’ yeni bir siyaset ve toplum düzeni oluşturmak amacıyla oluşturdukları yeni bi
- 4.01.2023
Yeni ittihatçılığın müsvedde tarihi (5) 2015-2016: Laiklik kutuplaşması yerine millîlik kutuplaşması
Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘yerli ve millî’yi ilk olarak 7 Haziran ve 1 Kasım (2015) seçimleri arasında kullandı. Tesadüf değildi. Erdoğan 15 Temmuz darbe girişiminden önce muhafazakâr kitleleri ‘millîliğe” davet eden bir dil geliştirmeye başlamıştı; iktidarını artık laiklik temelli kutuplaşma üzerinden götüremeyeceğini anlamıştı, ‘millîlik’ çok daha elverişli bir kutuplaşma imkânı vaat ediyordu. Ve kararını verdi: Türkiye siyasetindeki temel saflaşma eksenini ‘laiklik’ten ‘millîliğe’ çevirecekti.”
- 28.12.2022
Yeni ittihatçılığın müsvedde tarihi (4) viraj: Darbe davalarının sonu ve ‘Cemaat dışı’ devletle sıcak ilişkiler
Ergenekoncularla 2014’ün başından itibaren başlayan yakınlaşma (sonrasında ittifak), Erdoğan-devlet bütünleşmesinde ‘viraj’ın alınması anlamına geliyordu. O noktadan geriye dönüş yine de ihtimal dahilindeydi fakat 15 Temmuz’dan itibaren bunun mümkün olmadığı bir yola girildi, çünkü o bir otoyoldu ve geriye dönüş artık mümkün değildi.
- 24.12.2022
Yeni ittihatçılığın müsvedde tarihi (3) endişe: Gezi ve 17-25 Aralık (2013)
2013 Aralık’ı 2013 Haziran’ından çok daha ürkütücüydü iktidar açısından. Altı ay içinde yaşanan bu iki travmatik olay Erdoğan’ı çok zor bir tercihle karşı karşıya bırakacaktı: Toplumun yarısı kendisine düşmandı ve şimdi devletin de yarısı karşısına geçmiş, onu devirme isteğini açıkça ortaya koymuştu. İşte o çaresizlik içinde Erdoğan ‘eski’ devletle barışmaya karar verdi ve bir daha geri dönmemek üzere virajı aldı.
- 18.12.2022
Yeni ittihatçılığın müsvedde tarihi (2) Devlet-Erdoğan yakınlaşmasının ‘nüve’si Uludere 2011 hakkında birkaç söz daha
Dün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın grup konuşmasını dinlerken içimden şu geçti: ‘İşte budur...’ Uludere’deki elim olay konusunda, her önüne gelenin küçük, küçücük, mide bulandırıcı bir popülizm yaptığı günlerde, ülkenin başbakanından beklenen ses budur. (...) Evet, Sayın Başbakan. Doğru olanı yaptınız. Siz ordumuzun arkasında durdunuz; biz de sizin arkanızdayız.” (Ertuğrul Özkök, 4 Ocak 2012)
- 15.12.2022
Yeni ittihatçılığın müsvedde tarihi (1) Nüve: Uludere, 2011
Günümüzde AK Parti iktidarıyla devlet bütünleşmesine bakıp devletin AK Parti’yi teslim aldığını ya da tam tersine Erdoğan’ın ortada devlet diye bir şey bırakmadığını, yani devleti bir Erdoğan devletine dönüştürdüğünü düşünenler yanılıyor. Bu tezlerde olduğu gibi ortada birinin kaybedip öbürünün kazandığı bir tablo yok; bu, kaybedenin demokrasi ve özgürlükler olduğu bir kazan-kazan oyunu.
- 6.12.2022
Cumhur İttifakı altı yılda bölge ülkelerinin zihnindeki endişeyi pekiştirdi: “Türkiye Misak-ı Milli’den vaz geçmemiş”
Bir ülkede, başka bir ülkeye ait olduğu bilinen toprak parçalarının ‘bize’ ait olduğunu gösteren haritalar dolaştırılıyorsa, olağan şüpheli olarak akla hemen o ülkedeki, başka her ülkede de bulunan “aşırılıkçılar” gelir. Yine kimsenin aklına haritayla o ülkenin resmi makamları arasında bir bağ kurmak gelmez. Fakat mesele Ege’deki Yunanistan’a ait adalar, Lozan, Kerkük, Musul, Misak-ı Milli sınırları falan olursa iş değişir. Çünkü Türkiye 100 yıldır yalnız “aşırılıkçılar” marifetiyle değil, bizz
- 12.07.2022
Harbiyelilerin tahliyesinde siyaset rol oynamış olabilir mi?
Ekim 2020’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Askeri öğrencilerle ilgili alınan kararların toplum vicdanını yaralaması ve adalete olan güveni zedelemesinden dolayı” avukatına bu davaların yeniden incelenmesi talimatını verdi. Yaşandığı günlerde bile ses getirmemiş, bugün ise kimsenin aklında olmayan iki yıl önceki cumhurbaşkanı inisiyatifiyle birlikte düşündüğümde, “acaba Harbiyelilerin tahliyesine siyaset mi yol verdi” sorusuna kafadan “saçma” diyemiyorum.
- 22.06.2022
Bir Türkiye sorusu: Yoksa eşimi ‘bizimkiler’ mi öldürdü?
Gazeteci Umur Talu 2008’de şöyle bir soru sormuştu: “Milliyetçi, ulusalcı, Atatürkçü, Kemalist, cumhuriyetçi, artık her neyse, kendilerini bu sıfatlarla beyan edebilenlerin, tam da o kimliklerle anılan kişileri (de), kurumları (da) hedef alması nedir? Daha uzak geçmişin kimi olayına da böyle mi bakmalıyız?” (Sabah, 27 Ocak 2008). Ben de cevaben “Evet, tabii öyle bakmalıyız” diye cevaplamıştım Talu’yu. Fakat katledilen aydınların yakınlarının böyle bakmaları kolay değildi. Zaman lazımdı ve zaman
- 21.06.2022
Reis’in medyasına yeni misyon: Reis’i Reis’ten koruma
İktidar medyalarının işi her dönemde zordur, fakat iktidarda Erdoğan gibi bir figür olduğunda iş daha da zorlaşır. Çünkü medya artık iktidarı gözü kapalı desteklemenin yetmediği bir vasatta iş yapmak zorundadır. Bu zorlukların sonuncusu 2022 ile başladı. Bu dönemde yandaş medyanın kendi kendine sorduğu soru şöyle: “Promptırsız Reis, peşpeşe kamuoyunda duyulmaması gereken sözler sarf ettiğinde biz Reisçi gazeteciler ne yapmalıyız?”
- 17.03.2022
Serteller kitabını okurken…
- 5.03.2021
Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun asıl suçu
- 23.02.2021
Devletin ‘dördüncü kuvveti’ medya
- 11.01.2021
Danışanın danışmadığı danışman olmak!
- 7.01.2021
Reform: Neden olmadı ve neden olmayacak?
- 24.12.2020
Daha Şeker’i yok!
- 10.12.2020
Sırları şurada: Küçümseyenleri küçümsüyorlar
- 16.11.2020
Sıra geldi kanun-kural devletinden çıkışa
- 21.10.2020
2010 referandumunu CHP getirseydi?
- 23.08.2020
Justin Trudeau ve Fahrettin Altun
- 6.06.2020
AK Parti-ulusalcı ittifakı çatırdarken...
- 19.05.2020
Gazetecileri rahatsız eden gazetecilik
- 4.05.2020
'Bilim Kurulu ne derse o' masalının sonu
- 2.04.2020
Haklılık duygusu, haklılık ve İdlib
- 1.03.2020
İnkârcılığın ‘onur’la bir ilgisi var mı?
- 26.12.2019
Bir kuvvetler ayrılığı müsameresi
- 8.02.2019
Barzani nefreti neyin turnusol kâğıdı?
- 2.01.2019
Cumhuriyetin kuruluşunun en muhkem ezberi
- 30.10.2019
SETA fişlemesinin ‘aleni’ olmasının anlamı
- 11.07.2019
Meğer ‘sofular’ bile ‘biatçı’ değilmiş!
- 8.07.2019
SETA fişlemesinin ‘aleni’ olmasının anlamı
- 11.07.2019
Meğer ‘sofular’ bile ‘biatçı’ değilmiş!
- 8.07.2019
AK Parti geri dönüşü olmayan yolda mı? Evet!
- 20.06.2019
Şimdi ürkütme değil ‘kalp kazanma’ zamanı
- 13.05.2019
Revize edilmiş Kılıçdaroğlu portresi
- 10.05.2019
‘CHP Neden Kazanır, AKP Neden Kaybeder?’
- 16.04.2019
“Müslüman 68’i”nin işaret fişeği mi?
- 25.01.2019
Flynn’in Türkiye dosyası derinleşiyor
- 14.12.2018
Kürşat Bumin
- 17.11.2018
‘Dava’ siyaseti ve insanın körleşmesi
- 28.09.2018
İnsan ve kamusal figür olarak Hrant Dink
- 14.09.2018
‘Bu sanatçılara ne oluyor böyle?’
- 25.08.2018
24 Haziran sonrası kitlesel depresyon
- 27.07.2018
HDP’nin oyları şaşırtıcı yükseklikte olacak
- 19.06.2018
Dilemmaların geçit resmi...
- 13.06.2018
Erdoğan nasıl kaybeder, İnce nasıl kazanır?
- 12.05.2018
Türkiye’de Ümit Horzum, Fransa’da Theo
- 24.04.2018
Çin işi distopya
- 20.04.2018
Deizmin döl yatağı: Modernlik
- 17.04.2018
Ceylanpınar 2015’e bugünden bakmak...
- 7.02.2018
Ön yargı...
- 20.02.2018
AK Parti ‘büyük konfor’unu nasıl elde etti?
- 17.02.2018
AK Parti’nin büyük konforu
- 15.02.2018
‘Misak-ı Millî savaşı’ ihtimali var mı?
- 3.02.2018
Savaştan haz duyan bir gazetecilik!
- 30.01.2018
Ortak payda...
- 9.02.2018
O dosyalar kapandı ama nasıl kapandı?
- 24.12.2017
Ahmet Turan Alkan
- 16.12.2017
Bu suyun balığı...
- 24.11.2017
‘Yargısal tuzaklar’ ve AK Parti
- 7.01.2017
‘İltisaklı’ya veda zamanı mı?
- 3.01.2017
Ataerkil bir öfke mi, rasyonel bir hesap mı?
- 24.10.2017
En berbat sınavlarımızdan biriydi...
- 20.10.2017
‘Yerli ve millî’ tutmadı, çünkü...
- 17.09.2017
‘Çoğunluk için çoğunluğa rağmen’ mi?
- 9.02.2017
Gizemli flashdisk’te sorular ve muhataplar
- 26.08.2017
ByLock’un bir bumerang olarak portresi
- 11.08.2017
‘İki Türkiye’den ‘Bir Türkiye’ye...
- 8.02.2017
Fatih Terim: Türkiye’nin insan hali...
- 1.02.2017
Celâdeti bol, şehâmeti kıt dış politika
- 20.06.2017
Katar küçük, hesap büyük...
- 9.02.2017
Akar ve Fidan’ın işi şimdi daha da zor
- 31.05.2017
Müslümanlar, Japonlar ve modern yaşam
- 26.05.2017
AK Parti’deki ‘İslamcılık’ tartışması
- 28.04.2017
Krikor Zohrab, Hrant Dink ve 24 Nisan...
- 25.04.2017
Yollar yetmiyor, ‘hizmet’ yetmiyor...
- 21.04.2017
‘FETÖ avı’nda av olmak...
- 4.02.2017
TSK’da ilk kez iki farklı Atatürkçü blok
- 28.03.2017
İfade özgürlüğü ve dini hassasiyetler
- 16.03.2017
‘Kardeşlik’le çözülemeyecek iki büyük sorun
- 28.02.2017
‘Üst akıl’ söylemi tedavülden kalkarken...
- 24.02.2017
‘Evet’e çalışan ‘hayır’cılık...
- 14.02.2017
Modernliğe İslam ve İslamcılar da direnemedi
- 16.12.2016
HDP, düştüğü yerden nasıl kalkar?
- 9.02.2016
Sadece bedenlerimiz aynı gemide...
- 6.02.2016
AK Parti, çok ağır bir hatanın eşiğinde
- 22.11.2016
‘Kumpas’ı Yalçın Akdoğan da düzeltti
- 1.01.2016
15 Temmuz darbe komisyonu: Yaşasın siyaset
- 18.10.2016
'Camilere bayrak’ iyi niyetli bir talep mi?
- 15.10.2016
Bir ‘rüzgâr eken fırtına biçer’ hikâyesi...
- 20.09.2016
Demokrasinin amigosu
- 16.09.2016
Naif bir yazı...
- 22.07.2016
‘Mış gibi’ sivilliğin serencamı
- 5.02.2016
İzlanda tarzı direniş
- 30.06.2016
‘Balyoz kumpasçıları’na neden ulaşılamıyor?
- 24.06.2016
Dijital oyunbozanların dokunulmazlığı
- 9.02.2016
Kılıçdaroğlu’nun ruh hali
- 31.05.2016
Leninist dindarlığın sonu!
- 26.05.2016
Duygu Asena: Kadının adını koyan kadın (3)
- 19.05.2016
Duygu Asena: Kadının adını koyan kadın (2)
- 17.05.2016
Duygu Asena: Kadının adını koyan kadın (1)
- 11.05.2016
Bir kısım medyaya geçmiş olsun!
- 10.05.2016
Şimdi PKK ne yapar, devlet ne yapar?
- 26.04.2016
Darbe davalarına bugünden bakış (3)
- 12.04.2016
Darbe davalarına bugünden bakış (2)
- 7.02.2016
Darbe davalarına bugünden bakış (1)
- 5.02.2016
Öcalan’ın zamanı geldi mi?
- 31.03.2016
Yüzde 50’nin nihilizme varan umutsuzluğu (1)
- 10.03.2016
Dolmabahçe’de masa yıkılmasaydı?
- 3.02.2016
‘Sıfır muhatap’çılık HDP’de de güçleniyor
- 17.02.2016
Mahçupyan’a taarruz: Perdenin önü, arkası
- 12.01.2016
Sonradan “özcü” olanların muhalefeti
- 24.12.2015
Savcı da ‘kolektif cinayet’ dedi
- 13.12.2015
Gazetecilik sır ifşa etme mesleğidir
- 29.11.2015
‘Faili meçhul’lerle hesaplaşamadık
- 18.11.2015
Günümüz medyası: Kolektif suç ürünü
- 30.10.2015
Baykal'ın sahneye dönüşü
- 28.06.2015
Karayılan ne demiş oldu?
- 19.06.2015
Türkiye'nin 'imkânsız' koalisyonları
- 11.06.2015
'Balyoz'un davası ve hakikati
- 2.04.2015
Erdoğan, süreçleri neden böyle yönetiyor?
- 13.03.2015
Yalan temelli propagandanın işleyiş ilkeleri
- 10.03.2015
Paris saldırısının dayattığı tartışma
- 16.01.2015
Yalman’dan Özkök’e: Lütfen konuşun
- 3.01.2015
Erdoğan, Başbuğ’a neden inanmamıştı?
- 31.12.2014
Yılmazer de Engin Dinç’i işaret ediyor
- 23.12.2014
Balyoz: Darbe mi? Kumpas mı? - 7
- 28.11.2014
Balyoz: Darbe mi, kumpas mı? - 6
- 25.11.2014
Balyoz: Darbe mi, kumpas mı? – 5
- 24.11.2014
Balyoz: Darbe mi, kumpas mı? - 4
- 22.11.2014
Balyoz: Darbe mi, kumpas mı? - 3
- 21.11.2014
Balyoz: Darbe mi? Kumpas mı? - 2
- 19.11.2014
Balyoz: Darbe mi, kumpas mı? 1
- 18.11.2014
Bugün hangi ‘mümkün çözüm’ü ıskalıyoruz?
- 22.10.2014
Pişkin'in intiharı ve medya...
- 19.10.2014
IŞİD ve 21. yüzyılın 'kurtuluş' ideolojisi
- 16.09.2014
Darbe delilleri ne kadar güçlü?
- 6.09.2014
Liderlerden akla ve kalbe zarar sözler
- 8.08.2014
Hürriyet’le uğraşmanın tadı...
- 4.02.2014
Başbakan vurdukça Sarıgül keyifleniyor!
- 30.01.2014
Mahkeme TÜBİTAK raporuna ne diyecek?
- 28.01.2014
Yeniden yargılama ve 11 No’lu CD -3-
- 25.01.2014
Sevan Nişanyan / Akıl, enerji, öfke, tutku…
- 24.01.2014
Yeniden yargılama ve 11 No’lu CD -2-
- 23.01.2014
Yeniden yargılama ve 11 No’lu CD
- 21.01.2014
Medya cinayeti nasıl örgütledi?
- 20.01.2014
"Eski rejim"le ittifak mı?
- 7.01.2014
HSYK seçimlerinde ne olmuştu?
- 4.01.2014
Efkan Âlâ
- 2.01.2014
Askerî vesayetle mücadeleyi yem etmeyin!
- 31.12.2013
Roboski, siyaset, toplum...
- 28.12.2013
Doğru, ‘millet meseleyi anladı’ ama...
- 26.12.2013
Siyaseti savunmak...
- 21.12.2013
İktidar duygusu kardeşlik duygusunu yener!
- 19.12.2013
CHP beni mahcup etti, memnunum...
- 14.12.2013
Böyle bir mugalata, görülmemiştir...
- 12.12.2013
Bu seçimde Selim Türkhan’ı kim ‘tavlayacak’
- 29.11.2013
Selim Türkhan ‘kültürel Atatürkçü’ mü?
- 22.11.2013
Dağdan onurlu iniş…
- 20.11.2013
‘Başka hayatlar’ ve muhafazakârlık -2-
- 19.11.2013
‘Başka hayatlar’ ve muhafazakârlık...
- 16.11.2013
Sarıgül’ün kitabı
- 11.11.2013
İtirazcılar haklı fakat pek azı tutarlı
- 9.11.2013
Varsayımdan haber olmaz!
- 5.11.2013
"Kitleler"i eleştirebilmek!
- 2.11.2013
CHP başka türlü davranamazdı
- 31.10.2013
Ben o Hürriyet okurlarını çok iyi bilirim
- 29.10.2013
CHP’nin büyük çaresizliği -2-
- 26.10.2013
CHP’nin büyük çaresizliği...
- 19.10.2013
Siyasetçilerin özel hayat beyanları...
- 17.10.2013
Hayal kurabilirsiniz plan yapamazsınız!
- 12.10.2013
“İktidarda düşman var”ın kısa tarihi…
- 10.10.2013
Kendi gayretinin başarısına küsmek!
- 5.10.2013
Bir “kurtuluş” ideolojiniz varsa...
- 1.10.2013
Ergenekon, Aleviler ve muhafazakâr basın -2-
- 28.09.2013
Ergenekon, Aleviler ve muhafazakâr basın (1)
- 26.09.2013
Ulusalcılığın karşılıksız Millî Görüş aşkı
- 21.09.2013
Mısır’da Doğu Silahçıoğlu modeli...
- 20.09.2013
Türkiye’de yazıyorum, evet!
- 18.09.2013
'Ergenekon'u da aşan yapı' ve Dink cinayeti
- 13.09.2013
Teşkilat yaralı, zihniyet berdevam...
- 17.08.2013
Ergenekon, intikamcılık, cezasızlık...
- 14.08.2013
Can Paker kitabı bazılarını neden gerdi?
- 5.08.2013
Gazetecilik kuşku mesleğidir...
- 12.07.2013
Ataerkil siyasetin sonu...
- 6.06.2013
Fazıl Say’da da ‘fiil’e odaklanamadık
- 27.04.2013
‘PKK Türkiye’nin partisidir...’
- 23.04.2013
Hemderd olmak fakat bunun farkında olmamak
- 16.04.2013
CHP’nin büyük çaresizliği (2)
- 12.04.2013
CHP’nin büyük çaresizliği
- 9.04.2013
Başbakan yarın ‘kestik’ dese...
- 8.04.2013
Müslümanlar, Kürtler ve aydınların ‘telaşı’
- 29.03.2013
Öcalan’ın büyük dönüşümü ve sol...
- 22.03.2013
‘Milli’ habercilik...
- 8.03.2013
Emekli askerler sorunumuz
- 5.03.2013
Bu mektubu Dani Rodrik’e ithaf ediyorum
- 1.03.2013
‘Büyük af’ neden ‘büyük barış’ı sağlamaz
- 26.02.2013
‘Büyük af’, ‘büyük barış’ı sağlar mı
- 19.02.2013
Büyük af, büyük barış...
- 15.02.2013
Dağdan onurlu iniş...
- 12.02.2013
Kadınların çalışması ve erkek şiddeti...
- 8.02.2013
‘İnsansız Kapitalizm, İnsanlı Toplum’
- 1.02.2013
CHP yarılınca, yarımlar ne olacak
- 29.01.2013
Diyarbakırlı Ermeniler bize ne anlatıyor
- 25.01.2013
‘Olduğu gibi’ bir insan ve gazeteci...
- 22.01.2013
Öcalansız olmayacağı anlaşıldı ama...
- 4.01.2013
Az kullanılmış gazetecilik...
- 1.01.2013
Şerafettin Elçi için...
- 28.12.2012
Mumcu cinayetinde Hürriyet...
- 25.12.2012
Kışlalı cinayetinde Hürriyet...
- 21.12.2012
Hablemitoğlu cinayetinde Hürriyet
- 18.12.2012
Nihat Ömeroğlu’na açık mektup
- 11.12.2012
Eclipse Maslak yöneticilerine mektup
- 4.12.2012
Uludere’deki ‘hakaret’in filmi...
- 30.11.2012
Mumcu’nun cenaze törenine tekrar bakmak...
- 27.11.2012
Güldal Mumcu, Bilge Emeç, Rahşan Ecevit...
- 23.11.2012
Başbakan’ın ‘ziyade özgüven’ sorunu
- 16.11.2012
Artık Taraf’ı eleştirmeye elim varmıyor
- 9.11.2012
Gazeteme eleştiriler (2)
- 6.11.2012
Gazeteme eleştiriler (1)
- 2.11.2012
Örnek, Balyoz’da olmayabilir mi?
- 26.10.2012
Balyoz’a işaret eden başka bilgiler
- 23.10.2012
Tartışmaya devam...
- 12.10.2012
‘Balyoz’ kararları tartışması (3)
- 5.10.2012
‘Balyoz’ kararları tartışması (2)
- 2.10.2012
‘Balyoz’ kararları tartışması (1)
- 28.09.2012
Balyoz kararı ‘laik nihilizm’i arttıracak
- 25.09.2012
Başbakan 2027’de ne anlatacak (2)
- 21.09.2012
Doğan Akın, ‘T24’ ve editoryal bağımsızlık
- 11.09.2012
Gönüllü kökten-Amerikancı
- 7.09.2012
Barış, zafer, Roni ve ben...
- 4.09.2012
E. Özkök’ün ‘Ortadoğu’ya dalalım’ günleri...
- 28.08.2012
PKK’da olmayan şey: şehâmet...
- 24.08.2012
‘Barış, savaştığınla işbirliği yapmaktır...’
- 21.08.2012
Türkiye’de yaşayan simonlar ve işkence
- 10.08.2012
Özkök’e karşı etekte hangi taşlar var
- 7.08.2012
Levent Kırca: Karakteri kaderini belirledi
- 31.07.2012
Silivri’ye Diyarbakır’dan bakmak...
- 27.07.2012
Ergenekon Mahkemesi tanıklığım
- 24.07.2012
Ensarioğlu ve PKK realitesi...
- 20.07.2012
“Yeni Millî Görüş”ün başbakanı mı?
- 17.07.2012
‘Bilimsel...’
- 13.07.2012
Darbe davalarında kamuoyu algısı
- 10.07.2012
LEYLA ZANA
- 6.07.2012
Norayr Şahinyan’ın dokunaklı yolculuğu
- 3.07.2012
‘Oda TV’ davası ve TÜBİTAK raporu
- 29.06.2012
Savaşa meyyali vallahi sevmekten!
- 26.06.2012
Misyoner ‘tehdidi’, MGK, MİT, Ergenekon (2)
- 19.06.2012
Misyoner ‘tehdidi’, MGK, MİT, Ergenekon (1)
- 15.06.2012
‘Kürtaj’ ve ‘mescit’ farklı meseleler...
- 12.06.2012
İlahi Bursalı, ilahi Arcayürek!
- 1.06.2012
Rahim Bey’i hak etmemişiz...
- 29.05.2012
Kürşat’la polemik!
- 25.05.2012
Devlette ve medyada gayrımüslim algısı
- 22.05.2012
Balyoz çelişkileri: Bir ihtimal daha var (4)
- 20.04.2012
Balyoz çelişkileri: Bir ihtimal daha var (3)
- 17.04.2012
İstanbul çok kirli Izmir’e taşınalım -
- 16.04.2012
Balyoz çelişkileri: Bir ihtimal daha var (2)
- 13.04.2012
Balyoz çelişkileri: Bir ihtimal daha var (1)
- 10.04.2012
12 Eylül davası ve AK Parti’ye muhalefet
- 6.04.2012
Davalar ‘hükümete rağmen’ mi açıldı? (2)
- 3.04.2012
Davalar ‘hükümete rağmen’ mi açıldı? (1)
- 30.03.2012
Yeni Kürt planı: Sıfır muhatap!
- 27.03.2012
Aleviler işte bu nedenle ‘Kemalist...’
- 16.03.2012
‘Taraf’, o haberi yayımlamasaydı?
- 13.03.2012
Medya bu 28 Şubat’ta neden coştu? (2)
- 9.03.2012
Medya bu 28 Şubat’ta neden coştu? (1)
- 6.03.2012
Hrant, Sevag, Taksim...
- 2.03.2012
MGK kararı (2004): ‘Cemaat’in takibine...
- 24.02.2012
‘Hrant’ın Müslüman Arkadaşları’
- 17.02.2012
Korku salan, korkusuzca yaşayamaz...
- 14.02.2012
Temelkuran’ın ‘The Guardian’daki makalesi
- 10.02.2012
Hükümetin Hrant’a vicdan borcu
- 3.02.2012
Bak ‘Hürriyet’, neler çıktı!
- 31.01.2012
Generalden utanın!
- 17.01.2012
Sol’un yap(a)madığını yapan iddianame
- 13.01.2012
Başbuğ da savunmasını kamuoyuna yaptı
- 10.01.2012
Devletin ‘dördüncü kuvvet’i...
- 3.01.2012
Ermeniler neden 1915’e ‘takılıp kaldı...’
- 27.12.2011
CHP’liler yeniden ümitsizleşirken...
- 23.12.2011
‘Sarıkız’ nihayet mahkemede...
- 29.11.2011
Editoryal bağımsızlık ve ‘Nokta’ tecrübesi
- 25.11.2011
Büşra Ersanlı, ‘Bugün’, ‘Samanyolu’
- 4.11.2011
‘Hedef gösterdin!’ terörü...
- 1.11.2011
Nefret-intikam karşıtlığı ‘çapaksız’ olmalı
- 28.10.2011
Eyvah! ‘Zerdüştlük’ Şefkat Tepesi’nde
- 25.10.2011
Doğru, PKK ‘bensiz olmaz’ diyor da...
- 21.10.2011
Hasan Cemal
- 18.10.2011
Fatih Altaylı: Post-modern ‘delikanlı’...
- 14.10.2011
Karayılan’ın mektubu
- 11.10.2011
AA, DHA ve İHA’ya ‘otopsi’ soruları
- 4.10.2011
Neden ‘Tahrir’ olmadı da ‘terör’ oldu
- 30.09.2011
OdaTV iddianamesi (3)
- 27.09.2011
‘OdaTV’ iddianamesi (2)
- 23.09.2011
‘OdaTV’ iddianamesi (1)
- 20.09.2011
Deniz Feneri savcıları hadisesi
- 6.09.2011
İktidar kaybı, erkekler ve laikler...
- 2.09.2011
Okurlar ‘eğlenceli’ başlıklara ne diyor
- 30.08.2011
Çatışma gazeteciliği hangi haberleri sevmez
- 26.08.2011
İş, aş, bomba...
- 23.08.2011
‘Şiddete son verecek şiddet...’
- 19.08.2011
Teoman beni mahcup etti, memnunum...
- 12.08.2011
Masasız barış, Öcalan’sız masa olmaz (3)
- 9.08.2011
Masasız barış, Öcalan’sız masa olmaz (2)
- 5.08.2011
Masasız barış, Öcalan’sız masa olmaz (1)
- 2.08.2011
Davalardaki ‘çözülme’ emareleri
- 29.07.2011
Gazeteciliğimizin otopsi raporu
- 26.07.2011
Diyelim ki PKK’yı bire kadar kırdınız...
- 22.07.2011
Gazetecilik ve öfke...
- 19.07.2011
Darbe Günlükleri’nde Tolon’un Balyoz ikrarı
- 12.07.2011
‘Yüzde 20’ seçimden ümidini kesti mi
- 8.07.2011
Aytaç Yalman’ın ‘kararsızlığı’na methiye
- 6.07.2011
En kötü ‘paralel’ performans ‘Star’dan...
- 28.06.2011
Paralel merkez medyanın ‘partner’ sorunu
- 24.06.2011
Paralel merkez medya ve ‘mikro’ meseleler
- 17.06.2011
Yüzde 39
- 31.05.2011
Susamam, çünkü Ergenekon benim de davam...
- 27.05.2011
Dink davası: Trabzon soruşturulmazsa, olmaz!
- 24.05.2011
Çerkeslerin sesini duyan var mı
- 17.05.2011
‘Benim Kürt kardeşlerim’in asıl sorunu...
- 10.05.2011
Parlamenter Balbay’ın ‘sivil’ alerjisi
- 3.05.2011
Ergenekon çalışıyor!
- 26.04.2011
SD, MH, MÖ, ÖÖ...
- 22.04.2011
İlk ‘zenci’ Merkez Bankası Başkanı
- 19.04.2011
Sivil itaatsizlik herkesi neden gerdi
- 12.04.2011
Diyarbakır ‘Tahrir’i geldi işte...
- 8.04.2011
2003-2007’deki anti-misyoner kampanya
- 5.04.2011
Savunmalar mahkemeden çok kamuoyuna...
- 1.04.2011
Korkmuyorsunuz, nefret ediyorsunuz (4)
- 25.03.2011
Korkmuyorsunuz, nefret ediyorsunuz (3)
- 22.03.2011
Korkmuyorsunuz, nefret ediyorsunuz (2)
- 18.03.2011
Darbe Günlükleri: Tepkiler... Yazdır
- 11.03.2011