İlahiyat/ilahiyatçı ve bilim sorunumuz

  • 10.02.2016 00:00

 Gazetemizin değerli köşe yazarı Ali Ünal, geçen gün bir makale yayımladı. Bu makale ilgi çekti.

San Diego Eyalet Üniversitesi'nden ve kitapları Cambridge Üniversitesi'nce yayımlanan, makaleleri de dünyanın en muteber bilimsel dergilerinden biri olan World Policy Journal gibi yerlerde yayımlanan Dr. Ahmet Kuru gibi önemli sosyal bilimciler Ali Ünal'a tepki gösterdi.

Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Tartışma, eleştiri İslam dünyasının kaybettiği büyük bir değerdir. Maalesef, İslam dünyasından eleştiri ve tartışma kültürü neredeyse tamamen yok olmuştur. O nedenle Ali Ünal olsun başka birisi olsun bir kimsenin düşünceleri etrafında tartışmanın ortaya çıkması çok hayırlı bir gelişmedir. İslam dünyası neredeyse bütün tarihini “kutsamıştır”. Osmanlı kutsaldır, Selçuklu kutsaldır, filan kutsaldır, falan kutsaldır… Bu “kutsanma” yetmemiş günümüze kadar gelmiştir. Halbuki bir insanın bir sorunu çözmesi yahut bir krizden çıkması için mevcut durumu eleştirmesi gerekir. İslam dünyasında bu “kutsanma hastalığı” neredeyse fiili olarak günümüz Müslüman aklını felç etmiştir. Halbuki bir kişi gidip Taberi, İbn Saad, Maverdi hatta Buhari gibi temel İslami klasikleri okusa İslam tarihinin üstelik önemli kişileri üzerine büyük bir eleştirel geleneğin var olduğunu görür! Sıkıntı, “çağdaş Müslüman'ın” kendi geleneğinin dahi kabul etmeyeceği biçimde “kutsamacı” bir refleks üretmesidir. Bugün neredeyse “kutsal alan” o kadar büyüdü ki Müslümanların düşünmesi, eleştirmesi imkânsız hale geldi. Şunu kabul edelim: Eleştiri yoksa düşünce de büyük ölçüde yoktur! Bir insan bir masayı eleştirmeden daha iyisini yapamaz. “Masa kusursuzdur” diyen, masanın benzerini üretmek yani taklit etmekten başka bir şey yapamaz.

Ben Ali Ünal'ın yazıları etrafında yapılan tartışmalara birkaç noktanın altını çizerek katılmak isterim. Birincisi, geleneksel dini disiplinler (fıkıh, hadis vb.) bir dünya yahut siyaset projesi kurgulamak için önemlidir ancak yeterli değillerdir. Bütün disiplinler ve meslekler önemlidir. Ayakkabıcılık ne kadar önemli ise siyaset bilimi de o kadar önemlidir. Ancak insanların sorunlarının sadece dini bilgiler ile çözüleceğine inanmak ne akla uygundur ne de İslam'ın bizzat kendisine! Türkiye'de çağdaş İslam düşüncesi sanki insanlığın bütün sorunlarına geleneksel “dini ilimlerle” çare üretileceği gibi absürd bir önerme üzerine kurulmuş halde. Kimse “hadis, fıkıh önemsizdir” dememeli, bu doğru ancak “bütün dertlerimize çare buradan bulunur” demek de yanlıştır.

İkincisi, fıkıh gibi geleneksel dini disiplinler ile söz gelimi sosyoloji veya fizik yahut tıp gibi diğer disiplinler arasında bir hiyerarşi söz konusu değildir. Yani tıp ve fıkıh aynı ölçüde muteberdir! 1503 yılında yayımlanan Gregor Reisch'in Margarita Philosophica adlı kitabında bir tabloda bilimler ast-üst ilişkisi içinde düzenlenmiş ve en üste “metafizik” bütün bilimlerin kraliçesi olarak resmedilmiştir! Bu tabloda matematik ve mantık gibi bilimler daha alttadır. Bu son derece Ortaçağ merkezli bir bilim anlayışıdır ve kanaatimce Türkiye'de halen geçerlidir! İnsanların yaptıkları işleri “en değerli” görmeleri güzeldir ancak bunu dayatmaları yanlıştır. Fıkıh ile biyoloji arasında bir eşitlik anlayışı olmadan ise ne bir eğitim modeli kurgulamak mümkündür ne de İslam dünyasının bugünkü bulunduğu sorun kümesinden çıkması imkânı vardır! O nedenle fıkıh, fizikten üstün değildir!

Üçüncüsü, Müslümanlar “alim” kavramını yeniden kurgulamalıdır. Böbrek hastalarının tedavisini sağlayan tıbbi araçları bulanlar, Mars'ta su arayan robotu icat edenler, türlü aşıları bulanlar… Bütün bunlar da “alimdirler”. Alim kavramını sadece fıkıh ve benzeri alanlara sıkıştırmak son derece yanlıştır. Newton da bir alimdi, yakın zamanda Nobel Kimya ödülünü alan Aziz Sancar da bir alimdir.   Alim kavramını neredeyse Hıristiyanlıktaki Azizlik gibi kutsal bir statüye dönüştürmek Müslümanlara büyük zarar vermiştir! Bütün Batı dünyasını etkileyen büyük Müslüman düşünürlerin neredeyse yüzde 99'u fıkıhçı, hadisçi değildiler! Aksine İbn-ül Heysem, Cahız, İbn Rüşd, İbn Haldun gibi esasen dini olmayan bilim dallarında ürün ortaya koyan kişilerdi. Bir Fransız bilim adamı özel ilgi alanı yoksa neden Şafii ile ilgilensin ki? Ancak İbn-ül Heysem'in optik konusundaki görüşleri din farkı gözetmeksizin bütün herkesi etkilemiştir. Bugün Müslümanlar bütün insanlığa fıkıhçılar üzerinden mesaj verebiliyor mu? Eğer İslamiyet, 11. ve 12. yüzyıldaki gibi tekrar bütün dünyanın seçkin zihinleri için tekrar ilham kaynağı olmak istiyorsa mutlaka fizikçiler, filozoflar, dil bilimciler, siyaset bilimciler medeniyetin vitrinine konulmak zorundadır!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums