Doğan AKIN
Türkiye 53 yıl önce bugün, 27 Mayıs 1960'ta, ilk askeri darbeyi yaşadı. 1960'tan sonraki her 27 Mayıs, bir sonraki darbeye, 12 Eylül 1980'e kadar "Hürriyet ve Anayasa Bayramı" olarak kutlandı. Toplumun neredeyse yarısı için yas tutulan bir günde emirle ilan edlilp kutlanan bir bayramdı bu!
Türkiye'de cumhuriyet, 1. Dünya Savaşı ile Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın ardından bir "milli güvenlik rejimi" olarak kuruldu. Savaşı yöneten askerlerin öncülüğünde kurulan ve ototriter modernleşmeci bir tutumla yaklaşık çeyrek yüzyıl tek partiyle yönetilen bir cumhuriyetti bu. 1946'da çok partili düzene geçilecek, ancak hiç olmazsa seçime benzeyen bir seçimin yapılması bağlamında demokrasi için 1950'ye kadar beklenmesi gerekecekti.
14 Mayıs 1950'de yapılan ilk çok partili "demokratik" seçimde iktidarı sadece CHP kaybetmedi. İktidarı CHP üzerinden kullanan askeri ve sivil bürokrasi de kaybetti. 1960 darbesi, 1950'de kaybedilen iktidarın askeri ve sivil bürokrasi tarafından silah zoruyla geri alınması anlamını da taşıyor.
Doğurgan bir darbe
Ordu Dahili Hizmet Kanunu'ndaki (daha sonra "TSK İç Hizmet Kanunu" adını alacak) "cumhuriyeti kollama ve koruma vazifesi" öne sürülerek yapılan bu ilk darbe, daha sonraki darbelere verdiği ilham ve cesaretle doğurgandır. 27 Mayıs 1960; izleyen darbeler için de doğurgandır, Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Dışişleri Bakanı Hasan Polatkan'ın emirle idamına karşılık yaklaşık 10 yıl sonra Deniz Gezmiş,Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın intikam peşinde idam edilmeleriyle de…
1960 darbesi, idam vahşetiyle, iktidardan devirdiği Demokrat Parti'nin demokrasi dışı yollara sapmasının kamuoyunda hakkaniyetle yapılacak muhasebesini engellerken, sandıktan otoriterliğe uzanma çabasına sivil tepkiyle inşa edilecek demokratik bir geleneği de önledi. Demokrat Parti için tepeden tırnağa "demokrat" bir tarihi, ancak bir darbenin vahşeti ve düzenlemeleri yazabilirdi ki, öyle de oldu.
Darbe yasağındaki şahsi dil
"Türk milletinin direnme hakkı" öne sürülerek meşruiyet temeli aranan darbeden bir gün sonra, 28 Mayıs 1960'ta, siyasi faaliyet yasağı duyuruldu. Resmi Gazete'de 30 Mayıs 1960'ta yayımlanan bu yasakta kullanılan şahsi dil dikkat çekicidir. "Milli Birlik Komitesi'nin Siyasi Faaliyetlerin Men Edilmesi Hakkında Tebiği" başlığını taşıyan metin "Orgeneral", "Milli Birlik Komitesi Başkanı" ve "Türk Silahlı Kuvvetleri Başkumandanı" olarak Cemal Gürsel'in imzasını taşıyor. Okuyalım:
"Madde 1- Biz vatandaşları birbirine düşürecek bir kardeş kavgasını önlemek için bu işe girdik.
Vatandaşların birbirlerine karşı vatandaşlık hak ve hukuklarına riayet etmelerini, birbirlerini sevip saymalarını, hangi partiden olursa olsun birbirlerine sevgi ve saygı göstermelerini istiyorum.
Madde 2- Yeni Anayasanın hazırlanması vazifesi Sayın Rektör Sıddık Sami Onar'ın başkanlığındaki profesörlerden mürekkep yüksek bir ilim ve hukuk heyetine tevdi edilmiştir.
Yeni anayasa ilan ve tatbik mevkiine girinceye kadar bütün siyasi parilerin faaliyetini menediyorum.
Aksi hareketleri çok şiddetle cezalandıracağım.
Vatandaşlarımın verilen tebliğlere riayet etmelerini bilhassa rica ederim." (Tarhan Erdem, Anayasalar ve Belgeler, Doğan Kitap)
Yeni anayasa sürecinde dışlayıcı tavrın bugüne uzanabilecek sonuçları
Evet siyasi partilerin faaliyetleri durdurulmuştu, ancak Demokrat Parti'ninki daha fazla durdurulmuştu! Zira öncelikli görevi yeni anayasa ile seçim yasasını yapmak olarak belirlenen "Kurucu Meclis"in Temsilciler Meclisi kanadına diğer partilerden de temsilci alınacak, Demokrat Parti, bu davetin kapsamı dışında bırakılacaktı.
Darbeyi yapan askerlerin oluşturduğu Milli Birlik Komitesi ile birlikte "Kurucu Meclis"i oluşturan Temsilciler Meclisi'nin kuruluşunu düzenleyen kanunun 4. maddesinde ifadesini bulan bir ayrımcılıktı bu. Temsilciler Meclisi'nin Milli Birlik Komitesi tarafından seçilecek üyeleri arasında Cumhuriyet Halk Partisi ile Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi temsilcilerinin de bulunacağı hükme bağlanmıştı.
Peki sonuç?
Bugün için de önemli şeyler ifade eden bir sonucu oldu bu ayrımcılığın. Bütün eksiklerine karşın; temel ve sosyal haklar, yasaların anayasaya uygunluğunu denetleyecek Anayasa Mahkemesi'nin ilk kez kuruluşu gibi Türk anayasa hukuku çizgisinde bir sıçramayı ifade eden 1961 Anayasası, hiçbir zaman toplum tarafından sahiplenilmedi.
9 Temmuz 1961'de yapılan halkoylamasında kullanılan 10 milyon 282 bin 561 geçerli oydan sadece 6 milyon 348 bin 191'i (yaklaşık yüzde 61'i) "evet" çıktı. Yapılış sürecinde Demokrat Parti temsilcilerinin dışlandığı anayasaya 3 milyon 934 bin 370 seçmen (geçerli oyların yaklaşık yüzde 39'u) "hayır" demişti.
1961'de askerlerin denetiminde, en büyük parti dışlanarak yapılan o anayasa 1971'de yine askerler tarafından "Türkiye'ye bol geldiği" gerekçesiyle budanmış, 12 Eylül darbecileri tarafından daraltılmış hali bile fazla bulunarak tamamen çöpe atılmıştı.
İlk darbeden son darbeye kadar bütün müdahalelerin gerekçesi yapılan ve orduyu "cumhuriyeti kollamak ve korumakla vazifelendiren" TSK İç Hizmet Kanunu 79 yıldır yürürlükte.
Anayasa yapım sürecinde toplumun bazı kesimlerini dışlayıcı alışkanlıklar da yürürlükte mi dersiniz? Eğer bir kez daha öyle olursa, Türkiye'de zaman, takvim yapraklarındaki gibi hızlı geçmiyor demektir...
Twitter: @DOGANAKINT24
Yazarlar
-
Vahap COŞKUNÇözüm Sürecinin Hukuki Mutfağı 22.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUBu kadar “kötülük”ten “iyi” bir şey çıkar mı? 22.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİDağlar ve tüneller 22.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEAltan Öymen 22.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞOPERASYONLARIN ARKASINDA ABD Mİ VAR? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluDevlet, başta dürüst olmazsa sonra kimseyi inandıramaz 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSuriye tiyatrosunda üçüncü perde 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR“Türk-Kürt-Arap kardeşliği” Orta Doğu’ya dönük yeni bir hamle mi, yoksa yeni toplumsal meşruiyet ara 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan, temel saflaşmanın eksenini 10 yıl sonra bir kez daha değiştirmeye çalışıyor: ‘Millîlik’ yer 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNVahşetin idaresi! 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTarih, milliyetçilik, muhafazakarlık 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYASelahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın Tutukluluğunun Devamı Siyasi Bir Karardır: 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEMurat Çalık’tan halkın payına düşenler 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye’ başarılı olsun isteniyorsa… 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.09.2020
2.04.2020
28.10.2019
2.02.2018
20.06.2018
1.02.2018
5.02.2018
24.04.2018
19.02.2018
24.01.2018