Vahap COŞKUN
İki sandıklı bir seçime doğru ilerliyoruz. İster zamanında ister daha erken yapılacak olsun seçime gidildiğinde halk bir sandıkta parlamentoyu, bir sandıkta da cumhurbaşkanını seçecek. Şüphesiz milletvekilleri seçimleri de önemlidir. Çünkü Meclis’in teşekkül şekli, sandalyelerin partiler arasında dağılım oranı ve iktidar ile muhalefet arasında oluşacak denge, siyasi hayatın seyrine tesirde bulunur.
Mamafih, mevcutta bir kişinin iradesini merkeze koyan ve bir kişiyi tek belirleyici hale getiren bir hükümet sistemi olduğundan, kamuoyu da siyasi partiler de asıl hayati değeri cumhurbaşkanlığı seçimlerine atfediyorlar. Seçimin galibi ve mağlubu, parlamentoda meydana çıkacak resimden ziyade, cumhurbaşkanlığını kimin kazandığına ve kimin kaybettiğine bağlı olarak tayin edilecektir.
Elbette başka adaylar da çıkabilir, ancak cumhurbaşkanlığı yarışı Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı’nın adayları arasında geçecektir. Bir bakıma 2019 yerel seçimlerinde büyük şehirlerde sahneye konan oyun, bu kez ülke çapında tekrarlanacaktır. Cumhur İttifakı’nın adayının Recep Tayyip Erdoğan olacağı uzun süre önce açıklığa kavuşmuştu, çünkü Erdoğan doğal adaydı ve iktidar cenahında başka bir isim hiçbir vakit telaffuz edilmedi.
İktidardaki kesinliğe karşın muhalefette bir belirsizlik söz konusu; Millet İttifakı’nın ya da Altılı Masa’nın Erdoğan’a rakip olarak kimi çıkaracağı netleşmiş değil. Her ne kadar masanın müdavimleri, daha adayı tespit etmek için önlerinde çok zaman olduğunu ve isimler değil ilkeler üzerinden bir tartışma yürütmek gerektiğini söyleseler de, bir yandan zaman daralıyor diğer yandan da ister istemez bazı isimler belirip münakaşalar o isimlerin etrafında dönüyor.
“Hiçbir fani hayır diyemez”
Hâlihazırda konuşulan üç isim var; Kemal Kılıçdaroğlu, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu. Rahmetli Demirel, cumhurbaşkanlığının cazibesini “Hiçbir fani hayır diyemez” ifadesiyle dile dökmüştü. Bugünkü gibi aşırı yetkilerle teçhiz edilmiş olmasının, siyasiler nezdinde bu makamın çekiciliğini artırmış olması da muhtemeldir.
Binaenaleyh cumhurbaşkanlığının, adı anılanların da gönlünde yatan bir aslan olduğu anlaşılıyor. Her üçü de Beştepe’ye çıkmak istiyor; ancak her birinin yoğurt yiyişi farklı; amaçlarına ulaşmak için farklı yolları deniyorlar. Bu meyanda, namzet olmak için takip edilen üç farklı siyaset tarzından söz edebiliriz:
Yavaş; işini yapan, polemiklere dalmayan, sınırını bilen ve bunu ihlal etmemeye ihtimam gösteren bir tarz benimsiyor. Ankara’ya odaklanıyor, belediye başkanlığını bir kamu hizmeti, kendini de bir kamu görevlisi olarak kodluyor, hudutları dâhilinde vazifesinin gereğini yerine getirmeye çalışıyor. Ülke siyasetinin geneline dair konuşmaktan imtina ediyor ve ateş üstündeki kestane misali sıcak meselelere girmiyor. Onun bu sınırlı, ciddi ve normali yansıtan tavrı, toplumda bir karşılık buluyor. Nitekim yapılan bazı kamuoyu araştırmalarında Erdoğan’a karşı en güçlü aday olarak onun ismi öne çıkıyor.
Kılıçdaroğlu ise Altılı Masa’yı koruyarak ve masadaki diğer liderlerin desteğiyle hedefine varmaya gayret ediyor. Ankara ve İstanbul belediye başkanlarının adaylıklarına, aday olmaları halinde güçlükle kazanılan bu şehirlerin iktidarın eline geçeceği gerekçesiyle karşı çıkıyor. Onların ülkeye en büyük hizmeti, görevlerinde başarılı olmakla verebileceklerini söylüyor. Cumhurbaşkanı adayının da başka bir yerde değil, masada ve liderlerin mutabakatıyla belirleneceğini sürekli hatırlatıyor.
Evet, Kılıçdaroğlu da giderek daha fazla “ben” diye konuşuyor. Vaatleri kendisiyle özdeşleştiriyor. Şahsına vurguyu yükselttikçe bir cumhurbaşkanlığı kampanyası yürüttüğü izlenimini güçlendiriyor. Fakat yine de Kılıçdaroğlu her hareketinde masayı gözetiyor; kurucusu olduğu bu masanın çözülmemesi için çaba sarf ediyor. Güçlü bir adaylığın anahtarı, liderlerin elinde; Kılıçdaroğlu adaylığa giden yolu onların olurunu alarak döşemek, böylelikle itirazları asgariye çekmek ve desteği azamiye çıkartmak istiyor.
“İmamoğlu kendini burada taca ya da auta atmıyor”
Üç isim arasında en agresif stratejiyi İmamoğlu yürütüyor. Tabiri caiz ise, Yavaş kenarda duruyor ve muhalif mahalleye “aday değilim ama benim adaylığımda karar kılarsanız görevden kaçmam” diyor. Kılıçdaroğlu “sizin desteğinizi arkamda bulursam aday olurum” mesajıyla Altılı Masa’yı muhafaza edip ismini tahkim etmeye çabalıyor. İmamoğlu ise sahaya bir an önce atılmanın derdinde, “ben buradayım, beni aday gösterin, hatta beni aday göstermelisiniz” diye bağırıyor.
Aslında bu sürpriz sayılmaz; zira İmamoğlu, 2019’da Erdoğan’a iki kez galebe çalmasının ardından sürekli İstanbul ile yetinmeyeceğini ima eden bir siyasi hatta ilerlerdi. İstanbul’da elde ettiği büyük başarıyı daima daha üst bir mevkie yükselmenin bir dayanağı olarak kullanmayı düşündü ve bu bağlamda kendini hep potansiyel bir cumhurbaşkanı adayı olarak konumladı
Sözüm ona genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek açıklaması yaptığı anlarda bile, dikkatleri -üçüncü tekil şahıs olarak bahsettiği- kendine çevirmeyi bildi:
“Ekrem İmamoğlu burada kendini taca ya da auta atmıyor. Sorumluluğunun farkında. Ekrem İmamoğlu, İBB Başkanı, tarihin en yüksek oyunu almış bir belediye başkanı, ekonominin yüzde 45’inin döndüğü İstanbul’da süreci uzaktan izleyen olamaz. Sürece en çok katkıyı sunan, en çok bilgiyi sunan, en çok motivasyonu sunan kimlik olmak zorunda.”
İmamoğlu, bayram vesilesiyle çıktığı son Karadeniz gezisiyle radikal bir adım daha attı ve dostun da düşmanın da anlayacağı bir netlikte aday olduğunu gösterdi. Bir belediye başkanının memleketine yaptığı alışılagelen bir ziyaret değildi bu. Kartların artık açılması zamanının geldiğini düşünen İmamoğlu, sembolik bir şehirde -Rize’de- Erdoğan’a meydan okudu ve her haliyle adaylığı çok istediğini ortaya koydu.
Ancak, bir nevi kamuoyu aracılığıyla yapılan bu adaylık başvurusunun iki ciddi handikabı var: İlki, bu aşırı hırslı ruh hâlinin, hem kendi partisinde hem de muhalefet blokunda bir rahatsızlığa sebebiyet verme potansiyeli taşımasıdır. Aynada bir Erdoğan suretini yansıtan bu tür talepkâr girişimler, CHP içi tartışmalara, cumhurbaşkanlığı adaylığı ve genel başkanlık eksenli kaynamalara yol açar ve İmamoğlu’na kendi partisi içinden itiraz eden sesleri çoğaltıp büyütür.
Keza acelesi olan bir siyasetçi profilinin, hassas dengeler üzerinden ilerlemeye çalışan muhalefet cephesinde kaşları çatma ihtimali de yüksektir. İmamoğlu’nun ön alarak adeta kendini Altılı Masa’ya dayattığı hissiyatı yaratmasını liderler hoş karşılamaz; hiçbir lider, böylesine bir fiili emrivakiye muhatap olmayı istemez.
“Vız gelir tırıs gider”
İkincisi, İmamoğlu’nun iddiasıyla münasip bir siyasi söylem kuramamış olmasıdır. Karadeniz gezisi boyunca, aklıda kalabilecek tek bir laf etmedi. Sürekli bir “değişim” vurgusu yaptı, ancak bu “değişim” kavramının da altı boştu. “Her şey iyi olacak, biz hazırız, birlikte çalışalım, beraber üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir güçlük yok” gibi çok genel ve doğrusu siyaseten pek de bir anlam ifade etmeyen bir dil kullandı.
Basın karşısındaki performansı da tatmin edici olmaktan uzaktı. Gezinin finansmanı gibi ilk düşünülmesi gereken konularda bile kendisine yöneltilen sorulara, sarih ve karşısındaki ikna eden cevaplar veremedi. Tepkisel davrandı, “Bunu AK Partili bakanlara ve kardeşlerine de sorun” gibi şüpheleri artırmaktan başka bir işe yaramayan argümanlara müracaat etti, vs. Ayrıca gezisine davet ettiği gazeteciler üzerinden başlayan tartışma da hem İmamoğlu ve CHP hem de Altılı Masa için menfi neticelendi.
İmamoğlu’na zarar verdi; çünkü eleştirilere karşı önce “vız gelir tırıs gider” diye racon kesmesi ve ardından özür dilemek zorunda kalması, onun gerek yönetimi şahsileştirme temayülü ve gerek krizleri yönetebilme becerisi hakkındaki kuşkuları büyüttü.
CHP için kötü oldu; çünkü bir gazetecinin ismi üzerinden boca edilen nefret, “helalleşme” siyasetinin tabanda benimsenmediğini ve Kılıçdaroğlu’nun tavanda yaptığı değişimi henüz tabana geçiremediğini gösterdi.
Ve erken zafer havasına girmiş bazı seküler kesimlerdeki rövanşist duygunun ne kadar güçlü olduğunu -bir kere daha- açığa çıkararak muhalefete zarar verdi. Hakikaten, iktidara dönük eleştirilerin artmasıyla beraber seküler bazı mahfiller, artık kesin bir galibiyete çantada keklik gözüyle bakıyorlar.
Seçimi kazanacaklarına dair -temelsiz- özgüvenleri arttıkça bu grubun rövanşist duyguları kabarıyor ve emin oldukları zafere kimseyi ortak etmek istemiyorlar. Uzun bir vakit önce AK Parti’den kopanları ve başka bir sayfa açanları bile muteber addetmiyor, DEVA ve Gelecek partilerine kapıyı gösteriyorlar. Uzlaşmaz ve dışlayıcı bu anlayışın, Altılı Masa için işleri daha da zorlaştıracağı açıktır.
Ezcümle İmamoğlu yanlış bir taş attı; adaylık ihtimalini kuvvetlendirmek için planladığı gezi ters tepti ve onun elini güçlendirmekten ziyade zayıflattı.
Evet, erken kalkanın yol alacağı doğrudur; ancak yol almak için yalnızca erken kalkmak yetmez, yolu ve yordamı da bilmek gerekir.
Perspektif, 13 Mayıs 2022
Yazarlar
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025