Vahap COŞKUN
Üyesi olduğum Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA), 2020’den beri “Çatışma Çözümü ve Barış İnşası: Dünya Deneyimleri Serisi” başlıklı bir proje yürütüyor. Koordinatörlüğünü Cuma Çiçek’in yaptığı bu proje kapsamında, 2020 ve 2021 yıllarında, altı ülkenin tecrübesi (Guatemala, Kolombiya, Meksika, Nepal, Ruanda ve Sri Lanka) incelendi. Raporlar yayınlandı ve bir sempozyumda tartışıldı.
DİSA’nın bu projesi sürüyor; bu yıl üç ülke daha (Güney Afrika, Kamboçya ve Sudan) tahlil edilecek; onların çatışma ve çözüm tecrübelerini yansıtan raporlar kamuoyunun bilgisine sunulacak. Bu yazıda, Fırat Çapan tarafından kaleme alınan “Askeri Zafer Barış Getirir mi? Sri Lanka Örneği”* ismini taşıyan yayına değineceğim. Ancak altını çizmem lazım; her bir tecrübe çok değerli ve öğretici, o nedenle raporların hepsinin okunmasını öneririm. (DİSA’nın bütün yayınlarına buradan ulaşabilirsiniz.)
“Hindistan’ın Gözyaşı Damlası”
Sri Lanka, Hindistan’ın en güney ucunda bir gözyaşı damlası biçiminde uzanır. Coğrafi yapısından ötürü “Hindistan’ın gözyaşı damlası” olarak anılan bu ada ülkesine, Hint Okyanusu’nda ticaret gemilerinin güzergâhı üzerinde olduğundan tarih boyunca farklı dil, din ve kültürlere mensup insanlar yerleşirler. Arap tacirleri tarafından Seylan ve Serendip olarak adlandırılan ülke, 1978’deki bir anayasal değişiklikle “kutsal ada” anlamına gelen Sri Lanka ismini alır.
2020 verilerine göre ülkenin nüfusu yaklaşık 22 milyondur. Nüfusun yüzde 74,9’u Sinhal, yüzde 11,2’si Sri Lankalı Tamil, yüzde 9,2’si Sri Lankalı Moor (anadilleri Tamilce olan Müslümanlar), yüzde 4,2’si Hindistanlı Tamil, yüzde 0,5’i ise kolonyalistlerin ve yerli halkın torunları olan ve Hıristiyan dinine mensup Burgherlerden oluşur.
Sinhaller, Tamiller ve Müslümanlar, ülke nüfusunun yüzde 99’una tekabül eder. 1950’de kabul edilen bayrak, bu çeşitliliği anlatır. Elinde kılıç tutan aslan Sinhalleri, turuncu hat Tamilleri ve yeşil hat da Müslümanları temsil eder. Sinhallerin büyük bir kısmı Budizm’e, Tamiller ise Hinduizm’e bağlıdır. Sinhal, Tamil ve diğer etnik gruplardan insanların benimsediği Hıristiyanlığın toplam nüfus içindeki oranı yüzde 7’dir.
Sömürgeleşmeden önce ülke prenslikler şeklinde idare edilir. 1505’te Portekizliler ve 1658’de Hollandalılar adayı kolonileştirirken prenslikleri muhafaza eder, Sinhal ve Tamil prensliklerini ayrı ayrı yönetirler. 1796’da adayı ele geçiren İngilizler, 1833’te bu prenslikleri ortadan kaldırır ve adayı üniter bir yapıya dönüştürürler.
Adadaki milliyetçilik ateşini yakan, İngilizlerin 20’nci yüzyılın başlarında Güney Hindistan’dan 1 milyona yakın Tamili merkez bölgelerdeki çay ve kahve plantasyonlarında çalıştırmak üzere getirmesi olur. Sinhal milliyetçiliği, Tamilleri sömürgecilerin beslediği ve büyüttüğü bir grup olarak kodlar ve İngilizlere meydan okur.
İngilizler, 1931’de adada seçim yapmaya başlarlar. Seçimler, demokratik bir gelenek oluşturarak bağımsızlığa tedrici bir geçişi sağlar. 1948’de bağımsızlığını kazandıktan sonra yönetimde ağırlığı eline geçiren Sinhaller, bu süreçte kolonyal dönemde yaşadıklarını düşündükleri mağduriyetleri giderme ve Tamillerin kamu kurumlarındaki temsiliyetini azaltmaya odaklanırlar. Radikal beş adım atılır bu bağlamda:
“Sadece Sinhalce Yasası”
İlkin, Sinhalceyi resmî dil olarak belirleyen ve devlet kurumlarında çalışan tüm memurlara Sinhalce bilme zorunluluğu getiren “Sadece Sinhalce Yasası” çıkarılır. 1956 tarihli bu yasa, o güne kadar İngilizcenin ortak dil olarak kullanıldığı ülkede anadilleri Tamilce olanların devlet kadrolarına girmelerinin önüne aşılması güç bir bariyer koyar. Nitekim bu yasayla, 1956-1970 arasında Tamillerin istihdam oranı devlet memurluğunda yüzde 60’tan yüzde 10’a, polis ve askeri kadrolarda ise yüzde 40’tan yüzde 1’e düşer.
Eğitim, ekonomi ve kültürel sahadaki güçlü konumlarını kaybeden Tamillerin bu yasaya karşı başlattıkları sivil itaatsizlik eylemleri de çok sert bir biçimde bastırılır. Sinhal çoğunluğun olduğu yerlerde Tamillerin evleri ve işyerleri tahrip edilir; 1956-1959 arasında 500 Tamil hayatını kaybeder, 40 bin Tamil yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalır.
İkincisi, 1971’de Tamillerin üniversiteye girişte daha yüksek puan almalarını öngören bir yasa yapılır. Kotasız bir sistemde “Tamillerin orantısız bir şekilde Sinhaller karşısında avantajlı olduğu” gerekçesiyle savunulan bu yasa, İngilizceyi daha iyi bilen Tamillerin önünü keser.
Üçüncüsü, 1972’de bir anayasa hazırlanır ve Budizm’e bir nevi “devlet dini” payesi verilir. Anayasa devlete, Budizm’i koruma ve güçlendirme vazifesi yükler. Ülkenin, bağımsızlıktan beri sürdürdüğü seküler yapısına son veren bu düzenleme, Tamillerin yanı sıra diğer azınlık grupların da kaygılarını artırır ve devlet kurumlarına olan güvenlerini azaltır.
Dördüncüsü, “Ceylon” olan devletin ismi Sinhal dilinde “kutsal toprak” anlamına gelen “Sri Lanka” olarak değiştirilir.
Ve beşincisi, Tamillerin yoğunlukta olduğu bazı bölgelere Sinhaller yerleştirilerek nüfus dengesi Sinhaller lehine değiştirilmeye çalışılır. Kısmen başarılı olan bu uygulamayla Tamiller, bazı bölgelerde çoğunluk iken azınlığa düşerler.
“Bağımsızlığın kazanıldığı 1948’den yeni anayasanın yapıldığı 1972’ye kadarki süreçte deneyimlenen ‘Sadece Sinhalce” yasası, Budizmin anayasada öncelikli din haline gelmesi, üniversiteye girişte Tamillere zorluk çıkarılması, devletin isminin Sri Lanka olarak değiştirilmesi, Tamillere karşı yürütülen iskân politikaları ve toplumsal şiddetin, Sri Lanka’da Tamil partilerinin ayrı bir devlet taleplerini dile getirmeye başlamalarının temel sebepleri olduğu söylenebilir.” (s. 23)
Sri Lanka’nın bağımsızlığın ardından bir “Sinhal milli devleti” olarak inşa edilmeye ve devletin kurumsal kimliğinin tek bir kimliğe dayandırılmaya gayret edilmesi, adadaki birlikte yaşama iradesini ortadan kaldırır. Tamillerin ana partisi Birleşik Tamil Özgürlük Cephesi (TULF), 1976’ya kadar beraber ve federatif bir sistemde yaşamayı savunurken, 1976’da ilk defa Tamiller için ayrı bir vatan isteğini dillendirir. Hükümetle işbirliği çabalarının hepsinin başarısızlıkla sonuçlandığını belirten parti, Tamillerin tarihî mağduriyetlerinin ancak bir Tamil devleti ile giderilebileceğini ifade eder.
“Kara Temmuz”
Siyaset sorunları çözmede ve talepleri karşılamada aciz kalınca devreye silah girer. Silaha davranan Tamil Kaplanları (Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları/Liberation Tigers of Tamil Eelam – LTTE) adlı örgüttür. 1972’de kurulan örgütün ideoloğu sayılan A.S. Balasingham, hedeflerini şöyle anlatır:
“Temel siyasi amacımız sınıf mücadelesi ile beraber ulusal mücadeleyi ilerletmek ya da başka bir şekilde ifade edersek asıl hedefimiz ulusal kurtuluşla beraber toplumsal yapımızın sosyalist dönüşümüdür. Tüm stratejimiz, halkımızı hem ulusal baskıdan hem de insanın insana baskısından kurtarmayı hedefleyen ve milliyetçiliği ve sosyalizmi bir araya getiren devrimci bir projedir.” (s. 26)
İç savaş 1983’te patlak verir. Velupillai Prabhakaran liderliğindeki Tamil Kaplanları’nın, Jaffna bölgesinde 13 Sri Lanka askerini kara mayını kullanarak öldürmesi büyük bir infiale yol açar. Sinhallerin yoğun olduğu bölgelerde, özellikle Budist rahiplerin kışkırtmasıyla, dört gün süren bir anti-Tamil pogromu başlar. Seçmen kütükleri kullanılarak Tamillerin adreslerinin tespit edildiği ve saldırıya uğradığı olaylarda, yaklaşık 2.000 kişi hayatını kaybeder, birçok Tamil kadın tecavüze uğrar ve binlerce Tamil de hayatını kurtarmak için göç eder. Ayrıca Sri Lanka ordusu, 13 askerin öldüğü yere saldırılar düzenler ve yaklaşık 50 Tamil sivili öldürür.
Devlet, yaşananlardan Tamil ayrılıkçıları sorumlu tutar, Sinhallerin mağdur olduğunu söyler. Ayrılıkçılığı savunmayı yasaklar ve TULF parlamenterlerini meclis dışına iter. Tamillerce “Kara Temmuz” diye adlandırılan bu olaylar bir dönüm noktası olur ve şiddeti savunan Tamil Kaplanları gibi örgütlerin Tamiller içindeki desteğini artırır.
“Bu olaylardan önce bazı araştırmacıların tahminine göre hiçbir Tamil silahlı grubun elliden fazla aktif üyesi bulunmamaktadır. Ama yaşananlara ilişkin tanıklıklar, kadınların nasıl tacize uğradıkları, insanların nasıl canlı canlı evleriyle birlikte yıkıldığı ve göçe zorlandıkları Tamiller arasında yayılmaya başlar. Bu da LTTE gibi silahlı örgütlerin Tamiller arasında kolayca güçlenmesini sağlar. O güne kadar marjinal bir grup olan LTTE 1990’ların ortalarında Sri Lanka topraklarının üçte birini kontrol eden, 20 bin kişiden oluşan silahlı güce sahip, deniz ve küçük bir hava gücü olan yarı konvansiyonel bir orduya dönüşerek Tamil siyasetinin temel gücü haline gelir. Özellikle disiplinli ve bağlılığı yüksek kadrolar LTTE’yi dünyanın en güçlü devlet dışı askerî güçlerinden biri haline getirir.” (s. 35-36)
Sahnede çatışanlar Sri Lanka devleti ile Tamil Kaplanları’dır. Ancak perde gerisinde çatışmaya dâhil olan birçok aktör vardır. Sinhal ve Tamil siyasi partiler, Sinhal paramiliter örgütler, Budist din adamları, Tamil diasporası, Sri Lankalı Müslümanlar ile birlikte Hindistan, Çin ve Pakistan gibi ülkeler bu aktörlerin önde gelenleridir.
Hindistan’ın rolü bu iç savaşta özel bir önem taşır. İki taraf arasında bir denge siyaseti izlemeye çalışan Hindistan, bir taraftan Tamil Kaplanları’nı destekler diğer taraftan da Sri Lanka’nın hassasiyetlerini gözetir.
Ancak bunda her zaman başarılı olduğu söylenemez. 1987’de askerlerini adanın kuzeyine barış gücü olarak konumlandıran Hindistan, iki tarafın da tepkisini çeker. Hem Tamiller hem de Sinhaller Hindistan’ı “işgalci” olarak nitelendirir ve birbirlerine düşman olan iki güç, Hindistan’a karşı gizlice ittifak eder. Hindistan, ardında 1.200 ölü askerini bırakarak, 1990’da ülkeden ayrılır. 1991’de Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi, Tamil Kaplanları tarafından bir intihar bombası eylemiyle öldürülünce, Hindistan, Tamil Kaplanları’nı terör örgütü ilan eden ilk ülke olur.
İç savaşın kanlı bilançosu
Sri Lanka’daki iç savaşı sonlandırmak için birtakım girişimler olur. 1987’de başlayan Hindistan’ın teşebbüsü 1990’da acı bir sonla biter. 1994-1995’teki “milli ve yerli” çözüm arayışından da, 2002-2006 yılları arasında Norveç’in liderliğinde ve ABD, Japonya ve Hindistan’ın eş başkanlıklarını yürüttükleri müzakerelerden de müspet bir neticeye varılmaz. Barış girişimlerinin meyve vermemesinin nedenleri birkaç başlık altında sıralanabilir:
- İkiye bölünen Tamil Kaplanları’nın askeri gücünün zayıflaması ve örgütün politik bir vizyon ortaya koyamaması,
- Yıllarca azınlık karşıtlığı üzerinde seçmenleri tahkim eden Sri Lanka siyaseti,
- Milliyetçiliğin anaakım olduğu hak ve özgürlük karşıtı bir politik kültür,
- Barışın yabancılar tarafından Sri Lankalılara dayatıldığı algısı,
- Çin, İran ve Pakistan’ın Sri Lanka devletine arka çıkması,
- Hindistan’ın Tamil Kaplanları’ndan desteğini çekmesi
- 11 Eylül’den sonra ABD’nin “teröre karşı savaş” konseptini Tamil Kaplanları’na da uygulaması,
- Tamil Kaplanları’nın adanın kuzeyinde küçük bir alan sıkışması.
1983’te başlayan iç savaş, başarısız müzakereler ve yoğun çatışmalarla geçen 26 yılın ardından 2009’da sona erer. 16 Mayıs 2009’da Sri Lanka Başkanı Mahinda Rajapaksa, ülkesinin terörizmden tamamen kurtulduğunu söyler ve devletin Tamil Kaplanları’na karşı çeyrek asrı aşkın süredir yürüttüğü mücadelenin kesin bir zaferle bittiğini duyurur. Başkan Rajapaksa, devlet güçlerinin adanın kuzeyinde ve doğusunda Tamil Kaplanları’nın elinde tuttuğu bütün bölgeleri aldığını ve artık ülkesinin bir bütün olarak yönetilebileceğini söyler. “Zafer”in altında ise kanlı bir bilanço yatar:
“26 yıllık çatışma süresince 80 ila 100 bine yakın insan hayatını kaybetmiş diyebiliriz. 22 milyonluk bir nüfus için bu sayı, oldukça kanlı bir savaşın göstergesi olarak tanımlanabilir. Ölümlerin çoğunun Sri Lanka’daki nüfusu 2,5 milyonu bulan Tamillerden oluşması, savaşın çoğunlukla belirli bir bölgede cereyan etmesi, savaşın yoğunluğunun çok daha yüksek olduğunu göstermektedir. Yine Tamil İnsan Hakları Merkezi (TCHR) verilerine göre 1956-2004 arasında yaşanan iç savaşın sonucu olarak yaklaşık 2,3 milyon kişi yerinden edilerek hem iç hem de dış göçe zorlanmıştır.” (s. 42)
Sri Lanka, 21’inci yüzyılda bir devletin bir isyancı grubu bütünüyle mağlup etmesinin ilk misali olması hasebiyle, bu neviden sorunlar yaşayan ülkeler bakımından bir çatışma çözüm seçeneğine dönüşür. Hassaten salt güvenlikçi ve şahin politikaların taraftarları, Sri Lanka’yı “parlak” bir model olarak sunarlar. Sri Lanka hükümeti de bunu uluslararası arenada pazarlar ve kesin çözüm arayanlara kendi metotlarını salık verir. 2012’de Sri Lanka’nın ilk Türkiye Büyükelçisi Bharthi Wijeratne, dönemin Cumhurbaşkanı Gül’e “eline silah alan kanlı bir örgütle ancak anlayacağı dilde konuşulabileceğini” ve bu çerçevede “Türkiye’nin Sri Lanka’dan öğreneceği çok şey olduğunu” ifade eder.
“Acı Barış”
Ancak bu modeli savunanlar, iki hususu mutlaka akıllarında tutmalılar: İlki, kendine özgü şartlardan dolayı, mutlak bir askeri başarı mümkün olsa da, bunun bedelinin çok ağır olduğudur. Yüksek meblağlı askeri harcamalar, iki ateş arasında kalarak çok sayıda kayıp veren sivil halk, altından kalkılması zor insan hakları ihlalleri, çatışma bölgesinin ekonomik yapısının çökmesi ve benzeri etmenler, bu modelin arkasında çok karanlık bir tablo bırakmasına neden olur.
İkincisi, büyük bir zafer kazanıldığı hissiyatının savaşa sebebiyet veren faktörlerin üzerinde düşünmeyi engellemesidir. Düşmanın tamamen yok edildiği düşünüldüğünden, demokratik kurumlar onarılmaz, azınlıkta kalanların hak taleplerine kulak verilmez. Sri Lanka’da da savaştan sonra koşulların düzeltilmesi yoluna gidilmez, kalıcı barışı tesis etmek için çok az şey yapılır. Uluslararası Kriz Grubu, bu yüzden, askeri zaferi “acı bir barış” olarak tanımlar.
Eğer gerçek bir barışın inşası için çalışılmazsa, askeri zaferle halının altına süpürülen sorunlar gün gelir tekrardan oraya çıkar. Sri Lanka, işte bugünlerde tam da bunu tecrübe ediyor. Ülke, Britanya’dan bağımsızlığını kazandığı 1948’den bu yana en ağır ekonomik krizini yaşıyor. Fiyat artışlarının, gıda ve yakıt sıkıntısının tahammül edilir düzeyin ötesine geçmesi, halkı galeyana getirdi. İktisadi bunalım halkın hayatını alt üst eden ederken, yaklaşık 20 yıldır ada siyasetine damga vuran Rajapaksa Kardeşler de hedef haline geldi.
2009’da Tamil Kaplanları’nı ezerek yendiğinde Mahinda Rajapaksa, Sinhal çoğunluğun gözdesiydi. Oysa şimdi o, kardeşi Gotabaya Rajapaska ile birlikte, çöküşün sorumlusu olarak görülen ve nefret edilen bir aktöre dönüştü. Evi göstericiler tarafından yakıldı, mecburen istifa etti, resmi konutunu saran öfkeli kalabalıkların elinden bir helikopterle kurtuldu ve ülkenin kuzeydoğusundaki bir donanma üssüne yerleştirildi.
Dün “kahraman” diye omuzlarda gezdirilen, bugün ise “kötü adam” diye nefret kusulan Rajapaksaların hikâyesi, acı bir barışın aslında barış olmadığına işaret ediyor.
Sri Lanka modelinin meftunları, bu işareti, kulaklarında küpe diye taşımalı!
* Fırat Çapan: Askeri Zafer Barış Getirir mi? Sri Lanka Örneği, Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) Yayını, Diyarbakır, 2020.
Perspektif, 19 Haziran 2022
https://www.perspektif.online/sri-lanka-askeri-zafer-baris-getirir-mi/
Yazarlar
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025