Vahap COŞKUN
19 Mart’ın üzerinden iki hafta geçti.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu hedef alan yargı kuşatmasından sonra Türkiye hareketli günler yaşadı. CHP’nin cumhurbaşkanı adayını belirlemek için yaptığı önseçime milyonlar katıldı. İmamoğlu’na yönelik operasyonu protesto etmek için İstanbul’da yapılan mitinge, coşkulu ve kalabalık bir kitle katıldı. CHP, iktidara destek oldukları gerekçesiyle farklı sektörlerdeki birçok firmaya karşı bir boykot hareketi başlattı.
İktidar da, elindeki tüm kozları sahaya sürdü. Emniyet, adliye ve medya güçleriyle muhalefete tam saha pres uyguladı. Bir taraftan muhalefeti yolsuzluk yapmak ve milli ekonomiye zarar vermekle itham etti, böylelikle muhalefetten gelen ve giderek büyüyen dalgayı peşinen değersizleştirmeye çalıştı. Diğer taraftan da protesto gösterilerine katılmaktan boykotu savunmaya kadar hemen her düzeydeki tepkilere soruşturma açarak muhalif kesimlere gözdağı verdi ve yükselen sesleri bastırmayı amaçladı.
Hem muhalefet hem de iktidar adına son derece hararetli geçen bu dönemin bazı değişimlere yol açması kaçınılmaz. Dinamik bir süreç tecrübe ediliyor ve hemen her gün yeni bir gelişmeye tanık olunuyor. Dolayısıyla bugün ortaya çıkan tablo yarın bambaşka bir renge bürünebilir ama hâlihazırda 19 Mart’tan sonra olup-bitenlerden bazı siyasi tespitlere ulaşmak mümkün. Üç tanesine değinmekle yetineceğim:
Hükmü Kalmayan Sual
1. Eğer erken seçim veya anayasa değişikliği yoluyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir kez daha aday olmanın yolu açılırsa, onun rakibinin kim olacağı büyük ölçüde belli olmuştur. Gerek özelde CHP, genelde muhalif seçmenin önseçime gösterdiği teveccühün ve gerek İstanbul mitinginde toplanan kitlenin verdiği mesajın anlamı açıktır: “Erdoğan’ın rakibi, İmamoğlu’dur.” Dolayısıyla CHP açısından “Erdoğan’ın rakibi kim olmalıdır?” sualinin bir hükmü kalmamıştır.
İmamoğlu’nun hukuki bir abluka altına alınacağı belliydi. 2024 İstanbul seçimlerini açık farkla kazanması ve cumhurbaşkanlığı niyetini göstermesinin ardından, iktidarın ona yöneleceği kesindi. O da bunu gördü ve cumhurbaşkanlığı adaylığı kartını erkenden açtı. İktidar bu kartın kıymet almasını engellemek için apar topar harekete geçti. Akşam diplomasını iptal etti, sabah evini bastı, gözaltına aldı ve tutukladı.
Ancak iktidarın kör parmağım gözüne hâli, hem CHP’nin hem de farklı gerekçelerle iktidardan rahatsız olan kesimlerin İmamoğlu’nun etrafında toplanmasına neden oldu. Öyle ki, normalde CHP içi bir yarışta İmamoğlu’na rakip olması muhtemel isimler de onun için oy kullandı, onun için kürsüye çıktı. İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı değil de salt belediye başkanı olsaydı muhtemelen böyle bir sahiplenme de olmayacaktı.
Hülasa İmamoğlu, iktidarın bağıra çağıra gelmekte olan teşebbüsünü sağlam bir zeminde karşıladı. Kendisi gücünü tahkim ederken, en büyük rakibi olarak gösterilen Yavaş ise güç kaybetti. Yavaş’ın gücü, susmasından geliyordu; bu vesile ile konuşmaya başlayınca gizemi çözüldü ve farklı toplumsal kesimleri taşıma potansiyelinin çok sınırlı olduğu görüldü. Neticede iktidarın İmamoğlu’nu tasfiye için giriştiği hamle, döndü dolaştı İmamoğlu’na yaradı.
Doz Aşımı
2. 19 Mart, CHP’ye içinde yol alabileceği güçlü bir muhalefet kanalı açtı. Uzunca bir süreden sonra ilk defa birinci parti çıktığı 2024 yerel seçimlerini takip eden günlerde CHP, AK Parti’ye karşı psikolojik üstünlüğü ele geçirmişti. Bilhassa İstanbul ve Ankara’da elde edilen ezici galibiyet, CHP’nin genel seçimlere dönük umutlarını da büyütmüştü. Fakat CHP bu üstünlüğünün muhafaza edemedi. Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi ve yeni bir çözüm sürecinin başlaması dengeleri değişirdi. CHP, iç ve dış bu gelişmelere beklentileri karşılayacak düzeyde cevap veremedi ve inisiyatifi yeniden iktidara kaptırdı.
19 Mart ise, CHP’ye yeni bir kapı açtı. İktidar, muhalefetin büyümesinden duyduğu endişe ile bütün tuşlara birden bastı ve dozu kaçırdı. Doz aşımından CHP’li belediyelerin açtığı Kent Lokantalarını beğenen yemek yorumcuları da nasibini aldı, protestolara katılan üniversite öğrencileri de. İş o kadar çığırından çıktı ki RTÜK henüz yayınlanmış programlar üzerinden televizyon kanallarını tehdit etti, boykotu destekleyen oyuncular işlerini kaybetti, boykot çağrısı yapanlar hakkında soruşturmalar açıldı, vs.
Velhasıl mesele, salt İstanbul Belediyesi ya da İmamoğlu’nun önünün kesilmesi ile sınırlı kalmadı, birçok konuyla iç içe geçti ve birçok kesime sirayet etti. Zaten seçme ve seçilme hakkı, oyun ve sandığının namusunun korunması, bireysel özgürlük alanlarının savunulması, ekonomik refah kaybı gibi birçok mevzuda iktidardan kaygı duyan geniş bir kesim vardı. 19 Mart, bu kaygıları açığa çıkardı ve görünür kıldı; İmamoğlu ve CHP de bu kaygıların taşıyıcılığını üstlendi. Böylece CHP, sadece CHP’lilerle sınırlı olmayan, daha geniş toplumsal gruplarla buluşma imkanına kavuştu, muhalefeti kendi etrafında topladı ve buradan aldığı güçle de iktidara karşı dilini sertleştirdi.
Şüphesiz zamanla saha soğur ve eylemler yavaşlar ama bu muhalif duygunun artık kalıcılık kazandığı söylenebilir. CHP için ciddi bir fırsat bu; eğer CHP kapsayıcı bir söylem geliştirebilirse, kendi havuzunu büyütme ve seçmenleri dışındaki muhalif kitlelerle aynı zeminde ortaklaşma şansı bulabilir.
Ancak, eğer CHP iktidardan duyulan hoşnutsuzluğu toplumun Kemalizme duyduğu bir özlem olarak okur ve bunun paralelinde bir dil kullanırsa ayağına gelen topu taca atmış olur. CHP’nin farklı katmanlarında rastlanılan bazı ifadeler ve eylemler (mesela Özgür Özel’in “Biz Jöntürklerin neferleriyiz” diye başlayan ve “biz” ile “onlar” ayrımına dayanan konuşması, Mansur Yavaş’ın Newroz kutlamaları hakkındaki sözleri, Tanju Özcan’ın Öcalan’a dair ifadeleri, vb.) CHP için bunun ciddi bir risk olduğuna işaret ediyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin Kurbanı
3. İktidar, büyük bir olasılıkla protestoların bu denli yaygınlaşacağını öngörmedi ve 19 Mart’ın ardından beliren manzaradan memnun kalmadı. Gezi ya da 19-25 Aralık hadiselerindeki gibi kutuplaştırmaya dayalı denemeler de eskisi gibi işlev görmedi. Zira hem vaziyet çok farklıydı hem de köprünün altında çok sular akmıştı. Ezcümle, iktidarın toplumu anlama noktasında ciddi bir sorununun olduğu görüldü.
Toplumu okuyamama ya da geçmişteki gibi doğru okuyamama birçok nedene bağlanabilir. İkisi özellikle mühim: Biri, iktidarın çok uzun sürmüş olmasıdır. AK Parti, neredeyse çeyrek asırdır iktidarda. İktidar olmanın insanı körelten bir tarafı var. Hele rakipsiz iktidar olduğu duygusuna kapıldığında insan reflekslerini kaybeder. Her şeye bürokrasinin merceğinden bakıldığında, toplumsal okur-yazarlık düşer.
Diğeri ise adına cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen ucube yapıdır. Yetkileri tek bir ele devreden, Meclis’i işlevsiz bırakan, Cumhurbaşkanı dışında diğer bütün seçilmişleri güçsüz kılan, iddiasının aksine seçilmişleri değil atanmışları, siyasetçileri değil bürokratları söz ve yetki sahibi yapan bir sistem bu.
AK Parti bu sistemde devletleşti, partiyi sivil aktörler değil devlet memurları temsil eder oldu. Artık kimsenin AK Parti’nin vekillerini ya da teşkilat yöneticilerini tanımasına gerek kalmadı; onların yerini vali, kaymakam, cumhuriyet savcısı aldı. Parti devlet organlarıyla bütünleştikçe de halktan uzaklaştı.
Geçmişte etkin parti teşkilatlarıyla toplumun en ince damarlarına kadar nüfuz eden ve yerel taleplerden haberdar olan bir yapıya, bu sistemde bürokratik hassasiyetler yön vermeye başladı. Parti siyaset belirleme kudretini kaybetti; takip edilecek rotayı, parti ile irtibatı olmayan ve herhangi bir siyasi sorumluluk da taşımayan bir Cumhurbaşkanlığı bürokrasisi tayin eder oldu.
AK Parti’nin halkla bağı zayıflayınca halktan aldığı destekte de tabiatıyla büyük bir düşüş yaşandı. Nitekim yakın geçmişte AK Parti % 50’lerde seyrederken bugünlerde % 30’ları zor buluyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistem bu devasa gerilemenin en büyük nedenlerinden biri; bu itibarla siyaseti ve partileri bitiren bu sistemin ilk kurbanının AK Parti olduğunu söylemek mümkün.
Siyaset, çoğu kez niyetlenmemiş sonuçlar üzerinden şekillenir. Görünen o ki; 19 Mart da AK Parti’nin niyetlerinin aksi bir resim ortaya çıkardı, hem ibreyi muhalefete taraf çevirdi hem de kendi zaafını gözler önüne serdi.
Yazarlar
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025