Vahap COŞKUN
Gezi protestoları başladığı andan itibaren en fazla sarf edilen sözlerden biri de bu.
Anamuhalefet partisinin liderinden kıdemli köşe yazarlarına, meydandaki eylemciden televizyondaki yorumcuya kadar birçok kişi, Erdoğan’ın olan biteni idrak edemediği noktasında hemfikir. Onlara göre Başbakan, Taksim’i anlamaktan uzak olmasaydı diyaloğa açık uzlaşmacı bir dile başvururdu. Oysa o; Gezi’de başlayan ve kısa sürede ülkenin büyük bir kısmını etkisi altına alan patlamanın altındaki toplumsal tepkiyi görmüyor. Protestoları sadece kendisine yönelik “eski Türkiye’nin bir oyunu” olarak görüyor, sokağı harekete geçirenlerin darbe sevdalıları olduğunu ve “dış mihrakların” da buna çanak tuttuğunu düşünüyor. Dilinin sert, tavrının inatçı olmasının sebebi de, bu.
Doğru; Erdoğan ve iktidara yakın medya, “dış güçler”, “faiz lobisi”, “marjinal gruplar”, “komplo” vb. kavramları merkeze alan bir söylemi yoğun bir şekilde kullanıyor. Ancak kanımca bu, Erdoğan’ın tüm yaşananları bu kavram seti üzerinden değerlendirdiği anlamına gelmiyor. Tam aksi kanıdayım; Erdoğan sokağı gayet iyi anlıyor ve ona göre bir strateji çiziyor.Erdoğan ve ekibi, Gezi’den başlayıp yayılan muhalefeti iki grupta değerlendiriyor: İlk grupta, çevre ve doğa duyarlılığı ile eyleme başlayan ama zaman içinde iktidarın hayatın her alanına müdahale eden tavrından rahatsızlıklarını daha fazla katılım ve özgürlük talep edenler var. Bu gruplar, demokratik sınırlar içinde kaldıkları için meşruiyetleri güçlü; nitekim bu gruplara yönelik acımasız polisi, şiddeti toplumun tüm kesimlerinde hoşnutsuzluk yaratıyor.
İkinci grupta ise, Gezi’nin oluşturduğu muhalefet zeminini bir kaosa dönüştürmek isteyen, siyasî yatırımlarını bu kaos üzerinden yapan ve nihayetinde meşru hükümeti alaşağı etmek isteyenler bulunuyor. Bu gruplar şiddete başvurmaları, toplumun diğer kesimlerini bu eylemlerden uzak durmasına neden oluyor. Yöntemleri farklı olsa da bu iki ana kümeyi birleştiren nokta; Erdoğan karşıtlığı. Gerek Gezi’de, gerek Gezi dışında, olağan durumlarda -birlikte hareket etmeyi bırakın- aynı havayı solumaktan bile imtina edecek grupların iktidara karşı yekvücut oldukları görülüyor. Toplumun farklı kesimlerinde farklı gerekçelerle Erdoğan’ı hedef alan birikmiş bir öfke açığa çıkıyor. Başbakan ve ekibi de bunun farkında. Zira olayların ilk günlerinde Başbakan’ın en yakınındaki kurmaylarından Nabi Avcı, iğneyi kendisine batırdı ve böylesine farklı uçlarda duranları kendilerinin birleştirdiğine dair bir özeleştiri yaptı: “Muhalefetin senelerce uğraşsa da başaramayacağı bir şeyi biz 5 günde başardık ve normal koşullarda bir araya gelmesi düşünülemeyecek olan birbirinden çok farklı kesim, grup ve fraksiyonları toz duman içerisinde birbirleriyle buluşturduk.”
Erdoğan da son grup toplantısında, protestocu gençlerin profilini ve protestoların ardında yatan nedenleri araştırdıklarını belirtti. Dolayısıyla AKP’nin olayları değerlendirmekte aciz olduğu söylenemez. O halde sormak gerek: Madem Erdoğan protesto edenlerin çeşitliliğini görüyor, neden çoğu kez protestocuların tamamını aynı sepete koyuyor ve onlara karşı sert bir tavır alıyor? Gerçi Erdoğan konuşmalarında, bir fasıl “samimi çevreciler” ile “diğerleri”ni ayırdığını, demokrasi içinde kalanların taleplerinin başının üstünde olduğunu belirtiyor. Ama konuşmalarının geneline hâkim olan sert tondan Gezi’nin içindeki ve dışındaki herkes payını alıyor.Baştan belirteyim; Erdoğan’ın sert üslubunu doğru bulmuyorum. Buna karşı getirilen “Kılıçdaroğlu’nun veya Bahçeli’nin dili daha mı yumuşak” şeklindeki karşı itirazları da paylaşmıyorum. Çünkü iktidar sorumluluğunu üstlenenlerin daha kapsayıcı ve harareti düşürücü bir dili olmalı. Bununla birlikte Erdoğan’ın siyasetinin çok temel bir nedeni var: Tabanı konsolide etmek. Siyasî analiz yapan bazılarında Gezi Parkı’nı romantize etme eğilimi var. Bunlar, iki haftadır memleketi tesirinde tutan olayların tamamını Gezi’deki muhalefet dili ve eylem biçimi üzerinden okumaya çalışıyorlar. Oysa Gezi’den istifade eden ama Gezi’nin dışında bir muhalefet var. Ve AKP tabanı üzerinde, Gezi dışı muhalefetin söylem ve eylemleri Gezi’den çok daha etkili oluyor.
Özellikle sosyal medyada AKP tabanı çok tahkir ediliyor. AKP’liler “güdülecek bir koyun sürüsü”, “gerici”, “görgüsüz, gayri-medeni”, vb. olumsuz sıfatlarla tasvir ediliyorlar. Bu, sosyal medyayı çok aktif bir şekilde kullanan genç AKP’lilerin protestolara karşı bileylenmesine neden oluyor. Beri taraftan, başörtülülere karşı yapılan hareketler de çok olumsuz bir tepki doğuruyor. Protestocuların önemli bir kısmı, başörtülülere, tüm kötülüklerin sorumlusu tahtına yerleştirdikleri AKP’nin bir simgesi olarak bakıyorlar ve AKP’ye duydukları tüm hınçlarını onlardan çıkartmak istiyorlar. Onlara saldırıyorlar, hakaret ediyorlar ve kornalarla onları taciz ediyorlar. Bu, bazılarının söylediği gibi, münferit de değil. Öyle ki, Gezi Parkı’ndaki başörtülüler, bu durumun altını çizmek ve protesto etmek durumunda kaldılar. Bu dil ve eylem tarzı, AKP’lilerde kendilerine karşı bir toplu düşmanlık saikiyle hareket edildiği algısını yaratıyor. Kendi tercihlerine saygı duyulmadığını, kendilerini temsil eden bir iktidar olduğu için AKP’nin topa tutulduğunu düşünüyorlar. İzmir’de sahildeki kızlara uygulanan polis şiddeti sürekli gündemde tutulurken, başörtülülere yapılanlar hakkında tek bir laf söylenmemesine çok bozuluyorlar. İktidara bir zarar gelmesin diye seslerini çıkartmadıklarını, ancak bu kadar tahkir edilmeye de tahammüllerinin kalmadığını belirtiyorlar. Dış basının olaya aşırı ilgisi ve başta İsrail olmak üzere diğer ülkelerden gelen açıklamalar, bu tabanda içeride ve dışarıda kuşatıldıkları duygusunu güçlendiriyor.
Erdoğan, işte bu hissiyatı dillendiriyor. Geçmişte başörtülülere yapılan zulümleri hatırlatırken, “biz bu ülkenin zencileriyiz” sözünü tekrar tedavüle sokarken tabanının duygularına tercüman oluyor. Bir kampanya ile karşı karşıya olduğunu ve bu kampanyanın gayesinin, kendisinin değil, kendisini destekleyenlerin gücünü kırmak olduğunu söylüyor. Bunu boşa çıkarmak için de tabanını kendi etrafında kenetlenmeye çağırıyor.
Bu gerilim siyasetinin AKP açısından başlıca iki sonucu olabilir: İlki, AKP’nin bu süreçten, oy düzeyinde daha da büyüyerek çıkabilme ihtimalinin yüksek olmasıdır. Önceki deneyimler, Erdoğan’ın bu tür gerilim siyasetini iyi becerdiğine işaret ediyor. Tabandaki kuşatılmışlık duygusu, partinin bekasını temel öncelik haline getiriyor ve parti yönetimine yönelik sıkıntıların paranteze alınmasını sağlıyor. Başka bir alandaki politikadan dolayı yönetime kızanlarda bile, şu anda partinin eleştirilmesinin doğru olmadığı ve bu zor günleri aşmak için yapılması gerekenin liderinin etrafında toplanmak olduğu düşüncesi güç kazanıyor. Buna, muhalefeti taşıyacak etkili bir siyasî partinin yokluğu da eklendiğinde, AKP bugün sahip olduğundan daha fazla bir oy gücüne erişebilir.
İkincisi ise, AKP’nin özellikle yapısal değişiklikler yaptığında çok daha fazla muhalefetle karşılaşacağıdır. Erdoğan’ın şöyle bir siyaset tarzı var: Bazı konularda toplumsal fay hatlarını mümkün olduğunca kanırtıyor; karşı tarafın reddini, mahkûm edilmesini ve köşeye sıkıştırılmasını hedefleyen bir politikayı en son noktaya kadar götürüyor. Ardından dönüp bir-iki jest yaparak, kısa bir süre önce yürüttüğünün tam tersi bir politikayı yürütebileceğini ve toplumun buna tepki vermeyeceğini düşünüyor. Oysa her politik söylem toplumsal hafızada bir yer ediniyor ve siz kendinizle çelişen bir yola girdiğinizde toplum bunu kabullenmekte zorlanıyor. Mesela Akil İnsanlar Heyeti çalışmalarında en çok karşılaştığımız sorulardan biri “Ne oldu da daha 3-4 ay önce elinde ip sallayan, BDP’lilerin Meclis’teki dokunulmazlıklarının kaldırılmasından söz eden Erdoğan, birdenbire bu süreci başlattı?” sorusuydu. Böylesine keskin bir makas değişimi, toplum tarafından hemen hazmedilmiyor. Ayrıca karşıt bir kutba yerleştirdiğiniz insanları, herhangi bir konuda ikna etmeniz de zorlaşıyor. Gerilimin yükseldiği ortamlarda insanların büyük bir kısmı, politikaları içeriği ile değil, onu yapan aktöre bağlı olarak değerlendirirler. Dolayısıyla bir başkası tarafından yapıldığında herhangi bir tepki çekmeyecek bir değişiklik ya da düzenleme, AKP tarafından yapıldığında şimşekleri üzerine çeker. Mesela CHP’li Kadıköy Belediyesi, alkol ile ilgili bir düzenleme yaptığında bir reaksiyon doğmaz ama AKP buna benzer bir düzenlemeye gittiğinde fırtına kopar. Keza Akil İnsanlar Heyeti çalışmalarında bu ruh haline çok tanık oldum; sürece karşı olanların büyük bir bölümü, barışı istediklerini ama AKP’nin yaptığı bir barışı istemediklerini belirtiyorlardı.
Hiç kuşkusuz bu durum, uzun vadede iktidarı zorlayacak bir durumdur. AKP, ancak farklı toplumsal kesimlerin taleplerini karşılayan bir demokratik reform programını yürürlüğe koyarak ve bunu demokratik bir üslupla yaparak, bu zorluğu aşabilir. *Doç. Dr., Dicle Üniversitesi
http://www.zaman.com.tr/yorum_erdogan-mesaji-anlamadi-mi_2101244.html
Yazarlar
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025