Vahap COŞKUN
Türkiye ’de siyaset, yürürlükteki anayasal ve yasal hükümler nedeniyle son derece dar bir alanda icra edilir. 1982 Anayasası’nın 68/4 maddesi ile Siyasi Partiler Kanunu, partilerin hareket imkânlarını daraltır. Bütün bir mevzuat “demokratik çoğulculuğu sağlamaya değil, devletin birliğini ve tekliğini korumaya” odaklandığından normal bir demokraside siyasi partilerin eşyanın tabiatından sayılan faaliyetleri ve önerileri, Türkiye’de o partilerin siyasetten tasfiye edilmelerine neden olur.
Politik alanı sınırlı tutmak amacıyla getirilen düzenlemelerden biri de, seçim barajıdır. 1982 Anayasası’nın 67. Maddesine göre, seçim kanunları “yönetimde istikrar ve temsilde adalet” ilkelerini bağdaştıracak bir şekilde düzenlenmelidir. Ancak “temsilde adaleti” es geçen kanun koyucu, “yönetimde istikrarı” temin amacıyla, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 33. maddesiyle “ülke genelinde oyların yüzde 10’unu geçemeyen partilerin milletvekili çıkaramayacağı” hükmüne bağlar.
Seçim barajı bugünlerde yine siyasetin önemli tartışma maddelerinden biri oldu. Kısa bir süre önce, muhtemelen kamuoyunun nabzını yoklamak amacıyla, hükümetin barajı yüzde 7’ye düşürmeyi ve “daraltılmış bölge” sistemine geçmeyi düşündüğüne dair haberler yayıldı. Ama ardından hem Erdoğan, hem de Arınç “Yüzde 10’dan vazgeçilmeyeceğini, ama temsilde adaleti güçlendirecek bazı değişikliklerin yapılabileceğini” belirttiler.
Kanaatimi baştan belirteyim: Yüzde 10 baraj var olduğu müddetçe Türkiye’de bir seçim/temsil adaletinden söz edilemez. Keza salt baraja dayanarak siyasette istikrar da sağlanamaz.
Barajın amacı
Yavuz Sabuncu, seçim barajı ile -hepsi de “istikrar” kavramı ile ilintili- ulaşılmak istenen altı amacın olduğunu söyler: 1. Tek partiye dayanan istikrarlı hükümetler kurmak. 2. Parlamentodaki parti sayısını sınırlayarak parçalanmış bir parlamento yapısının oluşmasının önüne geçmek. 3. Çok sayıda partinin kurulmasını engellemek ve bunların seçimlere girmesine yol açabilecek siyasal etkileri en aza indirgemek. 4. Bölgesel partilerin oluşmasını zorlaştırmak ve parlamentoya girmelerini önlemek. 5. Seçmenleri, oylarını tercihan iki büyük partide toplamaya teşvik etmek. 6. Siyasal partileri merkeze yakın durmaya teşvik etmek. (Seçim Barajı ve Siyasi Sonuçları, Anayasa Yargısı, 23, 2006, s. 193 vd.)
1983’ten bu yana yapılan seçimlerin sonuçları göz önüne alındığında, bu hedeflere bütünüyle ulaşıldığı söylenemez. Bir kere seçim barajı ile tek parti iktidarı arasında mutlak bir bağlantı kurulamaz. Barajın olması her seçimden tek parti iktidarının çıkmasını garanti etmez. 1991-2002 arasında barajın varlığına rağmen ülke tek partiyle değil, koalisyonlarla yönetildi. Keza barajın yokluğu veya makul bir seviyede olması da varlığı da hep koalisyonlara yol açmaz. (Koalisyonları “istikrarsızlık” ile özdeşleştirmek de ayrı bir sorun.) Nitekim 1965 seçimlerinde en adil temsili sağlayan “milli bakiye sistemi” uygulanmasına karşın Adalet Partisi tek başına iktidar oldu.
Seçim barajının, parlamentoya giren partilerin sayısını düşük tutmada -2002 seçimleri hariç- aman aman bir başarısı yok. 1987’de 3; 1991, 1995 ve 1999’da 5; 2007 ve 2011’de ise 4 parti meclise girdi. Yüzde 10’luk barajın uygulanmadığı döneme bakıldığında, 1969’da 4, 1973’te 5 ve 1977’de ise 4 partinin parlamentoya temsilci soktuğu görülür. Bu sonuçlar barajın varlığı veya yokluğunun, parlamentoya giren parti sayısı bakımından çok büyük farklılık yaratmadığını gösterir.
Seçim barajının, parti kurma hevesini körelttiği ve seçime giren parti sayısını azalttığı da söylenemez. 1961 Anayasası döneminde seçime giren partilerin sayısı 9 iken, bu sayı 1987’de 7, 1991’de 6, 1995’te 12, 1999’da 20, 2002’de 18, 2007’de 14 ve 2011’de 15 oldu. Ayrıca 2002 seçimlerini dışta tutarsak seçim barajı iki partili bir meclis yaratma gayesine ulaşmadı, bölgesel nitelikli partilerin kurulmasını da engelleyemedi.
Temsilde açık adaletsizlik
Tüm bu veriler seçim barajının yöneldiği hedefler bakımından kayda değer bir başarısının olmadığına işaret eder. Buna karşılık seçim barajının büyük bir adaletsizlik yarattığı açık. Adaletsizlik iki yönlü: Bir taraftan, halkın bir kesimi temsil edilme hakkından mahrum ediliyor. Oy verdiği parti/partiler barajı aşamadığında kişinin verdiği oy hesaba katılamıyor, kişinin iradesi değerlendirme dışı tutuluyor. Diğer taraftan ise, barajı aşan partiler, gerçekte sahip olduklarından çok daha büyük bir temsil gücüne kavuşuyorlar. Seçim barajı nedeniyle değerlendirilmeye alınmayan oylar, barajı geçen partilere hak ettiklerinden daha büyük sayıda milletvekili ve siyasi güç kazandırıyor. 2002 seçimleri, bunun iyi bir örneği. Bu seçimlerde AKP yüzde 34 oya karşılık parlamentoda yüzde 66’lık, CHP ise yüzde 19 oya karşılık parlamentoda yüzde 32’lik bir milletvekili oranı elde etti. Yani iki partinin toplam oyu yüzde 53 iken, parlamentoda yüzde 98’lik bir temsil gücüne sahip oldular. (Daha ayrıntılı bilgi için: Vahap Coşkun, Kürt Meselesinin Anayasal Boyutu, s. 178-184)
Seçim barajının temsil adaleti ile bağdaştırılamayacak sonuçlar ürettiği tevil götürmez. Dolayısıyla baraj, ahlak dairesi içinde kalınarak savunulamaz. İktidarın “ama barajı biz koymadık” argümanı da kabul edilemez. Zira böyle bir savunma, kendi iktidarlarından önce yürürlüğe girmiş hiçbir düzenlemeye dokunmamaları gibi bir netice doğurur ki, bu da siyasetin doğasına terstir. Çünkü siyaset, geçmişi olduğu gibi kabullenme üzerine değil, geçmişin hatalarını telafi etme ve yeni bir söz söyleme iddiasıyla yapılır.
Bu halde yapılması gereken belli: Eğer mutlaka bir baraj olacaksa bunun makul bir seviyeye (yüzde 3 veya 4 gibi) çekilmesi veya daha iyisi “dar bölge iki turlu” gibi herhangi bir barajı gerektirmeyen bir seçim sisteminin benimsenmesidir. Temsilde adaleti sağlayacak tedbirlerin alınması hem demokratik değerlerin daha fazla benimsenmesini, hem de de demokratik süreçlerin daha iyi işlemesini sağlar.
Radikal 2
Yazarlar
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025