Vahap COŞKUN
Güzel bir cumartesi günü. Diyarbekir Ulu Cami önünde kürsülere oturmuş demli bir çay eşliğinde iki lafın belini kırıyoruz. Tatlı bir edebiyat muhabbetinin ortasındayken 50 yaşlarında gösteren bir bey selam verip çöktü yanımıza. Hâl hatır sorduktan sonra doğrudan meseleye daldı: “Hocam, süreç nasıl gidiyor?” Dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Sohbet derinleşti, bize öyküsünü anlattı.
Oğlu 2009′da dağa çıkmıştı. O günden beri tüm aileyi kötü bir haber alma endişesi sarmıştı. Dört yılı elleri böğürlerinde geçirmişlerdi. Fakat son bir yıldır, çok şükür, biraz nefes almışlardı. Sürecin sonuna kadar gitmesini istiyordu. Umudu yüksekti, ama endişeleri de vardı. Kendi ifadesiyle “sürece taş koyanlara” çok kızıyordu. “Hocam, Allah’tan tek isteğim evladıma sağ-salim kavuşmak, bu da sürecin devamına bağlı” diyordu. Biz de “İnşallah” dedik kendisine “o gün de gelir.”
‘AKP ile barış olmaz’
Kürt siyaseti, sağlanan huzur ortamının devam etmesi ve sonunda barışın sağlanmasına ilişkin toplumsal talebi görüyor ve sürecin devamı konusunda bir irade ortaya koyuyor.
Ama eskiden beri Kürt siyasetinin yanında yakınında yer tutan bazı sol-liberal entelektüellerde bir barış huzursuzluğu var. Yeni değil, ta sürecin ilk gününden itibaren baş gösteren bir huzursuzluk bu. İlkin “AKP ile barış olmaz” argümanını ileri sürdüler. Onlara göre, AKP demokrat bir parti değildi; zaten AKP’nin çözüm diye bir derdi de yoktu, tek gayesi Kürt siyasetini kandırmak ve seçimleri kazasız-belasız atlatmaktı.
Kürt siyasetini reşit görmeme ayıbı bir yana; zaman, bu argümanı boşa çıkardı. Ateşkes ilan edildi, operasyonlar kesildi, İmralı-BDP-Kandil arasında bir görüşme mekanizması oluşturuldu, çatışmalar ve ölümler durdu. Sabote amaçlı eylemlere karşın süreç dirençli çıktı, ilerledi ve süreklilik kazandı.
Ardından, özellikle Gezi’den sonra, ikinci argüman devreye girdi: Erdoğan otoriterleşiyordu. Buna göre; Erdoğan demokratlığının sınırına gelip dayanmıştı. İktidarının ilk yıllarında demokratlarla ittifak kurarak devlet iktidarını kullanan kurumları ele geçirmiş, amacına ulaşmıştı. Artık bundan sonra ondan ülkedeki özgürlük alanlarını genişletecek bir siyaset yürütmesi beklenemezdi.
Otoriterleşen -hatta bazılarının ifadesiyle “dindar bir siyasetle kara faşizme giden”- bir hükümetle, barışı konuşmanın da bir anlamı yoktu. Zira otoriter bir Türkiye’de, Kürtler de özgür olmazdı.
Peki, ne yapılmalıydı? AKP’yi sandıkta geçmek, şu an için ihtimal dâhilinde değildi. Ama Gezi’de büyük bir enerji açığa çıkmıştı. Eğer bu enerji sokağa taşarsa, hükümet kamusal alanı idare edemez hale gelebilirdi. Sandıkta değil ama sokakta hükümet dize getirebilirdi. O halde Kürtler de saflara katılmalıydı. Ne var ki Kürtler bu çağrıya icabet etmedi. Haklı taleplerin savunuculuğunu yaptılar, polis şiddetinin karşısında durdular, hükümetin yanlışlarını en üst perdeden eleştirdiler.
Ama iktidara karşı mücadelede gayrimeşru yollara sapmadılar. Şaibeli ittifakların içine girmediler. Sokakları esir alarak görüşme sürecindeki partnerlerini iş görmez hale getirmediler. Siyaset dairesinin içinde kaldılar ve rekabeti meşru siyasi kanallarla yapmaya özen gösterdiler.
Yine olmamıştı. Lakin Bizans’ta oyun bitmezdi.
17 Aralık’tan sonra üçüncü bir argümana sarılındı. Bazıları hükümetin bu vartayı atlatamayacağını düşünüyordu, tavırlarında erken bir zaferin heyecanı vardı. Onlara göre hükümet, yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla onulmaz bir yara almıştı. Bunların çarpan etkisi ekonomiyi de sarsacaktı.
Hükümet hem içte hem de dışta meşruiyetini yitiriyor, etkin bir siyasi aktör olmaktan çıkıyordu. Artık kimse onlarla iş tutmazdı. Kürt siyasetinin de bundan çıkartması gereken dersler vardı şüphesiz. Süreci gözden geçirmeli, kendine yeni müttefikler bakınmalıydı. Hem Erdoğan’sız da süreç devam eder, barış olurdu, hatta daha iyi olurdu. Ancak Kürt siyaseti, bu argümana da -onu dillendirenlerin- beklediği tepkiyi vermedi.
Yolsuzluk ve rüşvet ithamların aydınlığa kavuşturulması için gerekli muhalefeti yaptı. Ama 17 Aralık’ın salt bir “temiz eller” hareketi olmadığını gördü. “Yolsuzluk” fonunun gerisinde meşru hükümeti hedefleyen bir “darbe” vardı, bu darbeye ortak olmadı, aksine karşısında durdu. Süreci yürütme konusundaki iradesini bir kez daha açıklıkla deklere etti.
Kürtleri hükümete karşı seferber etmek isteyenlerin elleri bir kez daha boş kalmıştı.
‘Satışa getirilen Türkler’
Şimdilerde ise Öcalan’ı itibarsızlaştırma üzerinden bir kampanya yürütülüyor. Erdoğan ile dansın büyüsüne kapılan Öcalan’ın hükümetle anlaşarak Türkleri satışa getirebileceği ifade ediliyor.
Önce Kürtlerin kandırılacağı söyleniyordu, şimdi ise Türklerin satışa sunulacağı. Herkes kandırılıyor ve satılıyor ama bir tek bu argümanların sahipleri bundan azade. Gerçi hayat onların tüm tezlerini açığa çıkarıyor ama onlar da yine de hep haklı oldukları iddiasından vazgeçmiyorlar.
Oysa ortada ne kandırılan var, ne de satılan. Ortada iki şey var: Biri, mutlak AKP karşıtlığı nedeniyle kotarılmaya çalışılan barıştan huzursuzluk duyanlardır. Diğeri ise akmayan kanlar, ölmeyen gençler, ocağına ateş düşmeyen anne-babalar ve bunun kıymetini bilen bir toplumun varlığıdır. Toplum ateşle sınandığı ve en değerli varlığını toprağa verdiği için bir yıldır yaşanılanın ne anlama geldiğini iyi biliyor. Süreci sahipleniyor, barış için taş üstüne taş koyana el veriyor.
Ve bu, barış huzursuzluğu duyanları her seferinde hayal kırıklığına uğratsa da, Türkiye’nin demokrasisi ve toplumsal barışı için büyük bir değer taşıyor.
8-02-2014 / Sabah
Yazarlar
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025