Vahap COŞKUN
“Dini, dili, ırkı ne olursa olsun, iyiler iyidir.” Hacı Bektaş-ı Veli
“Çocuklar, eğer bir kesekâğıdına bile bir şey yazarsanız, mutlaka altına bir tarih yazıp imzalayın ve bir yerlerde saklayın, yarın ne olacağınız belli olmaz. Türkiye münevverlerinin en büyük zaafıdır, kendini önemsemediği için hiçbir şeyi kayıt altına almaz, hatırat yazmaz mesela.”(s.8)
Sözlerin sahibi Şükrü Hanioğlu. “Çocuklar”dan biri de Muhsin Kızılkaya. 1980’lerin başı. Hanioğlu, Abdullah Cevdet üzerine doktora yapan genç bir akademisyen, Kızılkaya ise İstanbul SBF’de öğrenci.
Bir gün derste Hanioğlu, tarihçi için belgenin ve kaydın önemini anlatmak için sarf eder bu sözleri. Kızılkaya da alır onları kulağına küpe yapar. 2013 Nisan’ında Âkil İnsanlar Heyeti çalışmaları başladığında da, Akdeniz Bölgesi’nde çalışan bir “âkil” olarak gününe not tutar, yaşadıklarını ayrıntılarıyla kaydeder ve ortaya 83 günlük çalışmanın arka planını yansıtan “Barışa Katlanmak” başlıklı bir kitap çıkar.
Dayak yiyen çocuğun intikamı
Kitap, adını Oya Baydar’ın “Kayıp Söz” romanından aklında kalan bir ifadeden almış. Kızılkaya’nın dili çok hoş ve net; kendini okutan bir anlatımı var. Aslında ile Türkçe ile travmatik bir ilişkisi var Kızılkaya’nın. Yatılı okulda okurken kendisini ziyarete gelen annesiyle Kürtçe konuşmuş. Öğretmeni ceza olsun diye onu annesinin gözü önünde dayağa çekmiş. O gün söz vermiş kendine “Sizin dilinizi öğrenip sizden daha iyi konuşacağım” diye. Öyle de olmuş; şimdilik arkasında bıraktığı 13 kitap ve Kürtçeden Türkçeye kazandırdığı 15 eser Kızılkaya’nın sözünü tuttuğunun bir delili.
Kitabın merkezinde Kızılkaya var. Bu da doğal; çünkü bu onun hatıratı. Zaten kitabın hemen başında bunu belirtiyor ve kitabın bu gözle okunmasını istiyor. Yaşadıklarını kendi penceresinden değerlendiriyor ama bunu yaparken de âkil heyetlere dair toplumun merak ettiği birçok hususu açıklığa kavuşturuyor. Mesela heyetlerin nasıl oluştuğunu, nasıl faaliyet gösterdiğini, çok speküle edilen ve bir itibarsızlaştırma aracı olarak kullanılan âkillerin para/maaş alma meselesini, hükümetin/devletin çalışmalara ne oranda dâhil olduğunu o güzel üslubuyla tane tane anlatıyor.
Silah yerine siyaset
Sürecin karşıtları daha baştan itibaren âkilleri “hükümetin sözcüsü” olarak ilan ettiler, toplumda öyle algılanmalarını sağlamaya çalıştılar. Oysa âkil heyetler çok farklı kesimlerden gelen kişilerden oluşuyordu ve bu onların en önemli özelliğiydi. Yedi bölgede, dokuzar kişilik gruplarda çalışan bu 63 kişinin olağan şartlarda bir araya gelmelerinin imkân ve ihtimali yoktu. Gerçekten de Kızılkaya’nın deyimiyle “dışarıda bir yerlerde karşılaşsa belki de birbirlerine selam vermeyecek kadar bir sürü aykırı, karşıt görüş sahibi insandan” müteşekkildi her bir grup.
Kendi çalıştığım İç Anadolu Heyeti’nden biliyorum. Her birimizin siyasi görüşü, politik tutum alışı, sosyal çevresi, üslubu farklıydı. Değişik sosyal çevrelerden geliyorduk, farklı yaşam tarzlarına sahiptik. Çalışmalar esnasında bize gelen sorulara birbirlerinden oldukça uzak cevaplar, bazen aramızda tartışıyorduk. Ancak aramızdaki bütün bu farklılıklara rağmen bizi bir arada tutan silahın yerine siyaseti koymaktı. Sürecin gayesi akan kanı dindirmekti. Ölümün yerine hayatı geçirmek ve problemlerin siyasetle çözülmesini sağlayacak bir ortam yaratmaktı. Böylesine bir sürece, okyanusta damla misali olsa da, katkıda bulunmak ertelenemez bir sorumluluktu. Ve âkil” adı verilen o 63 kişi farklılıklarını muhafaza ederek bu sorumluluğu yerine getirmeye çalıştılar.
Bölünme korkusu
Kızılkaya, sürece karşı çıkanların karşıtlıklarını iki nedene dayandırdığını belirtiyor: İlki, bölünme korkusudur. Sürecin ilerlemesi halinde ülkenin bütünlüğünü koruyamayacağını ve nihayetinde bölüneceğini düşünüyorlar. Kızılkaya’ya göre bunun tarihsel bir sebebi var.
“Otuz yıldan beri savaşta bölünmeyen memleket barış masasında mı bölünecek? Aslında bu soru derin bir travmaya işaret eder. Toplumun bilinçaltında bu sorunun başka bir cevabı var aslında. Türkler tarih boyunca ne kaybetmişlerse, savaş meydanlarında değil, barış masalarında kaybetmişler. Bunun yarattığı travmanın etkileri bugün de sürüyordur belki. Belki de barışa olan direnç bu yüzdendir.” (s. 53-54)
İç Anadolu’da çalışırken biz de en çok “bölünme” içerikli sorularla karşılaşıyorduk. Şöyle bir gözlemim vardı: Bölünme daha ziyade okumuş-yazmışların bir korkusuydu. İşinde gücünde olan, kendisi ve çocukları için daha iyi bir hayat için çalışan esnaf, tüccar, işçi, sıradan vatandaş bölünme sözlerine çok fazla itibar etmiyordu. Onlar hayatın içinden gerekçelerle süreci meşrulaştırıyorlardı. “Savaş bitsin, savaşa harcanan paralarla fabrika kurulsun, çoluk-çocuğumuz iş bulsun”, “Silaha verdiğimiz parayla okul hastane yapalım, çocuklarımız daha iyi eğitim ve sağlık hizmeti alsın”, “Televizyonu açtığımda artık evladını kaybetmiş bir ananın ağlamasını görmek istemiyorum”, “Telefon her çaldığında oğlumun ölüm haberini almak istemiyorum” diyorlardı.
Buna mukabil toplumun okuyan kesimleri bazen komplolara sarılarak, bazen tarihi referans vererek sürecin karşısında duruyorlardı. Onlara göre süreç, Sevr’in hortlatılmasıydı, emperyalizmin yeni bir oyunuydu, Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir sonucuydu. En sert protestolarla üniversitelerde karşılaştık. Halk toplantılarında da şiddetli harareti yüksek tartışmalar oluyordu ama bizim konuşmamızı engellemiyorlardı. Fakat bazı üniversitelerde öğrencilerin ve akademisyenlerin konuşmaya bile tahammülleri yoktu.
Dediğim gibi benim ki sadece basit bir gözlemdi. Âkil heyet çalışmaları bittikten bir bilimsel toplantıya katıldım. Orada sunulan bir tebliğ, barış sürecine ilişkin Sivas’ta yapılan bir alan araştırmasına ilişkindi. Araştırmacının ulaştığı sonuçlar, benim gözlemimi teyit eder nitelikteydi; okuma-yazma düzeyi yükseldikçe barış sürecine karşıtlık artıyordu.
Pazarlık
Kızılkaya’nın dikkati çektiği ikinci neden ise, sürecin bir pazarlığa indirgenmesiydi. “Ne verildi de, PKK silah kullanmaktan vazgeçti?” Kızılkaya, bu konuda da ülkenin doğusunda ve batısında iki farklı bakışın olduğunu söylüyor:
“Büyük çoğunluğu ülkenin doğusunda yaşayan ve BDP’ye oy veren, PKK’ya sempatiyle bakan politize olmuş Kürtler ‘Devlet bize ne verdi ki şimdi silahları bırakıyoruz?’ diye sorarken, ülkenin Batısında yaşayan, diğer siyasi partilere oy veren, büyük çoğunluğu kendisini Türk hisseden ahali de ‘Devlet Öcalan’a ne verdi ki şimdi silah bırakıyor?’ sorusunu soruyor.” (s. 66)
Yani süreci pazarlık olarak gören iki taraf var ve her iki taraf da bu pazarlıktan hoşnut değil. Bir taraf çok şey “verildiği”, diğer taraf ise hiçbir şey verilmediği için şikâyetçi. Elbette 30 yıl süren ve onbinlerce insanın hayatına mal olan bir çatışmadan sonra bu soruların sorulması normal. Her bölgede bu soruya muhatap oldu âkiller. Kendi adıma buna üç cevap veriyordum: Bir, siyasette pazarlık kendi başına kötü bir şey değildir. Silahların nasıl bırakılacağı, silah bırakmaktan sonraki sürecin nasıl işleyeceği konusunda taraflar arasında görüşmelerin yapılması gerekir. Bu, sorun değil, olması gerekendir. İki, temel hakların tanınması barışın zeminini oluşturur ve bu haklar bir pazarlık meselesine indirgenmemelidir. Ve üç, Kürtlerin haklarının tanınması, Türkler için bir kayıp anlamına gelmez.
Edi ile Büdü
Kızılkaya, sağdan-soldan sürece karşı çıkan basın organlarının ya da kalemlerin tavrına dair örneklere de yer vermiş. Mesela Özgür Gündem’de Kızılkaya ve Yılmaz Erdoğan’ı“Hakkârili Edi ile Büdü de listede” diyerek tahkir eden bir yazı yayınlanmış. (s. 40)Sözcü’nün haberi ise ibretlik. Olay şöyle: Akdeniz Heyeti, Isparta’da bir köye gitmiş. Ziyaret sonrası köyden ayrılırken de köyün çocuklarına arkasında Türk bayrağı olan yap-bozlu bir Türkiye haritası hediye edilmiş. Heyet üyeleri ve çocuklar birlikte fotoğraf çektirmişler.
“Gelin görün ki ertesi gün Sözcü gazetesinin birinci sayfasında çocuklarla çektirdiğimiz o fotoğraf yayınlandı ve altında şöyle bir başlık vardı:
‘Çocuklardan akillere ders… Köylü çocukları akillere Türk bayraklı harita hediye etti.’
Kendi hediyemizi çocuklar bize hediye etmişti.
Gazetecilikte en yüz kızartıcı suç, yalan haber yapmaktır. Ama bunlardaki yüz, yüz değil, yüznumara!” (s.117)
Nusayrilerin yıldızları
Kitapta hoş anekdotlar da var. İki tanesini çok sevdim. Biri, Mustafa Sarıgül’ü tanımamıza birebir. Kızılkaya, entelektüel ve sanatçıların uğrak yeri olan ve kendisinin de sıklıkla gittiği Şişli’deki organik pazarda Sarıgül ile karşılaşmasını anlatıyor:
“Pazar yerini Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül tahsisi etmiş. Yıllar önce kendisini gördüm orada. Kızım henüz iki yaşında kucağımdaydı, bir anda çıktı karşıma ve çocuğu benden alarak havaya kaldırdı. Pazarcı esnafına dönerek ‘İşte bu bile Deniz Baykal’a karşıdır’ dedi. O zaman Deniz Baykal’a karşı olmak modaydı, çocuk neye uğradığını şaşırdı. Sanırım sözlüğünde ‘deniz’ kelimesi yoktu henüz.” (s. 31)
Diğer anekdot ise Nusayrilere ilişkin. Kızılkaya, bundan 14 yıl önce Antakya’ya ilk geldiğinde kaleme almış şu satırları:
“Burada iki yerde arıyor yıldızları Nusayriler. Kafasını kaldıran göktekilere dikiyor gözlerini, aynı gözler yere indiğinde topraktakileri arıyor. İnanışlarına göre kâmil insan yıldızlaşır, yere iner. Onun için göktekiler kolay, herkes görebilir onları. Zor olan yerdeki yıldızları görebilmektir; çünkü herkese görünmez onlar. Buldun mu da yitirmek istemezsin; sofrandaki muhabbete eş, kırbandaki meye ortak olurlar.” (s. 77)
Âkiller, süreç karşıtları tarafından üç boyunca türlü şekillerde aşağılandılar, lanetlediler, itibarsızlaştırmak istendiler. Kızılkaya’nın onlara cevabı, benim de kabulümdür:
“Çalışmalarımız sırasında bin bir hakaret, bin bir küfür işittik.
Kendi namıma hepsi kabulümdür. Bu süreç nedeniyle uzun bir süreden beri tek bir genç insanımızın kanı dökülmüyorsa, varsın bize hakaret etsinler.
Ucunda ölüm yok ya!
Evet, hiçbir şeyin ucunda ölüm olmasın artık.” (s.11)
Muhsin Kızılkaya; Barışa Katlanmak: Bir “Âkil”in 83 Günü, Alfa Yayınları, İstanbul, 2014.
Yazarlar
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025