Vahap COŞKUN
Türkiye’de uzun süredir bir “kutuplaşma” muhabbeti var. Toplumun ikiye bölündüğü belirtiliyor. Toplumsal gruplar arasında yeni çatlakların oluştuğu ve mevcut çatlakların da derinleştiği ifade ediliyor. AKP’nin kutuplaşmayı kasten körüklediği, taraftarları ile karşıtları arasındaki mesafeyi artırdığı ve bundan siyasal kazanç elde ettiği vurgulanıyor. Siyasi tercihlerin bu yönde seyretmesi durumunda bir farklı toplumsal kesimlerin karşı karşıya gelmesinin ve bir toplumsal patlamanın yaşanmasının kaçınılmazlığının altı çiziliyor.
Genellikle seçim sonuçları üzerinden yapılıyor bu analizler. AKP’nin aldığı oy bir tarafa, diğer tüm partilerin aldığı oylar da bir tarafa konuluyor. AKP yüzde 50 oy aldığında “İyi ama karşısında da yüzde 50’lik bir kitle bulunuyor” deniliyor. Her iki grubun da kendi içinde homojen olduğu varsayılıyor. AKP seçmenlerinin tümünün aynı tornadan çıktığı, buna mukabil AKP’ye oy vermeyen herkesin de AKP’ye karşı aynı duyguları beslediği düşünülüyor.
Bu yaklaşım pek revaçta, ama sorunlu: Her şeyden önce, salt oy oranları üzerinden bir kutuplaşmanın var olduğuna hükmedilemez. Yoksa bütün demokrasileri toplumsal kutuplaşma ile malul saymak lazım gelirdi. Kaldı ki iktidara karşı bütün muhalefet partileri bir potada eritmek de kabul edilemez. AKP’ye karşı olmaları MHP ve HDP’yi aynı sepetin içine koymaz. Paylaştıkları “muhalif” sıfatı Bahçeli ve Demirtaş’ı “bir” yapmaz. Her bir partinin iktidara karşıtlığını temellendiren farklı saikleri bulunuyor, muhalefet etme tarzları birbirinden ayrışıyor. Tüm muhalefeti iktidara karşı mono blok bir kütle olarak görmek yanıltıcı oluyor.
Normalleşme
Bu itibarla “kutuplaşma” söylemlerine ihtiyatla yaklaşılmalı. Şahsi olarak “kutuplaşma” yerine “normalleşme” kavramına başvurmanın Türkiye’de olup bitenleri anlamaya daha fazla yardımcı olacağını düşünüyorum. Ülke önemli bir değişimden geçiyor. Kısa bir süre öncesine kadar ülkenin kaderini elinde tutacak kadar muktedir olanlar güç aşımına uğruyorlar. Siyasete şekil verenler, medyada hep etkin pozisyonlarını işgal edenler, kendi yaşam tarzlarını kamusal alana dayatanlar gün geçtikçe tesirlerini yitiriyorlar. Onların entelektüel tekelleri yıkılıyor, imtiyaz sahaları daralıyor ve arzularını kural haline getiren düzen sarsılıyor.
Tek bir kimliği meşru gören düzenin sarsılmasıyla birlikte çok sayıda kimlik kendini göstermeye ve ifade etmeye başlıyor. Siyaset, akademi, medya, iş ve kültür dünyası çeşitleniyor, bu alanlarda söz sahibi olanların sayısı artıyor. Kürt, Müslüman, Alevi, muhafazakâr, cemaatçi, İslamcı, gayri-Müslim, vb. gibi zaten toplumda var olan kimlik sahipleri ortaya çıkıyor ve kendilerine dair talepte bulunuyorlar. Siyaseti bu talepler doğrultusunda zorluyor, devleti bunlara duyarlı kılmaya çalışıyor ve kendi tercihlerinin de kamusal hayatta yer bulmasını istiyorlar.
Böylelikle eski hegemonyalar sarsılıyor, her alanda yeni aktörler sahneye çıkıyor ve yeni kodlar dolaşıma sokuluyor. Bu, bir normalleşme belirtisi aslında. Zira toplumsal kimliklerin temsilcilerinin devlette ve kamuda yer alması, devletin ve kamunun buna uygun biçimde çeşitlilik arz etmesi gerekir. Türkiye, bu anlamda normalleşmek için daha yolun başında, kat etmesi gereken epey bir mesafe var. Ama normalleşme kolay olmuyor, sancılı bir şekilde gerçekleşiyor. Yeni kimliklerin ve elitlerin devreye girmesi, önceki dönemde egemen olanların alan kaybetmesi anlamına geliyor. Bu da gerginlik biriktiriyor, tansiyon yükseltiyor.
El uzatmak
Tansiyonu düşürmek, iktidar edenlerin görevidir. Erdoğan ve Davutoğlu’nun kongrede yaptıkları konuşmalar, yeni bir siyaset arayışının işaretlerini vermesi bağlamında dikkat çekici. Erdoğan, her türlü gerilimin Türkiye’ye zarar verdiğini belirtip yeni bir sayfa açmak için bütün vatandaşlara elini uzattığını açıkladı. “Düşünce, ifade, inanç ve girişim özgürlüğü” kavramlarına merkezi önem atfeden Davutoğlu ise eşit vatandaşlık hukukunun önde tutulacağını ve bu topraklarda hiç kimsenin ötekileştirilmeyeceğini vurguladı.
AKP’nin yeni siyaset arayışına Türkiye’nin geldiği nokta mecbur ediyor. Ne Türkiye 10 yıl önceki Türkiye, ne de AKP on yıl önceki AKP. 2000’lerin başında bir AKP, bir “dönüşüm hareketi” olarak siyaset dünyasına girdi. Müesses nizamın, başta asker ve yargı olmak üzere, tüm kurumlarıyla gösterdiği dirence rağmen önemli değişimler gerçekleştirdi. Bugün de halen değiştirilmesi gereken çok husus var; bununla birlikte sistemin restore edilmesi de gerekiyor. AKP’nin de bu restorasyonu mümkün kılacak yeni bir siyasal dil kurması gerekiyor.
Uzlaşma değil helalleşme
Fahrettin Altun, Erdoğan ve Davutoğlu’nun söylemlerinde uç veren bu dil arayışını“helalleşme ve güven siyaseti” olarak adlandırıyor. (Akşam, 28.08.2014) Bu, iki noktada “uzlaşma siyaseti” anlayışından farklılaşıyor: İlki, “geri adım atmak”ı değil toplumun selameti adına entegrasyon siyasetinin yürütülmesini içermesidir. Erdoğan’ın muhalif kesimlere el uzatırken onların yaşam tarzına saygı duyduklarını ama onların kendilerini anlamaları gerektiğinim belirtmesini bu meyanda değerlendirmek mümkün.
İkincisi ise, muhalif kesimlerin tarihselliklerini göz önünde bulundurarak dönüşme kanallarını açık tutmaya çalışmaktır. “Uzlaşma siyaseti, mücadeleden geri durmayı, örneğin paralel yapı unsurları söz konusu olduğunda yumuşamayı gerektirirken, helalleşme siyaseti en net şekilde mücadeleyi sürdürmeyi ancak o yapının toplumsal tabanına dönüştürülen Cemaati şeffaflaştırma, sivil bir harekete dönüştürme, rehabilite etme noktasında bir gündeme sahip olmayı gerektirmektedir.”
Muhalefeti bekleyen tehlike
Bu yeni siyasi dil muhalefetin işini güçleştirecek. Şöyle ki: Uzunca bir süredir muhalefetin işi rahattı. Sadece anti-Erdoğan olmak muhalefet yapmak için yetiyordu. Orta yerde kötülük timsali bir Erdoğan figürü vardı; her türlü nefret, kızgınlık ve öfke ona yöneltiyordu. Onun ak dediğine karar deniliyor, her söylediğine otomatikman karşı çıkılıyordu. Dili ve tarzıyla Erdoğan da bunu körüklüyor, bütün okları kendi üzerine çekiyordu.
Yeni dönemde muhalefet yapmak bu kadar kolay olmayacak. Erdoğan’ın, Başbakanlığından farklı bir porte çizeceğini düşünüyorum. Daha yumuşak, sakin ve kapsayıcı bir dili ve tavrı benimseyecek, muhalefet liderleriyle –onların arzuladığı tarzda- doğrudan bir muhalefete girmeyecek. Davutoğlu’nun ise siyasi kavgaya malzeme sağlayacak bir üslup kullanmayacağı belli. Bu da salt Erdoğan karşıtlığı üzerinden muhalefet yapmayı imkânsız kılacak. Dolayıyla muhalefeti daha zor günler bekliyor. Muhalefet, AKP’nin yeni diline bir cevap üretmek zorunda; aksi takdirde Türkiye’nin yeniden yapılandırılması mücadelesinde yine AKP’nin arkasına düşecek.
Yazarlar
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025