Vahap COŞKUN
Geçen hafta İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Democratic Progress Instute (Demokratik Gelişim Enstitüsü – DPI) ile Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Merkezi’nin (seçbir) işbirliğiyle bir toplantı yapıldı. Toplantının konusu “Dilin, Kimliğin ve Medyanın Çatışma Çözümündeki Rolü” idi.
Gerek konuşmacı olarak davet edilen konuklar ve gerek seçilen temalar, toplantının muradının, süreçte kullanılacak dilin ne gibi özellikler içermesi gerektiğinin tartışılmasıydı. Türkiye’de devam etmekte olan süreç var. Ama süreç, 6-7 Ekim olaylarıyla birlikte önemli bir kriz yaşadı. Tarafların, başlangıçta kullandıkları dil krizin atlatılmasına yardımcı olmaktan ziyade derinleşmesine hizmet etti. Sürecin ruhuna uygun bir dilden uzaklaşıldı. Mevcut durum, toplantının önemini artırıyordu.
Felakete ve iyiliğe giden yol
Toplantıda David Harland, Bosna ve Tunus’taki deneyimleri merkeze alarak hazırladığı “Modern Çatışmalar ve Bunların Çözümünde Dil ve Kimlik” başlıklı etkileyici bir tebliğ sundu. Harland, etkileyici bir özgeçmişe sahip. Birleşmiş Milletler (BM) adına birçok görevde bulunmuş. Haiti, Priştina ve Doğu Timor’da BM Özel Temsilcisi olarak görev yapmış. Latin Amerika’da ve Avrupa’da Barışı Koruma Birimi Direktörü olarak çalışmış. Bosna Hersek’te BM Sivil İşler Başkanı olmuş. Bir Boşnakla evli ve Bosna’da yaşıyor.
Bir çatışmayı sonlandırma niyetiyle girilen bir süreç, kan ve gözyaşı ile de mutluluk ve sevinçle de. Her iki ihtimalden hangisinin gerçekleşeceğini belirleyen birçok faktör vardır. Bunların başında, sürecin taraflarının siyasi tercihleri gelir. Harland, felakete veya iyiliğe giden yolu tayin edenin, öncelikle, tarafların yürüttükleri siyaset ve onların arkasındaki siyasal destek olduğunun altını çizdi.
Ancak sürecin akıbeti sadece siyasilerin davranışlarıyla belirlenmez. Sürece yön veren, süreci kolaylaştıran veya zorlaştıran başka aktörler de vardır. Harland, bu kapsamda, iki aktörün önemine işaret etti: Biri “elitler”, diğeri ise sivil toplum örgütleriydi. Söz konusu iki aktör “barış” fikri üzerinde uzlaştıklarında, toplumun barış istikametinde ilerlemesi daha rahat ve daha hızlı olacaktı. Aksi durumda, barışa varmanın zahmeti ve süresi artacaktı.
İktidara karşıtlık / barışa karşıtlık
Bu açıdan bakıldığında Türkiye’deki barış sürecinin şanssız olduğu söylenmeli. Türkiye, büyük bir değişimden geçiyor. Bununla bağlantılı olarak iş dünyasında, medyada, akademide, vb. birçok alanda yeni elitler oluşuyor. Eski elitler halının altlarından kaydığını hissediyorlar, güç kaybediyorlar. Bu da iktidar karşı dinmez bir öfke beslemelerine neden oluyor. Öyle ki, iktidara karşıtlıklarını, iktidarın içinde yer aldığı her şeye – tabii bu arada çözüme ve barışa da- karşıtlık haline getiriyorlar.
Keza, sivil toplum konusunda da sıkıntı var. En zor günlerde dahi barışı dillendirmiş istisnalar hariç tutulursa, Türkiye’de STK’lar barışın yapıcı bir şekilde inşa edilmesinde etkin bir rol üstlenemedi. Gülçin Avşar’ın da belirttiği üzere, ağırlıklı bir kesimi sol ve seküler düşünceler etrafında toplanan STK’lar, sürecin başladığı ilk andan itibaren, sürekli “olmaz”ları hatırlattılar, kalın kırmızı çizgilerden söz ettiler. Süreci kuvvetlendirecek bir pozisyon almaktan çok onu zayıflatacak bir noktada durmayı yeğlediler.
“Türkiye sivil toplumu, uzaklardan yapılanları izliyor. Zaman zaman eleştirileriyle taraflara söylemler geliştiriyor. Aksiyoner olamadığı gibi çoğu kez içi boş sloganik cümlelerle taraflara güvensizlik aşılamayı da ihmal etmiyor. Dahası her kriz çıktığında, her aksaklık anında sürecin bittiğini dillendirmekten de geri durmuyor… İlerici tutum almaları, tarafların toplumdaki alanlarını genişleterek rahat hareket etmelerini sağlamaları beklenen hak örgütleri, tam aksine durdurma söylemlerini kullanmayı tercih etti.” (http://haber.stargazete.com/acikgorus/baris-vaktiyle-bir-ihtimaldi-ve-cok-guzeldi/haber-963403)
Şiddeti durdurmak
Bir Çözüm Süreci’ne çok büyük anlamlar atfedilebilir, ondan çok şey beklenebilir. Fakat Harland’ın da uyardığı gibi “Bütün barış süreçleri arzu edilen kadar kapsayıcı olamayabilirler.” Süreçler de önemli olan şiddeti durdurmak ve var olan sorunların çözümü için bir siyasal çerçeve oluşturmaktır, birikmiş bütün sorunları kesin bir çözüme kavuşturmak değil.
Türkiye’de bu noktada da önemli problemler var. Bir kesim, barışa mistik bir anlam yüklüyor. Eşitlikçi, özgürlükçü ve adaletli bir yapı kurulmadan barıştan veya süreçten bahsetmenin abesle iştigal olduğunu söylüyor. Farklı alanlardaki tüm eksiklikleri gidermeyen yaklaşımın barış getiremeyeceğini belirtiyor. Kadın, çevre, enerji, işsizlik, şehirleşme, vb. tüm konuları sürece dâhil ediyor, bunlardan birinde veya birkaçında eksiklik olması halinde süreci yürütmenin imkânsızlaşacağını ifade ediyor.
Yine bu kesim, barışın olabilmesi için tarafların ancak kendilerini tarif ettiği bazı özelliklere sahip olmasını şart koşuyor. Tarafların kendi ölçülerinde demokrat olmalarını ekolojik hassasiyet taşımalarını, kadın haklarına duyarlılık göstermelerini bekliyor. Tarafların bu özeliklerde bir eksiklik taşımalarını onların barışı gerçekleştiremeyeceklerinin bir karinesi olarak yorumluyor. Aynı şekilde tarafların herhangi bir konudaki yanlışını, hemen süreç ile ilintilendiriyor ve bu yanlışı yapanın barışı gerçekleştiremeyeceğini belirtiyor. Mesela, Yırca’daki zeytin ağaçlarının kesilmesini delil göstererek “ağaç kesenle barış yapılmaz” diyor.
Oysa birikmiş tüm sorunları süreçle birlikte çözüleceğini düşünmek de yanlış, sadece belli bir kimliği taşıyanların barış yapabileceğini sanmak da. Süreçte nelerin yapılıp, nelerin yapılamayacağı iyi analiz edilmeli, beklentiler ona göre ayarlanmalı, sürece taşıyamayacağı kadar ağır yük bindirilmemeli. Aynı şekilde, sürecin taraflarının bizim istediğimiz bir hüviyette olmaları veya o hüviyete bürünmeleri de beklenmemeli. Sürecin tarafların mutlak demokrat ve özgürlükçü olmalarını istemek, aslında süreci imkânsız şartlara bağlamak demek. Ne buna gerek var, ne de hiç kimsenin bu kadar vakti var.
Sözün değeri
Harland, tarafların birbirlerine ve topluma karşı kullandıkları dilin sürecin akıbetini yakından ilgilendirdiğinden önemle bahsetti. Gerçekten hele Türkiye’de olduğu gibi 30 yıldır hüküm süren ve onbinlerce insanın hayatına mal olan bir çatışma söz konusu ise, o zaman taraflar cümlelerini kullanırken daha bir dikkatli olmalılar. Ağızlarından çıkacak olanların önünü ve arkasını gözetmeli, toplumun farklı kesimlerinin hassasiyetlerine duyarlı olmalı, vereceği tepkileri hesaplamalılar. Küçük ve gündelik siyasi menfaatler uğruna zaman içerisinde binbir güçlükle elde edilmiş kazanımları heba etmemeliler. Kişileri ve grupları “çözüm” ve “barış” düşüncesi etrafında bir araya getirmek ve onların desteğini kazanmak için taraflar, Harland’ın deyimiyle “doğru kelimeleri bulmaya çalışmalılar.”
Yürümekte olan süreçte bu konuda da bazı sıkıntılar var. Mesela tarafalar baş başa görüşmeleri gereken hususları genellikle kamuoyu önünde tartışıyorlar. Polemiklere giriyorlar, sözün şehvetine kapılıyorlar. Kendilerine karşı söylenenin altında kalmamak için sürekli çıtayı yükseltiyorlar. Bu da doğru kelimeleri bulmayı güçleştiriyor.
Bununla birlikte, taraflar son bir haftada doğru kelimeleri bulmakta daha gayretli bir çaba içindeler. 6-7 Ekim’de yaşanan kırılmayı tamir edecek adımlar atılıyor. Karşılıklı irade beyanları açıklanıyor, tıkanmış kanalları açmak için tarafların üstlerine düşeni yapacakları ilan ediliyor. Yani doğru kelimler, tarihi barışı yakınlaştırıyor. O halde bu kelimeleri kullanmakta ısrar etmek gerekiyor.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025