Vahap COŞKUN
Tartışmanın yükselen alevi, kafamdaki sıralamayı değiştirdi. 14 Aralık’ta Gülen Cemaati’nin medyasına yapılan operasyon, hem içte hem de dışta gündemin en ön sırasına yerleşti. Söz konusu operasyon, birkaç açıdan değerlendirilebilir.
1) Operasyonun yapılacağı bilgisi önceden vardı. Bir sosyal medya fenomenine dönüşen bir hesap, Cemaat’in medyasına yönelik bir operasyonun olacağını önceden haber verdi. Düşünün, devlet güçleri bir operasyon planlıyor ama kendilerine karşı operasyon yapılacak grup bunu deşifre ediyor, muhtemelen önlemlerini alıyor ve ciddi bir algı yönetme faaliyeti yürütüyor. Bu, başlı başına ciddi bir durum ve iki hususa işaret ediyor:
İlki, Gülen Cemaati’nin emniyet ve yargı içindeki gücünü koruduğudur. Hükümet, bir yıldır Cemaat’e karşı yoğun bir mücadele veriyor fakat Cemaat’in devlet içindeki kudretini azaltabilmiş değil. Bu da normal görülmeli. Zira Cemaat’in emniyet ve yargı bürokrasisine yerleşme çabalarının uzun bir geçmişi var. Bilhassa AKP’nin iktidar dönemlerinde Cemaat, bürokraside rahat hareket etme imkânı buldu, iktidarın bütün olanaklarından istifade etti ve etki alanlarını genişletti. 10 yıl boyunca gücüne güç kattı, büyük bir ilişki ağı oluşturdu. Böyle bir yapı, bir yıl içinde idari ve hukuki tedbirlerle etkisiz kılınamaz.
İkincisi, sahip olunan bu gücün herkes için büyük bir tehlike teşkil etmesidir. Kamu gücünü elinde bulundurmakla birlikte bu gücü kamu adına değil de kendi menfaatleri için kullanan bir yapı, herkesin hayatına –olumlu veya olumsuz yönde- doğrudan tesir eder. Kendi mensuplarına ve yakınların ayrıcalıklar sağlayabilir, kendisine karşıt gördüklerinin başına türlü çoraplar örebilir, onları suçlayabilir ve tasfiye edebilir.
‘Tahşiyeciler’
2) Nitekim son operasyon hakkında basına yansıyan bilgiler, Gülen Cemaati’nin Nur Hareketi içinde yer alan ve kendisine sert bir şekilde muhalefet eden bir gruba yönelik hukuk-dışı bir operasyon yaptığını gösteriyor. Önce Gülen bir sohbetinde kendisini eleştiren bir grubu “Tahşiyeciler” olarak isimlendiriyor, sonra Cemaat’in gazetelerinde bu gruba dair yıpratma amaçlı haberler yayınlanıyor, Cemaat’in televizyonlarında yayınlanan dizlerde grup terörist bir yapılanma olarak resmediliyor.
Akabinde emniyet bir operasyon başlatıyor. Grubun evlerine ve dershanelerine baskınlar yapılıyor. Yapılan aramalardan bomba ve fişekler bulunduğu belirtiliyor. Grup basına El Kaide ile bağlantılı bir örgüt olarak tanıtılıyor. 122 kişi gözaltına alınıyor, bunların bir kısmı 17 ay içeride yatıyor.
Fakat yargılama esnasında operasyonun garipliği gün yüzüne çıkıyor. Mesela bombaların üzerinde gözaltına alınan 122 kişinin hiçbirinin parmak izlerine rastlanmıyor. Ama operasyona katılan iki polisin parmak izleri, bombaların üzerindeki izlerle uyuşuyor. Polisler bunu kullandıkları eldivenlerinin zaman içinde yıpranmasına bağlıyorlar.
Bu ve benzeri bilgiler bu olayda, emniyetin yoğun bir suç üretme ve delil icat etme faaliyeti içinde olduğunu gösteriyor. Bazı kişiler haksız yere gözaltına alınmış, uzun bir müddet hürriyetinden mahrum edilmiş ve kişilik hakları çiğnenmiştir. Hiç şüphesiz buna sebebiyet verenler hukuk önünde hesap vermeli.
Gazeteciler ve senaristler
3) Suç üretenlerin ve delil icat edenlerin yargılanmasında bir beis yok. Ancak bu amaca binaen yapıldığı belirtilen operasyonun şeklinde, kapsamında ve zamanlamasında mühim sorunlar bulunuyor. Bir kere operasyonun 17 Aralık’ın yıldönümüne denk getirilmesi, hukuki değil siyasi bir saikle ve intikam hissiyle hareket edildiği algısını pekiştiriyor. Sabah yapılan ev baskınları, gazeteden adam almalar, vb. davranışlar, iktidarın hak ve özgürlüklere karşı iktidarın giderek daha tahammülsüz bir noktaya savrulduğu iddiasını güçlendiriyor.
Hele hele “Tahşiyeciler” mevzuunu dizilerinde işleyen senaristlerin, bunun haberini yapan gazetecilerin ve medya yöneticilerinin gözaltına alınması izah edilemez. Zira o dönemde bu tür haberlere birçok medya grubunda yer verilmişti. Hatta dönemin İçişleri Bakanı, basına “El Kaide çökertildi” şeklinde açıklama yapmıştı. Durum bu iken, Cemaat’in yayın organlarında çalışan gazetecilerin ve senaristlerin gözaltına alınması, hükümetin muhalif medyaya gözdağı vermesi okunur. Bu da hükümeti hem dışarıda hem de içeride güç duruma bırakacağı gibi yürütülen davalara da hizmet etmez.
Gülay Göktürk’ün dediği gibi, meşru bir mücadeleyi zaman zaman haksız öç alma girişimlerine kurban etmemek lazım. Bugünün atmosferi bu tür bir tehlikeye kapı açıyor. “Ortaya çıkan her kötülüğü, aydınlanmamış her olayı ilgili ilgisiz cemaate bağlama refleksi, gerçek bağların da şüpheyle karşılanmasına neden oluyor. Çok önemli suçlamalar herhangi bir delil ortaya koymaksızın ileri sürülebiliyor. Bu ortam, gerçek iddiaları da zayıflatıyor, kuşkuları artırıyor, kamuoyunu söylenen hiçbir şeye inanmama noktasına doğru getiriyor. Yürütülmesi gereken teşhir faaliyetlerini etkisizleştiriyor. Gerçekle yalan birbirine karışıyor. Yalanlar deşifre oldukça gerçekler de gücünü kaybediyor.” (Akşam, 13.12.2014)
İçeriye oynayanlar ve dışarıya oynayanlar
4) Hükümet de Cemaat de mevcut hali bir ölüm-kalım mücadelesi olarak değerlendiriyorlar ve birbirlerinin en zayıf yerlerine hücum ediyorlar. Geniş bir toplumsal tabanı olan hükümet, içe dönük bir strateji yürütüyor. Cemaat’i “Paralel örgüt” ve “Haşhaşiler” olarak niteliyor, onu büsbütün gayri-meşru sayıyor ve Cemaat’in tüm iddialarını itibarsız kılmaya çalışıyor. Hükümet Cemaat’i bir suç örgütü olarak lanse ediyor, her alanda operasyonlar düzenliyor, onu sürekli olarak baskı altında tutuyor ve böylelikle onun toplumla olan bağını kesiyor. Bu stratejinin başarı kazandığı belirtilmeli. Zira Cemaat’in dershanelerine, okullarına, hastanelerine, bankalarına, vb. tüm kurumlarına olan rağbet gözle görülür düzeyde düştü. Cemaat, eskiden yakınında durmaya özen gösterilen bir yapıydı, şimdilerde ise ondan uzak duruluyor.
Cemaat ise, dışarıya oynuyor. AKP’nin Batılı değerleri her geçen gün daha fazla ayaklar altına aldığının, Erdoğan’ın tiranlaştığının, Türkiye’nin diktatörlüğe gittiğinin propagandasını yapıyor. Bizatihi Gülen, kritik anlarda Batı’nın önemli medya organlarına çıkıyor. Yaşanmakta olan kavganın kendi kişisel kavgaları olmadığını belirtiyor, bir demokrasi, hukuk ve özgürlük mücadelesi verildiğinin altını çiziyor. Hükümetin yolsuzluklarının üstünü örtmek için otoriterleştiğini ve Türkiye’nin bir istihbarat devletine dönüştüğünü söylüyor. Dolayısıyla Cemaat, hükümetin dışarıdaki meşruiyetini düşürmek ve Batı üzerinden hükümet üzerinde bir basınç oluşturmaya çalışıyor.
Köprüleri atmak
5) Artık iki taraf da geri dönüşü olmayan bir yola girmiş durumda. Her geçen gün üslup sertleşiyor, kavga derinleşiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, varlığına kasteden bir yapı olarak gördüğü Cemaat’e karşı topyekûn bir savaş yürütüyor. Her vesile ile Cemaat’e yükleniyor, kavgayı diri diri tutuyor, devletin bütün kurumlarını Cemaat’ten temizleyene kadar bu mücadelenin süreceğini ilan ediyor. Buna mukabil Cemaat de hiç alttan almıyor, eli sürekli yükseltiyor. En son Süddeutsche Zeitung’a konuşan Gülen, “Erdoğan ile barışmayı düşünür müsünüz?” şeklindeki soruya şöyle cevap veriyor:
“Bu kavgayı biz başlatmadık. O yüzden onların barışa ilk adımı atmaları gerekiyor. Eğer Erdoğan bir gün derse ki, bütün toplantılarda söylediklerimiz yalan ve iftiralardan ibaretti diye, ben de barışmaya razı olurum.” (http://www.zaman.com.tr/fethullah-gulen-hocaefendi_fethullah-gulen-hocaefendi-suddeutsche-zeitunga-konustu_2264063.html)
Böyle bir şeyin olmayacağını/olamayacağını Gülen de çok iyi bilir. Dolayısıyla bu cevap, artık işlerin toparlanmayacağını ve kavganın büyüyerek devam edeceğine delalet ediyor. “Peki, kavganın sonu ne olur?” derseniz, bir yıl önce verdiğim cevabı tekrar edeceğim:“Bu, Cemaat’in kazanabileceği bir çatışma değil.” (http://serbestiyet.com/17-aralik-ve-cemaat-2/)
Yazarlar
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025