Vahap COŞKUN
Bir çatışmanın çözümünde “yeni” olarak nitelenebilecek çok az şey vardır. Dünyanın dört bir yanındaki örneklere bakıldığında çatışmaları doğuran nedenlerin, ileri sürülen taleplerin ve çözüm için başvurulan metotların çoğunlukla birbirine benzedikleri görülür. Yani burada bir bilgi eksikliği söz konusu değildir; çatışmalara ve çözümlerine dair gök kubbe altında söylenmemiş nadir söz bulunur.
Buna rağmen bazı süreçler başarıyla, bazı süreçler ise başarısızlıkla neticelenir. Süreçlerden farklı sonuçların alınması, tarafların tutumu ve çapıyla irtibatlıdır. Daha açık bir anlatımla, bir süreçte başarı veya başarısızlığı tayin eden, tarafların süreci yürütme yeteneği, zaman içinde meydana gelen değişimleri okuma ve ona adapte olma yeteneği ile süreci tamamlama iradeleridir.
Türkiye’de tarafların bu anlamda birçok eksiklik taşıdığına şüphe yok. Taraflar zamanı doğru kullanmadılar. Muğlaklığı gidermediler ve hayati bir önem arz eden berraklığı sağlayamadılar. Bununla birlikte süreci çıkmaza sokan bir diğer önemli hata da tarafların birbirlerine verdikleri sözlere uymamaları ve/veya uymakta gönülsüz davranmalarıydı.
Sözün değeri
Bir süreçte taraflar kolay kolay söz vermezler. Karşı tarafa güvenmediklerinden kendilerini bağlamak istemezler ve/veya en alt seviyeden kayıt altına almaya çalışırlar. Ama bir yerde sürecin ilerlemesi için karşılıklı sözlerin verilmesi gerekir. Bundan sonra tarafların yapması gereken, sözlerinin arkasında durmaktır. İkircikli davranmanın, yapıyor görünüp bir işe al atmadan vakit doldurmanın manası yoktur. Eğer bir taahhüt altına gereği yerine getirilmelidir.
Sözü tutmanın birçok faydası vardır. Her şeyden önce taraflar arasında güven köprülerinin kurulmasını sağlar. Küçük bir adımda muhatabının hakkıyla davrandığını ve kendisine düşeni yapanı gören taraf, iş büyük ve kritik adımları atmaya gelince daha cesur davranır. Her kazanım, iki tarafta da var olan itirazcıları güçten düşürür. Devletin ve silahlı grubun içindeki sertlik yanlılarının eli zayıflar. Halkta sürecin ilerlediği ve bir neticeye varacağı yönündeki kanaat pekişir. Tutulan her söz kitlesel desteği artırdığı gibi tarafların anlaşmasını mümkün kılar ve varılan anlaşmanın da kalıcı olmasını sağlar.
Barışa gitmek mi, çatışmaları ertelemek mi?
Doğru tavır budur. Lakin taraflar her zaman ibrenin doğru tarafında bulunmazlar. Birtakım sözler verdikleri halde bunlara uygun davranmazlar. Bu da birçok sorunu beraberinde getirir. Öncelikle taraflar arasında zaten pamuk ipliğine bağlı olan güven daha da aşınır. Görüşmeler, ancak pratik sonuçlar ürettiğinde değer kazanır. Eğer görüşmeler olmasına rağmen pratik sonuçlar alınmazsa tünelin sonundaki ışık görünmez olur. Süreç yorulur. Beklentiler düşer, şartlar bozulur. Süreç, artık barışa giden bir yol olarak değil, çatışmaları erteleyen bir yol olarak görülmeye başlanır. İnancı örselenen kitleler süreçten gına getirir.
Taraflar mutlaka süreci sekteye vuran davranışlarına bir gerekçe bulurlar. Ama sonuçta olan sürece olur; yerine getirilmeyen sözler bir anlaşmaya giden yolu torpiller. Birçok örnek gösterilebilir buna. Mesela 2006’da İspanya’da ETA kalıcı bir ateşkes ilan etti. Zapatero Hükümeti, bunun karşılığında parlamentoda bir açıklama yapacaktı. Ancak Zapatero hemen harekete geçemedi, ETA ile bir görüşme yapmadan ateşkesin teyidi için kendince bir süre belirledi. Gerry Adams, kendi deneyiminden yola çıkarak Zapatero’ya bir mektup yazdı ve çabuk olmasını ona önerdi. Çünkü bu boşluk şiddetin geri dönmesini neden olabilirdi.
Zapatero sonunda kendinden beklenen konuşmayı yaptı üzerinde ama hemfikir olunan cümleleri kullanmadı. ETA bu durumdan yakındı. Hükümetin yanıtı, Zapatero’nun metinden değil, spontane konuştuğu şeklinde oldu. ETA bu savunmayı reddetti. Ne var ki Hükümet de ETA’dan şikâyetçiydi. Onlara göre de ETA ateşkes ilan etmesine rağmen haraç toplamaktan, sokak şiddetinden ve ülkeye komandolarını ile silahlarını sokmaktan vazgeçmemişti. Her iki taraf da sözünde durmayınca güvensizlik zirve yaptı ve anlaşma berhava oldu.
Farklı öyküler
Türkiye’de çözüm sürecinin dondurulmasının altında yatan en önemli sebeplerden biri, sözlerin tutulmamasıdır. Üzerinde durulan üç söz var: Ülke dışına çıkışın tamamlanması, kamu güvenliğini tahrip eden eylemlerin sonlandırılmaması ve Dolmabahçe Mutabakatı’na riayet edilmemesi.
Taraflar bu üç konuya ilişkin farklı öyküler anlatıyorlar. Her biri yapması gerekeni yaptığını, sorumlu davrandığını ama diğer tarafın işi yokuşa sürdüğünü iddia ediyor. Tarafların her ikisi de kendisini aklar paklarken bütün günahı diğerine yüklüyor, artıları kendi hanesine yazıp eksileri karşı tarafa mal ediyor.
Mesela alın PKK’nin sınır dışına çıkma meselesini. Hükümet, PKK’nin silahlı unsurlarını sınır dışına çekme sözü verdiğini ama daha sonra bazı gelişmelere bakıp bu sözünden caydığını belirtiyor. PKK ise geri çekilmenin gerçekleşmesi için hükümetin bir yasa çıkarma sözü verdiğini fakat bunu tutmadığını söylüyor. Ya da Dolmabahçe Mutabakatı’nda yaşananlara bakın. PKK, Hükümetin seçimleri hesaba katarak Dolmabahçe’yi rafa kaldırdığını ileri sürüyor. Hükümet ise, Dolmabahçe’de geri çekilme için kesin bir tarihin kararlaştırıldığını ancak PKK’nin bu tarihe uymadığını iddia ediyor.
Hayat öpücüğü
Bu şekilde sözler yutulduğu, sözlerin gerekleri yerine getirilmediği ve sürekli olarak karşı taraf suçlandığı içindir ki bir noktada süreç ilerleme şansını kaybetti ve duvara tosladı. Maalesef şu an çatışmanın derinleşeceğine dönük işaretler, sürecin tekrar rayına girmesine yönelik işaretlerden daha kuvvetli. Buna rağmen ben de Safin Dizayi gibi sürece halen bir “hayat öpücüğü” verilebileceğini düşünüyorum.
Bugün nehir doğal yatağında akmıyor olabilir. Zaten siyasi basirete ve maharete en çok böyle dönemlerde ihtiyaç duyulur. Siyasi karar alıcılara düşen sakin kalmaları ve süreci tekrar işler hale getirmenin yollarını aramalarıdır. Onlar hatalardan ders çıkarmalı ve sürece yeniden dönüldüğünde doğru işler yapmaya azami gayret sarf etmeliler. Bu meyanda ilk etapta yapılması gereken zamanın düzenlenmesi, muğlaklığın giderilmesi ve verilen sözlere uyulmasını sağlayacak mekanizmaların oluşturulmasıdır.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025