Vahap COŞKUN
Güney Afrika’daki çatışmalı sürecin uzun bir tarihi var. Sorunun kökleri 17. yüzyıla kadar iner. Çatışma, Hollandalıların 1652’de burada gemilerinin mola verebilecekleri ve ihtiyaçlarını tedarik edebilecekleri bir istasyon kurmalarıyla başladı. Hollandalılar zamanla Afrikalı toplulukların yaşam sahalarına daha fazla müdahale ettiler. İşgal ettikleri topraklara Avrupalı yerleşimcileri ve diğer sömürgelerinden getirdiği köleleri koydular. Bu da bir taraftan Afrikalılar ile Avrupalı yerleşimciler, diğer taraftan da Afrikalı toplulukların kendi aralarında çatışmalara sebebiyet verdi.
Güney Afrika’da sorun, baştan itibaren bir “yükseklik/aşağılık” sorunu oldu. Beyazlar hep yüksekte durdu, siyahlar hep aşağıda tutuldu. Irka dayalı ayrımcılık üç yüz yıl boyunca sürdürüldü ve 1948’den itibaren de kurumsal bir kimlik kazandı. Parlamentoda kabul edilen ve siyahların haklarını kısıtlayan birçok yasayla, Güney Afrika’da sistematik olarak iki sınıflı bir toplum yaratıldı.
Kurumsal ırkçılığa başkaldırı
Siyahların kurumsal ırkçılığa başkaldırısı 1950’lerin sonu, 1960’ların başından itibaren ivme kazandı. Nelson Mandela, 1964’te cezaevine girdi ve 27 yıl boyunca cezaevinde kaldı. Mandela’nın içeri girmesini izleyen ilk on yılda çok büyük hadiseler yaşanmasa da, siyahlar arasında aktivite arttı, talepte bulunanların ve buna bağlı olarak da cezaevini boylayanların ve yurt dışına çıkanların sayısı çoğaldı.
1976, Güney Afrika tarihinde bir kırılma noktası oldu. Soveto’da öğrenciler büyük çaplı bir gösteri başlattı. Devlet, çok sert bir şekilde müdahale etti. 176 siyahi öğrenci hayatını kaybetti. Bu, hem ülkenin genelinde apartheid rejimine yönelik protestoların alevlenmesine, hem de Güney Afrika üzerinde uluslararası baskının artmasına neden oldu.
Devlet tarafından ilk adım 1985’te atıldı ve demokratikleşme süreci başladı. Geçen yıl Democratic Progress Instute (DPI) tarafından organize edilen bir toplantıda, Roelf Mayer’den bu sürecinin ayrıntılarını dinlemiştim. Mayer, sürecin en önemli yürütücülerinden ve müzakerecilerinden biriydi. De Klerk Hükümetinde önce Savunma Bakanlığı yaptı, ardından da Anayasal İşler ve İletişim Bakanlığı görevinde bulundu. Liberal ve entelektüel kimliği ile bilinen Mayer’in bilhassa ikinci bakanlığı döneminde yaptığı işler onu sürecin kilit taşlarından biri haline getirdi.
“Olağanüstü bir deneyim”
Mayer’e göre, 1985 devlet açısından “çok gecikmiş bir tarih” idi. Daha önce devletin önünde birçok fırsat penceresi açılmıştı. Devlet bunları kullanıp erkenden inisiyatifi ele alabilirdi. Ama devlet aklı bu basiretten uzaktı. Devlet sorunun özünde “ekonomik-sosyal” bir sorun olduğu kanısındaydı. Eğer ekonomiyi güçlendirir, sosyal hizmetlere önem verir ve ihtiyaçları temin ederse sorunun çözüleceğini tahmin ediyordu. Oysa sorun politikti ve çözüm de politik bir yaklaşımı gerekli kılıyordu.
Toplantıda Mayer’in şu sözünün altını çizdim: “Şiddeti durdurmak için siyaset yapmak, her zaman olağanüstü bir deneyimdir.” Güney Afrika’daki bu sıra dışı tecrübe uzun sürdü. Apartheid rejimi sona erdi, 1994’te ilk özgür seçimler yapıldı. Mandela ilk siyahi başkan olarak seçildi, 1999’da görevi devretti. Mayer, bu 14 yıllık (1985-1999) olağanüstü deneyimden çıkardığı dersleri beş noktada topladı:
1. Toplumsal nitelikli bir sorunu çözmeyi amaçlayan bir süreç kapsayıcı olmalıdır.Bütün tarafların sürece katılmasını sağlayacak kapsayıcı bir yaklaşım benimsemek ve buna dair mekanizmalar oluşturmak işleri kolaylaştırır. Tek bir kişi ya da grup sürece destek olmak istiyorsa, onu çözümün saflarına dâhil etmek lazım gelir. Elbette, kapsayıcılık herkesin sürecin bütün aşamalarına katılması demek değildir. Ama herkes, masanın kendilerine de açık olduğunu bilmelidir.
2. Aidiyet hissi, süreç başarılı bir biçimde neticelenmesini sağlayacak en önemli faktörlerden biridir. Süreci sahiplenme iki boyutlu düşünülmelidir: Biri, tarafların karşılıklı olarak süreci sahiplenmeleridir. Güney Afrika’da üçüncü taraf yoktu. Zira sorumluluk seviyesi yüksekti. Her iki taraf, barışa giden yolu açmayı ve çözümü bulmayı kendi sorumlulukları olarak gördüler ve buna uygun tavır aldırlar.
Diğeri ise, sürecin topluma mal edilmesidir. Güney Afrika’da sivil toplum, farkındalık oluşturmada ve toplumsal alt yapıyı oluşturmada önemli bir işlev üstlendi. Çözümün inşasında ilham verici örnekler ortaya çıktı. Misal, Anglikan Kilisesi Başpiskoposu Desmon Tutu, sonradan Nobel Barış Ödülü almasını sağlayacak,
3. Güvenin artırılması ve pekiştirilmesi hayatidir. Güven eksikliği noktasında, Güney Afrika’da tarafların işi çok zordu. Çünkü sorun, tarihi bir derinliğe sahipti: Siyahlar ve beyazlar arasında güven sürekli aşınmıştı. Daha doğrusu muazzam bir güvensizlik vardı. 1948’den sonra kurumsal ırkçılık ve şiddet problemi daha çetrefil kılmıştı. Böyle bir düzlemde güveni oluşturmak ve süreci devam ettirmek deveye hendek atlatmak kadar güçtü.
Güven köprüleri kurma
Güven eksikliğinin giderilmesinde liderlerin rolü belirleyiciydi. Mandela’nın bu konuda hayranlık uyandıran bir performansı vardı. Mandela, parlak ve genç bir avukat iken hapishaneye düştü, 27 yılını demir parmaklıkların ardında geçirdi. Ama bir kez olsun, kırgınlığını göstermedi. Onun kitleselleşmesine müsaade etmedi. Aksine her davranışında ve her tercihinde (yakın koruma ekibini siyahlardan ve beyazlardan seçmek, beyazların kimliklerinin asli unsurlarından biri olan rugby ile özel olarak ilgilenmek, vb.) güven köprüleri kurma hassasiyetiyle hareket etti.
Bir süreci yürütürken dışarıdan yardım almak mümkün. Her iki tarafından gönlünce olursa, bu yardımlar amaca ulaşmada katkı da sunabilir. Ama unutulmaması gereken husus, barışın nihayetinde çatışan tarafların anlaşmasıyla hayata geçebileceğidir. Dolayısıyla taraflar arasında güven ve sahiplenme duygusunu sürekli beslemek gerekir. Güven, son derece mühimdir. Çünkü sürecin hem doğal mecrasına girip ilerlemesini, hem de süreç dara düştüğünde farklı anlayışlar geliştirilebilmesini sağlar.
4. Geri dönüşleri mümkün mertebe güçleştirecek tedbirler alınmalıdır. Süreç içerisindeki kazanımlar, bin bir zahmetle elde edilir. Bunların kolaylıkla elimizden uçup gitmesine izin verilmemelidir. Bunu sağlayacak olan, kazanımları kayda geçirmek ve hukuka bağlamaktır. Temel prensipleri içeren ve halkın bilgisi dâhilinde olan bir mutabakat zaptı geri dönüşleri güçleştirir.
Çatışma döngüsü
5. Çatışmayı içeren bir meselede en güç adım, konuşmaya başlamaktır. Ne var ki, konuşmaya başlamak da meselenin halledileceğini garanti etmez. Çoğunlukla taraflar, ilk konuşmalarında başarıya varamazlar. Süreçlerde kesintiler olur.
Güney Afrika’da da öyle oldu. Mandela ile ilk iletişim istihbarat üzerinden kuruldu. Görüşmeler gizliydi. Gizli görüşmeler, siyasi müzakereler için önemli bir art alan oluşturdu. Akabinde siyasi görüşmeler başladı. Gerek istihbarat görevlileriyle ve gereke siyasetçilerle yapılan görüşmeler birkaç kez kesintiye uğradı. Hatta Mandela görüşmeleri bitirdiğini söyledi. Ancak bunu yaparken dahi, kapıları tamamen kapatmadı ve gizli görüşmelere devam etti.
Meyer’e göre, genel-geçer paradigmayı değiştirmeden bir çatışmayı bitiremezsiniz. Değişikliği önce kafanızda gerçekleştirmelisiniz. Çatışmaya neden olan etmenleri dönüştürmelisiniz. Çözümsüzlük üreten paradigmanın temel iddialarını eleştirel bir süzgeçten geçirmelisiniz. Ve teması sağlayacak ve tahkim edecek yeni ayaklar dikmelisiniz. Aksi takdirde çatışma döngüsünü kıramazsınız.
Mutlak ve değişmez hal yanılgısı
Güney Afrika’yı hatırlatmanın nedeni şu: Şimdilerde maalesef, Türkiye’deki çözüm sürecinde bir kesinti yaşanıyor. Kimileri bunu mutlak ve değişmeyecek bir hal sanıyor. Bundan olsa gerek sonuna kadar gitmekten, artık masaya oturmamaktan, müzakerenin lafının dahi edilmemesi gerektiğinden, idamın geri getirilmesinden falan bahsediyorlar. Taraflardan daha cengâver bir tutum içindeler. Hazin bir durum.
Onlara anımsatmak lazım: Bu hal sürdürülemez ve çatışma paradigmasından da –dün olduğu gibi bugün de- bir sonuç çıkmaz. Evet, şu anda bir kırılma var. Ancak bu, tarafların bir daha görüşmeyecekleri anlamına gelmez. Bugünler geçer, taraflar yeniden konuşma kararı verebilirler. Muhtemelen de öyle olur. O vakit bugün taraflar adına kılıç çekenler, yarın boyunlarında savaş davullarıyla ortada kalırlar. Bizden uyarması!
Yazarlar
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025