Vahap COŞKUN
Ruşen Çakır, 2007 Mayıs’ında Şerif Mardin ile yeni çıkan kitabı üzerine (Türkiye’de Din, Toplum, Modernlik) bir söyleşi yaptı. Söyleşi esnasında Mardin “mahalle baskısı” diye bir kavram kullandı.
Mardin’e göre mahalle baskısı, bilinmeyen ve sosyal bilimce ifade edilmesi çok zor olan bir havaydı. Türkiye’de, AKP’den bağımsız olarak yaşayan bu havanın gelişmesine müsait şartlar oluştuğunda, AKP de bu havaya boyun eğmek zorunda kalacaktı. Hoca, bu noktada İran’daki Ahmedinejad yönetimini örnek gösteriyor ve o dinsel otokrasinin mahalleyle, çevreyle ve onlara destek veren insanların ortaya çıkardığı havayla çok ilişkisinin bulunduğunu belirtiyordu.
Türkiye’de gergin bir siyasi ortam vardı. Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacaktı. AKP’den biri, devletin zirvesine oturacaktı. Bunu önlemek adına Cumhuriyet Mitingleri yapılıyor, birçok koldan ordu göreve çağrılıyordu. Böylesi bir vasatta Mardin’in sözleri büyük bir yankı uyandırdı. Mardin’e iki yönlü tepki gösterildi:
Radikal laikler, laikçiler ve AKP karşıtları, Mardin’i şahit göstererek, AKP iktidarının devamı halinde ülkede dinci bir diktatörlüğün inşa edileceğini belirttiler. Türkiye’nin İran’a, o da olmazsa Malezya’ya döndürüleceğini ifade ettiler. Velhasıl tehlike çok büyüktü. Tehlikenin bertaraf edilmesi için zinde kuvvetlerin harekete geçmesi lazımdı.
AKP taraftarları ve genel olarak mütedeyyin camiaya göre ise, bu kavram muhafazakâr ve dini kimliği ağır basan bir partinin hükümet etmesinden duyulan rahatsızlığı simgeliyordu. Gündeme getirilmesinde ve yaygınlaştırılmasındaki amaç, AKP’nin hükümetten anti-demokratik yollarla uzaklaştırılmasını meşrulaştırmaktı.
Gerçekte mahalle baskısının bir kıymet-i harbiyesi yoktu. Bir kere ortada artık “mahalle” denilebilecek bir yapı kalmamıştı. Ayrıca Türkiye çok geniş çaplı bir toplumsal dönüşümden geçmişti, geçiyordu. Her ile bir üniversite kuruluyor, kadının işgücüne katılımı artıyor, doğum oranı düşüyordu. Hızına erişilmesi imkânsız teknolojik gelişmeler sayesinde dünyayla uyum hızlanıyor, AB ile bütünleşme yoluna gidiliyordu. Böyle bir Türkiye’de mahalleden de, baskısından da söz edilemezdi.
Mahalle/Okul –İmam/Öğretmen
Siyasi kutuplaşma had safhadaydı. Her kesim Mardin’in kavramına kendi siyasi pozisyona göre kılıf biçiyor ve kullanıyordu. Türkiye’de bir yıl boyunca bu kavram gündemin başköşesinde durdu. Öyle ki, mahalle baskısı, Mardin’in sosyolojiye yaptığı bütün katkıları gölgede bıraktı ve Mardin neredeyse bu kavramla özdeşleştirildi.
Hoca, bu durumdan rahatsız oldu. Görüşlerinin gündelik siyasi tartışmalara meze yapılmasından hoşnut değildi. Meramını anlatmak için yine söyleşiler verdi, halka açık toplantılarda konuştu. Türkiye modernleşmesini mahalle/okul ve imam/öğretmen ikilikleri üzerinden izah etme çabasını yeniledi. Cumhuriyet’in “iyi, güzel ve doğru” hakkında derinlikli bir düşüncesinin olmamasına karşın İslam’ın aynı kavramlara dair geniş bir tarzının olduğunu anlattı. Bu nedenle mahalle ve imamın, Cumhuriyet’i sembolize eden öğretmen ve okula galebe çaldığını söyledi.
Mardin, tüm bu tartışmalarda üç temel noktaya işaret etti:
- İslam’ın Türkiye’nin sosyal yapısında çok önemli bir yeri var; bunu yerli yerine oturtmadan yapılacak toplumsal okumalar sağlıksız olur.
- Halk iradesini geriye atmak yanlıştır. Ama halk iradesine tamamen pozitif anlamlar yüklemek de yanlıştır.
- Sistematik olarak askeri darbe çağrısı yapanların yanında yer almam.
Mardin’in bu argümanları yeni tartışmaları tetikledi ve hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde safların değişmesine neden oldu. Mahalle baskısını ilk gündeme getirdiğinde Mardin’e can simidi gibi yapışan Kemalistler, onun bu görüşleri karşısında sükût-u hayale uğradılar. Keza, önce ona dudak büken muhafazakâr ve dindarlar ise bu kez Mardin’in hakkını teslim etmeye başladılar.
Her mahalle de baskı var
Aslında mahalle baskısı, iki açıdan son derece kapsayıcı bir kavram: Birincisi, bireyler üzerindeki baskıyı sadece mahalle ile sınırlamak mümkün değil. Bireyin içinde yer aldığı birçok ağ ve içine girdiği birçok mekân baskı üretebilir. Arkadaşlık ilişkilerinde, iş çevrelerinde, dernek, partilerde ve vakıflarda, kamusal düzenlemelerde ve bilhassa günümüzde sosyal medya mecralarında bireyler kendilerini bir baskı altında hissedebilir. Eminim ki, hemen herkes yakından tanıdığı birçok kişinin kendi gerçek fikirlerini yazmak yerine mahallesinin/takipçilerinin takdir edeceği mesajlar attığına tanık olmuştur.
İkicisi, bu türden bir baskı sadece dinden (İslam) ye da gelenekten türemez; dünyevi ideolojiler de (milliyetçilik, Kemalizm, sosyalizm, vb.) buna kaynaklık eder. İdeolojiler bir “dava” peşinde koşar. Bu dava bazen bağımsızlık, bazen devrim, bazen muasır medeniyet olarak kodlanır. Davaya yönelik şüphe hoş görülmez, ihanet sayılır. Hedefe doğru ilerlerken getirilen eleştiri, düşmanın/ötekinin ekmeğine yağ sürmekle eşdeğer tutulur. Tek bir amaca kilitlenmenin yarattığı dayanışmacı ruh bireysel özgürlüğü -en hafif tabirle- zedeler ve bireyin kendi asıl kimliğini ortaya koymasını engeller. İdeolojinin katılaştıkça, gayeye atfedilen kutsallık abartıldıkça baskı artar, aykırı seslerin çıkma olasılığı düşer.
Ezcümle baskı, sadece bir mahalleye özgülenemez, sadece bir mahallede görülmez. Dozajı değişmekle beraber her mahallede baskıya rastlanır. Türkiye’de laik, seküler ve “çağdaş” çevreler, sanki yalnızca muhafazakârlar ve dindarlar bu baskıya maruz kalıyormuş gibi bir tablo sunarlar. Oysa kendileri de en az onlar kadar bu baskıya düçar olabilirler.
Mahalle baskısını hatırlamam sebepsiz değil. Sözü AKP’nin Olağanüstü Kongresi’ne getireceğim. Ve kongrede Erdoğan’ın mesajının bütün bir salon tarafından ayakta dinlenmesi görüntüsü üzerinden meseleyi tartışmaya devam edeceğim.
Yazarlar
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025