Vahap COŞKUN
Batı’nın siyaset ve medya dünyasının ağır toplarının, 15 Temmuz’da Türkiye’de gerçekleşen kanlı darbe girişimini hakşinas bir biçimde değerlendirmedikleri konusunda genişçe bir mutabakat var. Zaten söz konusu çevreler de, her gün bu yargının kökleşmesine hizmet eden malzeme sunmaktan da geri durmuyor. Yorumlarında darbe kalkışmasını ısrarlı gizleme, paranteze alma çabası göze çarpıyor. Bir darbe olmamış, cuntacılar yönetimi gasp etmeye çalışmamış gibi bir hava yayıyorlar. Darbecilerin döktükleri kana, işledikleri vahim suçlara ilgisiz kalıyorlar.
Beyanatlarına ve yayınlarına bakıyorsunuz, cansiperane bir cesaret ve fedakârlıkla darbeye karşı koyan halka bir sempati beslemediklerini hemen fark ediyorsunuz. Sözlerinde hayatını yitirenlere karşı bir saygı emaresine rastlanmıyor. Ailelerin ve geride kalanların acılarına bigâneler. Onlarla hemhal olmak bir tarafta dursun, bir taziye zahmetine bile girmiyorlar.
Velhasıl darbe kurbanlarının ve meşru demokratik güçlerin yanında yer almıyorlar. Daha ziyade darbecilerin ağzıyla konuşuyorlar. Kimileri dobra dobra, kimileri de satır aralarına gizlediği dolaylı ifadelerle, darbenin akim kalmasından duyduğu hoşnutsuzluğu dillendiriyor.
Darbe-karşıtı Batı
Belki söylemeye gerek yok, elbette “Batı” derken yekpare bir yapıdan, hadiselere aynı tepkiyi veren homojen bir bütünlükten bahsetmiyorum. Elbette Batı toplumları da, kendi içinde farklılık arz eder. Biz kendi içimizde ne kadar farklıysak, Batı için de durum aynı.
Nitekim Batı’nın, darbeye karşı Türkiye’ye gerekli ve yeterli desteği vermemesini sert biçimde eleştiren sesler de yükseldi. Mesela İsveç’in eski Başbakanı Carl Bildt, darbe girişimini “bir AB ülkesinde ya da AB’ye katılma sürecinde olan bir ülkede demokrasiye karşı yapılmış en ciddi saldırı” olarak niteledi. Bildt’e göre “Hiçbir üst düzey Avrupa Birliği temsilcisinin Türkiye’ye gidip darbeyi katı bir şekilde mahkum etmemesi ve darbe sonrası için endişeleri tartışmaması şaşırtıcı”ydı.
Keza İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore, “Hükümetin bu darbe girişiminde Gülencilerin yer aldığına ilişkin açıklamalarını kabul etmekte bir zorluk yaşamadığını”belirtti. “Ayrıntılı bir şekilde bakıldığında bana bayağı inandırıcı bir durum gibi görünüyor”diyen Moore, halkın ve bütün siyasi partilerin sivil iradeye sahip çıkmasını da “Türk demokrasisinin rüştünü ispatı” olarak değerlendirdi.
Yani homojen bir Batı yok. Zamanla Bildt ve Moore gibi gerçeği ortaya döken analizlerin artacağı da tahmin edilebilir. Ama devletlere, ana akım medyalara ve o ülkelerin politikalarını etkileyen çevrelere bakıldığında genel ve bariz biçimde görüntü bu.
Dut yemiş bülbüller
Peki, mevcut ortamda Batı’nın ağırlık merkezini oluşturan bu unsurlar, Türkiye’de demokrasiye can veren direnişe gözlerini neden kapatıyor? Demokrat-perver kimliğini kimseye kaptırmayan, laf demokrasiden açıldığında mangalda kül bırakmayan bu çevreler, 15 Temmuz’da darbeyi lanetleme ve demokratik organlara omuz verme noktasında niçin dut yemiş bülbüle döndüler?
Birçok sebep sıralanabilir. Bahusus üç tanesine dikkat çekmek isterim.
İlki, Batı’nın bilgilenme kaynaklarının önemli bir kısmının Erdoğan ve hükümet karşıtı isimlerden oluşması. Bu kaynaklar çoğu kez Erdoğan’a ve hükümete yarayacağı kaygısıyla olan biteni tahrif ediyor ve kendi temennilerini “soğukkanlı tahlil” diye muhataplarına sunuyor. Tabii salt bu “bilgilerle” yön tayin etmeye çalışıldığında, Türkiye’ye dair gerçeğe tekabül etmeyen bir bakış egemen hale geliyor.
İkincisi, Batı’da kökleşen Erdoğan ve AKP karşıtlığı. AKP iktidarı muhtemelen Batılı bazı devletlerin beklediğinden çok daha uzun sürdü. Halihazırda meydanda AKP’ye alternatif teşkil edebilecek bir siyasi güç de görünmüyor ve AKP’nin ve bilhassa Erdoğan’ın üslubu, yönetim tarzı ve onlarla kurduğu ilişki biçimi de onları rahatsız ediyor.
Erdoğan, seleflerinden son derce farklı; kendi önceliklerini takip ediyor, alttan almıyor ve Batılılarla eşit ilişki istiyor. Böylesine tavırlar geliştirirken yanlış da yapıyor Erdoğan, ama yanlışını da kendi stilinde düzeltiyor. Önceki devirlerde karşılaşmadığı bu muamele, Batı’da Erdoğan karşıtı hissiyatı kökleştiriyor. Ve sonuçta demokrasi dışı bir yolla da olsa, Erdoğan’ı elimine edecek girişimlere hoşgörü ile bakılıyor.
Tarihsel bagaj
Üçüncüsü Batı’daki tarihsel bagaj ve önyargılar. Batı’da yaygın olan bu perspektif, tarihin odağına kendini yerleştiriyor, başka halkları ölçüp-biçmeyi, onlara değer vermeyi kendi uhdesinde görüyor. Demokrasi, insan hakları gibi değerlerin başka coğrafyalarda hayata geçirilebileceği fikrine soğuk bakıyor. Bu kapsamda İslam âlemi de -toptancı bir yaklaşımla- demokratik bilinci ve kültürü içselleştirememiş kitleler yığını olarak telakki ediliyor. Müslümanların demokrasiye layık olmadığı düşünülüyor. Öyle ki ciddiyeti ile bilinen gazeteler “AKP taraftarlarının tamamı koynudur, Erdoğan ne isterse onu yaparlar”gibi ipe sapa gelmez makaleleri yayınlamakta, bunun tanıtımını yapmakta bir sorun görmeyebiliyor.
Batı’yı çevreleyen bu oryantalist fikriyatın varacağı mecburi netice, Müslüman ülkelerde demokratik usulleri tatbik etmenin Batı’nın arzusu hilafına neticeler üreteceği. Bu yaklaşımla malul olanlar, Müslüman ülkelerin yönetiminde kendi yaşam tarzlarıyla örtüşen, giyim-kuşamı kendilerininkine benzeyen, seküler kimlikleri ile öne çıkan şahısların oturmasını tercih ediyorlar. Ama gelin görün ki halk genellikle onların tercihinin dışındakilere teveccüh ediyor. Bu tercih Batı’da anti-demokratik veya “Batılı olmayan” şeklinde kodlanıyor. Bir yönetim “anti-demokratik” olarak yaftalandığında ise, onu indirmek için başvurulan her yol mubah olarak kabul ediliyor; darbe de buna dahil.
15 Temmuz’da kaba saba olarak tarif edilen demokrasiden nasibini almadığını düşündüğü “kuru kalabalıklar”, maliyeti çok ağır olsa da, meydanlarda demokratik iradelerinin zorbalarca gasp edilmesine izin vermedi. Sakallarına, cübbelerine, çarşaflarına, başörtülerine bakılarak küçümsenen insanlar, herkese muazzam bir demokrasi dersi verdi.
Düşünsel trajedi
Lakin Batılı etnosentrik önyargı, bu dersi anlamak yerine ya “Benim kitabında bu dersin yeri yok; demokrasi nosyonu gelişmemiş varlıklar demokrasiyi savunamaz, demokrasi için sokaklara çıkamaz” deyip kulaklarını kapattı, ya da “bu işin içinde mutlaka bir yeniği vardır”deyip kendini rahatlatacak bir başka açıklama modeli (tiyatro, oyun) geliştirdi.
15 Temmuz, bütün bu önkabullerin köküne kibrit suyu döktü. Sarsıcı bir meydan okumaydı yaşanan. Yeni bir değerlendirme yapmayı, yerleşik düşünce kalıplarını radikal bir şekilde elden geçirmeyi gerekli kılıyordu. Fakat yüzleşmek zor, kendi ezberlerinin limanına sığınmak kolaydı. Bu yüzden de, Türkiye’de demokratik bir sıçramayı ifade eden bu tarihsel an, Batı’da bir trajik bir aczi ifade etti. İşin kötüsü, yakın vadede bu sorunlu yaklaşımın değişeceğine dair anlamlı bir işaret de yok.
Yazarlar
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025