Vahap COŞKUN
AKP, 2007 yılında toplumun önüne bir anayasa önerisi getirdi. Siyasi yürüyüşünün başından itibaren Erdoğan’ın gönlünde yatan aslanın başkanlık sistemi olduğu biliniyordu. Ancak AKP’nin ikinci iktidar döneminde Ergun Özbudun başkanlığındaki anayasa hukukçularından oluşan bir heyete hazırlattığı öneri, parlamenter sistemi savunuyordu. AKP’nin o zaman başkanlık sistemiyle değil de parlamenter sistemle halkın karşısına çıkmasının nedeni, devlet içi güç dengeleriydi. AKP müesses nizam karşısında yeterince güçlü değildi. Kendini bertaraf etmek için hazırolda bekleyen mahfillerin bütün şimşeklerini üzerine çekmek istemiyordu. Bu sebeple asıl düşüncesini zamana bıraktı.
Bugünden bakıldığında 1982 Anayasasının bir revizyonundan ibaret olan Özbudun Taslağı yürürlük kazanmadı. Türkiye’nin anayasa sorunu ve tartışması devam etti. 2011’de parlamentoya giren dört parti de halka yeni bir anayasa sözü vermişti. Meclis çalışmaya başlar başlamaz en önemli gündem maddesi bu sözün yerine getirilmesi oldu. TBMM’de dört partinin de eşit temsil edildiği bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu ve her parti nasıl bir anayasal düzen tasavvur ettiğini belgeleyen taslağını toplumun dikkatine sundu.
AKP bu kez elini açtı ve başkanlık önerisinde bulundu. İki sebepten ötürü: Biri, 2009’da başlayan ve o sırada hâlâ sürmekte olan Ergenekon, Balyoz ve diğer darbe davalarıyla birlikte askeri vesayetin geriletilmiş olmasıydı. Diğeri ise hem 2010’daki anayasa referandumunda ve hem de 2011 genel seçimlerinde geniş halk kesimlerinin desteğine mazhar olmuş olmasıydı. Ne var ki AKP başkanlığı savunan tek partiydi. Üç muhalefet partisi de parlamenter sistem taraftarıydı. AKP hükümet sistemini değiştirmek için diğer partilerden en az biri ile uzlaşamayınca başkanlığı yine hayata geçiremedi.
Evdeki bulgurdan olmak
2014’te Erdoğan halkın oyuyla iş başına gelen ilk cumhurbaşkanı oldu ve sistemin işleyişinde radikal bir değişim gözlendi. Demokratik meşruiyete yaslanan Erdoğan, kendinden önceki cumhurbaşkanlarıyla kıyaslanmayacak derecede icranın içinde yer alıyordu. Mevcut fiili durum, hukuku zorladığı ölçüde yaklaşmakta olan seçimlerin de başat maddesine dönüşüyordu. AKP, Haziran 2015’teki genel seçime başkanlık yolunu açacak bir anahtar olarak bakmaktaydı. Bir parti genel başkanı gibi seçim kampanyası yürüten Erdoğan, her meydanda 400 milletvekili isteğini dillendiriyordu. Muhalefet ise bu seçimlerde Erdoğan’ın başkanlığını önleyecek bir set örmeyi düşünüyordu.
Seçim sonuçları AKP için bir hayal kırıklığı oldu. Bırakın başkanlığı garanti edecek bir çoğunluğa erişmeyi; AKP 2002’den beri tek başına sahip olduğu iktidarı da kaybetti. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olan AKP için başkanlık artık çok uzak bir hayale dönüşmüştü.
Seçimin akabinde partiler bir koalisyon hükümeti oluşturmak için mutabakata varamayınca 1 Kasım’da tekrar sandığa gidildi. AKP bu seçimde oylarını yükseltti ve kaybettiği iktidarı geri aldı. Ama Mecliste anayasayı değiştirmek için gerekli olan vekil sayısına yine ulaşamadı. Üç muhalefet partisinin mutlak başkanlık karşıtlığı sürüyordu. Hiçbir parti başkanlığı ağzına almıyor, başkanlığı esas alan her öneriye cepheden karşı çıkıyordu. Dolayısıyla AKP’nin başkanlık hayali bir başka bahara kalmıştı.
Parti içi darbe
Seçimlerden başkanlığına bir yol çıkmayınca, Erdoğan aklındaki yönetim biçimini gerçekleştirmek için gerekli gördüğü tedbirleri aldı. En önemli adım, yönetime kendi rengini vermek isteyen ve bazı meselelerde Erdoğan’dan farklı bir noktada duran Davutoğlu’nun tasfiye edilmesiydi. Daha altı ay önce halktan yüzde 50 alarak AKP’ye büyük bir zafer yaşatan Davutoğlu, bir parti içi darbeyle saf dışı bırakıldı. Onun boşalttığı başbakanlık koltuğuna, Erdoğan’a tam uyum gösteren Yıldırım oturdu.
Böylelikle Erdoğan bütün dizginleri eline aldı, hükümeti fiilen yönetmeye başladı. Artık bütün kararlar Beştepe’de alınıyordu. AKP içinde iktidar tek merkezde toplanmıştı. Fiili bir başkan gibi ülkeyi idare eden Erdoğan gerek hükümette gerek partide kafasındaki kurguyu oturtmuş ve rahatlamıştı. Muhalefetten en ufak bir yakınlık görmediği için de başkanlık arayışını uzun döneme -- 2019 seçimlerinin sonrasına -- bırakmıştı. Nitekim o günlerde hem Erdoğan’dan hem de Yıldırım’dan ardı ardına “Biz işimize bakıyoruz. 2019’a kadar seçim yok” yollu mesajlar geliyordu.
Başkanlık istemi bu şekilde AKP’nin de gündeminden düşmüşken, 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişimi bütün kartların yeniden karılmasına sebep oldu. Darbe teşebbüsünün bastırılmasıyla birlikte başkanlık geldi, gündemin en ön sırasına oturdu. Böylece AKP için “uzak bir plan” olan başkanlık “yakın bir ihtimal”e dönüştü.
Ezberi bozulan Bahçeli
Zannımca bunu sağlayan iki faktörden bahsedilebilir: İlki, Erdoğan’ın darbeyi püskürten liderliğinin toplumun geniş kesimlerinde büyük bir takdirle karşılanması, buna karşılık ordunun ağır bir zemin kaybı yaşamasıydı. Ordu öteden beri AKP’nin getireceği bir başkanlığa kökten karşıydı. Ancak 15 Temmuz’dan sonra oluşan atmosfer, Erdoğan tarafından getirilecek bir öneriye ordunun karşı çıkması ihtimalini ortadan kaldırdı. Bugün 27 Nisan’da olduğu gibi ordunun hükümete muhtıra döşemesi ve “sözde değil özde laik cumhurbaşkanı istiyoruz” diye sipariş vermesi düşünülemez.
İkincisi ve daha önemlisi ise Bahçeli’nin başkanlık sistemine ışık yakmasıydı. Eğer bugün başkanlık AKP için ulaşılabilir ve gerçekleştirilebilir bir hedef haline gelmişse, bunun ardında Bahçeli’nin siyaset oyunundaki bütün hesapları değiştiren çıkışı yatıyor. Erdoğan’ın gücünün zirveye çıkması ve ordunun süngüsünün düşmüş olması, elbette mühim. Fakat Bahçeli anayasa değişikliğini mümkün kılacak desteği vermemiş olsaydı, bu faktörler verili durumda keskin bir dönüşüme yetmezdi.
O halde sormak lazım: Şimdiye kadar adeta ezberlenmiş cümlelerle başkanlığı reddeden ve Erdoğan’ın başkanlığını ülke için ciddi bir tehlike addeden Bahçeli, ne oldu da başkanlığa razı oldu? Hangi gelişme Bahçeli’nin ezberinin bozulmasını sağladı?
Birçok siyasi gözlemcinin paylaştığı bir kanaat var: Eğer Türkiye önerildiği gibi bir başkanlık sisteme geçerse, bu MHP’yi zayıf bir konuma düşürür ve hattâ orta vadede MHP’nin bitişine sebebiyet verebilir. MHP’nin gerek Meclis grubunda ve gerekse tabanında çok sayıda kişinin bu endişeyi paylaştığı medyada yazıldı, çizildi. Peki, nasıl oldu da Bahçeli bu ciddi itirazları elinin tersiyle itti ve başkanlığa kapıyı araladı?
Bahçeli’deki makas değişimini açıklamak için birçok tez ileri sürüldü. AKP’yi oyuna getirmek istediğinden de dem vuruldu, seçimleri mümkün mertebe ileri bir tarihe erteleyip partisini toparlamak istediğinden de. Lakin bunlar Bahçeli’deki büyük değişimi açıklamaya yeterli görünmüyor. Daha aslî, daha derinlerde yatan bir sebep olmalı.
“Devlet gibi düşünmek fıtratı”
Bu sebebi şöyle izah edebilirim: Bugün devletin bütün katmanlarında, ülkenin bir varlık-yokluk mücadelesinden geçtiği kanaati hâkim. Hem içte, hem dışta göğüs gerilmesi gereken bir sorunlar yumağı var. “İkinci bir İstiklal Savaşı veriyoruz” ya da “Bize yeni bir Sevr dayatılıyor” gibi söylemler, salt halkın duygularını diri tutmak için sarf edilen sözler olarak değerlendirilmemeli. Bunların aynı zamanda iktidar elitinin gerçek ruh halini de yansıttığı göz ardı edilmemeli.
Hülasa, devlet memleketin geleceğini tayin edecek problemlerin altından ancak güçlü bir yönetim ile kalkılabileceğine karar vermiş durumda. Bahçeli’nin de Türk tipi başkanlığa razı olmasının nedeni bu. Mesut Yeğen’in ifadesiyle “devlet gibi düşünmek fıtratında olan” Bahçeli, devletin ne düşünüp ne hissettiğini herkesten daha iyi görüyor ve hissediyor. O da devlet gibi “Türkiye’nin bir beka meselesiyle karşı karşıya olduğunu ve hem Kürd meselesinde hem de Batı’yla ilişkilerde yeni bir tarzın gerekli olduğuna kani” olduğundan Erdoğan’ın başkanlığını destekliyor.
Bu itibarla başkanlık sistemine geçiş hamlesini, Devlet Bey’in kararından ziyade, “devlet”in kararı olarak okumak daha doğru olur.
NOT 1: KÜRT ENSTİTÜSÜ
İstanbul Kürt Enstitüsü, 1992 yılından beri Kürt dili, edebiyatı ve tarihi üzerine çalışmalara kapılarını açan, olanak sağlayan bir kurum. 1990’lı yıllarda da muktedirlerin öfkesini üzerine çeken bu kurum hakkında iki kez dava açılmıştı. DGM’lerde yapılan yargılamalarda bile beraat eden Enstitü’nün kapısına şimdi KHK ile kilit asıldı. En çetin şartlarda ayakta kalmış, Türkiye’nin demokrasi açısından en karanlık yıllarında dahi birçok hukuki badireyi atlatmış ve “Türkiye’nin kazanımı” olan bu kurumun, “ileri demokrasi” iddiasındaki AKP’nin iktidarında kapatılmış olması, AKP için ciddi bir utanç vesilesi olarak tarihe geçecek.
NOT 2: CUMA ÇİÇEK
KHK’ler artık darbe ile mücadele etmenin bir aracı olmaktan çıktı; devletin makbul düşüncelerini sorgulayan ve muhalif olarak görülen kişileri ve kurumları sindirme ve tasfiye etme aracına dönüştü. Son yayınlanan KHK’lar ile, Kürt meselesi, Kürt dili ve Kürt tarihi konularında çalışan birçok akademisyen üniversitelerden ihraç edildi.
Bunlardan biri de Mardin Artuklu Üniversite’sinden Cuma Çiçek. Çiçek, birlikte çalışma şansına eriştiğim bir meslektaşım. Kürt meselesi konusunda memleketin sayılı uzmanlarından biri. Onu haksız ve hukuksuz bir şekilde üniversiteden atmanın gayesi belli: Kürt meselesi hakkında devletin şu anda izlemekte olduğu çizginin dışında söz söyleyen herkese gözdağı vermek.
Merak ediyor insan; acaba hükümetin Kürt meselesine dair bir sonraki “ileri” hamlesi ne olacak? Kart-kurt hikâyesine dönmek mi?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025