Vahap COŞKUN
Türkiye ile Avrupa arasında iplerin gerildiği günlerden geçiyoruz yine. Bu kez krizin nedeni AKP’li milletvekillerinin ve bakanların Avrupa ülkelerinde toplantı yapmalarının engellenmesi. Kıvılcım, Almanya’da çakıldı. AKP’nin “evet” kampanyası çerçevesinde düzenleyeceği toplantılar -absürd gerekçeler öne sürülerek- art arda iptal edildi. Almanya’nın federal makamları, kararların yerel otoritelerce alındığını ve kendilerinin bir dahli olmadığını belirtti. Ancak kararlı ve organize bir şekilde alınan kararlarda federal bir aklın olduğu apaçıktı.
Türkiye, buna çok sert bir tepki gösterdi. Almanya’nın damarına basıldı ve yönetim “Nazi” zihniyetini taşımakla suçlandı. Almanya, bu ağır ithamın kabul edilemez olduğunu bildirdi. Kriz, tüm Avrupa’ya sıçradı. Bazı Avrupalı siyasetçiler, Türkiyeli siyasetçilerin Avrupa’da propaganda faaliyetleri yapmalarının toptan olarak yasaklanmasını önerdi. Böylece Avrupa ülkeleri tek tek bu sorunla uğraşmaktan kurtarılmış olacaktı.
Adım adım tırmanan gerginlik tepe noktasına Hollanda’da çıktı. Hollanda, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun -ülkeye girişini önlemek için- uçuş iznini iptal etti. Karayolu ile Almanya’dan Hollanda’ya geçen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın, Rotterdam’daki Türkiye Konsolosluğu’na girmesine izin vermedi. Bakan Kaya eskort eşliğinde Almanya’ya dönmek zorunda kaldı. Olayı protesto eden göstericilere Hollanda polisi şiddetli bir müdahalede bulundu, yaralananlar oldu.
“Nazi kalıntısı”
Hollanda’ya mukabelenin dozu da yüksek oldu. Dışişleri, Hollanda’ya aynı şekilde muamele edileceğini belirtti ve Ankara Büyükelçisi’nin bir süre görev yerine dönmemesini istedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa’da ırkçılığın hortladığını söyledi, Hollanda için “Nazi kalıntısı” tabirini kullandı ve 16 Nisan’dan sonra Hollanda’ya karşı yaptırımlara gidileceğini belirtti. Buna karşılık Hollanda, Nazi benzetmesinden duyduğu rahatsızlığı “Türkiye, çizmeyi aştı” ifadesiyle dışa vurdu. Bütün bunlar olurken bir yasak da İsveç’ten geldi: AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker’in programı da yasaklardan nasibini aldı.
Hemen belirtmek lazım, Avrupa ülkelerinin yaptıklarının ne diplomaside ne hukukta ne de demokraside yeri var. Tasarrufları baştan aşağıya yanlış, tavırlarının ve gerekçelerinin iler tutar bir tarafı yok. Siyasi aktörlerin katılacağı barışçıl toplantıların yasaklanması, o her zaman çok sözü edilen Avrupa değerlerine tümüyle aykırı. Avrupa, başkalarına karşı üstünlüğünü temellendirmek ve onları tedip etmek için başvurduğu prensiplerin kendi eliyle altını oyduğu günleri yaşıyor.
“Türkiye’deki siyasi gerginliklerin ülkemize taşınmasını istemiyoruz” yollu mazeretler, hiçbir anlam taşımıyor. Toplantı yasağını meşrulaştırmak için piyasaya sürülen bu gerekçenin her tarafından tutarsızlık akıyor. Zira birçok Avrupa ülkesinde “Evet” taraftarlarının önüne bariyer konulurken “Hayır” savunucularının rahatça toplantı yaptıkları biliniyor. Avrupa, bir tarafa bütün kapıları açıp diğer tarafa bütün kapıları kapatıyor. Böylelikle Türkiye’deki halk oylaması öncesinde “evet” karşıtı ve “hayır” taraftarı bir pozisyon alıyor.
Yani Avrupa, 16 Nisan’daki referanduma dışarıdan bir müdahalede bulunuyor. Söz konusu müdahalenin muradına ters sonuçlar üreteceği ise muhakkak. Çünkü bu tür davranışlar, 15 Temmuz’dan sonra yükselen Batı karşıtlığını tahkim ediyor. Batı’ya karşı savunma refleksi arttıkça özellikle muhafazakâr ve mütedeyyin kesimlerde, içeride rahatsız olunan konular daha fazla ve daha kolay tolere ediliyor. Batı’ya karşı birlik olmak ve Batı’nın konumuna karşıt bir noktada durmak başlı başına bir siyasi değer kazanıyor.
Aşırı sağın önlenemeyen yükselişi
İşin bir de Avrupa’nın kendi gündemiyle irtibatlı bir tarafı var ve herhalde bu taraf krizin derinleşmesinin asıl nedeni. Avrupa’da bu yıl arka arkaya seçimler yapılacak: 15 Mart’ta Hollanda’da, Nisan’da Fransa’da ve Eylül’de Almanya’da halk sandıklara gidecek. Gerek bir önceki seçimlerin neticeleri ve gerek yeni seçimler için yapılan araştırmalar aşırı sağın yükselişte olduğunu gösteriyor.
Aşırı sağın üzerinde siyaset yaptığı başlıca iki kulvar var: Mülteci karşıtlığı ve Müslüman karşıtlığı. Mesela Hollanda’daki kamuoyu yoklamalarında önde görünen Özgürlükler Partisi’nin lideri Gert Wilders’in seçimlerdeki en büyük vaadini “Müslüman sayısını sınırlı tutmak” oluşturuyor. Wilders; Kuran’ı yasaklayacağını, mülteci barınma merkezlerini kapatacağını, camilere kilit vuracağını söylüyor. Almanya’da da Eylül’deki parlamento seçimleri öncesinde iktidardaki Merkel’in Hıristiyan Demokrat Partisi’nin gerilerken, ırkçı Almanya için Alternatif Partisi’nin ilerlediğine dair işaretler yaygınlaşıyor.
Aşırı sağın büyümesi karşısında merkez partilerin tutabileceği iki yol var: Birincisi, aşırı sağın argümanlarına karşıt bir söylem geliştirmek. İkincisi ise bu argümanlara teslim olmak. Görünen o ki merkezi oluşturan siyasetçiler birinci yolu çok riskli olarak görüyorlar ve bu nedenle ikinci yolu tercih ediyorlar. Aşırı sağın önünü kesmek adına onların kullandığı dile başvuruyorlar. Bunun için hem mülteci hem de Müslümanları sembolize ettiğini düşündükleri Türkiye karşıtlığını öne çıkarıyorlar.
“Türkiye, bizden uzak dur. Seni burada istemiyoruz”
Wilders kısa bir süre önce yayınlanan bir videosunda aynen şunları söylüyordu:
“Bugün Türklere bir mesajım var: Hükümetiniz sizin bir gün Avrupa Birliği üyesi olacağınıza inanmanızı sağlayarak sizi kandırıyor. Bunu unutun. Siz Avrupalı değilsiniz. Ve hiçbir zaman olmayacaksınız. Türkiye gibi bir İslam devleti Avrupa’nın bir parçası olamaz.
Avrupa’nın savunduğu tüm değerler -özgürlük, demokrasi, insan hakları- İslam ile uyumsuzdur. Türklerin vizesiz şekilde Avrupa’ya seyahat etmelerini de istemiyoruz. Halk bunu kabul eden Avrupa hükümetlerine oy vermeyerek görevden uzaklaştıracaktır.
Türkiye, tehlikeli bir İslamcı olup İslam’ın bayrağını taşıyan Erdoğan için oy kullanmış bulunmaktadır. Daha fazla İslam istemiyoruz, İslam’ın azalmasını istiyoruz. Bu nedenle Türkiye, bizden uzak dur. Seni burada istemiyoruz.”
Popülizme rehin düşen siyaset
Bugün Avrupa’da yaşananlar Wilders’in zaferine işaret ediyor. Siyaset popülizme rehin kılındığında kazançlı çıkan aşırı sağ oluyor. Zira o yönde atılmış her adım, aşırı sağ tarafından kendi siyasetlerinin doğrulanması olarak takdim ediliyor. İktidarını korumak için aşırı sağa çaktığı her selamın merkezdeki siyasetçilere ne kazandırdığı sorgulanabilir ama bunun aşırı sağın hanesine başarı olarak kaydedildiği kesin.
Bitirirken Türkiye’nin tavrına ilişkin bir kanaatini paylaşayım: Cumhurbaşkanı ve hükümet yetkililerinin yaptığı “Nazi” benzetmesi yanlış. Her demokrasi ihlaline “faşizm” ya da “nazizm” denilemez, dahası denilmemelidir. Keza reel güç ile söylem arasındaki mesafenin açılmasının da memlekete bir faydasının dokunmadığı açıktır. Bunları eleştirmek gerekir.
Bununla birlikte, bazı kesimlerin yaptığı gibi, Türkiye’deki yapısal veya arızi demokrasi sorunlarını öne çıkarıp Almanya ve Hollanda’nın yaptığına meşruluk kazandırmaya çalışmaktan uzak durulmalıdır. İktidara muhalefeti ülkeye muhalefete dönüştürmek olacak iş değildir. Bu bağlamda CHP’nin bütün Avrupa programlarını iptal etmesi yerindedir.
Yazarlar
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025