Vahap COŞKUN
Referandum bitti, resmen kesinlik kazanmasa da sonuçlar ortaya çıktı; ama tartışmalar devam ediyor. Özellikle halk oylamasının sürdüğü esnada Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı “mühürsüz oy pusulalarının da geçerli kabul edileceği” kararı üzerine fırtınalar kopartılmaya çalışılıyor. Yani pusulaya basılmayan bir “mühür”, seçim sonrası gündemi mühürlemiş durumda.
İddiaların ardı arkası kesilmiyor, tevatürler birbirini kovalıyor, rakamlar havada uçuşuyor. Muhalefet referandum meşruiyetini sorguluyor; öyle ki iş CHP’nin “Sonuçları tanımıyoruz” demesine kadar vardı. Her geçen an dozu artan karşılıklı propagandanın tesirinden az biraz sıyrılıp serinkanlı bir kafayla olan-bitene bakıldığında meselenin birkaç boyutu olduğu söylenir:
YSK’nın imtihanı
1. Halk oylamasından önce görüştüğüm yabancı basın ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri “seçim güvenliği” konusuna özel bir önem veriyorlardı. Oy emniyetinin varlığına, sandığa atılan oy ile sandıktan çıkan oyun aynı olup olmayacağını, sonuçlar üzerinde bir hilenin yapılıp yapılamayacağına dair içinde çokça kuşku ve bazen de önyargı barındıran sorular yöneltiyorlardı.
Böyle sorulara muhatap olduğumda hep aynı cevabı verdim: Türkiye, seçim işlerini gayet iyi yapar. 1950’den beri yapılan seçimlerle Türkiye’de sağlam bir tecrübe birikti. Hem partiler, hem yargı mensupları ve hem de toplum oy konusunda son derece hassas; kimse oyunun heba edilmesine rıza göstermez. Kaldı ki teknolojinin gelişmesi, her kurumsal olarak partilere hem de bireysel olarak vatandaşlara oylarını takip etme ve neticesini kontrol etme imkânı sağladı. Elbette her seçimde birtakım mahallî hadiseler yaşanabilir, dünyanın her yerinde bu olabilir, ama seçimin bütününe halel getirecek bir hile-hurda olmaz, olamaz. En güç dönemlerde bile -mesela 2015’te- Türkiye kısa aralıklarla hayati niteliği haiz seçimleri yaptı ve hiçbir siyasi partiden seçimin genel tablosuna ilişkin bir itiraz yükselmedi. Ezcümle Türkiye’de seçimler güvenlidir.
Düşüncem budur. Bununla birlikte 16 Nisan’da YSK’nin seçimleri iyi idare edemediği kanısındayım. YSK’nin önceden böyle genel bir karar yerine, mühürsüz oy kullanımı halinde her sandığın kaç mühürsüz oy pusulası kullanıldığını, bunlardan kaçının “evet” kaçının “hayır” olduğunu belirlemesini, bunları bir tutanakla kayıt altına almasını sağlayan bir karar verseydi, şimdiki tartışmaların önünü kesilmiş olurdu. Zira o vakit hem itirazlar söz konusu sandıklar için yapılıp karara bağlanır ve mühürsüz oy pusulasının toplamının ne olduğu ve bunların nasıl dağıldığı tespit edilebilirdi.
Keza YSK kamuoyunu bilgilendirme noktasında da imtihanı veremedi. Kıl payı biten bir yarışın ertesinde yarışa etki ettiği tartışılan bir kararın gerekçesinin iki gün sonra açıklanması ve toplumu tatmin edecek sağlıklı bir bilgi akışının sunulamaması YSK’nın eksi hanesine yazıldı. Bundan sonraki seçimlere herhangi bir gölge düşmemesi için YSK’nın daha hazırlıklı olması gerekiyor.
İlkesel değil araçsal
2. “Mühürsüz oy pusulaları geçerli sayılmalı mı, yoksa sayılmamalı mı?” Mevzuu bu olunca siyasi partilerin ilkesel değil araçsal bir tutum takındıkları görülüyor. Seçim sonucuna bağlı olarak partilerin bu suale verdikleri cevapları sürekli değişiyor. Misal, bugün CHP ve HDP, mühürsüz oy pusulalarının geçerli kabul edilemeyeceği tezini savunuyorlar. Hatta CHP “Bu referandum, tarihe ‘mühürsüz seçim’ olarak geçecektir” şeklinde iddialı laflar ediyor. Peki, ya dün? Dün her iki parti de farklı yerde. 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde de bazı mühürsüz oy pusulaları geçersiz sayılmış. HDP, buna itiraz etmiş, sandık kurullarının hatasının vebalinin seçmene yüklenemeyeceğini belirtmiş. İstanbul il Seçim Kurulu 13 Haziran 2015’te aldığı kararla “Mührün bulunmaması sebebiyle geçersiz sayılan oy pusulalarının geçerli sayılmasına” karar vermiş.
Yine aynı seçimde benzer bir durumdan ötürü CHP’nin yaptığı bir itiraz üzerine İstanbul İl Seçim Kurulu 12 Haziran 2015’te “Sandık kurulunun hatasından doğan şekil noksanlıklarının, oyun tek başına iptaline neden olmayacağı” karar vermiş. [1]
Gelelim AKP’ye; bugün AKP mühürsüz de olsa oyların geçerli sayılması gerektiğini savunuyor; seçmen iradesinin bir usul hatasına kurban edilemeyeceğini belirtiyor. Güzel. Peki, ya dün? Dün AKP de farklı bir nokta da. Mesela 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde AKP Bitlis-Güroymak’ta mühürsüz pusula ile oy kullanıldığı iddiasıyla itiraz etmiş. Bitlis İl Seçim Kurulu, Güroymak’ın Yeşilova Mahallesi’nde 250 seçmenin oy kullandığı bir sandıkta mühürsüz pusulalarla oy kullanıldığını tespit etmiş, bu oyların geçersizliğine ve dolayısıyla Bitlis-Güroymak seçimlerinin iptaline karar vermiş. İptal edilen seçim, 1 Haziran 2014’te yapılmış.[2]
Kısacası partilerin bu noktada tutarlı bir tavırları yok; dün “Evet, sayılmalı” safında duran bir parti, bugün “Hayır, sayılmamalı” diyebiliyor ya da tam tersi olabiliyor. Eğer referandumda ibre diğer tarafa kaymış olsaydı bugün partileri tam tersi rollerde seyredebilirdik. CHP ve HDP “seçmen iradesinin tayin ediciliğini” müdafaa ederken, AKP “usul kurallarının belirleyiciliğinin” cengâverliğine soyunabilirdi. Tutumların sonuca ve döneme göre bu denli değişiklik göstermesi, partilerin inandırıcılığını ortadan kaldırıyor.
Seçmenin tercihi, demokrasi ve hukuk
3. YSK, “mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasını” içeren 560 Sayılı Kararında iki gerekçeye dayanıyor: Biri, “hakkın özünün korunmasıdır. YSK’ye göre; asıl olan bir temel hakkın korunmasıdır. Usul kuralları ise hakkın güvenli bir şekilde kullanılmasını temin etmeye yararlar. Bu nedenle odaklanılması gereken husus, hakkın güvenli kullanılıp kullanılmadığıdır. Bireye tanınan hakkın güvenli bir şekilde kullanıldığı durumlarda, usul kurallarına aykırılığı, hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde yorumlamak mümkün değildir.
Diğer gerekçe ise, seçmenin bir hatasının olmamasıdır. YSK’ya göre, oy pusulalarını mühürlemek sandık kurullarının vazifesidir. Sandık kurullarının vazifelerinin gereğini yerine getirmemelerinin faturası seçmene çıkarılamaz. Seçmen anayasal hakkını kendisinden beklenen yükümlülüklere uygun bir şekilde kullanmıştır. Ona yüklenebilecek herhangi bir kusur yoktur. Kusursuz olmasına rağmen oyunun geçerli sayılmaması, seçmenlerin yönetime katılma hakkını ortadan kaldırır. Bu ise kabul edilebilir bir sonuç değildir.
Bu iki gerekçeden hareketle YSK, geçmişte de mühürsüz pusulalar itiraz konusu yapıldığında, bu pusulaların geçerli sayılması yönünde karar verdiğini belirtiyor ve bu minvaldeki eski kararlarını örnek gösteriyor. Her iki gerekçenin de demokrasi teorisi açısından yerinde olduğu kanısındayım. Mühim olan, seçmenin hakkının kullanılması ve bu yolla tercihinin açığa çıkarılmasıdır. YSK, bunu gözeterek bir yorum yaptığını belirtiyor.
Hukuki sorun ve çözümü
4. Ancak demokrasi açısından yerindelik, YSK kararındaki hukuki sorunu ortadan kaldırmaz. Çünkü 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 101. maddesi, arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan oy pusulaları geçerli olmadığını kuralını getirmektedir. Bu açık kural karşısında YSK’nın amaca dayalı bir yorum yapması, mevcut halde görüldüğü gibi sorunlar yaratır. O hüküm orada durdukça, her mühürsüz oy kullanıldığında seçim aleyhine neticelenen tarafa/parti itirazda bulunca ve YSK tartışmaların merkezine çekilecektir.
O halde çözüm ne? İki çözüm yolu öngörülebilir: İlki, YSK’nın teknik çalışmalarını ve seçimde görev yapacak elemanlarını bu ihtimali en aza indirecek şekilde hazırlamasıdır. İkincisi ise, kanun koyucuya başvurup söz konusu yasal hükmünün yeniden düzenlenmesini talep etmedir. Yasama organı, kanunda hangi koşullar altında mühürsüz oy pusulalarının kabul edileceği yetkisinin YSK’ye verilmesini sağlayan bir tadil yapabilir.
YSK kararına karşı başvuru
5. CHP “tam kanunsuzluk” iddiasıyla Danıştay’a başvurdu, yürütmenin durdurulmasını ve halk oylamasının iptalini talep etti. Anayasanın 79. maddesi “YSK’nın kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz” hükmünü havidir.
Anayasaya göre YSK; genel ve yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve referandumlarda yetkili ve en son kararı veren mercidir; kararları kesindir, onun kararlarını bir başka mercie taşımak mümkün değildir. Bu itibarla Danıştay bu başvuruyu reddedecektir.
Anayasa Mahkemesi de CHP’nin gündemindedir. Ancak gerek ilgili hükmü ve gerekse 6216 Sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 45. Maddesinin “Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler bireysel başvuru konusu olamaz” hükmü, YSK kararının AYM tarafından incelenmesini imkânsız kılar. Dolayısıyla eğer CHP AYM’ye başvurursa, bu başvurudan da müspet bir netice elde edemez.
Peki, AİHM’ye gidilebilir mi? Bu noktada AİHS’nin 1 Nolu Protokolünün 3. Maddesi referans alınıyor. Ancak bu madde yasama organının seçilmesi –yani milletvekili genel seçimleri- ile ilgilidir. Nitekim AİHM 2013 tarihli McLean and Cole/Birleşik Krallık kararında, söz konusu maddenin yasama organının seçimleriyle sınırlı olduğuna ve referandumlara uygulanamayacağına hükmetmiştir. Zaten AİHM’nin halk oylamalarına dair herhangi bir kararı da yok. [3]
Elbette hak arama hürriyeti kapsamında Danıştay’a da, AYM’ye de, AİHM’ye de başvurabilir ama bunlardan bir hukuki sonuç çıkmaz. Kaldı ki halk oylamasını mahkeme kapılarında dolaştırmak siyaseten de doğru değildir; CHP’ye fayda getirmez zarar verir.
Yazarlar
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025