Vahap COŞKUN
15 Temmuz öncesinde bile, Türkiye’de halkın -- özellikle de AKP seçmeninin -- Batı’ya olan muhabbetinde belirgin bir azalma gözleniyordu. Birçok nedeni vardı bunun. Meselâ Müslüman karşıtlığı Batı’da giderek daha görünür bir hal alıyordu. Batılı devletler PKK/PYD’ye verdikleri desteği artırmaktaydı. Avrupa Birliği üyelik süreci neredeyse rafa kaldırılmıştı; her iki tarafın da mecburiyetten masayı terk etmeyen bir hali vardı. Batı medyasında hemen her gün Türkiye aleyhine yazılar çıkıyordu.
15 Temmuz, bu limoni ilişkiyi daha da ekşitti. Batı’nın darbe teşebbüsü karşısındaki tavrı, halkın Batı algısını kuvvetle menfi yönde etkiledi. Batı, darbeyi reddeden ilkesel bir siyaset izlemedi. Bekle-gör taktiği uyguladı. Darbenin başladığı saatlerde sade suya tirit ve her tarafa çekilebilir açıklamalarla durumu idare etmeye çalıştı. Müttefikliğin gereğini yerine getirmedi, demokrasi savunusu yapmaktan uzak durdu. Muhtemelen darbe başarılı olsaydı, Batı -- aynen Mısır’da olduğu gibi -- darbeyi meşrulaştırmaktan ve darbecilerle çalışmaktan imtina etmeyecekti.
Darbeye göz kırpmak
15 Temmuz’dan bu yana çeşitli vesilelerle bu konuyu birçok Batılı gazeteci, diplomat ve araştırmacıyla konuşma fırsatı buldum. Her söyleşimizde Batı’nın hareket tarzının yanlışlığını ve bunun Türkiye’de derin bir kırılma yarattığını onlara anlatmaya çalıştım. Ama bilhassa diplomatlar bu değerlendirmeme katılmıyordu. Batı’nın darbe karşıtlığından şüphe edilmemesi gerektiğini belirtiyorlardı. Meydana gelen hadiseyi kavramak için belli bir süre ve bilgiye ihtiyaç duyduklarını, olayın anlaşılmasının ardından Batı’nın Türkiye’de meşru hükümetin yanında saf tuttuğunu açıklıyorlardı. Ama ne darbe esnasında ne darbe sonrasında yaşananlar bunları teyit ediyordu. Dolayısıyla bu argümanların benim tarafımdan kabulü mümkün değildi.
Nitekim Batı’nın 15 Temmuz’da doğru bir politika izlemediği daha sonra bizzat üst düzey Batılı yetkililer tarafından da itiraf edildi. Mesela Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, 15 Temmuz’da hatâ yaptıklarını söyledi. Gabriel’e göre, Türkiye’deki darbe girişimi sonrasında Türk hükümeti ve halkıyla dayanışma daha güçlü ifade edilmeliydi. Darbeden hemen sonra Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirilmeliydi; bunun yapılmamış olması hatâydı. Almanya daha farklı bir tavır sergileyebilirdi.
O beklenen tavrın sergilenmemiş olması birtakım sonuçlar doğurdu elbette. Türkiye’de Batı karşıtlığı tırmandı. “Batı, Erdoğan’ın üzerini çizmiş” hissiyatı, iktidarın ve tabanının içe kapanma eğilimini güçlendirdi. Batı dışı arayışlar arttı, Rusya ile yakınlaşma arayışının dozu yükseldi. AB üyeliğine olan inanç ve destek azaldı. Batı’dan gelen her öneriye şüpheyle bakıldı. Makul ve mantıklı eleştirilere bile kapılar kapatıldı.
Batı’nın hem 15 Temmuz’daki darbecilere göz kırpan hali, hem de 15 Temmuz sonrasındaki darbecileri himaye eden yaklaşımı, Türkiye ile Batı arasındaki mesafeyi açtı. Aradan bir yıl geçti. 15 Temmuz’un yarattığı tahribat giderilmedi, hattâ Batı ile olan mesafe daha da açıldı.
Darbe sonrasını yönetememek
İktidarın, darbeyi püskürtmek adına iyi bir yönetim gösterdiğini söylemiştim. Lâkin aynı becerinin darbe sonrasında sergilendiğini söylemek mümkün değil. Türkiye bir darbeler ülkesiydi. Böyle bir yerde bir darbe girişimini halkın muazzam direnişi ile yenilgiye uğratmanın anlamı çok büyüktü. 16 Temmuz yeni bir başlangıcın tarihi olabilirdi. Ne yazık ki bu fırsat harcandı. Bana göre iktidarın bu süreçte üç önemli hatası oldu.
Birincisi, darbe ve zihniyetiyle mücadelenin öncelikli şartı, bütün toplumsal kesimleri mümkün olduğunca darbe karşıtlığında bir araya getirmekti. Gel gör ki iktidar, daha ilk günden itibaren buna tezat teşkil eden bir yol takip etti. TBMM’nin üçüncü büyük partisi olan HDP’yi sürecin dışında tuttu. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki liderler toplantısına çağırmadı. Yenikapı’daki mitinge davet etmedi. Meclis içi ve dışı tüm etkinliklerden dışladı. Bu tavır ne toplumsal bütünleşmeye katkı sundu, ne de darbe karşıtı cepheyi tahkim etti.
OHAL sopası
İkinci hatâ, OHAL’in darbeyi aşan bir çerçevede kullanılması oldu. Demokratik siyaseti hedef alan kanlı girişimin bastırılmasından sonra OHAL’in ilanı beklenen bir gelişmeydi. Hak ve özgürlükleri belli ölçüde sınırlandıracak ve yürütmenin elini kuvvetlendirecek tedbirler alınacaktı. Böylece darbecilerin daha hızlı bir şekilde ortaya çıkarılması ve cezalandırılmaları sağlanacaktı.
Fakat öyle olmadı; hükümet OHAL’i, meri anayasanın ilgili hükümlerine aykırı olarak, salt darbe ve darbecilerle mücadele ile sınırlı tutmadı. Eline denetime tabi olmayan büyük bir güç geçmişti; bunu bir fırsat olarak gördü ve bütün bir muhalefeti OHAL ile bastırmaya çalıştı. “Terör örgütleriyle iltisaklı ve irtibatlı olmak” gibi hududu belirsiz bir kavramla, 15 Temmuz’dan habersiz ve ömrü boyunca Gülenistlerle en küçük bir teması bile bulunmayan binlerce insan işinden edildi, sivil toplum örgütleri kapatıldı, basın-yayın kuruluşlarının kapısına kilit asıldı.
Kısacası OHAL, darbe ile mücadelenin bir aracı olmaktan çıktı; hükümetin kendine muhalif saydığı bütün unsurları terbiye etmek için kullandığı bir sopaya dönüştü. OHAL’in muhalefete yönelmesi ise, hükümetin hedeflerine dair şüpheleri büyüttü ve darbe karşıtlığında gedik açtı.
“Âdetâ” suç
Üçüncü büyük hatâ ise, yargılamalarda yaşanan garipliklerdir. Tuhaf iddianameler hazırlanıyor. At izi iti izine karışıyor. Suçun şahsiliği, masumiyet karinesi, suçun ve cezanın kanuniliği gibi temel hukuk ilkeleri ayaklar altına alınıyor. Siyasi bir tartışma çerçevesinde mütalaa edilebilecek meseleler “suç” a dönüştürülüyor. Cılızlığı bağıran bağlantılar üzerinden şahıslar için en ağır cezalar isteniyor. Olmayan delillerle “âdetâ suç” gibi olmayan ve olması düşünülemeyecek suç kategorileri ihdas ediliyor. Kurunun yanında yaş da cayır cayır yanıyor. Kadri Gürsel ve Ahmet Şık’tan FETÖ’cü, Ali Bulaç ve Ahmet Altan’dan “darbeci” çıkarılmaya çalışılıyor.
Tüm bu gariplikler hem toplumsal hem de siyasal düzeyde çok sayıda sorunu da beraberinde getiriyor. Toplumda adalet ve hakkaniyet duygusu örseleniyor. Darbe ile gerektiği gibi mücadele edildiği inancı zedeleniyor. Darbecilere karşı olan ahlaki üstünlük yara alıyor. Siyasette ise sinirler geriliyor, tansiyon yükseliyor. Taraflar birbirlerini karşılıklı olarak darbecilikle ya da kontrollü darbecilikle itham ediyor. Akıl ve sağduyu geri plana itiliyor, komploculuk prim yapıyor. Varlık nedenleri olan demokratik düzeni birlikte koruma noktasında pek bir hassasiyet gösterilmiyor. Ama siyasi rekabeti yıkıcı bir tarzda yapmaktan ise geri durulmuyor.
Böylelikle de 15 Temmuz’da girilen türbülânsı aşmak zorlaşıyor ve normal düzene dönmek gecikiyor.
Devam edeceğim
Yazarlar
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025