Vahap COŞKUN
Türkiye’de ekonomik gelişmelerin bütün gündemi esir aldığı bir dönemden geçtik. Deyim yerindeyse; döviz kurları ile yattık, altın fiyatlarıyla kalktık. Bir gözümüz televizyonda, bir elimiz telefonda doların ne kadar yükseleceğini veya düşeceği anlamaya çalıştık. Her birimiz ufak çapta bir ekonomist kesildik. Meselenin tarihine ve nedenlerine kafa patlattık. Ve kendimizce birçok sebep ve öneri ortaya koyduk.
Henüz mesele hallolmuş ve krizin üstesinden gelinmiş değil. Ancak hâlihazırda ateş biraz düşmüş ve yeni durum biraz daha kanıksanmış gözüküyor. Şüphesiz; iş burada kalmayacak ve konuya dair daha birçok analiz yapılacak. Ben hadisenin ekonomik inceliklerini erbabına bırakıp, tuttuğum notları ve çıkardığım sosyal-siyasi dersleri paylaşmak istiyorum. Belki bir faydası olur.
1. Özgürlük, iyidir; basın özgürlüğü de demokrasinin can suyudur
Basının özgür olduğu bir ülkede gazeteciler, iktidarın emir eri gibi davranmaz, aksine onun her türlü eylemini ve işlemini eleştiri süzgecine tabi tutar. Doğru bulduğunu destekler, yanlış bulduğunu eleştirir.
Basın özgür olduğunda, mesela, bir ülkedeki gazeteler Başkan’ın tercihlerinin hatalı olduğunu ve ülkeye yüklü bir maliyet çıkaracağını belirten 350 başyazıyla çıkabilirler. Başkan onlara ateş püskürebilir. Ama basın özgürlüğü onları korur. Yazdıklarından ötürü o gazetelerden hiçbirinin başına bir iş gelmez.
Basının özgür olduğu bir ülkede, mesela, o ülkenin en önemli gazetelerinden biri ülkesinin sorun yaşadığı bir başka ülkenin cumhurbaşkanına sayfalarını açabilir. İki ülke arasındaki anlaşmazlıkları onun ağzından okuyucularına aktarabilir. Böylece kamuoyunun çift yönlü bilgilenmesine katkı sağlayabilir.
Elbette, özgürlük her zaman gazetelerin ve gazetecilerin doğru yolda ilerlemesini garanti etmez. Kimi, iktidarın propaganda aracına dönüşebilir. Kimi, muhalefetin borazanlığına soyunabilir. Kimi, pür maddi menfaatin peşinde koşabilir. Ama gerek onların ve gerek başta iktidar olmak üzere, diğer yapıların yanlışlarını gün yüzüne çıkarmanın teminatı da yine basının özgür olmasıdır. O nedenle eğer dert demokratik bir işleyişi sağlamaksa, basın özgürlüğünün vazgeçilmez bir değer olarak kabulü gerekir.
2. “Batı” diye yekpare bir bütün yoktur
Batı, ihtiyaç halinde başvurduğumuz zihinsel bir kurgudur. Batı adı altında topladıklarımızın her biri gerçekte kendi çıkarları peşinde koşan devletlerdir. O devletlerden bazıları bazen -sizinle olduğu gibi- kendi aralarında da çatışırlar. Menfaatlerine ters düştüğünüzde Batılı devletlerin bir kısmı ile karşı karşıya gelmeniz muhtemeldir. Ama çıkarlarınız örtüştüğünde, o Batılı devletlerin bir bölümüyle diğer Batılı devletlere karşı ortak bir cephe oluşturmanız da muhtemeldir. Bugün Trump dünyanın kabadayısı edasıyla size racon kestiğinde, er geç sıranın kendine geleceğini düşünen Avrupa Birliği’nin sizin yanınızda durmasının nedeni de budur.
3.“Haçlı İttifakı” diye bir şey de yoktur
Başımıza gelenler Haç ile Hilal’in ezeli ve ebedi mücadelesinin bir neticesi değildir. Kimse eline İncil alıp üzerimize saldırmıyor. Aynı dinin mensubu olmak mutlaka aynı kampta yer almayı sağlamıyor. Gördük işte; ABD’ye karşı farklı dinlerden birçok devletle aynı safta buluşuyoruz. Buna karşılık dindaşımız bazı devletler ise ABD ile ortak olup aynı çorbaya kaşık sallıyor. Yani “Haçlı İttifakı” veya “Haç ile Hilal’in kavgası” gibi laflar olanı biteni açıklamıyor. Geçmişte belli bir bağlamda ortaya çıkan bir olayı karşılaştığımız her sorunu açıklamak için kullanmaya çalışmak da anakronizme batmaktan öte bir anlam taşımıyor.
4. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” sözü bir palavradır
Bu sözü tedavülden kaldırmanın vakti geldi de geçiyor. “Üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili bir ülke” değiliz. Tanık olunan her olay, bu dört bir yanını düşmanlar kaplamış ülke düşüncesinin ne denli gerçeklikten kopuk olduğunu kanıtlıyor. “Herkes yıkılmamızı bekliyor, yediğimiz her darbede bütün dünya ellerini ovuşturuyor” gibi bir ruh halinin ne bir gerçekliği var ne de bize bir yararı.
Yakınımızda veya uzağımızda birçok devlet bize arka çıktı. Elbette, bunu babalarının hayrına veya bizim kaşımıza gözümüze duydukları hayranlıktan dolayı yapmadılar. Bize sırt verirken kendi faydalarını düşündüler kuşkusuz. Lakin bugünün küresel siyaseti böyle; bizi de bir başka devletin yanına veya karşısına geçiren saikler de farklı değil. O sebeple, ittifaklar çözülebilir, dost veya düşman kimlikleri yer değiştirebilir ama herkes aynı anda bize düşman olmaz.
Ayrıca bir yandan “Dünyadan bize destek yağıyor” diye böbürlenirken diğer yandan “Herkes kötülüğümüzü istiyor” diye milliyetçilik pompalamak bariz bir tutarsızlık içermiyor ve biraz da ayıp olmuyor mu?
5. İktisadi ve siyasi bir hadise tek bir nedene bağlanarak açıklanamaz
Siyasetçiler üstesinden gelemedikleri bir sorunu bir günah keçisinin üzerine atmayı severler. Çünkü sorumluluğu kendisinin dışındaki bir kişiye ya da bir olaya yıktığı oranda rahatlar ve geniş hareket alanı bulurlar. Son krizin günah keçisi de Rahip Brunson oldu. Sanki o rahip tutuklanmamış olsa bu krizi yaşamayacakmışız gibi hava estiriliyor. Biri kazara “Kardeşim, yok o kadar basit değil” diye bir itiraz cümlesi kurmaya kalksa vay haline! Sözcükler anında ağzına tıkılıyor.
Oysa kazın ayağı gerçekten öyle değil. Yarım asrı aşan ve birçok alana sirayet etmiş bir ortaklık, daha kısa bir süre öncesine kadar ismini kimsenin bilmediği bir rahip yüzünden çöpe atılacak seviyeye gelmez. Aklı başında kimse de böyle bir hikâyeye prim vermez. Ekonomik sıkışmışlık da siyasi gerginlik de tek bir sebeple açıklanmaz.
Aslında hepimiz biliyoruz: Eğer TL bugün dolar karşısında rekor oranda değer kaybediyorsa, bunun müsebbibi Brunson değil, direksiyonda oturanların yanlış yola girmeleri ve ekonomiyi kırılganlaştırmalarıdır. Ve eğer Türkiye ile ABD arasında köprüler atılacak bir düzeye gelindiyse, sebep yine Brunson değildir. Sebep; S-400’dür, FETÖ’dür, ABD’nin PKK/PYD’ye verdiği destektir.
Velhasıl Brunson işin köpüğüdür. Fakat epey büyük bir köpük bu; öyle ki alttaki gerçekliğin açığa çıkmasını engelliyor. Brunson vakası, Türkiye’de Erdoğan’ın ekonomideki hatalarının tartışılmasını önleyen bir sete dönüşürken ABD’de de Trump’ın Kasım ayındaki ara seçimler öncesinde oylarını yükseltecek bir manivela işlevi görüyor. Yani Brunson üzerinden kopartılan fırtına her ikisinin de işine geliyor. Bu itibarla Erdoğan’ın da Trump’ın da hallerinden memnun oldukları söylenebilir.
6. Sığ bir malumatla büyük iddialarda bulunmamak gerekir
Hatırlayacaksınız, Trump Beyaz Saray’a çıktığında özellikle iktidara yakın birçok kalem bunu ABD’de tarihin yön değiştirmesi olarak selamlamıştı. Onlara göre Trump; ABD’nin derin devletine ve küresel emperyalist lortlara kafa tutan bir kahramandı. Kirli güç odaklarıyla zorlu bir kavgaya tutuşmuş ve nihayetinde halkın da sağduyusuyla zafere ulaşmıştı.
Yine hatırlayacaksanız, o önemde bazıları Türkiye ile ABD arasında anlamsız benzerlikler kurmaya pek heveslilerdi. Zorlama özdeşliklerle Trump’ın ile Erdoğan’ın siyasi başarılarını aynı çerçevede değerlendiriyorlardı. İşi, Erdoğan gibi Trump’ın da çevreden gelip merkezi mağlup ettiğini yazmaya kadar vardırmışlardı.
Oysa Trump’ın kendisine biçilen bu kaftanla zerre kadar ilgisi yoktu. Obama’nın demokrasi mızmızlanmalarından rahatsız olup abayı Trump’a yakmak olacak iş değildi. Zaten çok geçmeden Trump -yaptıkları ve söyledikleriyle- kendisine güzelleme düzenleri utandırmaya başladı. Gerçi ilk başta Trump iğneyi doğrudan Türkiye’ye batırmadığından onun faaliyetleri bu çevreler tarafından görmezden gelindi. Ama Trump durmadı ve ardı ardına gelen hamleleriyle Türkiye’nin de canını yakmaya başladı. Artık başını çevirmek ve bilmezliğe yatmak sözkonusu olamazdı.
Ezcümle bu karşılıksız Trump sevdasının vadesi dolmuştu. Ülkedeki Trump muhipleri zora girmişti. Zamanında yüzeysel bir bilgiyle “karanlık mahfillerin çarkına çomak sokan adam” gözüyle baktıkları ve iltifat üzerine iltifat ettikleri Trump’tan çark etmeleri gerekiyordu. Ettiler de; ama en küçük bir özeleştiride bulunmadan ve Trump’a neden bel bağladıklarına dair tek bir söz etmeden. Dün bilip bilmeden Trump’a methiyeler sıralayanları bugün yine yarım yamalak bilgiyle Trump’a verip veriştirirken izliyoruz. Dün Trump’a “kahramanlık” payesi verdiklerinde kimsenin tutamadığı tipleri bugün de Trump’ı “hain” ilan edenlerin en önünde görüyoruz.
7.Hamaset karın doyurmaz
Bağırıp çağırmak doları düşürmez. Meydan okumak dövizi kurunu dengelemez. Emir vermekle faiz aşağıya çekilmez. Çözüm hamasette değil serinkanlı düşünmekte ve ekonominin sır olmayan gereklerini yerine getirmekte. Siyasetçilerin perde önünde kökledikleri gaz aklınızı başınızdan almasın. Perde gerisinde ne yapıldığına ve bunun cebinize nasıl yansıdığına bakın.
8.Tepki vermek, el âleme maskara olmayı gerektirmez
Elindeki telefonu kıran ve cebindeki dolarları yakanlara, insanlık namına, bir uyarım var: Yapmayın, etmeyin, eylemeyin! Artık kimsenin gülmeye bile değer bulmadığı bu ucuzluklardan bir medet ummayın. “Belki bir siyasetçi beni görür, kısa yoldan kariyer basamaklarını tırmanırım” diye hesap yapıyorsanız bir kere daha düşünün derim. Ucuz şovlarınıza kimse değer vermez. Bunlar sadece akli melekelerinizin işlerliğine dair kuşkuları ve soruları ayaklandırır. Bizi boşverin de bari kendinize bu kötülüğü yapmayın!
9. Halk mutedil davranır ama vakti geldiğinde hesabı keser
Kendini göstermeye ve iyi kötü fark etmez tez elden şöhret olmaya meraklı az sayıda kişi istisna edilirse, halkın geneli ekonomik dalgalanmalara dengeli bir tepki veriyor. Halk krizlere karşı şerbetli; panik yapmıyor ve galeyana gelmiyor. Piyasa fokurdamaya başladığında herkes önce kendi şahsi/ailevi bütçesinde düzenlemelere gidiyor ve ayağı frende bir şekilde yol almaya gayret gösteriyor.
Sağlıklı bu tavır, krizlerin aşılmasında önemli bir avantaj teşkil ediyor. Ama beri taraftan halk notunu tutuyor, hesabını çıkarıyor ve faturayı keseceği günü bekliyor. O gün gelip de önüne bir alternatif sunulduğunda kendisine yanlış yapanların defterini dürmekten de imtina etmiyor.
10. Şerden hayır çıkabilir
Türkiye gerek kendisinden gerek Avrupa’dan kaynaklanan nedenlerle bir süredir AB ile ilişkilerini buzdolabına kaldırmıştı. ABD ile ekonomik ve siyasi alanlardaki kapışma, AB ile olan soğukluğunun giderilmesine ön ayak olabilir. Trump’ın kural tanımayan tehditkâr siyaseti AB için de tehlikeli. Dolayısıyla Trump’ın yıkıcı hoyratlığı, AB ve Türkiye’yi yeniden yakınlaştırabilir.
Eğer bu yakınlaşma gerçekleşirse, şerden hayır çıkmış olur. Çünkü AB, halen Türkiye’nin en önemli partneri. AB ile birliktelik, hem Türkiye’nin rahatlamasını ve ekonomisine olan güvenin artmasını hem de Türkiye’nin tekrardan demokrasi rayına oturmasını sağlar. Türkiye-AB ilişkilerinin canlanması krizin fırsata dönüştürülmesi anlamını taşır; bu, hem ülkenin ekonomik ve demokratik alanlarda ilerlemesinin önünü açar hem de ABD karşısında Türkiye’nin elini daha da güçlü kılar.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir..
Yazarlar
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025