Vahap COŞKUN
Son bir asırda hep böyleydi ama bugünlerde Ortadoğu’da zaman daha bir hızlı akıyor. Aktörler fazla, menfaatler değişken, ilişkiler esnek ve ihtimaller çeşitli bu coğrafyada. Dolayısıyla 24 saat sonra nelerin olabileceğini önceden kestirebilmek son derece güç. İdlib meselesinde yaşananlar da bu güçlüğün bir teyidi niteliğinde.
Daha iki hafta önce İdlib’de bir fırtınanın ayak sesleri yaklaşıyordu. Rusya ve Suriye, İdlib’e bir askeri operasyon düzenleyeceklerini ilan ediyorlardı. İran, bir “terörist yuvasına dönüşen” İdlib’in “temizlenmesi” gerektiğini belirtiyordu. İdlib’deki silahlı muhalif gruplar teslim olmayacaklarını ve çatışmaya hazır olduklarını açıklıyorlardı. Karşılıklı hazırlıklar son hız devam ediyordu.
Astana’nın garantörlerinin Tahran’da yaptıkları toplantı, üç ülke arasındaki görüş farklılıklarının tescillenmesi ile neticeleniyordu. Velhasıl bütün işaretler İdlib’de büyük bir askeri operasyonun elinin kulağında olduğuna delalet ediyordu.
Ancak Tahran’da sonra sıklaşan diplomasi trafiği işin rengini değiştirdi. Soçi’de yaptıkları görüşmede Putin ve Erdoğan, İdlib’de 15-20 km. derinliğinde bir “silahsızlandırılmış bölge” oluşturulması noktasında mutabakata vardılar. Mutabakata göre, 15 Ekim’den itibaren silahlı gruplar ağır silahlarını bırakıp tayin edilen bölgenin dışına çıkacaklar.
Radikal grupların tespiti için iki ülkenin istihbarat birimleri ortak çalışma yürütecek. Bu grupların silahlarını bırakmasını Türkiye üstlenecek. Rusya, rejimin İdlib’e yönelik bir saldırı yapmasını engelleyecek. Silahsızlandırılmış bölgenin güvenliği ise Rusya ve Türkiye’nin koordineli devriye faaliyetleri sağlanacak.
ERDOĞAN’IN BAŞARISI
Moskova ve Ankara’nın Suriye’de rejim ve muhalifler arasında silahlardan arındırılmış bir bölgenin kurulması hususunda uzlaşmaya varmalarını, Erdoğan’ın hesabına büyük diplomatik bir başarı olarak kaydetmek gerekir. Zira daha bir hafta önce rüzgâr ters bir yönden esiyordu. Tahran’da Erdoğan’ın “ateşkes” talebi müttefiklerinin büyük itirazlarıyla karşılaşmıştı. Fakat aradan geçen kısa sürede Erdoğan’ın yürüttüğü temaslar meyvesini verdi.
Üretilen silahsızlandırılmış bölge formülü ile fiili bir ateşkes düzeni yaratıldı. Suriye ve İran, bu anlaşmadan duydukları memnuniyeti ifade ettiler. Birleşmiş Milletler’den de anlaşmaya destek geldi. Günün sonunda Erdoğan’ın istediği –hem de bütün tarafların kabulüyle- gerçekleşmiş oldu.
Soçi’de varılan anlaşmanın Türkiye’ye başlıca iki noktada nefes aldırdığı söylenebilir. İlki, İdlib’e Suriye ve Rusya tarafından gerçekleştirilecek kapsamlı bir operasyon -menfi manada- en fazla Türkiye’ye tesir edecekti. Büyük bir yıkım tablosu ve ona eşlik edecek bir göç dalgası, Türkiye’nin zaten omuzlarında taşımakta olduğu insani, siyasi ve mali yükleri daha da ağırlaştıracak ve altından kalkılması güç bir hale getirecekti. Silahsızlandırılmış bölge çözümü, adım adım yaklaşmakta olan bu kıyameti -en azından şimdilik- durdurdu.
İkincisi, Türkiye’nin hâlihazırda İdlib’de 12 tane gözlem noktası var. Soçi’deki anlaşmadan ardından Türkiye hem bu gözlem noktalarını tahkim edecek hem de Rusya ile birlikte yapacağı ortak devriye faaliyetleri için Suriye’ye daha fazla askeri güç aktaracak. Öte yandan, eğer her şey kararlaştırıldığı gibi ilerler ve Türkiye İdlib’i HTŞ’den arındırırsa, Türkiye’nin desteklediği muhalif grupların Suriye denklemindeki muhataplıkları ve etkileri artacak. Dolayısıyla Soçi’nin gerek askeri ve gerek siyasi açıdan Türkiye’yi Suriye masasında kuvvetlendiren bir hamle olduğu söylemek mümkün.
TEK TAŞLA BİRÇOK KUŞ VURAN RUSYA
Soçi’den Rusya da kazançlı çıktı. Üç kazanımı var Rusya’nın: Evvela, silahsızlandırılacak olan bölge, Rusya’nın ve Suriye’nin öncelikli tehlike olarak gördüğü alanları kapsıyor. Silahsız ara bölge sayesinde hem Rusya’nın askeri üslerine İdlib üzerinden saldırılar yapılmasının hem de muhaliflerin Halep ve Lazkiye’yi tehdit etmelerinin önüne geçilmiş oluyor. Ayrıca Rusya. Halep-Lazkiye ve Halep-Hama otoyollarının bu yılın sonuna kadar otoyolların transit geçişe açılacağını da duyurdu. Bunun hem Rusya hem de rejimi güçlendireceği kuşkusuzudur.
Saniyen, İdlib Rusya’nın çözmek zorunda olduğu bir sorundu. Rusya askeri üslerinin güvenliğini temin etmek ve alanı rejimi için daha korunaklı kılmak için, eninde sonunda İdlib’e müdahale edecekti. Soçi mutabakatı, Rusya’nın önüne koyduğu bu işlerin önemli bir kısmını Türkiye’ye devretmesini sağladı. Daha açık bir anlatımla Moskova, Ankara’ya “Madem bir askeri operasyona gerek kalmadan İdlib’i radikallerden temizleyebileceğini iddia ediyorsun, o zaman buyur yap!” dedi. Yani ateşin içindeki kestaneleri çıkarmak, Türkiye’ye kaldı.
Salisen, Soçi ile birlikte Rusya birçok diplomatik artıyı da hanesine yazdırdı. Mesela Suriye’deki bir diğer güç odağı İran’ı İdlib’in dışında tuttu ve onun gücünü sınırladı. Türkiye ile işbirliğini derinleştirdi. Böylece hem mimarı olduğu Astana’ya bir halel gelmesini önledi hem de Ankara ile Washington arasındaki çatlağa oynamaya devam etti. Keza İdlib’de yükün büyük bir bölümünü Türkiye’ye yıkarak da kendi gücünü Suriye’nin diğer sorun alanlarında kullanma fırsatı elde etti. Hülasa, Rusya tek bir taşla birçok kuşu birden vurdu.
SOÇİ’NİN KAYBEDENİ HTŞ
Tabi, bütün bu söylenenler ancak kâğıtta yazılanların mümkün olan en iyi şekilde sahaya yansımasıyla geçerli olabilir. Burada ise iki temel soru akla geliyor. Birincisi, HTŞ’nin ne yapacağıdır. Net olarak görülüyor ki, Soçi’nin en büyük kaybedeni HTŞ’dir.
Anlaşmanın uygulanabilmesi, her şeyden önce HTŞ’nin silah bırakıp çekilmesine bağlı. Türkiye, İdlib’deki gözlem noktalarını HTŞ ile konuşarak inşa etmişti. Bundan hareketle Türkiye’nin ağır silahlarını bırakma ve silahsızlandırılmış bölgenin dışına çekilme konusunda da HTŞ’yi ikna etmesi beklenebilir.
Lakin bunun çok kolay olmayacağı da belli. Çünkü HTŞ’den de tek bir ses çıkmıyor. Örgüt içerisinde farklı eğilimler mevcut. Bu nedenle örgütün bir kısmı silah bırakabilir. Buna mukabil örgütün bir diğer kısmı ise silah bırakmaya direnebilir ve çatışmaya yönelebilir. Bu ihtimal gerçekleştiği takdirde ise bölgede yine gerginlik had safhaya çıkar ve kan dökülür. Bu itibarla Soçi’nin ardından Türkiye, mesaisinin önemli bir kısmını HTŞ’ye ayıracaktır.
NİHAİ DEĞİL ARA ÇÖZÜM
İkinci soru ise, İdlib’in geri kalanının ne olacağıdır. HTŞ, sadece silahsızlandırılması düşünülen bölgede yer almıyor. Hem rejim ve Rusya’nın topyekûn saldırısına maruz kalmamak hem de Türkiye’yi zora sokmamak için HTŞ, Soçi’den kararlaştırılan bölgeden çekilebilir ve İdlib’de kontrolü altında tuttuğu diğer bölgelere geçebilir.
Peki, ondan sonraki adım ne olacaktır? Eğer HTŞ kendini tamamen feshetmeyi kabul ederse, sorun büyük ölçüde çözülür. Ama etmezse, o vakit bir taraftan Rusya ve rejim yeniden İdlib’e dönük bir operasyonu gündemlerine alabilirler. Diğer taraftan da HTŞ ile Türkiye’nin desteklediği silahlı gruplar karşı karşıya gelebilir. Bu da yeni çatıma dinamiklerinin ortaya çıkması demektir.
Hâsılı kelam, Türkiye ve Rusya yaklaşmakta olan bir fırtınayı dindirerek önemli bir işe imza attılar. Öncelikle bu başarı teslim edilmeli. Ancak bütün göstergelerin Soçi’de nihai değil ara bir çözüme ulaşıldığına işaret ettiği de unutulmamalı.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir..
Yazarlar
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025