Vahap COŞKUN
2017 yılında yapılan referandumla parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesi, Türkiye’de siyasetin karakterini değiştirdi. Yüzde 50+1’i alma kuralı, siyasi partileri kümelenmeye mecbur bıraktı. Eskiden siyasi tasavvurları birbirine yakın olmakla birlikte kendi başlarına mücadele veren partiler, artık seçimlerde bir şemsiye altında birleşmek zorunda kaldı. Böylece Türkiye’de bir “ittifak siyaseti” başladı.
Hâlihazırda Türkiye’nin siyasi pazarında 2.5 ittifak var. AK Parti ve MHP’den teşekkül eden Cumhur İttifakı milliyetçi-muhafazakâr bir tabana yaslanıyor. Omurgası CHP ve İYİ Parti tarafından çatılan ve bazen Saadet Partisi ile desteklenen Millet İttifakı, laik/seküler ve ulusalcı seçmene hitap ediyor. Kürt seçmenlere dayanan HDP ise resmen iki ittifakta da yer almıyor. Ancak Cumhur İttifakı’na mutlak karşıtlığından ötürü Millet İttifakı’na daha yakın duruyor.
Fiilî ittifak
Mevcut mevzuat, partilerin genel seçime ittifak çatısı altında girmelerine müsaade ediyor. Dolayısıyla genel seçimlerde hem bir ittifakın aldığı toplam oyu, hem de ittifakın içindeki her bir partinin kendi oyunu tesbit etmek mümkün olabiliyor. 24 Haziran’da bunu tecrübe ettik. Lâkin yerel seçimlerde bu olanak yok; partiler hukuki olarak yapamadıkları ittifakı, fiili olarak gerçekleştiriyorlar. İttifak içindeki partilerden biri nerede güçlüyse ittifaktaki diğer partiler onun lehine seçimden çekiliyor ve ittifaklar o partinin adıyla seçimlere girmiş oluyorlar.
Meselâ AK Parti Adana, Mersin, Osmaniye ve Muğla’da MHP lehine, MHP ise İstanbul, İzmir ve Ankara başta olmak üzere birçok şehirde AK Parti lehine çekildi. HDP İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin ve Antalya’da CHP’yi, Urfa ve Adıyaman’da ise Saadet Partisi’ni destekleme kararı aldı; buralarda aday göstermedi. Keza CHP ve İYİ Parti de oy dengelerini hesaba katarak bazı illerde CHP, bazı illerde ise İYİ Parti adaylarıyla yarışa girdi.
Başarı çıtası
Hülasa her parti her yerde seçime girmediği ve farklı ittifak formülleri işlediği için 31 Mart’ta partilerin gerçek oylarını hesaplamak mümkün olmayacak. Ancak özellikle iki ittifak açısından ittifakın alacağı toplam oy önem taşıyacak. Nitekim MHP lideri Devlet Bahçeli, Cumhur İttifakı için başarı çıtasını yüzde 52 olarak belirledi. Yüzde 52, 24 Haziran’da Erdoğan’ın aldığı oydu. Bahçeli’ye göre, sistemin halk nezdinde kabulünün teyidi için Cumhur İttifakı’nın asgari yüzde 52 oy alması lâzımdı. Aksi takdirde yeni bir siyasi tartışmanın fitili ateşlenecekti.
Gerek Bahçeli’nin bu okuması ve gerekse ittifakın büyük ortağı Erdoğan’ın seçim meydanlarında verdiği mesajlar, 31 Mart’a yerel değil genel seçim havasında gidileceğinin bir göstergesi. İktidar kanadı, 31 Mart’ı beledi hizmetleri yürütecek olan kişilerin seçileceği bir gün değil, Türkiye’nin akıbetinin oylanacağı bir gün olarak kodluyor. Kaybetmeleri halinde ülkenin geleceğinin kararacağının propagandasını yapıyor. Ve seçmenden de bunu düşünerek karar vermesini bekliyor.
Kimliklerin hâkimiyeti
31 Mart’ta nihayetinde yerel yöneticilerin tayin edileceği bir seçim yapılacak. Yani ortada bir varlık-yokluk meselesi yok. İktidar mensupları da bunu gayet iyi biliyorlar. Buna rağmen iktidarın söylemini “beka” üzerine kurgulamasının iki önemli nedeni var.
İlk olarak, uzunca bir süreden beri ülkeyi saran siyasi atmosfere değinilmeli. Kimliklerin aşırı siyasileştiği ve bunun sonucu olarak siyasetin de kimlikler üzerinden şekillendiği bir süreçten geçiliyor. Ekonomik vaziyet, yerel ihtiyaçlar ve gösterilen adayların nitelikleri, seçmenleri şu veya bu ölçüde etkiliyor şüphesiz. Ama neticeyi asıl belirleyen faktör kimlik oluyor. Kimlik temelli kutuplaşma seçmenlerin tercihlerini değiştirmesi güçleştiriyor; kutuplaşma sürdükçe partiler ve ittifaklar arasındaki geçişkenlik azalıyor.
İktidardın seçim stratejisi bu kutuplaşma üzerine oturuyor. Başta Erdoğan olmak üzere iktidarın neredeyse bütün temsilcileri, bir bütün olarak muhalefeti terör ile eşleştiriyor. Muhalefet partilerinin FETÖ, PKK, DHKP-C gibi terör örgütleri tarafından desteklendiğini, hattâ adaylarının bile onlar tarafından belirlendiğini söylüyorlar. Muhalefete verilen her oyun, Türkiye’yi yıkmak için hazırolda bekleyen bu terörist yapılara güç katacağını, belediyelerin onlar tarafından ele geçirileceğini, örneğin su tahsilâtına belediye işçisi kılığında militanların geleceğini belirtiyorlar.
“Bir kurşunun fiyatını biliyor musunuz?”
İktidarın “terör” odaklı söyleminin altında, muhalefetin yerel ve gündelik sorunları gündeme taşımasını engellemek hedefi yatıyor. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in çok hoş bir sözü vardı; “tencerenin düşüremeyeceği iktidar yoktur” derdi. Demirel’in Türkiye siyasetine damga vuran birçok sözünden biri olan bu söz, ekonomide ibre aşağıyı göstermeye başladığında -- ne kadar güçlü olursa olsun -- her iktidar için tehlike çanının çalmaya başladığını anlatırdı.
Türkiye’de de ekonomik tablolar olumsuz bir seyir halinde; işsizlik yükseliyor, enflasyon artıyor, hayat pahalılığı can yakıyor. AK Parti iktidarı, doğal olarak bundan rahatsız; Erdoğan var gücüyle bu konunun tartışılmasının önüne set çekmeye çalışıyor. Bunun için de tehlikeyi elden geldiğince büyütüyor. Muhalefeti “terörist,” “devlet-millet düşmanı,” “zillet ittifakı” olarak nitelendirip söylediklerini itibarsızlaştırmaya gayret ediyor. Böylece ekonomideki arızaları mümkün mertebe görünmez kılmak istiyor.
Kısa bir süre önce yaşanan bir hadise bu noktada son derece öğreticiydi. Hayat pahalılığından şikâyetlerin artmasına ve bunun AK Parti tabanında da dillendirilmesine Erdoğan çok sert bir tepki gösterdi. Erdoğan’ın “Tutturmuşlar yok patatesin fiyatı şu kadar, domatesin fiyatı şu kadar, soğanının fiyatı şu kadar… Siz bir merminin kaça mal olduğunu biliyor musunuz?” biçimindeki tepkisi, hem ekonomideki kötü gidişatı konuşmaktan duyulan hoşnutsuzluğun, hem de bu konuşmaları susturma çabasının bir yansımasıydı.
Hikâyeyi tüketmek
İkinci olarak, iktidarın bu seçimde topluma bir gelecek perspektifi sunamadığının üzerinde durulmalı. Geçmiş dönemlerde AK Parti, seçimlere birçok plan ve proje açıklayarak girer, muhalefeti arkada bırakıp kendisini takip etmeye zorlar, tabanını heyecanlandırırdı. Şimdi öyle bir durum yok. Gelinen nokta, uzun süren iktidar, kadro erozyonu ve söylem ile pratik arasındaki muazzam fark gibi birçok nedene bağlanabilir. Ama sonuçta hikâyesini tüketmiş bir parti var ortada.
Hikâyesini tüketen ve yeni bir hikâye üretmeyen siyasi partiler genellikle iki yola başvurur. Biri, geleceğe dair kısırlığın arttığı nisbette geçmişe referans verme ihtiyacının artmasıdır. Bugüne ve yarına ilişkin söylenecek söz kalmadığında, taraftarlardan geçmişi hatırlayarak yanlarında durmaları istenir. Diğeri ise, korkudan ve korkutmaktan medet umulmasıdır. Birtakım öcüler yaratılması, bunlar vasıtasıyla topluma korku salınması ve koltuklarını korumak için bu korkuya bel bağlanmasıdır.
Gelecek hafta buradan tartışmaya devam edeceğiz.
(*) Kürdistan 24, 06.03.2019
http://www.kurdistan24.net/tr/opinion/52be24f1-f87d-4949-83fa-c852fc8c880c
Yazarlar
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025