Vahap COŞKUN
Türkiye, ABD ile olan ilişkilerinde sıkıntılı bir dönem yaşıyor. Nadir görülecek bir şekilde, Cumhuriyetçilerin ve Demokratların neredeyse tamamı, Türkiye’nin bir süredir izlediği siyasete karşı birleşmiş durumda. Washington’da Türkiye’ye yakın duran ve Türkiye’yi savunan bir grubun kalmamış olması, şüphesiz Türkiye’nin hareket sahasını daraltıyor. Eski güzel günlere dönmek, mevcut şartlar altında zaten mümkün değil; ama Ankara için en azından işlerin daha da kötüleşmesini önlemek de giderek zorlaşıyor.
Buna mukabil, Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde kendisine avantaj sağlayan iki önemli kozu da var. Kozlardan biri, Erdoğan ile Trump arasındaki kişisel ilişkidir. Hem Trump’ın hem de Erdoğan’ın, kritik meseleleri şahsi münasebetlerle bir hal yoluna koymak gibi bir tarzı var. Resmi kanalların yanında, bazen de onları by-pass ederek, kendi aralarında veya yakınlarıyla (meselâ damatlarıyla) ilişkileri yürütmek ve oradan bir çıkış bulmak, ikisinin de yönetim anlayışa uygun.
Diğer koz ise Amerikan müesses nizamının Türkiye’yi yanında tutma isteğidir. Buna göre, Türkiye’yi aşırı derecede zorlayacak yaptırımlara gidilmesi ve kararlar verilmesi, Türkiye’nin daha fazla Rusya’ya yanaşması sonucunu doğurur. Türkiye’nin Batı Bloku ile mesafesinin açılması ise, ABD’nin çıkarlarına ateş düşer. Çıkarları korumak her şeyin üstünde olduğundan, bazen taraflar arasında sinirler gerilse ve diller çatallaşsa da, nihayetinde kızgınlaşan demiri soğutacak mekanizmalar devreye girer. Türkiye’yi tamamen kaybetmeye sebebiyet verecek adımların atılmasından imtina edilir.
Şahsi yakınlığa dayalı ilişkinin sınırı
Fakat bu ilişki modelinin de belli bir sınırı var. Zira ABD sisteminde Başkan ancak bir noktaya kadar söz sahibi olabilir. Bütün devlet mekanizmalarını karşısına alamaz, almak da istemez. Hele Trump gibi, boynunun üzerinde azledilme kılıcı sallanan bir başkan, yönetim üzerinde etkili odaklardan gelecek telkinlere karşı çok daha hassas olur. Kurulu düzenin ise kendinden beklenen işlevleri yerine getirebilmesi, ancak Türkiye’den istediğini alabildiğine kanaat getirebilmesine bağlıdır. Gözetici ve dengeleyici bir aktör olarak sahne alması için, gözüne kestirdiği tavizleri koparabileceğine inanması gerekir.
Erdoğan’ın son ABD ziyareti, bu modalitenin bir doğrulaması gibiydi. Erdoğan seyahatten önce, masaya neleri koyacağını gerek doğrudan ve gerek dolaylı olarak kamuoyuna duyurdu. Suriye, S-400 ve FETÖ dosyası başta olmak üzere Erdoğan’ın geniş bir talep listesi vardı.
Erdoğan, ABD’den Suriye’de SDG ile ilişkilerini sonlandırmasını, Mazlum Abdi’nin Washington’da ağırlanmamasını, güvenli bölgenin genişletilmesini istiyordu. S-400’den ötürü bir müeyyide ile karşılaşmamayı, S-400’lerden vazgeçmeden Patriot’ları almayı ve F-35 programına geri dönmeyi talep ediyordu. Keza Halkbank üzerindeki kara bulutların kaldırılması ve Gülen’in iadesi de ABD’ye iletilecek konular arasında yer alıyordu.
Masada kalan talepler
Ancak toplantı ertesinde ortaya çıkan tablo, Erdoğan’ın taleplerinin önemli bir kısmının masada kaldığını gösterdi. Evvelâ Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin istemlerinin hiçbiri karşılık bulmadı. ABD’nin bütün karar vericileri SDG ile çalışmaya devam edeceklerinin altını çizdiler. Trump, bir kez daha Mazlum Abdi ile çalışmaktan duyduğu memnuniyeti kameralar önünde ifade etti. Hattâ “Onunla da çalışıyoruz, Erdoğan’la da çalışıyoruz” diyerek iki tarafı söylem düzeyinde yine eşitledi. Güvenli bölge konusunda da ABD mevcut pozisyonunu korudu; Türkiye’nin arzusu dâhilinde bir değişikliğe yeşil ışık yakmadı. Halkbank ve FETÖ dosyalarında ise yaprak kımıldamadı.
Yani Suriye, FETÖ ve Halkbank mevzularında, ziyaretin öncesi ve sonrası arasında Türkiye için fark yaratacak bir durum oluşmadı. ABD bu konularda durduğu yerden milim gerilemedi, konumunu muhafaza etti.
Bu itibarla asıl hararetli pazarlığın S-400’ler konusunda yapıldığını söylemek mümkün. Erdoğan daha Washington’a varmadan, ABD kanadından S-400 hususunda kararlılık belirten açıklamalar yansımıştı. Toplantılardan sonra dışarıya yansıyan, S-400 problemini konuşmak üzere yeni bir kanalın açıldığıydı. ABD’den Dışişleri Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı ile Türkiye’den Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, bu sorunu enine boyuna müzakere edecekler ve çözmek için teknik imkânları araştıracaklar.
Yanlış politikanın bedeli
Bunun anlamı, sorunun ötelenmesidir. Trump ile muhabbet Erdoğan’a belli bir avantaj sağlasa da, Erdoğan istediklerini alıp dönemedi ama Beyaz Saray köprüleri de atmadı. Erdoğan’a bir vade verildi; böylelikle Türkiye acil ihtiyaç duyduğu bir zamanı kazandı ve Nisan 2020’ye kadar nefes alabileceği bir kapı araladı.
Lâkin S-400’ler ile başa açılan dert orta yerde duruyor. Çünkü görüşmelerden sonra ABD tavrını net bir şekilde gösterdi; hem Senatodan hem de yönetimden, ancak S-400’lerden vazgeçmesiyle Türkiye ile işlerin düzelebileceğine dair mesajlar verildi. Hülasa ABD, S-400’lerin işlevsiz kılınmasını ve Rusya ile bir daha böylesine kritik bir angajmana girilmemesini hayati derecede önem taşıyan bir konu addediyor. Ve Türkiye ile diğer alanlarda ilişkilerin gelişebilmesini de, bu konudaki taleplerinin kabul edilmesine bağlıyor.
Ne var ki bunlar artık sadece Türkiye’nin karar verebileceği meseleler değil; masanın diğer tarafında Rusya var. Dolayısıyla Rusya ile de sıkı bir pazarlık Türkiye’yi bekliyor. Moskova ile gelinen nokta düşünüldüğünde, Türkiye’nin S-400’leri iade etmesi ve anlaşmayı iptal etmesi olası gözükmüyor. En yakın ihtimal, S-400’lerin alınması ama aktive edilmemesi. Elbette Rusya’ya büyük bir meblağ ödenecek; bu da yanlış bir politikanın bedeli olacak.
(*) Kürdistan 24, 20.11.2019
https://www.kurdistan24.net/tr/opinion/9c136b50-e308-4266-80dc-259bc0a7295e
Yazarlar
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025