Vahap COŞKUN
AK Parti’nin eski genel başkanı ve eski başbakan Ahmet Davutoğlu, uzun sayılabilecek bir süredir devam eden hazırlıklarını bitirdi ve yeni partisini kamuoyuna sundu. “Gelecek” adı verilen partinin resmen faaliyetine başlamasıyla birlikte, Türkiye siyasetinde yeni bir dönemin startı da verilmiş oldu.
Davutoğlu’nun yeni partisi ile eski partisinin çıkış koşulları birbirinden çok farklı. AK Parti, 1990’lı yıllar boyunca yaşanan iktisadi ve siyasi krizlere bir çare bulamayan merkez sağ ve merkez sol partilerin halk tarafından tasfiye edildiği bir dönemde doğdu. İktidar ve muhalefetteki bütün partilerin baraj altında kaldığı bir vasatta AK Parti, aldığı oyun çok ötesinde bir temsil kuvvetine erişti. Oysa bugün 17 yıldır aralıksız süren güçlü bir iktidar var. Bir başka ifadeyle, AK Parti kırılgan bir iktidar yapısına karşı sahne alırken, Gelecek Partisi mütehakkim bir iktidar yapısıyla mücadele edecek.
Davutoğlu, siyasete AK Parti’de başladı. Önceleri en üst karar vericilerin her daim yanı başlarında olan etkili bir danışman olarak tanındı. Sonra milletvekili ve bakan oldu. Nihayetinde genel başkan ve başbakanlık yaptı. Ve AK Parti’nin zaman içinde kendini diğer partilerden farklı kılan hususiyetleri yitirdiğinden bahisle de AK Parti’den ayrıldı. Gerek bu geçmişi ve gerek – tabiatıyla -- Davutoğlu’nun öncelikle AK Parti tabanına söz söyleme iddiası taşıması nedeniyle, yeni partinin AK Parti’nin kuruluş dönemi değerlerinden tamamen farklı bir perspektifle yola çıkması düşünülemez.
Köprünün altından akan sular
Lâkin Gelecek Partisi, yalnızca o dönemdeki değerlere atıf yaparak da ayakta duramaz. Çünkü köprünün altından çok sular aktı. Aktörler, aktörlerin pozisyonları ve meselelerin içeriği değişti. Yeni bir Türkiye var artık. Bir partinin bugünün sosyolojisinde karşılık bulabilmesi için, mevcut sorunlara gerçekçi çözümler üretebilmesi ve insanlara bir gelecek perspektifi sunabilmesi gerekir. Nitekim Davutoğlu da konuşmasında bunu vurguladı; hem geçmişin birikimine sahip çıkmak hem de siyaseti 21. yüzyılın değerleriyle yapmak mecburiyetinin altını çizdi.
Bu meyanda parti programının iyi bir içeriğe sahip olduğu söylenebilir. Program, Türkiye’nin problemlerinin neler olduğunu doğru tespit ediyor. Şeffaflığın yitirilmesine, iktidarın hesap verir olmaktan çıkmasına, kamu kaynaklarının heba edilmesine, siyasi ve iktisadi nepotizmin artmasına, çoğunlukçu anlayışa, özgürlük kaybına, otoriterliğin yükselmesine dikkat çekiyor. Bu dertlere deva olarak da kuvvetler ayrılığına dayalı bir hükümet sistemini, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini, etkili ve adil bir hukuk düzenini, çoğulculuğu, yeni bir anayasayı, hesap verilebilirliği, liyakati, şeffaflığı, seçim barajının kaldırılmasını, demokratik bir siyasi partiler yasasını öneriyor.
Bu önerilerin toplumun büyük bir bölümü tarafından paylaşıldığı açık; muhalefeti destekleyenlerin tamamı üç aşağı beş yukarı bu noktalarda uzlaşıyor. Keza iktidarın yanında duranların bir kısmının da bu yönde taleplerinin bulunduğu biliniyor. Karşılığı olan bir öneri seti ile toplumun karşısına çıkmak, Davutoğlu için iyi bir başlangıcı ifade ediyor.
Ancak siyasette, sorunları ve çözümleri doğru tespit eden bir programı bulunmak önemli olsa da, programın etkisinin çok sınırlı olduğu unutulmamalıdır. Asıl belirleyici olan, partinin bu doğruları yapabileceğine insanları ikna etmesidir. Bir parti kitlelere bir güven telkin etmedikçe, salt doğru sözü söyleyerek başarı sağlayamaz. İkna ve güvenin oluşum sürecinde ise partinin sahada kullandığı dil, sokakta insanlarla kurduğu temas ve liderinin geçmişi önemli bir yer tutar.
Suriye politikasının yükü
Bu bağlamda Davutoğlu geçmişi de bundan sonraki dönemde daha fazla sorgulamaya tabi tutulacaktır. Bugün söyledikleri geçmişte yapıp ettikleriyle değerlendirilecektir. Öne çıkması muhtemel üç konudan bahsetmek mümkün.
Birincisi, Suriye politikasıdır. İşin doğrusu, Suriye politikası bir devlet kararıydı. Ama Davutoğlu’nun şahsi tasarrufu gibi sunuldu. Kamuoyundaki algı da bu doğrultuda oluştu. Bu nedenle Suriye’den kaynaklı bütün olumsuzluklar Davutoğlu’nun sırtına yüklendi.
İkincisi, 7 Haziran ile 1 Kasım 2015 arasında yaşananlardır. Başta HDP’liler olmak üzere önemli oranda Kürt seçmenin hafızasında, bu dönemde yaşananlardan ötürü Davutoğlu ismi müsbet bir çağrışım bırakmıyor.
Üçüncüsü de, Davutoğlu’nun başbakanlığı sırasında bugün şikâyet ettiği bazı mevzulara gerekli tepkiyi koymaması ve (hükümet sistemi değişikliği öngören anayasa referandumunda olduğu gibi) bazı kritik kavşaklarda kararlı bir duruş sergilememesidir.
Her üç konu da ilerleyen günlerde Davutoğlu’nun önüne daha çok çıkacaktır. Bu minvalde getirilecek olan eleştirilere doyurucu yanıt üretebildiği ve geçmişe dair şüphe bulutlarını dağıtabildiği nisbette Davutoğlu, Gelecek’ini daha parlak kılabilir.
Buz kırıcı
Bununla beraber, Türkiye’nin içinde bulunduğu böylesine boğucu bir atmosferde Gelecek Partisi’nin kurulabilmiş olması bile önemlidir. İki açıdan: biri; hükümet sistemi, yeni anayasa, anadil hakkının, demokratik vatandaşlık, idari yapı gibi hayati önemi haiz konularda Davutoğlu’nun rengini açıkça belli etmesidir. Gelecek Partisi’nin net tercihlerde bulunması, diğer siyasal hareketleri de tavır almaya yöneltecektir. Alternatiflerin tartışılması ve siyasi ortamın çoğulculaşması bakımından bu, son derece değerlidir.
Diğeri ve daha önemlisi, Davutoğlu’nun bir buzu kırmasıdır. O, devâsâ olanakları elinin altında tutan bir iktidar partisinden koptu. Onu destekleyen bir medya, bir iş camiası ya da bir Batı dünyası olmadı. Yokluklara ve tahrip gücü yüksek bir iktidara karşı Davutoğlu, en yalın anlamıyla siyaset yaptı. Yani konuştu. Elinde sadece sözcükler vardı, o da en iyi bildiği işi yaptı ve sözle mesafe aldı.
Bir koçbaşı işlevi gördü Davutoğlu. Dindar-muhafazakâr camia üzerinde AK Parti’nin tekel iddiasını kırdı. Dokunulamaz sanılana dokundu, “yapamazlar, cesaret edemezler” denileni yaptı, gerekli cesareti gösterdi. Tabloya farklı renkler ekledi, kulakların farklı bir ses duymasını sağladı. Hem kendisine siyaset yapabileceği bir zemin oluşturdu, hem de arkasından gelecek olanlara yolu açtı.
Davutoğlu’nun alacağı oyu ve siyaset içinde kaplayacağı alanı halk takdir edecektir elbette. Ama onun meydana çıkmasının, alacağı sonuçtan bağımsız olarak, demokrasiye hizmet ettiği teslim edilmelidir.
(*) Kürdistan 24, 18.12.2019
Yazarlar
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025