Vahap COŞKUN
Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan, uzun yıllar hizmet ettikleri ve en üst makamlarda bulundukları AK Parti’den ayrıldılar ve iki ayrı parti kurdular. Davutoğlu’nun Gelecek Partisi 12 Aralık 2019’da, Babacan’ın DEVA Partisi de 10 Mart 2020’de siyaset sahnesine çıktı. Ne var ki her iki partinin kuruluşu da talihsiz bir zamana denk geldi. Zira bütün dünyayı eve hapseden ve normal hayatın bütün kodlarını dumura uğratan virüs salgını, yeni partilerin çalışmalarını da sekteye uğrattı.
Her iki parti de sahaya inmede gecikti. Teşkilatlanmasını planladığı sürede gerçekleştiremedi. Halkla düşündüğü biçimde güçlü bir irtibat kuramadı. Elbette, iletişim teknolojisinin sağladığı imkânlardan her iki parti de istifade etti ama bunun etkisi sınırlı oldu. Zira siyaset, bilhassa yeni kurulan bir parti için, halkın içinde olmayı, teşkilatı ve mensuplarıyla alanda bulunmayı gerekli kılar. İnsanlarla birebir temas çok kıymetli; zira halk iddia sahibi bir aktörü şehrinde görmek, talep ve isteklerini ilk ağızdan ona iletmek ister.
Salgının yarattığı ilk şokun atlatılmasının ardından siyasi partiler de çalışmalarına hız vermeye başladılar. Hem teşkilatlanmalarını mümkün olan en kısa sürede bitirmek hem de olası bir seçim durumunda hukuken seçime girecek yeterliliğe sahip olmak için Gelecek ve DEVA partileri yoğun bir uğraş içinde. Babacan, bu kapsamda, il kongrelerini yapmak üzere ilk olarak Diyarbakır’a geldi, ardından Batman, Bitlis ve Van’a geçti.
Merkez olarak Diyarbakır
Önemli bir siyasi merkez olması hasebiyle liderlerin Diyarbakır’da verdikleri mesajlara özel önem atfedilir. Bilhassa Kürt meselesine dair burada sarf edilen sözler, liderlerin ve partilerinin takip edecekleri siyasetin bir göstergesi ya da niyet beyanı sayılır. Süleyman Demirel’in 1991’deki “Kürt realitesini tanıyoruz”, Mesut Yılmaz’ın 1999’daki “Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer”, Recep Tayyip Erdoğan’ın 2005’teki “Kürt sorunu benim sorunumdur” ve Mehmet Ağar’ın 2006’daki “Dağda silahla dolaşacaklarına gelsinler düz ovada siyaset yapsınlar” ifadelerini Diyarbakır’da kullanmaları bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Babacan da Diyarbakır’da Kürt meselesiyle alakalı mühim noktaların altını çizdi. İktidarın, 2005’te Erdoğan ile başlayan reformcu tavrının yine 2015’te Erdoğan’ın “Kardeşim ne Kürt sorunu ya? Artık Kürt sorunu yok, daha ne istiyorsun?” sözüyle tarihe karıştığını, yapılan düzenlemelerden geri adımlar atıldığını ve “Kürt sorunu” lafının bugünkü rejimi en çok rahatsız eden laf haline geldiğini belirtti.
İktidarın ve kendisine bulduğu yeni ortakların (MHP) Kürt meselesini büyüttüğünü söyleyen Babacan’a göre her alanda bir geriye gidiş söz konusuydu. İktidar kazanmadığı seçimlere kayyumlar yoluyla el koyuyor, iradesini gasp ettiği halkı cezalandırıyordu. İşkence ve kötü muamelede alarm zilleri çalıyordu. Özellikle Van’da yaşananlar insanların karakola sağ girip bir daha çıkamadıkları 1990’lı yılları hatırlatıyordu.
Keza yargıdaki dosyalar, iktidar tarafından işine geldiğinde rafa kaldırılıyor ihtiyaç duyduğunda ise raftan indirilip bir baskı ve şantaj malzemesi olarak kullanılıyordu. Nasıl ki hukuksuzluklar terörü meşrulaştırmıyorsa, terör eylemlerinin de devletin hukuk dışına çıkmasını meşrulaştıramayacağı açıktı.
İktidarın bu gayri-hukuki yönelimlerine karşı Babacan, partisinin hukuk devletini, evrensel demokratik ilkeleri ve siyaseti önceleyen bir hatta ilerleyeceğinin sözünü verdi. Bu bağlamda, somut olarak anadil hakkı kapsamında gerekli bütün düzenlemelerin yapılacağını taahhüt etti:
“Resmi ve ortak dilimiz olan Türkçenin iyi öğretilmesinin yanında, anadil hakkı kapsamında bütün vatandaşlarımızın anadillerini kullanmaları ve geliştirmeleri için demokratik bir hukuk devletine yakışan bütün düzenlemeleri yapacağız. Dil de dâhil olmak üzere eğitime erişimin ve eğitimde fırsat eşitliğinin önündeki her türlü engeli kaldıracağız.”
Daha cesur, daha köşeli bir dil
Babacan, Diyarbakır’dan sonra Batman, Bitlis ve Van’da da eleştirel çizgisini sürdürdü. İktidarın yönetme kabiliyetini yitirdiğine, virüs ile mücadele edeceğine yanlışlarını gösteren Türk Tabipleri Birliği’ni hedef tahtasına oturttuğuna işaret etti. Ülkede düşünce özgürlüğünün kalmadığını, fikrini söyleyenlerin tutuklandığını ve hükümetin ülkenin yarısını hain olarak damgaladığını vurguladı.
“Bu iktidarın hukukla falan işi kalmadı. Tek derdi hukuku suça alet etmek. Yargıyı araçsallaştırıp insanları tutuklamak, baskı altına almak, susturmak. Biz, hukuk devletini hiçe sayan bu anlayışı asla kabul etmeyeceğiz.”
Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, öncelikle Babacan’ın mesajlarını artık daha net ve daha güçlü bir şekilde dillendirdiğini kaydetmek gerekir. Zaten son derece gerilmiş olan siyasi atmosferde halkın sakin bir üsluba daha fazla kredi açacağı kanısındayım. Bu bağlamda Babacan’ın ateşe benzin dökmekten imtina eden tavrının da toplumda bir karşılığı olduğunu düşünüyorum.
Lakin onun da mesajlarını net bir şekilde ortaya koymaması eleştiriliyordu. Sanırım bu eleştiri yerini bulmuş; Babacan nezaketle ve kırıp dökmeden yol almada ısrarlı. Ama artık düşüncelerini daha doğrudan, daha köşeli, daha cesur ve daha kritik cümlelerle dile getiriyor. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte Babacan “sükûneti muhafaza eden bir netlik” inşa etmeye daha fazla mesai harcayacaktır.
Ağır adaletsizlik
Gerek kongre konuşmalarına, gerek sivil toplum örgütleriyle yaptığı toplantılara ve gerek çarşı-pazar ziyaretlerine bakıldığında Babacan’ın üç konuyu öne çıkardığı söylenebilir:
İlki, adalettir. Ülkede sadece ağır politik mevzularda değil ihalelerden iş bulmaya kadar hayatın her alanında adalet örseleniyor ve liyakat devre dışı bırakılıyor. Kamu makamları ehline verilmiyor, bir işi hakkıyla yapacak olanlar, eğer iktidara yakın değilse, bir biçimde dışlanıyor. 28 Şubat’ın yarattığı ağır adaletsizlik AK Parti’yi iktidara taşımıştı. Şimdi ise AK Parti’nin kendisinin yaygın bir adaletsizlik yarattığı düşüncesi, giderek baskın bir düşünceye dönüşüyor. Toplumun her kesimine tesir ettiğinden Babacan bu hususu ayrıntılı olarak işliyor ve konuşmalarında adalete, hukuk devletine, hak ve özgürlüklere geniş bir yer ayırıyor.
İkincisi, ekonomidir. Babacan, iktidarın ekonominin temel ilkelerinden bihaber olduğunu ve bu nedenle vatandaşları günden güne fakirleştirdiğini sürekli vurguluyor. İşsizliğin arttığına, toplam refah seviyesinin düştüğüne, ülkenin kredi puanlarının baş aşağı gittiğine dair iddialarını rakamlarla destekliyor.
Ekonomi, Babacan’ın en hâkim olduğu mevzu; bu nedenle bu alanda konuşurken çok rahat ve kendinden emin. İktisadi tablonun iç açıcı olmadığını verilerle muhataplarına sunuyor ama burada “yandık, yıkıldık, mahvolduk, çöktük” söylemine de prim vermiyor. Aksine Türkiye’nin güçlü bir altyapıya sahip olduğunu, işi bilen ve hukuka saygı duyan bir yönetimin kısa süre içinde durumu toparlayacağını anlatıyor. Salt eleştirmiyor, çözüm üretiyor ve önerilerde bulunuyor. Umutsuzluk yaymaktan kaçınıyor, doğru ellerin yönetiminde ülkenin önünün açık olduğunu belirtiyor.
Netlik ayarı
Üçüncüsü ise, Kürt meselesidir. AK Parti’yi bölgede ayakta tutan muhafazakâr-dindar Kürt seçmende büyük bir rahatsızlık olduğu bir vakıa; hem Davutoğlu hem de Babacan AK Parti ile arasına mesafe koyan bu seçmenin yönünü kendine çevirmeye gayret ediyor. Babacan’ın başta anadil olmak üzere Kürt meselesinde, içinde bulunulan hal göz önüne alındığında cesur kabul edilebilecek konuşmasını da bu gayretin bir yansıması olarak görmek mümkün.
Mesele, Babacan’ın önümüzdeki günlerde bu söylemi ileri taşıyıp taşıyamayacağında düğümleniyor. AK Parti’deki Kürt seçmenin hoşnutsuzluğu, DEVA Partisi için de bir fırsat içeriyor. Eğer Babacan netlik ayarını doğru yapar ve tutarlı bir söylemle üstüne koyup ilerleyebilirse, siyasi arenada kendine beklenenden daha büyük bir alan açabilir.
(*) Kürdistan 24, 14.10.2020
https://www.kurdistan24.net/tr/opinion/0c629f05-18cf-46bb-a3d0-d2b8bf595c2e
Yazarlar
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025