Vahap COŞKUN
Türkiye’de hemen bütün parametrelerde bir geriye gidiş söz konusu. Özgürlükler hızla zemin kaybediyor. Hukuk güvenliği her geçen gün azalıyor. Öyle ki Anayasanın açık ve kesin hükümlerine rağmen Anayasa Mahkemesi’nin kararları derece mahkemeleri tarafından uygulanmıyor. İktisadi verilerin ibreleri keskin bir şekilde aşağı yönü gösteriyor. İşsizlik artıyor, hayat pahalılanıyor, gelirler azalıyor. Siyasi kutuplaşma derinleşiyor, gündelik hayatta vatandaşların rahatsızlıkları büyüyor, vs.
Normal koşullar altında bu tablonun halkın siyasi tercihlerine yansıması, bir taraftan iktidara verilen destek azalırken diğer taraftan da muhalefete verilen desteğin artırması beklenir. Lakin Türkiye’de bu normal tek taraflı olarak işliyor. İşlerin iyi gitmemesinden ötürü iktidar partilerinin oyları hatırı sayılır miktarda eriyor, ama bu muhalefetin hanesine artı olarak işlemiyor.
24 Haziran 2018’de yapılan son genel seçimlerinin sonuçları ile partilerin bugünkü desteği karşılaştırıldığında, bu durum daha da netleşiyor. 24 Haziran’da AK Parti’nin oyu % 42.56, MHP’nin oyu ise % 11.10’du. MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin Eylül 2020 araştırmasına göre bugün, kararsızlar dağıtılmadan, AK Parti’nin oyları % 32.3’de, MHP oyları da % 7.3’de kalıyor. Bir başka ifadeyle AK Parti’de 10, MHP’de ise 4 puanlık bir kayıp var.
Ancak iktidarın kaybı doğrudan muhalefetin kazanımı anlamına gelmiyor. Yine 24 Haziran seçimleri baz alındığında muhalefetin de bir kriz içinde olduğu görülüyor. 24 Haziran’da CHP % 22.65, HDP % 11.70, İYİ Parti % 9.96 oya sahipti. MetroPOLL’ün araştırması, bugün bir seçim olduğunda, kararsızlar dağıtılmadan, CHP’nin % 17.7, HDP’nin % 8.1, İYİ Parti’nin de % 8.8 oy alacağına işaret ediyor.
Kararsızlar havuzu
Yani iktidarın tabanı eriyor ama muhalefet de tabanını tahkim edemiyor. İktidarla arasına mesafe koyan seçmen, muhalefeti adres bellemiyor; bir kararsızlar havuzunda toplanıyor. MetroPOLL’ün Eylül araştırması bu havuzda toplanan seçmenlerin % 22’ye ulaştığına işaret ediyor.
Bu % 22’nin 11’i “kararsız” olduğunu, 7’si “protesto oyu” kullanacağını belirtiyor, 4’ü de hangi partiye oy vereceği sorusuna “cevap yok” diyor. Elbette kararsızlar bir parti gibi davranmazlar. Yine de, biraz basitleştirmek pahasına da olsa, hâlihazırda AK Parti’den sonra ikinci büyük partinin kararsızlar olduğu söylenebilir.
Peki, bu durum nasıl açıklanabilir? İktidar neden beklenen düzeyde yıpranmıyor? Ve muhalefet, tabiri caizse, neden yerinden kıpırdayamıyor?
Kimlik siyaseti
Şüphesiz seçmen davranışları tek bir nedene bağlı kalınarak açıklanamaz. Seçmeni bir tercihe yönelten çok sayıda faktör vardır; seçmen bunların birikmesiyle bir tercihte bulunur veya tercihini değiştirir. Bununla birlikte mevcut tabloyu izah etmek için, iki faktörün altı çizilebilir.
Bunlardan ilki, kimlik siyasetidir. Türkiye’de kimlik siyaseti hâlâ çok belirleyici bir noktada duruyor; seçmenlerin önemli bir kesiminin oylarının yönünü “muhafazakâr-dindar”, “Türk milliyetçisi”, “seküler-laik” ve “Kürt milliyetçisi” kimlikleri belirliyor. Seçmenlerin tek bir kimliğinin olmadığına kuşku yok; seçmenler birden fazla kimliği aynı anda taşırlar. Fakat sahip oldukları kimliklerden birini herhangi bir nedenle diğerlerine nazaran daha mühim sayabilir, siyasi alanda kimliklerinden birini diğerlerinin önüne koyabilirler. Siyasi tercih de, öncelikli kılınan bu kimlik tarafından tayin edilir.
Siyaseti kimlik eksenli düşünenler için, kimliklerinin temsilcisi olduğunu düşündükleri partilerin performansları ikincildir. Bu nedenle partilerin gösterdiği başarı veya başarısızlık, tercihlerine doğrudan tesir etmez. Başarı partilerine olan sadakatlerini derinleştirir. Başarısızlığı ise partisine ve liderine kondurmaz. Ortaya çıkan menfi neticenin müsebbibi, lideri ve partisi değil, içteki ve dıştaki bozucu unsurlardır.
Kimliğine yapışan ve her halükarda partisine oy vermeyi bir varoluş gerekçesi kılan önemli bir seçmen kitlesinin varlığı, siyasetin dengesinin köklü ve ani bir şekilde değişmesini önlüyor.
Umut vermeyen muhalefet
İkinci faktör ise, muhalefetin bilhassa ekonomide halka bir umut vermemesidir. Halkın gündeminin birinci sırasında ekonomi oturuyor. İktidar bunun farkında; ekonomide yaşanan sorunları perdelemek için dış politikayı öne çıkaran ve yoğun milliyetçiliğe dayalı bir strateji izliyor. Fakat yakıcılığından ötürü ekonomi halkın aklından çıkmıyor. En hamasi konular bile kısa sürede etkisini yitiriyor; insanlar acı ekonomik gerçeklere dönüyor, onun üzerinde duruyorlar.
Misal, halkın % 62’si, ülkenin içinde bulunduğu iktisadi krizin, Yunanistan ile deniz yetki alanları konusundaki anlaşmazlıktan daha kritik bir önem taşıdığını düşünüyor. AK Parti ve MHP seçmenleri de, ekonomiyi dış politikadan daha öncelikli bir sorun olarak kabul ediyor.
MetroPOLL’un araştırmasına göre, halkın yaklaşık yarısı (% 48.2) beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını “ancak” karşılayabildiğini söylüyor. Halkın % 25.5’i, bu temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadığını belirtiyor. Temel ihtiyaçlarını kolaylıkla karşılayabilenler ise % 25.9’luk bir azınlığa tekabül ediyor. Dolayısıyla halk nezdinde ekonominin merkeze konulması şaşırtıcı değil.
Ekonominin bu hali, muhalefete büyük bir alan açıyor. Lakin muhalefet, ekonomiyi yönetebileceğine dair sağlam bir algı üretemiyor. İçine girilen kıskaçtan ülkeyi nasıl çıkarabileceğine ilişkin açık ve kesin bir mesaj veremiyor, halkta bir güven oluşturamıyor. Nitekim açık uçlu olarak sorulan “Ekonomiyi en iyi kim yönetir?” sorusuna, bunca problem varken, halen açık ara “Erdoğan” cevabının verilmesi (% 21.5), muhalefetin siyasi bunalımını göstermesi açısından son derece anlamlıdır.
Cazibe merkezi
Hülasa, muhalefet açısından değerlendirildiğinde iktidarın bir kemik seçmeni var, bir de iktidardan uzaklaşan bir seçmen. Muhalefet iktidarın çelik çekirdeğine sızamaz ve oradaki seçmeni kendi lehine çeviremez. Kemik seçmenin tercihini değiştirmesi, ancak uzun sürede ve bizatihi liderinin telafisi güç hatalar yapmasından ötürü ondan el çekmesiyle gerçekleşebilir.
İktidardan uzaklaşan seçmene bakıldığında ise bu seçmenin muhalefete gitmediği görülüyor. Henüz meydana, iktidardan akan oyları kendine çekebilecek bir muhalefet yapısı çıkabilmiş değil. Ancak yine de muhalefetin bu seçmeni kendine döndürebilme ihtimali var. Eğer muhalefet kararsız seçmen için bir çekim merkezi olamazsa, % 20’yi aşan bu kitle sabit kalmaz; ya eski partilerine dönerler ya da sandığa gitmezler.
Kararsızların gerek geldikleri yere dönmeleri ve gerek sandıktan uzak durmaları, muhalefet partileri için ciddi bir kayıp olur. Bu nedenle muhalefetin kararsızlara odaklanması, başta ekonomi olmak üzere insanların ihtiyacını karşılayan programlar sunması ve doğru iletişim mekanizmalarıyla onları ikna etmesi gerekiyor.
Zira seçimin kaderi kararsızların elinde.
(*) Kürdistan 24, 21.10.2020
https://www.kurdistan24.net/tr/opinion/5b820263-fda4-4f78-b7f4-bb6c7b1e2b72
Yazarlar
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025