Vahap COŞKUN
Karl Raimund Popper, 1902’de Viyana’da doğar. Babası, Immanuel Kant, Wilhem von Humboldt ve John Stuart Mill’den etkilenen liberal bir avukattır. Lâkin o önceleri Marksizme meyleder. Daha 15-16 yaşındayken Avusturya Komünist Partisi’nin çalışmalarına katılır.
Ülkesinin içinde bulunduğu feci iktisadi durumdan duyduğu rahatsızlık ve heyecan onu partiye itse de bazı konularda kafası karışır. Mesela “devrimden sonra gelecek cennet” hakkında bazı kuşkular taşır. Parti üyelerinin “sınıf düşmanlarına” karşı beslediği canice düşünceler onu tedirgin eder. Parti bütünlüğü ve parti disiplini adına yapılan kimi işler, yanlışların eleştirilmemesi ve teşhir edilmemesi, onda kişiliğini kurban ettiği hissini uyandırır.
17 yaşındayken başından trajik bir olay geçer. Temmuz 1919’da partinin desteklediği silahsız genç yoldaşlarının gösterisine polis ateş açar. Sekiz genç hayatını kaybeder. Arkadaşlarının ölümü Popper’de derin bir sorgulamaya yol açar:
“Polisin tavrına karşı hiddete kapılmıştım, ama kendime karşı da. Çünkü sadece gösteriye katılmakla kalmamış, parti tarafından desteklenmesine de razı olmuştum. Belki başkalarını da cesaretlendirmiştim. Hattâ belki bunlardan bazıları ölenler arasındaydı. Ne için ölmüşlerdi? Kendimi onlara karşı sorumlu hissediyordum ve vardığım sonuç şuydu: Kendi yaşamımı ideallerim için ortaya koyma hakkım vardı. Ama başkalarını, hayatlarını benim ideallerim uğruna, hele ki doğruluğundan kuşkulanmanın mümkün olduğu Marksizm gibi bir kuram uğruna, riske atmaya cesaretlendirme hakkım kesinlikle yoktu” (s. 245).
“Marksizmin fare kapanı”
Sarsılmış bir şekilde parti merkezine döner ama orada farklı bir havayla karşılaşır. “Devrim böyle kurbanları gerektiriyormuş, bunlar kaçınılmazmış. Ayrıca bu bir ilerleme anlamına gelirmiş, çünkü işçileri polise karşı daha da kızdırarak sınıf düşmanının bilincine varmalarını sağlarmış…”
Esen bu kuru rüzgâr onu derinden yaralar ve kendi ifadesiyle “Marksist ideolojinin fare kapanını” erken fark etmesini sağlar. Bir daha asla partiye uğramaz; fare kapanından kıl payı kurtulmuş ve Marksizme tamamen sırtını dönmüştür.
1918’den sonra on yıl boyunca Viyana Üniversitesi’nde öğrenim görür. Arkadaşlarının kaybıyla ruhunda açılan yara siyasete olan ilgisini azaltır; daha çok doğa, doğa bilimleri ve bilgi kuramı üzerine eğilir. Siyasete ancak bir “vatandaş” ve bir “demokrat” kadar alâka duyar.
Fakat 1930’lardan itibaren Hitler’in Almanya’da önüne geleni devirecek denli güç kazanmaya başlaması, onu demokrasi teorisi üzerinde daha çok düşünmeye iter. Naziler, Avusturya’yı işgal etmeden önce Yeni Zelanda’ya göçer.
1938’de, Hitler’in Avusturya’ya girmesinden sonra “Açık Toplum ve Düşmanları”nı yazmaya başlar. 1945’te yayınlanan kitapta Nazilerden tek kelimeyle bile olsa bahsetmez, ama aslında kitabı Hitler’e karşı savaşa kişisel katkı düşüncesiyle kaleme almıştır. Ortaya bir demokrasi kuramı koyan kitap, eski ve yeni düşmanlarına karşı demokrasinin güçlü bir savunusunu yapar. Etkili söyleşilerle kamuoyuna tanıtılmasına ve iyi bir dağıtım ağıyla okuyucuyla buluşmasına rağmen kitap önceleri “Marksizmin zafer geçidini etkilemede yetersiz” görünür, ama zamanla demokratların temel başvuru kaynağı haline gelir.
Kara delik
Popper’in Marksizme karşıtlığı keskindir. “Son derece küstah” bulduğu bu kuramın, tarihin ve toplumsal yaşamın gerçekleriyle çeliştiğini söyler. Marksizm, teorik yanılgılarını irili ufaklı birçok yalanla hasıraltı eden, yalanı şiddetle destekleyen ve gaddarca güç kullanarak sürdürmeye çalışan bir ideolojidir. Ölümünün sebebi de budur; kuramsal verimsizlik gerçek ile yalan arasındaki farkı kaybettirmiş ve kendi yarattığı kara delik Marksizmi yutmuştur.
1992’de yaptığı bir konuşmada, Marksizmin 1989’da Doğu Bloku’nun çökmesiyle değil uzun zaman önce öldüğünü, ancak bunun takipçilerinin olmayacağı anlamına gelmeyeceğini belirtir. “Yine korkarım hem Doğu’da hem de Batı’da milyonlarca Marksist ona sarılacak. Tıpkı şimdiye kadar yaptıkları gibi, gerçek dünyada ne olursa olsun. Olguları yok sayabilirsiniz ya da açıkladığınızı sanarak unutabilirsiniz” (s.239).
Popper, Marksizmin sayısız hatâ içerdiğine işaret etse de iki noktaya özel bir önem verir. Birincisi, Marksist tarih yorumudur. Marx ve Engels’e dayanan “maddeci tarih anlayışının,” tarihin belli bir doğrultuda akacağına, tek bir amaç taşıdığına ve sosyalizmin zaferinin tarihsel olarak zorunlu olduğuna dair görüşünü hem aklî hem de ahlâkî açıdan kabul edilemez bulur. Hele buna bir de “bilimsel” kılıfının giydirilmesi ayrı bir faciadır.
Zira ona göre “Geçmiş’in gerçekte nasıl olduysa öyle bir tarihi olamaz. Sadece tarihsel yorumlar olabilir, bunlarınsa hiçbiri nihai değildir; her neslin kendi yorumlarını yaratma hakkı vardır” (s. 149).
Her bir tarihsel yorum bir gereksinime karşılık gelir, karşı karşıya olunan somut sorunlarla ve kararlarla şekillenir. Bunun yerine, bir tarih yorumunun bütün insan yaşamının özünü, gizemini, geçmişini ve geleceğini kavradığını, “insanın geçmeye yazgılı olduğu yolu” bilebileceğini söylemenin iler tutar bir tarafı bulunmaz.
“Tarihin anlamı yoktur”
Birçok insanın anladığı anlamda somut bir insanlık tarihi -bütün insanların tarihi- olmadığından, “dünya tarihinin anlamı yoktur” (s. 150). Tarihin kendisinin ne bir yasası ne bir hedefi ne de bir anlamı vardır. Bu nedenle tarihe “zorunluluk” değil “sorumluluk” penceresinden bakmayı önerir. Evet, tarih ne bir hedefe ne de bir anlama sahiptir, ama biz ona her ikisini de vermek için çalışabiliriz. Milyarlarca olasılık altında yarının ne olacağını hiçbirimiz bilemeyiz, fakat yarının bugünden daha iyi olması için gayret sarf edebiliriz.
“Tarih bugünle biter. Ondan ders çıkarabiliriz; ancak gelecek kesinlikle geçmişin bir uzantısı, bir çıkarsama değildir. Gelecek henüz yoktur, bizim büyük sorumluluğumuz da burada yatar; geleceği etkileyerek onun daha iyi olması için her şeyi yapma sorumluluğumuz” (s. 247).
İnsan olarak yapmamız gereken budur; eğer bunun yerine “peygambervari hedefler” peşinde koşar ve ideolojimize “dinsel kehanetler” yüklersek hüsrana uğramamız kaçınılmazdır. Bu meyanda geleceğe ilişkin doğru bir yaklaşım için sorunun değiştirilmesini ve “Ne gelecek?” sorusuna değil “Ne yapmalıyız?” sorusuna odaklanılmasını tavsiye eder.
“Geleceğe, geçmiş ve bugünün bir uzantısı gibi değil çok farklı yaklaşmamız yolunda ahlâksal bir yükümlülüğümüz vardır. Açık olan, gelecek öngörülemez ve ahlâksal olarak çok farklı olasılıklar içermektedir. Bu nedenle de temel yaklaşımımız ‘Ne gelecek?’ sorusu tarafından değil, ‘Belki dünyayı birazcık olsun daha iyi bir yer haline getirmek için, hatta gerçekten bir şeyleri düzeltebilecek olsak ve gelecek kuşakların her şeyi yine kötüleştireceğini bilsek bile, ne yapmalıyız?’ sorusu tarafından belirlenmelidir” (s. 216-217).
“Diktatörlük ahlaksal olarak kötüdür”
Marksizme karşıtlığının ikinci temel nedeni, bu ideolojinin politik özgürlüğe düşman olmasıdır. O, bütün diktatörlükler gibi politik özgürlüğü ortadan kaldıran ve “güçlü bir ideoloji ve bitmez tükenmez bir yalan cephaneliğini temel alan acımasız Marksist diktatörlüğü” de ahlâk dışı bulur.
“Diktatörlük ahlâksal olarak kötüdür, çünkü vatandaşlarını, bile bile ve vicdanlarını sızlayarak, ahlâksal inanışlarına rağmen, en azından susarak, kötülükle işbirliği yapmaya zorlar. İnsanlardan insanlık sorumluluğunu alır, ki bu olmadan insan ancak yarım, hattâ yüzde bir insandır. İnsan olma sorumluluğunu taşımaya yönelik her denemeyi bir intihar denemesine dönüştürür” (s. 193).
“Şahsi sorumluluğumuzun ve insanlığımızın ön koşulu, politik olarak özgür olmak, yani despotluktan özgür olmaktır. Her eyleme özgürlük eşlik etmelidir. Dünyayı ve geleceği daha iyi kılmak için atılacak her adıma özgürlük yol göstermeli, ‘her deneme temel bir değer olan özgürlük tarafından yönlendirilmelidir’” (s. 221).
Politik özgürlük, insanı kölelikten çıkarıp sorumlu bir varlık haline getirdiğinden, bütün politik değerlerin en önemlisidir. Bu itibarla onu gözümüz gibi korumalı, ona yönelecek her türlü tehlikeye karşı her daim müteyakkız olmalıyız. Çünkü özgür olmamız veya özgürlüğü kazanmamız, onun ilelebet var olacağı anlamına gelmez.
“Her zaman politik özgürlük için savaşmaya hazır olmalıyız. Özgürlük her zaman için kaybedilebilir. Hiçbir zaman onu güvenceye aldığımızı düşünerek elimiz boş durmamalıyız” (s. 220).
Peki, bu özgürlük her derde deva olur mu? Özgür olmak başımızı belâdan uzak tutar mı; otomatik olarak mutluluğu, başarıyı, iyiliği, huzuru ve ilerlemeyi garanti eder mi? Eğer etmezse, o halde özgürlüğün değerini ve savunulmasını neye dayandıracağız?
Bir sonraki yazıda bunu konuşalım.
(*) Karl Raimund Popper, Hayat Problem Çözmektir, çeviri: Ali Nalbant, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025