30 Yıllık Tutsaklık: “Müebbetlikler”
30 Yıllık Tutsaklık: “Müebbetlikler”
19.07.202506:51
Haber Merkezi
50

Bir gazeteci, bir programda yaptığı yorumda, infaz düzenlemesi ile birçok PKK’linin sağlık, kocama ve türlü nedenlerle her gün tahliye edildiğinden şikâyet eden bir beyanda bulundu. Araştırmacı bir gazeteci olmasına rağmen, muhtemelen ırkçı sosyal medya hesapları üzerinden yaptığı okuma ile bu sonuca vardı. Affedilerek tahliye edildikleri algısı yaratmadan önce, tahliye olanlarla ilgili haber linklerine bile baksaydı, kamuoyundan özür dilemesini gerektiren bu büyük hatayı yapmayacaktı. Ama muhtemelen “PKK’nin yayın organı” diye nitelediği basın organlarının yaptığı haberlerin içeriklerine haberci gözü ile dahi bakmamıştı. Yıllardır tekçi devlet aklı ırkçı ve ayrımcı bilgileri ile büyümüş, malul hale gelmiş bir toplumun, gerçeklerle yüzleşmeye de cesaret edememiş bireyi olarak tek yanlı bakmış ve düşünmüştü.

Verdiği haber yorumdaki tek doğru 1990’larda tutuklanmış birçok PKK’li mahkumun tahliyelerinin gerçekleşmeye başladığıydı. Müebbet hapis cezası hükümlüsü tutsaklar, infaz yasası gereği 30 yıllık sürelerini doldurduğu için tahliye edilmektedirler. Bugün “30 yıllıklar” dediğimiz insanlar 1992-1993 yılındaki DGM yargılamalarında idam, ağırlaştırılmış müebbet veya müebbet hapis cezası almış kişiler.[1]

Hatta birçoğunun cezaevindeki son yılları, kamuoyunda da oldukça eleştirilen, Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları’nın işletildiği döneme denk geldiğinden, tahliyeleri gecikti, koşullu salıverilme hakları, iyi halli olmadıkları veya pişman olmadıkları gerekçesi ile tanınmadı. Örneğin “pişman değil misin” sorusuna “ayıp değil mi bu soruyu soruyorsunuz” diyen mahkumun cezası 6 ay ertelendi. Neredeyse 3 yıla varan fazla sürelerle cezaevinde kalanlar oldu.[2] 30 yılın sonunda tahliye edilmedikleri her günün, aileleri ve kendileri için nasıl ağır bir işkence olduğunu, tahliyeleri engelleyen siyasi irade de bilmektedir.

18 yaşlarında başlayıp 50’li yaşlara kadar süren tutsaklıktan sonra, nerede bırakmışlardı, nereden başlayacaklardı? Aslında ne bırakılan, ne de yeni başlayan bir şey vardı onlar için. Hayat biraz değişmişti, en çok da telefonlu, sosyal medyalı hayat değişik geldi. Dünyayı ve kendilerini anlama, anlamlandırma çabasına hiç ara vermemiş olanlarda olabilecek biçimde, dışarıyı vakar ve mütevazı karşıladılar. Bizler cezaevi kapılarında onları karşılarken, onlar yeni hayatı karşılıyorlardı.

KİMDİR BU 30 YILLIKLAR: TÜRKİYE SİYASET VE YARGI TARİHİNDEKİ YERLERİ

1990’lı yıllar siyasal ve toplumsal dönüşümlerin en keskin yaşandığı tarihler.12 Eylül askeri darbesi sonrası, 1983 yılında Milli Güvenlik Konseyi gözetiminde her partinin ve her adayın katılamadığı ilk seçim yapıldı. Kasım 1987’de Anayasa referandumu ve Kenan Evren nin CB seçilmesi sonrası Aralık 1987 yılında yapılan seçim, siyasi yasaklıların yasaklarının kaldırıldığı ilk seçim sayılır.

1984 yılında PKK ilk silahlı eylemi gerçekleştirdi. Buna devletin cevabı 1985 yılında Geçici Köy Koruculuğu, 1987 yılında ise Kürt coğrafyasında OHAL ilan etmek oldu. Faili meçhul cinayetler, sistematik işkence, gözaltında kaybettirilme, köy boşaltma, köy yakma, koruculuğa zorlama gibi ağır hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı dönemlerdi. Yargı süreçleri de buna paralel olarak, adil yargılanma hakkı, masumiyet karinesi, işkence yasağının tanınmadığı, sadece cezalandırmanın esas alındığı bir sistematik ile yürütüldü. Halen de yöntemsel farklılıklarla olsa devam eden bir yönetme ve yargılama sistemi varlığını koruyor.

1982 Anayasası’na 1983 yılında eklenen madde ile Ankara, Diyarbakır, Erzincan, İstanbul, İzmir, Kayseri, Konya ve Malatya İl merkezlerinde kurulan Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) esasen Kürtleri ve solcuları yargılamak için kuruldu. Yüzlerce insan hukuka, kanuna aykırı yargılamalar sonucunda TCK’nın 125. ve 146. maddelerinden idam ve müebbet hapis cezaları aldı. DGM sistematiğinde işkence yasal olmayan ama zorunlu delil elde etme yolu idi. Bu nedenle hiçbirinin işkence iddiası da, raporları da dikkat alınmadı. Ağır işkencelerle alınan beyanlar mahkeme ilamlarında “beyanının zora dayalı alındığını iddia etti” şeklinde geçti. Ancak bu iddia yargılama süreçlerinde asla araştırılmadı, dikkat alınmadı.

Yargılandıkları dönem askeri hakimlerin de heyette olduğu dönemlerdi. Tutsak Abdullah Altun’un, heyette askeri hakimin bulunmasının adil yargılanma hakkının ihlali olacağı iddiasını da içeren başvurusunda AİHM[3] ihlal kararı verdi. İhlal kararının uygulanmaması üzerine yapılan başvuruda ise, Anayasa Mahkemesi, “yeniden yargılama kararı verilmelidir” diyerek ihlal kararı verdi.[4] Lehine ihlal kararı verilen tutsağın yeniden yargılama başvurusu dahi ilk aşamada reddedilirken Hizbullah davalarından yargılanıp ceza almış tutsakların, bahsedilen ihlal kararına dayanarak yaptıkları başvuruları kabul edildi ve tahliye edildiler.

Ağır Ceza Mahkemeleri, PKK ve sol örgütlerden ceza almış olanların tamamının başvurularını reddetti. [5]

2000’li yılların başında Avrupa Birliği uyum süreci vardı ve idam cezasının, uygulanmasa dahi varlığı büyük sorundu. Üstelik Abdullah Öcalan hakkında bir idam kararı vardı ve sağcı kesimlerden dönem dönem “idam” sesleri yükseliyordu. 03.08.2002 tarih ve 4771 Sayılı Yasa’nın 1/A maddesi ile idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürüldü. 21.07.2004 tarihinde Ceza Kanunu maddelerinde geçen “idam”, “ölüm” ibareleri “ağırlaştırılmış müebbet hapis” olarak değiştirildi.

2005 yılında ise İnfaz Kanunu’nun 107. maddesine 16. fıkra eklenerek[6] ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, koşullu salıverilme hükümlerinin uygulanmayacağı, cezanın ömür boyu süreklilik arz edeceği hükmü eklendi. [7] Bu madde de asıl olarak Abdullah Öcalan’ın tahliye ihtimalini ortadan kaldırmak için getirildi. Koşullu salıverilme hakkının bu şekilde ortadan kaldırılması umut hakkı[8] tartışmasını da gündeme getirdi. AİHM İkinci Daire 18 Mart 2014 tarihinde Türkiye hakkında vermiş olduğu ve doğrudan Türkiye’deki infaz sistemini ihlal olarak kabul eden Öcalan/Türkiye[9] kararı ile, ölünceye kadar hapis cezası ve infazını Sözleşme’nin “işkence yasağı” başlıklı 3. maddesinin ihlali olarak değerlendirdi. Umut hakkı tartışmalarının temelini de bu karar oluşturmaktadır. Ancak bu karar hâlâ uygulanmış değil.

BİR ÖMÜR NASIL KALDILAR?

Türkiye yargı tarihinde, adil yargılanmanın mutlak bir hak olarak görülmediği, siyasi iktidarın şekillenme biçimine göre yargının da şekillendiği bir gerçek. DGM dönemi yargılamaları ise özel yargılama sistematiğinin billurlaştığı, hukuka aykırılıkların en yoğunlaştığı dönem[10]. Gözaltı sürelerinin uzun olduğu (90-45 ve 30 günlük süreler), DAL[11] gibi uzmanlaşmış işkence mekanlarında sorguların yapıldığı, kişilerin tutuklanmadan sonra dahi cezaevinden yeniden işkenceli sorgu mekanlarına götürülebildikleri bir dönem.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis (AMH) cezasından infazını tamamlayıp tahliye edilen Ahmet Oral, basına verdiği demeçte, 1993 yılında tutuklandıktan sonra cezaevine götürülmek yerine işkencehaneye dönüştürülmüş sorgu mekânında 2 hafta işkence gördüğünü anlattı.[12] Duvarları görünmez kıldım diyen bir diğer tutsak Nusret Yıldız verdiği röportajda; 19 yılını geçirdiği Erzurum cezaevinde ilk 9 ay sürekli işkenceye maruz kaldığını söyledi.[13] Birçoğu cezaevindeki ilk günlerinde ağır işkenceye maruz kaldıklarını ve bunun bir terbiye etme aracı olarak kullanıldığını ifade etti. Seçimlerin yapılabilmesi, hiçbir zaman askeri rejimin tasfiyesi anlamına gelmedi. Askeri rejim ürünü 12 Eylül mevzuatı ve uygulaması, hâlâ tasfiye edilmemiş olup bugüne kadar uzanmaktadır.

İnfaz mevzuatı gereği, yargılaması bitip AMH cezası alan tutsağın cezaevindeki tüm koşulları değişir. AMH cezası alanların infaz rejimi ağır tecridi içeren bir rejimdir. Aslında idam cezası kalkmasaydı idam edilecek olanlar tek kişilik hücrelere götürülürler. Tek kişilik özel güvenlikli ayrı bir odaya alınırlar. Havalandırma haftada 1 saattir, 15 günde bir 10 dakika telefon hakkı ve biri açık biri kapalı aile görüşü yapabilirler.[14] Spor ve diğer etkinliklere, cezaevi koşulları ve iyi hal durumlarına göre katılabilir. Normal koşullarda saat sınırlamasına tabi olmayan avukat görüş hakkı, artık sadece hafta içi mesai saatlerinde kullanılabilir. Tabi ki ziyaret eden avukat “davası bitti neden hala ziyaret ediyorsun o zaman sen de örgüt üyesisin” diye suçlanmaz ise. Cezaevi idarelerinin ve savcılıkların, davası bitmiş tutsağın artık avukat ihtiyacının olmadığı, kişiyi ziyaret eden, infaz dosyasını takip eden avukatın da yasadışı örgütsel çalışma kapsamında bunu yaptığına dair genel kanı ve önyargısı, infaz süreçlerine takip eden avukatların kimi zaman “cezaevi dış koordinasyonu” suçu ile suçlanması ve soruşturmaya maruz kalmalarına sebep olmaktadır.

Gazete, radyo, kitap yasakları, keyfi disiplin cezaları, iletişim yasakları, duvarlar içinde yeni duvarlar oluşturmakta. Mevcut yargı süreçleri gibi eşitsiz, belirsiz, hukuki güvenlik ilkesinden azade hale getirilmiş infaz rejiminde, tutsakların çoğunun, sonuçsuz kalacak yasal itiraz yollarını, sonuna kadar kullanma kararlılığı inadı, içerideki yaşamı nasıl anlamlandırdıkları ile de ilgili. Birçoğu AYM ve AİHM başvurularını tek başlarına yapabilecek uzmanlığa geldi. Dosyaları takip eden avukatların yılgınlıkları ile de baş edebilen bu inadın, bazı yolları açtığına görmek de ayrı sabır gerektiriyor. Bizleri, bekler durumda olmayan bir sabretmenin şahitliğine davet ediyorlar.

Asmayalım da besleyelim mi[15] diyen siyaset asmadığını beslemiyor da.

Cezaevinin günlük verdiği yemekler genelde 1-2 tur işlemden geçmeden yenebilecek duruma gelmiyor. Tutsaklar ek beslenmelerini de satın almak zorundalar. Paraları yok ise verilen yemek ile yetinmek zorundalar. Bu yemekler de bedelsiz değil. 30 yıl sonunda dışarı çıktıklarında devlet iaşe bedeli için kendileri veya aileleri hakkında icra takip işlemi yapmıştır bile. Cezaevlerinde elektrik faturasının yüksekliği de en çok şikâyet edilen konulardan.

Son 5-6 yılda AKP iktidarı ve devletin keşfi olan cezaevinde yakınına tanıdığına veya tanımadığı ama içerdeki yakınının bildiği yoksul tutsağa para yatıranın örgüt üyeliğinden soruşturma ile karşılaşması uygulaması, iadeli taahhütlü bir postanın dahi 100 TL’yi geçtiği düşünüldüğünde, başka bir işkence etme yöntemi. Tüm Türkiye’de bu şekilde açılmış yüzlerce soruşturma var. Sosyal dayanışmayı yok eden, insanları bildiği halde yardım edememenin utancı ile yalnızlaştırmaya çalışan bu haksız soruşturmalar birçok tutsak yakınını da mağdur etti.

Kimi zaman derler ya, bir ülkenin toplumsal yapısını, sosyolojisini anlamak için trafik düzenine bakın. Bir ülkedeki despotizmi, baskıyı anlamak için de en berrak ve gerçek veriyi kapatılma mekanlarındaki idari ve yasal rejim verir.

30 yıl boyunca ülkedeki siyasi çalkantıların, içeridekileri nasıl hızlı ve sert etkilediğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Koğuş sisteminden F tiplerine geçiş, politik tutsaklar için tecridin en ağır yaşanacağı dönemlerin de başlangıcı oldu. Var olmalarının, siyasi ve toplumsal akıllarını korumaya ve geliştirmeye bağlı olduğuna inanan tutsaklar için F tiplerine sevkin sonuçları da ağır oldu. Cezaevlerine yönelik bir nevi darbe idi. Asıl amacın güvenlik değil, incelikli tecrit ile kişiliği bölme, zihnen ve ruhen etkisiz hale getirme olduğu açık idi. Şimdilerde ise, sinsi bir tecrit politikasının ürünü olan ve ağırlığı, sonuçları kamuoyunda hala tam anlaşılamamış olan S ve Y tipi cezaevleri gündemde.

3 kere hücre cezası alan tutsağın koşullu salıverilme hakkı da ortadan kalkmaktadır. 30 yıl anlatılan koşullarda kalan bir tutsağın bu cezayı almama ihtimali oldukça düşük. 3 hücre cezası nedeni ile koşullu salıverilme hakkı ortadan kaldırılan birçok tutsağın başvurusu Anayasa Mahkemesi önünde.

AMH cezasından yatmış ve tahliye olmuş Musa Şanak, cezaevi yaşamını bedensel, düşünsel ve ruhsal sağlığı koruma mücadelesi olarak tanımlamaktadır. [16] 30 yıllıklar çıktıklarında felsefede, edebiyat, tarih, dil konularında inanılmaz gelişkin kişilikler olarak karşımıza çıktı. Sıklıkla karşılaştıkları “bunca yıl, nasıl fiziki ve akli sağlığınızı koruyabildiniz” sorusunun cevabı, dışarı çıkmaya değil, haysiyetli varoluşa dair büyük bir çaba olsa gerek. İçerdekinin sınırının artık kendi zihni olması ve müdahale edebilme yetisine kavuşması.

SÜRGÜNLER

Türkiye’nin her yerinde Yüksek Güvenlikli (YGC) cezaevi yok. Ankara, Adana, Antalya, Burdur, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, İzmir, Kırşehir, Konya, Tekirdağ, Van illerinde YGC’ler var.[17]  Hükmü açıklanan YGC’ye gönderilir. Cezaevi politikası gereği dönemsel olarak sürgüne maruz kalırlar. Sürgün/cezaevi değişikliği, tutsak için geçici evinin barkının dağıtılması, başına yıkılmasıdır. Fiziki olarak da gerçekten böyle olur. Kitaplarını, notlarını, çalışmalarının bir kısmını almayı başarabilen şanslıdır. Nakledildiği cezaevine eşyalarının gelmesi için 2 yıl, 3 yıl uğraşanlar var.

Devletin cezaevi politikası gereği bu tutsaklar ailelerinin bulunduğu cezaevine değil daha uzak yerlere sevk edilir. Çoğunun ailesi Kürt illerinde yaşamaktadır ve cezaevine ulaşma, görüşe gidebilme, yaş, hastalık ve yoksulluk gibi nedenlerle zordur. Cezaevi ziyaretlerinde hakarete darba maruz kalmayan aile sayısı da oldukça az.

AMH tutsağı, yaşamı yeniden kurmanın erbabı olur. Belki de o nedenledir, tahliye olduklarında alışmaya çalışmaktan ziyade , hayatı yeni formunda yeniden kurmanın araçlarına bakıyorlar. Büyük çoğunluğu hayatı karşılama biçimleri ile, aklen, ruhen ve fiziken var olmuşlar. Ve onlarla ilişkilenmek, zaman geçirmek, ister istemez neoliberalizmin tarumar ettiği hayatlarımızı gözden geçirmemize neden olur. Paylaşan, tanımadığına dahi yoldaşlık eden, elindeki son ekmek parçasını, kalemi, kağıdı yan hücredekine ulaştırmak için infazını dahi yakabilenin naifliği ve mütevazılığı, durmaya ve düşünmeye sevk eder.

En nihayetinde bir kişiyi ölümden daha çok korkutan şey nedir? Unutulmaktır. Cezaevindeki bir tutsak da unutulmaktan, sesinin duyulmamasından korkar.[18] 32 yılının 8 yılını tecritte geçiren Soydan Akay “her gün aynı şeye maruz kalıyorsun ve her gün bir anlam üretmek zorundasın” demiş röportajında.

Bir tutsak “15 yılın sonunda ailemle açık görüş yapabildim” demişti. Çocuklarını cezaevi önünde karşılayabilmek için öl(e)meyen annelerin varlığını bilmek, insana dair bazı bilgilerimizi yerle yeksan etmeye yeter.

Dışarıdakiler olarak yaşadığımız sorunlarla baş etme biçimlerimiz, başvurulan terapiler, yaşamı anlamlandırma çabamızda dış dünyanın sınırları ile içerdekilerin sınırının kendi zihni olmasındaki diyalekt, içeriden çıkanla karşılaşmalarda üzerinde düşünmeye ve anlamlandırılmaya muhtaç bir durum yaratır. AMH hükümlüsü olup tahliye olmuş olan Erdal Laçin’in dediği gibi “yaşam ve mücadele devam ediyor, dışarı çıkma farklı bir yola çıkmış olma duygusu gibi..”[19]

30 Yıllık Tutsaklık: “Müebbetlikler” - Nuray Özdoğan | Birikim Yayınları


[1] Müebbet hapis cezası alanlar için koşullu salıverilme(iyi halli kabul edilmesi halinde erken tahliye hakkı)süresi 24 yıl ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar için 30 yıl.

[2] https://www.mezopotamyaajansi43.com/tum-haberler/content/view/275199

https://www.evrensel.net/haber/526191/30-yillik-mahpusun-tahliyesine-pismanlik-engeli

https://artigercek.com/guncel/pisman-misin-sorusu-soruldu-ayip-degil-mi-cevabi-veren-30-yillik-mahpusa-6-ay-ceza-verildi-314564h

[3] 19/10/2006 tarihli (B. No: 66354/01) kararı ile

[4] 17.07.2018 tarihli 2014/2894 nolu kararı ile: https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/2894

[5] https://t24.com.tr/haber/tahliye-kapisi-sadece-onlara-acildi-cezaevlerindeki-hizbullahcilar-serbest-birakildi,822388

[6] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” başlıklı Dördüncü Bölüm, “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı Beşinci Bölüm, “Milli Savunmaya Karşı Suçlar” başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz.

[7] 2005 düzenlemesinden önce ceza almış olan ağırlaştırılmış müebbetler 36 yıllık sürelerini doldurup tahliye olabilme olanağı var iken Kobane davası, Gezi davası gibi davalarda TCK 302 ve 309. Maddesinden ceza alanların cezalarının kesinleşmesi halinde ömür boyu cezaevinde kalma gibi akıldışı bir durumla karşılaşabileceklerdir.

[8] Ömür boyu hapis cezasının kabul edilemeyeceği, 25 yılın sonunda her mahkum açısından tahliye koşullarının yeniden değerlendirilmesi, şartlı tahliye hakkının tanınmasına dair hak.

[9] Başvuru no: 24069/03, 197/04, 6201/06 ve 10464/07). Karar 14 Ekim 2014 tarihinde kesinleşmiştir.

[10] Bugün ile bir karşılaştırma içeren bir tespit değildir.

[11] DAL,Derin Araştırma Laboratuvarları Emniyetin bodrumlarında kurulmuş sorgu mekanları idi. https://www.milliyet.com.tr/gundem/dal-in-belgesi-var-ama-kendisi-yok-1660832

[12] https://www.youtube.com/watch?v=KDhuNMRR9IE

[13] https://www.youtube.com/watch?v=oElY_EAaXTM&t=612s

[14] Büyük çoğunluğu özellikle hükmün kesinleşmesi ile nakledildikleri cezaevlerinin, ailelerinden çok uzakta mesafede olması nedeni ile artık yaşlanmış anne ve babalarını göremediler. Bir kısmının da ailesi yollarda çeşitli sebeplerle hayatlarını kaybetti. Musa Şanak’ ın annesi gibi, https://www.youtube.com/watch?v=CgTAha71yf0

[15] Kenan Evren’in yaşı büyütülerek idam edilen çocuk, Erdal Eren için söylediği söz.

[16] https://www.youtube.com/watch?v=CgTAha71yf0&t=4s

[17] Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 01 Haziran 2023 tarihli verilerine göre; 19 Adet Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu ve 7 adet S Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumları açılmıştır. https://www.ihd.org.tr/wp-content/uploads/2023/09/YGC-ve-S-Tipleri-Raporu-.pdf  

[18] https://bianet.org/haber/ilhan-sami-comak-ozgur-bir-sair-olmayi-tahayyul-ederek-30-yil-gecirdim-302351

[19] https://www.youtube.com/watch?v=78_dwyHlgMA 


Editör: N. Cingirt
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Altan Öymen hayatını kaybetti
Kültür Sanat
19.07.2025
Altan Öymen hayatını kaybetti
YKS sonuçları açıklandı!
Gündem
19.07.2025
YKS sonuçları açıklandı!
Cumhuriyetin en zor eşiği
Her Taraf
19.07.2025
Cumhuriyetin en zor eşiği
Türk, Kürt, Arap dayanışması
Her Taraf
19.07.2025
Türk, Kürt, Arap dayanışması