Terörist Dediğin Kuş Misali: Bugün Bana, Yarın Sana
Terörist Dediğin Kuş Misali: Bugün Bana, Yarın Sana
29.05.202506:46
Haber Merkezi
136

Mehmet Uçum’un temsil ettiği kafa yapısı, ötekileştirici ve rencide edici bir dille TMK’yı silah olarak kullanıp, halen siyasi mahpusları terörist diye yaftalayabiliyorsa isterseniz Norveç’ten anayasa ithal edin, bu ülke bir milim ilerlemez. Gelinen noktada kabine değişikliği de yetmeyecektir

Bu ülkede garabet bir kanun var: Terörle Mücadele Kanunu (TMK). Öyle bir kanun ki keyfe keder eğilip büküldüğünde, basın açıklaması da terör eylemi sayılabilir, çıplak ayakla dolaşmak da. Ve kanunda yer alan terör tanımı ne kadar sorunluysa boşluklar da o kadar fazladır. Mesela iktidara gelenler, istedikleri her yapı ve kesimi terör örgütü, yasal ve legal her eylemi terör eylemi, ifade özgürlüğünü kullanan her bireyi de terörist ilan edebilirler boşluklardan faydalanarak.

Mehmet Uçum’un çirkin dili

Amacım TMK üzerine araştırma yazısı yazmak değil, Cumhurbaşkanı danışmanı Mehmet Uçum’un tercüman olduğu bir anlayışın dayandığı çürük temellere dikkat çekmek.

Ne demişti Uçum; “Türkiye cezaevlerinde siyasi tutsak yoktur.” Onların hepsi teröristtir, demek istemişti aslında. Ne kadar barışçı, karşındakini rencide etmekten kaçınan, itinalı bir dil! Bu özen ve hassasiyet göz yaşartıcı doğrusu.

Oysa gerçek hiç de Uçum’un söylediği gibi değil. Tersine TMK ve benzeri kanunların yürürlükte olduğu ülkelerde, herkes her an terörist ilan edilebilir. Kerteriz ise kimin iktidarda olduğudur. İktidara gelenleri, muhalifini terörist ilan edebilecek tüm yetkilere sahip kılar bu yasa. Öyle ki kadın katilleri ya da onlarca çocuğa tecavüz eden failler malum sıfatı taşımazken, yaşadığı ülkenin koşullarını ve iktidarların politikalarını eleştiren üniversite öğrencileri, rahatlıkla terörist sayılabilir. Hatta cezaevlerinde bu öğrencilerle karşılaşan katiller, onlara “terörist” deme ve ötekileştirme hakkına sahiptir. Bu hak onlara devlet tarafından bahşedilmiştir.

CHP’nin terörist körlüğü

Bizler yıllardır TMK’nın kaldırılması gerektiğini söyler, yazar dururuz. Tüm bu uzun ve acılı yıllar boyunca mesela CHP, hep görmezden gelmiştir talebimizi. Bugünün tablosunda ise bizzat CHP yöneticileri terörist ilan edilmekte, hatta terör örgütü üyesi olarak nitelendirilmektedir. Başkalarının terörist sayılıp acı çektiği zamanların konforunu yaşarken halinden memnun ve duyarsız olan elitler, gerçekleri görmeye başladıklarındaysa çok geçtir maalesef. Zira bu ülkeyi çok seven, demokratikleşsin diye emek harcayan, yoksul halkın yanında saf tutan ve bu nedenle ağır bedeller ödeyen kesimler için artık tüm elit zümreler, güvenilirliklerini yitirmiştir ve yoktur bir farkları.

Şimdi Uçum, binlerce insanı bu kadar rahat terörist ilan edebiliyorken hatırlatalım, eskiden yan yana durduğu Cemaatçiler bugün terörist kategorisinde. Yarın iktidara CHP gelse tüm Ak Partililer, Allah korusun Zafer Partisi iktidarı alsa ülkenin yüzde ikisi dışında herkes terörist sayılmayacak mı? Kısaca TMK ve onu yapanların kafa yapısı hüküm sürdükçe, bu ülkenin her evladı bir gün terörist olma “ayrıcalığına” erişecektir. Dün herkese terörist diyenler, bugün terörist yaftasını çoktan yediler. Bugün terörist sıfatını olur olmaz kullananların ise yarın terörist olmayacağının hiçbir garantisi yok.

Kişiler değil denetim, tekçilik değil katılım

Gelişmişlik ve demokratikleşme, kurumlarla, yasalarla, katılımla, en önemlisi yasalarla hayat arasındaki bağlantının kurulması ve güçlü denetim mekanizmalarıyla mı ölçülür, yoksa kişilerin emri, yetkisi, sözleri, vaatleriyle mi?

Türkiye’de uzun süredir ikincisi hüküm sürüyor. Kurumların işlev ve işlerliğini, güçlü denetim mekanizmalarının varlığını, yasalarla hayat arasındaki kopuklukları sorgulamaya değil, trajik şekilde siyasetçilerin iki dudağı arasından çıkan sözlere kilitleniyor herkes.

Öte yandan mükemmel olmasalar, pek çok iki yüzlülük ve ayrımcılık barındırsalar da bugün demokrasi açısından en ileri seviyeyi, uluslararası anlaşmalar oluşturuyor. Tabii Türkiye’nin de altında imzası bulunan bu anlaşmalar, iç hukukla direkt çelişki halindedir.

Sadece kâğıt üstünde kabullendiğimiz uluslararası hukukun terör tanımıyla bizim kanundaki tanım ise 180 derece farklıdır zaten.

İşte tam da burası, zurnanın zırt dediği noktadır. Bırakınız TMK gibi her an herkese saldırı aracı olarak kullanılabilen, uluslararası anlaşmalarla çelişen, hatta Avrupa Birliğine alınmamamızın nedenleri arasında sayılan sorunlu yasaları, en olumlusu, mesela 6284 dahi kâğıt üzerinde kaldıktan sonra hiçbir anlam ifade etmeyecek, TÜİK’in enflasyon rakamları misali hayattan kopuk şekilde boşlukta salınacaktır.

Gerçekte ise bizim ağır, hantal, hükmetmeye dayalı, haklardan çok ödevleri önceleyen devlet geleneğimiz, yine her daim kendine düşmanlar bulacak, onları terörist sayacak, savaşacak da savaşacaktır.

Buradan iki sonuç çıkarılabilir. Birincisi, TMK gibi devri dolmuş, uluslararası alanda ülkeyi geriye çeken ve cezaevlerinde pek çok insanın mağduriyetine neden olan yasaların değişmesi elzemdir. İkincisi ise pratiğe geçirilmedikten ve sadece ambalaj olarak kullanıldıktan sonra dünyanın en özgürlükçü anayasası yapılsa, hatta Norveç’ten anayasa ithal edilse dahi yine hiçbir şey değişmeyecektir.

Peki, bugün Türkiye’nin ihtiyacı, karşıtını terörist diye yaftalamak ya da binlerce masumun günahını almak mıdır, yoksa ağır, hantal, işlevsiz mekanizmalarla devri dolmuş yasalardan kurtularak, demokratikleşme ve barış için samimi adımlar atmak mı?

Ülkeyi, yönetenlerden daha çok seviyoruz

Açık konuşalım; biz Türkiye’nin yarın ne yiyeceği, bir ay sonra nasıl geçineceği meçhul insanları, yoksulları, ülke üzerine laf söylemek, yönetime katılmak için zerre kadar hak verilmemişleri, sürekli kusulan ve bedel ödetilenleri, bu ülkeyi yönetenlerden daha çok seviyoruz.

Bunu kabul etmelisiniz. Zira başka türlü hiç kimse bunca ağır koşullar altında, barış ve demokrasi için çaba harcamaz. Her türlü acıyı çektirenlere, her şeye rağmen kredi tanımaz. Barış ve demokrasinin, tüm ezilenlerin, yoksulların çıkarına olacağını öngörerek halklar için uğraşmaz. Yetkili ama sorumsuz ve sevgisizlerin, halkların refahı ve nefesi yerine cebinin, gücünün derdine düşenlerin ufak bir adım atması için de sayısız fedakârlıkta bulunmaz.

Şimdi Mehmet Uçum ve benzerleri, bu ülke için ne yapmış, hangi yokluklarla savaşmış, neler çekmiş ama yine de sevmiş ve emek harcamış bilemeyiz, lakin şunu gayet iyi biliyoruz ki Türkiye cezaevlerinde, yaşadığı topraklar kalkınsın, halkların yüzü gülsün, eşit ve adil şartlar oluşsun diye şiddete bulaşmadan mücadele eden, haksızlıkları eleştiren, mağdurun yanında saf tutan ve asla menfaatini düşünmeyen binlerce insan var. Onların hiçbiri terörist değil, adları siyasi mahpus.

Pek çoğu hasta, hatta ölmek üzere. Cezaevleri, dışarıdaki yetkililerin günahlarının yüzde birini bile işlememiş masum kadınlar ve çocuklarla dolu. Bundandır ki hiç kimsenin onları tek cümleyle terörist ilan etmeye hakkı yok.

İktidarın sorumlulukları

Barış sürecinde taraflara eşit ve saygılı yaklaşmak, kimseyi rencide etmemek adına her kelimeyi tartıp biçerken biz, birilerinin bu kadar pervasız olması asla kabul edilemez.

Adım atmak yerine terörist kelimesini tedavüle sokmaya çalışanlar, bu ayıplarını, geçmişte yaşanan kanlı terör eylemleri veya 15 Temmuz darbe girişimiyle perdeleyemez. Zira cezaevlerindeki binlerce mahpus, bu suçların hiçbir yerinde yer almamaktadır.

Hatırlatalım; ülke ve halklar için atılacak demokratik adımlar ya da cezaevlerinde ölümle pençeleşen mağdurların kaderleri, iktidar partilerinin sorumluluğundadır. Olması gerekense bu adımları, herhangi bir örgütün silah bırakmasına veya feshine karşılık atmak değildir. Ülkesini, halklarını seven, sorumluluk sahibi herkes, zaten böyle davranmalıdır.

Lakin gelinen noktada hasta mahpusların tahliyesi için dahi sürekli çaba göstermek zorunda kalıyor, olması gerekenleri bin bir defa anlatıyor, hayata geçirilmeleri için emek harcıyoruz.

Böyle olmaz. Şimdi siz de elinizi taşın altına koymalısınız, burnundan kıl aldırmayan pek sayın yetkililer. Çünkü halklar artık nefes almayı, geçinebilmeyi, her an terörist ilan edilme kaygısı olmadan, bu ülkede eşit ve adil bir şekilde yaşamayı, ödevlerden önce hakların gelmesini, artık kavramları değil gerçekleri konuşmayı istiyor.

İşin özü; bizlerin barış ve demokrasi için sade vatandaş olarak harcadığımız çabayı, Mehmet Uçumlar da harcarsa ancak, Türkiye‘de reformlar gerçekleşir.

Samimiyet pratikle ölçülür, değişim ise sadece lafla olmaz. Bu nedenle demokrasi ve değişim isteyenler, öncelikle kendi kafa yapıları ve günahlarıyla yüzleşmeli, aşağılayıcı ve rencide edici bir dil kullanmaktan da hemen vazgeçmelidir.

Kabine değişimi demiştik

Tüm bunların yanı sıra birkaç haber de verelim. Kabinede bir değişiklik öngörüldüğünü 14 Mayıs tarihli yazımda belirtmiş, değişikliğin bayramdan sonra hayata geçirileceğinin altını çizmiştim. Ankara kulislerinden gelen haberler, dediklerimi doğruladı.

Kabine değişikliği, muhtemelen haziran ayı ortalarında hayata geçecek. Şimdiki kabineden sadece iki bakanın yerinin sabit olduğu konuşulanlar arasında. O isimler, Hakan Fidan ve Murat Kurum. Mehmet Şimşek’in, kendi isteğiyle bakanlıktan ayrılacağı anlaşılırken, diğer bakanların hiçbirinin kalıcı olmayacağı da görülüyor.

Artık iyice yapboza dönen bir eğitim sisteminin yanı sıra tarikatçı kadrolaşmalar da söz konusuyken Millî Eğitim Bakanlığının ve sorun yumağı sağlık sistemini düzeltmek yerine sansasyonel açıklamalarla öne çıkan Sağlık Bakanlığının Menzil tarikatından uzak tutulması, yeni kabinede dikkat edilmesi gereken önemli noktalar arasında. Tabii Bolu Kartalkaya faciasında payı bulunan Mehmet Nuri Ersoy’dan kurtulmamız da olumlu olacaktır.

Öte yandan kamuoyunda, Berat Albayrak ve Süleyman Soylu’ya ilişkin yapılan yorumlara katılmıyorum. Tersine iki ismin de yeni kabinede yer alma şansı yok denecek kadar az.

Yeni isimler, muhtemelen bayram sonrası netleşmeye başlar, ben de sizlerle paylaşırım.

Ve belirtmeliyim ki gelinen noktada sadece kabinenin değişmesi asla yeterli olmayacaktır. Görevine son verileceklere, Mehmet Uçum gibi danışmanlar da eklenmeli, bürokrasinin her alanında, açık görüşlü, liyakatli, halkla ve ülkeyle bağını koparmamış kadrolar tercih edilmelidir. Aksi takdirde demokratikleşme adımlarının, bir ileri iki geri giden mehter takımına benzemesi kaçınılmaz olur.

ALIHAN GENÇAY

Terörist Dediğin Kuş Misali: Bugün Bana, Yarın Sana - Platform 24


Editör: N. Cingirt
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.