
Ortadoğu hiçbir zaman sakin, durgun ya da çok öngörülebilir olmadı ama içinden geçtiğimiz süreç bölgenin fazlasıyla derin ve güçlü bir değişim yaşadığını söylüyor.
Bundan iki sene önceki aktörler, güç dengeleri, beklentiler, bölge dışı ülkelerin öncelikleri neredeyse tümüyle bambaşka bir noktaya evrildi.
7 Ekim 2023’te Hamas’ın saldırıları ile başlayan deprem biraz durulmuş gibi görünse de İsrail’in Gazze dışında saldırılarına son vermeye niyeti görünmüyor. İsrail çevresindeki ülkelere ve Filistin’e saldırmadan var olamayan, savaş ve silahın olmadığı bir güvenlik mimarisi hayal edemeyen, barışla yaşayamayan bir ülke. Bunun İsrail’e asla güvenlik getirmeyeceği ayrı bir konu ama Netanyahu’nun temsil ettiği saldırgan ve zehirli güvenlik algısı diğer ülkeleri de doğrudan etkiliyor.
İsrail konusuna virgül koyup Suriye’ye geçersek son iki sene de en ağır dönüşümün yaşandığı ülke orası.
Bundan iki sene önce Şam’da başkanlık sarayında olan Beşar Esad artık yok. Yerine gelen Ahmet El Şara en son Moskova’da Putin’le görüştü ve Esad’ın iadesini talep etti. Bir zamanların eli kanlı diktatörünün geleceği artık ülkeler arası pazarlıklardaki kullanım değerine bağlı.
Esad’ı ayakta tutan en güçlü aktör Rusya başkasını zorlaması ile değil ama Ukrayna savaşının Putin’in önceliklerini değiştirmesi ile Suriye’de oyun kurucu olmaktan vazgeçmiş durumda.
Asimetrik tehdit algısı yüzünden Sünni dünyası ile kendisine bağlı militer yapılar aracılığı ile savaşan İran, İsrail ile girdiği sıcak çatışma sonunda ne Suriye’de ne de diğer bölge ülkelerinde eski gücüne sahip değil. Lübnan ve Suriye’nin en önemli askeri gücü Hizbullah ağır İsrail saldırıları ile büyük oranda güç kaybetti.
Suriye’de eski rejimin devrilmesi ve dış aktörlerin çekilmesi ile oluşan boşluğu Şam’ın yeni yönetimi dolduruyor. El Şara’nın başkanlığındaki yeni iktidar Suriye’yi yeniden inşa etmek için uluslararası alandaki meşruiyetinin de katkısı ile yol almaya çalışıyor.
El Şara’nın önünde üç temel sorun var. Birincisi ve en ciddisi profesyonel bir cinayet şebekesi olarak ülkeyi yöneten Esad yönetiminin ve iç savaşın geride bıraktığı büyük enkaz. Ülkedeki tüm altyapıdan devlet kurumlarına kadar neredeyse her şeyin sıfırdan inşa edilmesi gerekiyor. Bunun için Şam’ın ihtiyacı olan istikrar ve para. Bunların ikisi de an itibarıyla çok kırılgan gelişmelere bağlı.
İkinci büyük sorun İsrail. Her an Şam’ı vurabilen, Dürziler üzerinden ülkenin bütünlüğünü tehdit eden İsrail Suriye yönetiminin meşruiyetini sürekli sorgulanır kılıyor.
Yeni Suriye yönetiminin önündeki üçüncü sorun alanı ise Esad’ın anahtar teslimi ülkenin üçte birini devrettiği YPG. SDG şemsiyesi ile Arap aşiretlerini de içerdiğini iddia etse de bu PKK’nın ana aktör olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
ABD desteği ile IŞİD’le savaşan ve bunun getirdiği meşruiyet ile “sakıncalı müttefik” konumunda da olsa önemli bir zemin tutan SDG bölgenin iki yılda geçirdiği dönüşüm hiç olmamış gibi yaşamak istiyor.
10 Mart mutabakatına rağmen hala asker toplayan, mevzi kazan, 7 aydır çekilmesi gereken yerlerin çoğunda işi ağırdan alan ve ancak ABD baskısı ile müzakereleri sürdüren SDG yeni Suriye ve yeni Ortadoğu yokmuş gibi davranmak eğiliminde.
ABD Büyükelçisi Tom Barack’ın zorlaması ile son bir haftadır yeniden hızlanan görüşmeler beklentileri yükseltmiş olsa da herkesin aklındaki soru Mazlum Abdi’nin verdiği sözleri ne kadar tutabileceği. Şimdiye kadar Şara ile buluşan, Ankara tarafından belli bir meşruiyete sahip olan Abdi’nin YPG içerisindeki zayıf konumu yapılan açıklamaların altını boşaltıyor.
Suriye’deki Kürt yönetimi denilince akla gelen haliyle Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi.
Ancak arada kolay telif edilemeyecek farklar var. Irak’ın en büyük beş şehrinden ikisi Kürt, Erbil ve Süleymaniye. Altıncı ise Kerkük, orada da ciddi Kürt nüfus var. Üstelik Erbil tarihsel olarak Kürt nüfusunun siyasi ağırlık noktasında duruyor. Suriye’nin ilk beş şehri arasında ise Kürt olan yok. Buna rağmen YPG Arap şehirleri olan Rakka ve Deyrizor’un kaderi hakkında söz hakkını kendisinde görüyor.
Kuzey Irak’ta KDP ve KYB başta olmak üzere farklı Kürt gruplar arasında zor da olsa bir denge var. Suriye’de ise YPG kendisinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımıyor. SDG’nin sadece isminde demokrasi var.
Irak’ta petrol gelirleri büyük oranda Bağdat’ın kontrolünde. Suriye’de ise YPG ülkenin yeniden inşası için hayati önemdeki petrol yataklarından her yıl yüz milyonlarca dolar gelir elde ediyor.
Bunu paylaşmak konusunda da gönülsüz.
YPG’nin IŞİD ile mücadele bağlamında kendisine açılan alandan vazgeçmek istememek anlaşılır. Ancak o alan ne Suriye’nin geçmişi ile ne bugünü ile ne de Ortadoğu jeopolitiği ile uyumlu. Bir tarafta 10 Mart anlaşmasının takvimi daralıyor. Diğer yanda da Türkiye’de PKK’nın silah bırakması sürecinde Suriye tüm adımları yavaşlatan bir etkide bulunuyor.
Son açıklamalar olumlu bir gelişme potansiyeli taşıyor. Ancak sahici bir çözüm, sürdürülebilir istikrar ve Türkiye’yi de içeren sağlıklı bir denge için yıl sonuna kadar SDG’nin içinde bulunduğu zaman kapsülünden çıkması gerekiyor.
OSMAN SERT / KARAR
Editör: N. Cingirt
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.