Hüseyin Kocabıyık: Tüm yaşananlar Erdoğan’ın arzu ve isteklerinin eseri
Hüseyin Kocabıyık: Tüm yaşananlar Erdoğan’ın arzu ve isteklerinin eseri
5.09.202506:09
Haber Merkezi
49

Türkiye’nin yakından tanıdığı yazar, gazeteci ve siyasetçi Hüseyin Kocabıyık, Türkiye gündemine dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Kocabıyık, özellikle 19 Mart tarihinde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik soruşturma sürecinde verdiği tepkiden dolayı asla pişmanlık duymadığının altını çizdi.

Hüseyin Kocabıyık, 2015-2018 yılları arasında AK Parti’den iki dönem İzmir milletvekili olarak TBMM’de yer aldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik yürütülen soruşturma sürecini eleştirdiği için AK Parti’den ihraç edildi.

1995-1999 yılları arasında Başbakan başdanışmanı sıfatıyla 53-54 ve 55. Hükümetlerle de çalışan, Türkiye’nin yakından tanıdığı yazar, gazeteci ve siyasetçi Kocabıyık, Türkiye gündemine dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Kocabıyık, özellikle 19 Mart tarihinde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik soruşturma sürecinde verdiği tepkiden dolayı asla pişmanlık duymadığının altını çiziyor.

The Turkish Post okurlarını AK Parti eski milletvekili Hüseyin Kocabıyık ile baş başa bırakıyoruz…

“ASLA PİŞMAN DEĞİLİM”

Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve soruşturmalar kapsamında gözaltına alınmasıyla ilgili olarak Erdoğan’ı eleştirdiğiniz için, üyesi olduğunuz AK Parti’den ihraç edildiniz. Bu kararınızdan dolayı hiçbir pişmanlık yaşadınız mı?

Asla, niçin pişman olayım? Bu ihraç gerekçeleri dikkate alındığında benim hayatımın en onur verici hadiselerinden birisi.

12 Eylül 1980’de 17 yaşındayken askeri darbeye direndiğim için hapse girdim; 30’lu yaşlarda sivil seçilmiş iktidarı devirmeye çalışan sivil-asker koalisyonuna karşı mücadele ettiğim için defalarca yargılandım. Hükümet danışmanı olarak, gazete yazarı olarak yüzlerce dava da yargı önüne çıktım. Bunların tamamı demokrasi ve hukuk mücadelesi verdiğim içindi.

60’lı yaşlara geldim, bir emekli olarak maalesef demokratik bir hukuk düzeninin geçerli olduğu bir ülkede yaşama mutluluğuna sahip değilim. Şu an da hakkımda açılan davalarla uğraşıyorum yine. Demokrasi ve hukuk adına iktidara gelmesinde katkım olan AKP, demokrasi ve hukuk mücadelesi verdiğim için ve AKP’yi kendi kuruluş ilkelerine sahip çıkmaya çağırdığım için beni ihraç ettiyse bu benim için onur, onlar için hiç iyi bir profil değil.

AK PARTİ’DE SİYASET YAPANLAR BİR MENFAAT ALANI TAHSİS EDİLİYOR”

Sizin düşüncenizde olan pek çok AK Partili milletvekili ya da eski siyasetçi var. Ancak onlar sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu sessiz yaklaşım tarzının altında sizce, vekillerin kendileri ya da aileleri ile ilgili bazı kazanımları kaybetmeleri yatıyor olabilir mi?

AKP yönetimi ve Erdoğan şöyle bir siyaset tarzı geliştirdi: AKP’de siyaset yapan herkese bir menfaat alanı tahsis ediyor. Kiminin çocuğuna, kiminin gelinine, kiminin damadına. Çoğu kez de siyasetçinin kendisine. Kişi herhangi bir eleştiri veya muhalif bir söz ve tutum sergilediği vakit imtiyazlarını anında kaybedebiliyor. Tabi eş, yakın, akraba da…

Dolayısıyla AKP’de benim gibi sesini çıkaracak biri çıkmaz. Çıkmaz çünkü kimse kendilerine açılan çıkar hesabının kapanmasını istemiyor. Demokrasi ve onur mücadelesinde önce “vazgeçmeyi” göze alacaksınız. Nitekim yargı ve demokrasi yozlaşmasını eleştirdiğim gün bana cezayı kestiler.

“YAŞANAN TÜM GELİŞMELER, ERDOĞAN’IN ARZU VE İSTEKLERİNİN ESERİ”

İstifa açıklamanızda “Ben Tayyip Erdoğan’ın muhalifi değilim, AK Parti’nin de muhalifi değilim. O gün hangi demokrasi mücadelesi için itiraz ettiysem, bugün de aynı nedenle sesimi yükseltiyorum.” dediniz. Size göre yargıdaki bir klik ya da danışmalar, Erdoğan’ı yanlış mı yönlendirdi?

Danışmanları Erdoğan’ı yanlış yönlendiriyor sözü bir şehir efsanesi. Türkiye’de 2010 referandumundan ve 2017 referandumundan sonra yani Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra, yaşanan tüm gelişmeler Erdoğan’ın arzu ve isteklerinin eseridir. Yeni sistemin kendi makamında biriktirdiği güç yığılması Erdoğan’ı bir bakıma baştan çıkarmıştır. Bu denetimsiz güç kullanımı onu demokrasiden otokrasiye doğru savurmuştur.

Danışmanları ve etrafı ise Erdoğan’daki bu değer ve ilke sapmasına itiraz edememişlerdir. Çünkü böyle bir itirazın bir bedeli olduğunu çeşitli örnekleriyle görmüşlerdir. Erdoğan, kendisine itiraz edenlere anında ceza uygulayan bir lider.

“ERDOĞAN GÜÇLENDİKÇE, ELEŞTİREN HERKESİ TEK TEK TASFİYE ETTİ”

Geçmiş dönemde AK Parti’nin seçilmiş vekilleri Erdoğan ile sürekli istişare toplantıları yaparken, bugün bu etkileşim son buldu. Sizce Erdoğan ile halk arasında samimi bağları koparan temel faktör çevresindeki danışmanlar mı?

Evet, Erdoğan eskiden istişare ederdi. Zaten partiyi kurarken “kolektif liderlik” sözü vermişti. Erdoğan’ın çevresine danıştığı dönemler de etrafında onu korkusuzca eleştiren insanlar vardı. Onu eleştirenlerin başına bir şey gelmiyordu. Bunlar demokrasiye inanan insanlardı.

Erdoğan güçlendikçe bu insanların hepsini tek tek tasfiye etti. Şimdi eski dönemlerden tek kişi kalmadı çevresinde. Etrafındakilere “Siz beni izleyin başka da bir şeye karışmayın“ diyor. Herkes de onu izliyor.

“YERYÜZÜNDE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME TEKNİKLERİNİ EN İYİ BİLEN SİYASETÇİ ERDOĞAN’DIR”

Size göre İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklanmalarının temel sebebi Erdoğan’a karşı Cumhurbaşkanlığını kazanma ihtimali miydi?

En ufak bir şüpheniz olmasın bundan.

Bakın ben size bir hususu açıklayayım: yeryüzünde ölçme ve değerlendirme tekniklerini en iyi bilen siyasetçi Tayyip Erdoğan’dır. Erdoğan her gün birkaç anketle toplumun nabzını tutar. Orada gördüğü trendlere uygun konuşma metinleri hazırlatır. Yine bu sonuçlara göre politika belirler. Ve Erdoğan için kampanya seçimden seçime yapılan bir faaliyet değildir. O senenin her günü, 365 gün kampanya yapan birisi. Bunu da devlet imkânlarıyla yapan birisi.

Bütün bu çabalarından sonra anketlerde Ekrem İmamoğlu’nun önümüzdeki dönem yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kazanacağını görüyor. Bu, Tayyip Erdoğan’ı korkutan bir durum. Birçok nedenden dolayı böyle bir sonucu kendisi ve ailesi için kabul edilemez buluyor.

“ERDOĞAN, YAŞADIKLARINI İMAMOĞLU’NA YAŞATIYOR”

Paylaşımınızda “19 Mart’ta İstanbul Belediye Başkanı Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na bir siyasi kumpas düzenlendi. Bunun için de yargı aktif bir şekilde devreye sokuldu” dediniz. Sizi bu kadar kesin ifadeye sevk eden neydi?

Ben siyasi tarihimizin her gününü bilen bir insanım. 1960 darbesinde, 12 Eylül’de, 28 Şubat krizinde yargının siyaseti nasıl dizayn için kullanıldığını okumuş, görmüş yaşamış bir insanım. Tayyip Erdoğan’ın siyaset yaptığı Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi yargı yoluyla tasfiye edildi. Kendi kurduğu AKP’de 2008 yılında az daha kapatılıyordu.

Erdoğan kendi yaşadıklarını şimdi rakibi İmamoğlu’na ve CHP’ye yaşatmak istiyor. Bunu da hiç gizlemiyor; açıkça, göstere göstere yapıyor. Tam bir güç gösterisi yaptığı. Düşünebiliyor musunuz? Erdoğan, hedefi neyse, önce kürsüden onu dile getiriyor ve yargıya yerleştirdiği savcılar anında harekete geçiyor. Tam bir rezalet ve Türkiye bugüne kadar böyle bir şey görmedi.

“YARGIDA MUAZZAM ÖRGÜTLÜ BİR ÇETELEŞME VAR” 

AK Parti MKYK yöneticilerinden Mücahit Birinci’nin bir şüpheliyi cezaevinden çıkarmak için 2 milyon dolar rüşvet istediği kamuoyuna yansıdı. Bir avukat bu kadar yüklü bir tahliye işine giriyorsa, yargıdaki bağlantılarından bîhaber olduğu düşünülebilir mi?

Cevap sorunuzun içinde var. Herkesin bildiğini ben size açıkça söyleyeyim: yargıda muazzam örgütlü bir çeteleşme var. Bu çete hem iktidarın siparişlerini yerine getiriyor, siyasetin tasfiye etmek istediği insanları lekeliyor ve siyasi tasfiyenin alt yapısını hazırlıyorlar hem de kurdukları korkunç paralı işler düzeni üzerinden yargılanan kişileri soyuyorlar. Namuslu savcılar bu çeteyi adalet bakanlığına şikayet ettiği halde değişen hiçbir şey olmadı.

“YARGIYA GÜVEN DİPLERDE”

Son dönemde yargının bazı rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelmesini nasıl değerlendirirsiniz? Size göre yargı, topluma güven veriyor mu?

Topluma güven vermek mi? Şaka yapıyorsunuz herhalde.

Bakın ben size gerçeği söyleyeyim: Türkiye’de son yapılan tüm anketlerde yargının güven düzeyi yüzde 15’le yüzde 20 aralığında çıkıyor. Yani dip yapmış. Eskiden en güvenilir kurum sıralamasında ilk sırada silahlı kuvvetler ikinci sırada yargı veya parlamento çıkardı. Şimdi en dipte.

“ŞAMİL TAYYAR, TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ GAZETECİLERİNDEN BİRİSİ” 

AK Parti eski milletvekili Şamil Tayyar’ın dediği gibi, yargıda bir “borsa” var mı? Kısacası parası olanlar, borsa aracılığıyla tahliye ediliyor mu? 

Şamil Tayyar’ın Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli gazetecilerden ve habercilerden birisi olduğunu hatırlatayım. Şamil Tayyar gazeteci gözlemleriyle bunu tespit etti ve açıkladı. Hiçbir Allah’ın kulu da “hayır böyle bir borsa yoktur” diyemedi. Çünkü her şey saçılıp döküldü. Ancak bu vahim iddialar ve deliller bir yargı konusu olmadı. Neden? Çünkü bu borsayı kuran ve işletenler AKP çevresiydi. Bu konunun üzerine hiç gidilmedi çünkü gidilemezdi, altından AKP çıkıyordu.

“TÜRKİYE’NİN EN MAHREM BİLGİLERİ ÇUKURAMBAR’DAKİ KAFELERDE KONUŞULUYOR”

Yine Şamil Tayyar, tutuklanan avukat Rezzan Epözdemir’in Ankara’da ciddi bağlantıları olduğunu, bu kişi aracığıyla hâkim ve savcılara rüşvet verildiğini ve yargının etki altına alındığını ifade etti. Sizin de kulağınıza böyle söylentiler geldi mi?

Bunlar söylenti filan değil; herkesin bildiği, kimsenin inkar etmediği, edemediği bilgiler. Türkiye’nin başka ülkelerden farklı bir özelliği var. Bu ülkede olan biten her şeye dair en mahrem bilgiler yarım saat sonra Çukurambar kafelerinde konuşuluyor ve çok tuhaftır, konuşulanların hepsi de doğru çıkıyor.

Son dönemde AK Parti içerisinde sadece Şamil Tayyar’ın sesi çıkıyor. Onun dışında eski vekiller sessiz kalıyor. Size göre Tayyar “sessiz yığınların sesi” mi olmaya çalışıyor?

Biraz önce de söyledim, herkesin ya menfaat havuzunun dışına çıkmamak için ya da korktuğu, korkutulduğu için dilini yuttuğu bir dönemden geçiyoruz.

Darbe dönemlerinde bile böylesi bir suskunluk yaşanmadığını düşünürsek ülkenin ruhuna sinmiş otoriterlik ve hukuksuzluğun ürkütücülüğünün derecesini varın siz tasavvur edin. Şamil Tayyar’ı tanırım. Gazeteciliğine büyük saygım vardır. Şamil’in sessiz yığınların sesi olmak gibi bir amacının olduğunu sanmıyorum. Onun tepkileri biraz gazetecilik alışkanlıkları, biraz vicdanında oluşan rahatsızlıklar ve hukuk duygusu olan bir demokrat olmasındandır. Zira Şamil geçmiş dönemlerde de darbeci zihniyete karşı mücadele etmiş birisi. Bu tepkileri çok normal.

“DİPLOMA SKANDALI BİR FACİA”

Diploma skandalında gördük ki on binlerce kişi sahte diploma ve belgelerle devlete girmişler. Sahte diploma konusunda sessiz kalan bir anlayış, bir belediye başkanının 30 yıllık diplomasını nasıl iptal ettirebilir?

Diploma skandalı bir facia. Kaldı ki toplumu dehşete düşüren bilgiler anlaşılıyor ki buz dağının görünen yüzü.

Ama ne yazık ki hızlı bir şekilde üstü örtüldü ve unutulmaya terk edildi. Çünkü bunun altından da 23 yıllık AKP çıkıyor. Sadece 2023 yılında 400 profesörlük unvanı dağıtıldığı açıklandı. Olay sanırım o kadar büyük ölçülere sahip ki kimse kapağı açmaya cesaret edemiyor.

Hüseyin Kocabıyık: Tüm yaşananlar Erdoğan'ın arzu ve isteklerinin eseri - Turkish Post


Editör: N. Cingirt
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.