AK Parti’li eski vekil Emin Şirin: Türkiye, Sırat Köprüsü’nde I Aylin Üzümcü konuştu
AK Parti’li eski vekil Emin Şirin: Türkiye, Sırat Köprüsü’nde I Aylin Üzümcü konuştu
6.10.202506:34
Haber Merkezi
109

AK Parti 22. Dönem İstanbul milletvekili Emin Şirin, AK Parti’ye katılım sürecinden istifa etmesine, gözaltına alındığı Ergenekon Davası sürecinden 1 Mart Tezkeresi’ne neden “ret” verdiğine dair bilinmeyen pek çok konuya açıklık getirdi.

(The Turkish Post) – AYLİN ÜZÜMCÜ / ÖZEL RÖPORTAJ 

The Turkish Post, röportaj serisine devam ediyor.

Kapanan Anavatan Partisi’nin (ANAP) 5. genel başkanı Nesrin Nas’tan sonra, AK Parti 22. Dönem İstanbul milletvekili Emin Şirin de The Turkish Post’un gündeme dair sorularını cevapladı.

Şirin, AK Parti’ye katılım sürecinden istifa etmesine, gözaltına alındığı Ergenekon Davası sürecinden 1 Mart Tezkeresi’ne neden “ret” verdiğine dair bilinmeyen pek çok konuya açıklık getirdi.

Aynı zamanda bir işadamı ve gazeteci olan Emin Şirin, AK Parti’den istifa etmesine gerekçe olarak, aradığı ortamı bulamamasını gösteriyor.

AK Parti’nin kuruluş süreci ve devamında iktidara geldiği dönemde 28 Şubat’ın ağır bir havası olduğuna dikkat çeken eski siyasetçi, “28 Şubat’ın askeri vesayet ve baskı kokan atmosferi toplumda ciddi bir rahatsızlık yaratmıştı. Bu rahatsızlık, AK Parti’nin doğuşunu belirleyen en önemli unsurlardan biri oldu” değerlendirmesinde bulunuyor.

ÇERKES BİR AİLEYE MENSUBUM

Siz Mısır’da doğan ve hayatını Türkiye’de devam ettiren, aynı zamanda bir işadamı, siyasetçi ve gazetecisiniz. Bu şartlarda altında Türkiye’de bir hukuk ve demokrasi sorunu olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet, Mısır’da doğdum. Mısır’a yerleşmiş bir Çerkes aileye mensup babamın vefatı üzerine 1953 yılında, beş yaşındayken Türkiye’ye geldim. Annem Ankara doğumlu, tam bir Cumhuriyet kadınıdır. Türkiye’de büyüdüm; Türk’üm. İş adamlığı ve gazetecilik serüvenim 2000’li yıllara kadar sürdü. Son 25 yılda ise milletvekilliği ve siyasetçi kimliğim çok daha ağır bastı.

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a uçakta yöneltilen soruların gazeteciler tarafından değil, İletişim Başkanlığı tarafından hazırlandığı yönünde bir paylaşım yaptı. Gazeteci Cem Küçük de bu bilgiyi doğruladı. Sizce Türkiye’de gazetecilik yapılıyor mu?

Sorunuz Türkiye’de bir hukuk ve demokrasi sorunu olup olmadığıyla ilgiliydi. Bu iki konuda da son derece büyük sorunlar var. Hukuk devleti nedir, demokrasi nedir konusunu detaylı anlatmaya kalksam onlarca sayfa tutar. İşin özeti: Türkiye bugün bir hukuk devleti değildir; demokrasi ise sadece seçime indirgenmiş durumda, gelişmiş bir demokrasi olmaktan
uzaktır.

AK Parti'li eski vekil Emin Şirin: Türkiye, Sırat Köprüsü'nde I Aylin Üzümcü konuştu

TÜRKİYE’DE GAZETECİLİK: HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR

Bugün muhalif olanlar iktidara yakın olanları “yandaş”, iktidara yakın olanlar da muhalifleri “yandaş” olarak sınıflandırıyor. Türkiye’de neden medya, hâlâ toplumu kucaklayan ve her kesimin sesi olmaya namzet bir yayın yapamıyor?

Türkiye’de, sizin ve benim anladığım manada gazetecilik çok sınırlı ölçülerde yapılıyor. Hava kurşun gibi ağır. Türkiye’de medyanın toplumun her kesimine hitap eden, gerçekten tarafsız bir yayın yapabilmesi için öncelikle sermaye yapısının her kesimi temsil edebilmesi, ülkede çoğulculuğa izin veren demokratik bir ortamın bulunması ve en başta belirttiğim gibi hukuk devletinin gerçekten var olması gerekir. Bu söylediklerim gazeteler ve televizyonlar için geçerli.

Buna karşılık dijital medya, yani YouTube, Instagram, Twitter, TikTok gibi yeni dünya mecralarında — yasaklanmadıkları sürece — her kesim kendi sesini duyurma ve başkalarının sesini duyma imkânına sahip olabiliyor.

AK PARTİ’DE ARADIĞIMI BULAMADIM 

2002 genel seçimlerinde İstanbul’dan AK Parti milletvekili seçildiniz. 2003’te de partinizden istifa ettiniz. Emin Şirin neden AK Parti’den milletvekili seçildi ve bir yıl sonra istifa etme kararı aldı?

Evet, iktidarda bulunan AK Parti’den, bir yıl dolmadan istifa ettim. 9 Eylül 2003 tarihli Hürriyet gazetesinde istifa gerekçelerimi bu mektupta anlattım:

“AKP İstanbul Milletvekili Emin Şirin partisinden istifa etti. Şirin’in ayrılığıyla AKP’nin TBMM’deki sandalye sayısı 367’ye düştü; böylece parti, Anayasa’yı referandumsuz değiştirmek için gerekli olan anayasal çoğunluğu yitirdi. İstanbul’da bulunan Şirin, istifa dilekçesini sekreteri aracılığıyla TBMM Başkanlığı’na gönderdi. Dilekçesinde milletvekilliğini bağımsız olarak sürdüreceğini belirterek gereğinin yapılmasını istedi. Şirin, istifasının gerekçelerini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yazdığı ‘Açık Mektup’ ile duyurdu. Erdoğan’a ve AK Parti’ye kendisini aktif siyasete taşıdıkları için teşekkür eden Şirin, mektubunda şunları yazdı:

‘3 Kasım seçimlerinden bu yana ben şahsen partide aradığımı bulamadım. Doğrusu, partiye aykırı düştüğümü de zannetmiyorum. Partiye ve gruba ısrarla hatırlatmaya çalıştığım her konu; partinin tüzüğünde, programında, acil eylem planında ve seçim beyannamesinde bulunan, seçimden önce halka verilmiş sözlere uygun hareketlerdi. Partinin bu sözleri tutmakta ciddi eksiklikleri olduğu kanaatindeyim. Çok önemli bir modernizasyon ve demokrasi projesi olarak başlayan, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele ile ve demokrasi konusunda halka verdiği sözler ile iktidara gelen AK Parti, sizce bu sözlerini tutuyor mu? Parti içi demokrasi, katılımcılık, kolektif akıl konularında söyledikleriyle yaptıkları ne kadar örtüşüyor?

AK Parti, kurulduğu günlerdeki felsefeye ve görüşlere dönerse, bir türlü ortaya koyamadığı samimiyetini ortaya koyup, takıyye görüntüsünden kurtulursa, yolsuzluk ve yoksullukla mücadeleye samimi olarak başlarsa; yani özetle halkın dertlerine deva olacak bir çizgiye gelirse, dış politikada örneğin hiç olmazsa askerimizin başına çuval geçirtmeyecek ve PKK meselesini halledecek bir politika izlerse ve en önemli sözlerinden biri olan parti içi demokrasi ile genel demokrasi ve hukukun üstünlüğüne hakikaten sahip çıkarsa, inşallah memlekete hayırlı işler yapar.’

Şirin ayrıca, seçimlerden sonra kurulan iki hükümetin 1970’lerden bu yana kurulan hükümetlerden daha başarılı göründüğünü belirtti ancak şu eleştiriyi ekledi: ‘Bir taraftan kurum ve kurullarla yaratılan gerginlikler, diğer taraftan yapılması gerekenlerin yarısını, hatta üçte birini bile yapamadığı düşünülürse, milletvekilleri ve hükümet arasında bir sinerji de kurulamadığı göz önüne alınırsa halkın dertlerine deva olmaktan çok uzakta olunduğu görülür.’

Mektubunu şu sözlerle bitirdi: ‘(Sabır!) diyebilirsiniz. Sizce halkın sabrı ve takati var mı? Eski bir dost olarak, teşekkürlerimle beraber bu kısa hatırlatmayı yapmayı bir görev addettim.'”

PARTİ KURULDUĞUNDA, ÜLKEDE 28 ŞUBAT’IN GÖLGESİ HÂKİMDİ

AK Parti’nin kuruluşunda nasıl bir atmosfer vardı? Sizce partinin ilk yıllarıyla bugünkü hali arasında en büyük fark nedir?

AK Parti’nin kuruluş döneminde Türkiye’nin üzerinde hâkim olan hava, 28 Şubat sürecinin gölgesiydi. 28 Şubat’ın askeri vesayet ve baskı kokan atmosferi toplumda ciddi bir rahatsızlık yaratmıştı. Bu rahatsızlık, AK Parti’nin doğuşunu belirleyen en önemli unsurlardan biri oldu. İstifa mektubumda da ifade ettiğim gibi, AK Parti başlangıçta bir modernizasyon ve demokratikleşme projesi olarak ortaya çıktı. Aynı zamanda kendisini bir “Erdemliler Hareketi” olarak tanımlıyordu.

“Erdem” kelimesi, ahlakı, vicdanı ve liyakati kapsayan önemli bir sözdür. Bugün partide bulunan arkadaşlarımız belki kızacak ama zaman içinde bu kavram büyük bir aşınmaya uğradı. Kuruluşla bugün arasındaki çeyrek asırlık süreç, partinin temel değerlerinde yaşanan değişimi açık biçimde gösteriyor. Bugünkü AK Parti’yi tarif etmeme sanırım gerek yok; ortaya çıkan tablo ortada.

3 BİN SORU ÖNERGESİ VERDİM

Milletvekilliğinizde 3 bine yakın soru önergesi vererek rekor kırdınız. Hangi konular sizi rahatsız ediyordu?

Evet, doğru. Milletvekilliğim boyunca yaklaşık 3 bin soru önergesi verdim. Ayrıca Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında çok sayıda soru yönelttim. “Beni ne alakadar ediyordu?” sorunuz, beni o günlere götürdü.

Milletvekili seçildiğim gün, belki eğitim ve iş hayatımdan gelen alışkanlıkla önce şunu merak ettim: “Bir milletvekili olarak görevimin tarifi nedir?” Araştırdım; şaşırtıcı biçimde açık bir görev tanımı bulamadım. Bu nedenle milletvekilliğinin anlamını iki kaynaktan çıkardım: Birincisi, milletvekili yemini. Merak edenler için buraya aynen koyuyorum:

“Devletin varlığını ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyet’e ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.”

Bu yemin, milletvekilliğinin çerçevesini ortaya koyuyordu.

İkincisi, Anayasa’nın 80. maddesi. Bu maddede açıkça, “Milletvekilleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler” denir. Dolayısıyla milletvekilliğinin kapsamını bu iki temel metinle belirledim. Bu çerçeveye giren her mesele beni ilgilendirdi; elimden geldiğince konuları takip ettim, mümkün olduğunca çözüm üretmeye çalıştım.

TEZKEREYE RET OYU VERMEK İÇİN ÇOK DÜŞÜNDÜM

1 Mart 2003 tezkeresinde “ret” oyu verdiniz; bu kararınız AK Parti içindeki konumunuzu nasıl etkiledi? Bu olayın sizin parti ile ilişkinizin bitmesinde etkili olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet, 1 Mart 2003 Tezkeresi oylamasında “ret” oyu verdim. Karar vermeden önce çok düşündüm. Bu, öyle bir gecede alınacak bir karar değildi. Konunun ayrıntıları uzun ve karmaşık.

Merak edenler için, gazeteci Aytunç Erkin’in benim milletvekilliğimi ve Ergenekon sürecini de anlatan “Kardan Adam” adlı kitabını tavsiye ederim; orada bu sürecin perde arkasına dair pek çok ayrıntı var.

1 MART TEZKERESİ YAKIN TARİHİN EN KRİTİK KARARIYDI

1 Mart Tezkeresi, Türkiye’nin yakın tarihindeki en kritik kararlardan biriydi. Görünen o ki AK Parti’nin bazı kurucu kadroları, bu konuda ABD’ye önceden belli sözler vermişti. Ben ve benim gibi düşünen bazı milletvekilleri ise bu sözlerden habersizdik; meseleye tamamen Türkiye’nin çıkarları açısından baktık.

Bugün hâlâ tezkerenin reddedilmesini doğru bir karar olarak görüyorum. Yine de keşke bu mesele ABD ile çok daha dikkatli müzakere edilseydi. ABD, Türkiye için kuşkusuz çok önemli bir devlettir; fakat onun her isteğine uymak mümkün değildir.

Öte yandan ABD’yi tamamen karşıya almak da büyük riskler doğurur. Bu nedenle, ilişkilerin hem dengeli hem de özenli yürütülmesi gerektiğine inanıyorum.

AK Parti'li eski vekil Emin Şirin: Türkiye, Sırat Köprüsü'nde I Aylin Üzümcü konuştu

BUGÜN “SULTANİZM” REJİMİ VAR 

Parlamentoda görev yaptığınız dönemdeki teamüller ile bugünkü uygulamalar arasında en çok hangi farkı görüyorsunuz?

Pek tabii, gece ile gündüz kadar farklı. Benim milletvekilliği yaptığım dönem parlamenter sistem dönemi. Parlamenter sistem bütün eksikliklerine rağmen iyi kötü işler gibiydi.

Bugün ise başkanlık rejimi yani tek adam rejimi, Prof. Ersin Kalaycıoğlu’num tanımlamasıyla “sultanizm” rejimi var. Ayrıca başkan aynı zamanda Meclis’teki iktidar partisinin başkanı. Böyle bir sistemde parlamento artık neredeyse hiçbir anlamı ve ağırlığı kalmamış gibi görünüyor.

TÜRKİYE SIRAT KÖPRÜSÜNDEDİR

Sizce Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılını belirleyecek en kritik mesele nedir?

Türkiye’nin önümüzdeki on yılında hatta önümüzdeki yüz yılını belirleyecek en kritik mesele, Türkiye’nin bir Orta Doğu ülkesi mi yoksa hukuk ve demokrasi kurallarının uygulanabildiği bir Batı ülkesi mi olacağıdır.

Ekonomi, adalet, eğitim, aklınıza ne geliyorsa tüm meseleler bir Orta Doğu ülkesi anlayışıyla mı ele alınacak yoksa hukuk devleti ve demokrasiye sahip bir ülkenin anlayışıyla mı ele alınacak, asıl mesele budur. Bunda hem dış konjonktür hem de Türkiye’nin iç dinamikleri belirleyici olacaktır.

İşin özeti; Türkiye Sırat Köprüsü’ndedir…

SİYASETİN GELECEĞİNİ “AHLAK” BELİRLEYECEK

Türkiye’de muhalefet ve iktidar arasındaki kutuplaşma sizce nasıl aşılabilir?

İktidarla muhalefet arasındaki kutuplaşma ancak siyasete ahlak ve liyakat geldiğinde, daha doğrusu gelebilirse aşılabilecek. Burada özellikle muhalefetteki bütün partilere çok büyük görev düşüyor.

NEDEN GÖZALTINA ALINDIM BİLMİYORUM

18 Ağustos 2007 tarihinde yargılamalar sonrasında kumpas olduğu anlaşılan, Ergenekon davası kapsamında gözaltına alındınız. İki gün sonra da serbest bırakıldınız. Nihayetinde beraat ettiniz. O dönemde Emin Şirin neden Ergenekon soruşturmalarına dahil edildi?

Bu sorunun cevabını hakikaten hâlâ tam olarak bilmiyorum. Sayın Erdoğan’ın, Gülen Cemaati’nin, ABD’nin kızgınlıkları belki rol oynadı. Belki bazı şahsi dedikodular da bu kumpasa dahil edilmeme sebep oldu.

Herhalde birileri, aktif siyasete devam etmemi istemedi.


Editör: N. Cingirt
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • Müfit Günal

    Müfit Günal

    5.08.2013 19:55

    30 yıl dediğiniz nedir ki, göz açıp kapayıncaya kadar geçer,değer miydi elin hamuruyla erkek işine karışmağa.