
Meclis’te kurulacak komisyona siyasi partiler önerilerini sundu, komisyon tavsiye yasa tasarıları hazırlayacak
Kürtlerin yüzyıla dayanan eşit vatandaşlık talebinin karşılanma ihtimali demokrasi olmadan mümkün mü?
Son zamanların en popüler sorusu bu.
Bir yandan demokrasi olmadan da barış olabilir diyen siyasi bir anlayış, diğer yanda ise barışın yanına demokratik toplum siyasetini ekleyen başka bir yaklaşım.
“Türkiye Yüzyılı” denilen hedefin sadece AKP’nin parti olarak hedefi olmadığını her geçen gün daha iyi anlıyoruz. “Terörsüz Türkiye” de bunun has parçası. Bu stratejinin ana aktörü de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kızılcahamam toplantısında dediği gibi “Devlet Bahçeli ve kadrosu.”
“Bahçeli’nin kadrosu” ifadesinden anlıyoruz ki bu stratejinin sahibi devlet. Zaten de vurgulamıştı.
11 Temmuz önemli bir aşamaydı Kürt meselesinin olası çözümü için. Zira PKK sembolik olarak silahlarını yaktı. Bu adımın en somut karşılığı Meclis çatısı altında kurulacak komisyon olacak.
Kurulacak komisyon mevcut sürecin ihtiyacı olan yasal düzenlemeler için tavsiye niteliğinde yasa tasarıları hazırlayacak.
Öğrendiğim kadarıyla 30 ya da 35 kişilik bir komisyon olacak. DEM TBMM’de temsili olmayan başka partilerin de komisyonda olması gerektiğini savunuyor. DEM ve CHP komisyonun nitelikli çoğunlukla oylama yapmasını istiyor. Salt çoğunluk olursa AKP ve MHP’nin dediği olacak çünkü. Bu komisyonun hazırladığı yasa taslakları tavsiye niteliğinde olacak. Bu taslaklar da ilgili İhtisas Komisyonları’na sunulacak.
Bu komisyon şu açıdan önemli: Öncelikle Türkiye’nin farklı siyasal aidiyetleri temsil edilmiş olacak. Süreç daha da şeffaflacak. Süreç muhalefetin de denetimine girmiş olacak.
CHP, Yeni Yol Partisi, MHP, DEM ve AKP’nin komisyona ilişkin önerilerini Numan Kurtulmuş’a sunduğu basına yansıdı.
CHP hazırladığı öneride, 2014 yılında Sezgin Tanrıkulu’nun hazırladığı “Toplumsal Mutabakat Komisyonu İle Ortak Akıl Heyeti Kurulması” isimli kanun teklifinden yararlandı. Burada komisyonun Meclis’teki partilerin eşit sayıda üye ile temsil edilmesi öneriliyordu. Kararların toplantı yeter sayısının üçte iki çoğunluk ile alınması tavsiye ediliyordu.
Sürece TBMM’nin dahil olmasının DEM’in olmazsa olmazı olduğunu hatırlatalım.
Türkiye’nin kaderi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilme meselesinin üst üste geldiği bu zaman dilimi, yeni rejimin kalıcılaşması hedefini de taşıyor. Bunun mümkün olup olmadığından bağımsız DEM’in işinin çok zor olduğu açık.
Çünkü DEM’in siyasi çizgisi “Demokratik Cumhuriyet.” Zaten yeni kurulacak partinin adının da Demokratik Cumhuriyet Partisi olacağı konuşuluyor.
Ancak Kızılcahamam’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında “demokrasi” kelimesi sadece dört kez geçiyordu. Buna karşın Müslümanlık, Türklük vurgusu daha güçlüydü.
Siyasetçiler, aydınlar, yazarlar da oradaydı
Biraz geride kalan ama üzerine konuşulmayı hak eden 11 Temmuz’a dönmem gerekirse oradaki kimi isimlerin değerlendirmelerini de bu yazıda aktarmak istedim.
Barışabilme ihtimaline ömrünü sırlayan Sırrı Süreyya Önder’in kardeşi Ali Önder de 11 Temmuz’da Süleymaniye’nin Dukan ilçesindeki silahlara vedayı takip eden isimlerden biriydi. Abisi Sırrı Süreyya Önder’in ruhunu taşıdı oraya:
Ali Önder
“Sırrı Süreyya ‘Hele şükür’ derdi”
“Kendi yaşamını bugünü görebilmek için neredeyse feda etti. Burada birimizin olması gerekiyordu. Bundan dolayı gelmek istedim, tanık olmak istedim. Aslolan barışın kendisi. Bunun kalıcılığı sağlandığında eminim ki abimin de ruhu şad olacak. Çünkü tüm siyasi yaşamı boyunca karşılaştığı her engelde, her eziyette her cefada söylemini hiç değiştirmedi. Siyasete başladığı günden beri kan durmalı diyordu. Hep umutlu bir insandı.
Kandıra'daki mahkumiyeti bittiği gün verdiği ilk röportajda yine barış diyordu. Ben abim gibi politik bir insan değilim. Zaten ketum biriydi. Olan biteni anlatmazdı. Ben bu hamlığımla geldim ve manzarayı gördüğünde burada bir ciddiyet ve samimiyet var dedim. Bunu ne olursa olsun kalıcı kılmak lazım. Abim bu anı görseydi herhalde, hele şükür derdi.” DEM milletvekili Çengiz Çandar, ki kendisi silahlı mücadeleyi de bilir, Orta Doğu’yu ve uluslararası dengeleri de… Filistin Kurtuluş Örgütü kimlikli Cengiz Çandar’a sordum değerlendirmelerini:
Cengiz Çandar
“Bunlar bizim memleketin çocukları ama memleketlerine gitmiyorlar”
“Şaşırtıcı bir şekilde bu kadar etkileneceğim ve duygulanacağımı sanmıyordum. İşte barış geliyor artık, silahlar sustu. Terörsüz Türkiye'ye giriyoruz vs. o değil. Yapısal olarak duygusal bir adamım, bir de yaşımız ilerledi onun için mi oluyor bilmiyorum ama kimle konuştuysam herkes çok duygulanmış ve etkilenmiş. Silahları bırakma törenini anlat deseler o kelime ne olabilirdi diye düşündüm. Cevabı Türkçe’deki vakar kelimesi… Vakar çok önemli bir kavram ve bizim Türkiye'de çok yerde çok kez kaybetmiş olduğumuz ama çok önemli bir şey. Belki de duygulandıran neden bu bence.
O vakar hali çok etkiledi beni. Aynı zamanda da kuvvetli bir burukluk duygusu. Özellikle ayrılırlarken… Merdivenlerden çıkarken böyle arkalarından bakınca şeyi hissettim. Ya bunlar bizim memleketin çocukları. Bizim ülkemizde doğdular, büyüdüler. Şu nedenden bu nedenden buraya geldiler. Bunca yılları gitti. Ve gidiyorlar ama memleketlerine gitmiyorlar. Yani nereye gidiyorlarsa oraya gidiyorlar. Olmamaları gereken yere gidiyorlar. Dolayısıyla kardeşlik olacaksa o zaman ülkelerine dönüp kardeşlerinin arasına normal olarak girmeleri lazım. Kardeşlikse burada bırakmamalıyız bunu. Onların gelmeleri lazım.”
Kezban Hatemi
“50 yılda maliyeti insan olan bir yıkım yaşadık”
Akdeniz Kadın Arabulucular Ağı Türkiye grubudan ve Çözüm Süreci’nde Akil İnsanlar Heyeti’nde yer alan hukukçu Kezban Hatemi’ye de mikrofon uzattım Erbil’de…
“Gerçekten bir dönüm noktası. Ve dünyadaki çatışma çözümlerinde silah bırakma eylemlerinden çok farklı bir şekilde oldu. Çok sakin, olması gerektiği gibi ve harika mesajlar verilerek bu sürecin önemini vurgulayarak… Orta Doğu ateş altındayken kardeşlik hukukuna ilk adımımızı attık. 100 yıl bir mesele. Ama son 50 yılda maliyeti insan olan bir yıkım yaşadık. Eğer Osla süreci, Habur, Çözüm Süreci muvaffak olsaydı bugün bu çocuklarımızı, şehitlerimizi kaybetmeyecektik. Ama yanlışın neresinden dönersek dönelim bir tarihi bir adım atıldı. Bundan sonra kardeşlik kukuku kurucağız. İdari yapılanmalar, anayasal düzenlenmeler ve yeniden yapılanmalar. Özellikle tutsakların bırakılması, mahkumların, tutsakların iadesi… Tabii ki hukuki sürecin hızlandırılması lazım. Bu mesele bizim şahdaramız kadar önemli. Bu meseleyi artık çözüp gelecek nesillerimizi, çocuklarımızı, torunlarımızı problemli bir coğrafyada yaşamaya mahkum etmeyelim. “
Akdeniz Kadın Arabulucular Ağı Türkiye grubu Meclis’teki partilerle de görüşüyor. Son durakları Cumhurbaşkanı Erdoğan olacak.
Candan Yıldız |
Editör: N. Cingirt
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.