
Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik değişikliğiyle, orman alanlarında madencilik faaliyetlerini kısıtlayan maddeler yürürlükten kaldırıldı. Avukat Mehmet Ümit Erdem, değişikliğin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirterek Danıştay’da dava açtı. Yönetmelik değişikliğinin ‘vatana ihanet belgesi’ olarak nitelendirilebilecek derecede ağır sonuçlar doğuran bir işlem olduğunu belirtti.
Orman alanlarında yapılacak madencilik faaliyetlerini düzenleyen yönetmelik, Resmi Gazete’de 22 Ağustos’ta yayınlanan kararla yeniden düzenlenmişti.
Resmi Gazete’de yayınlanan yeni yönetmelikle “Orman Kanununun 16’ncı Maddesinin Uygulanması Hakkında Yönetmelik’in” 29’uncu maddesinde düzenlenen “Kısıtlamalar ve istisnalar” başlığında da önemli değişiklikler yapılmıştı. Karara göre, söz konusu maddenin 5’nci fıkrasının a, b ve d bentleri yürürlükten kaldırıldı.
Bahsi geçen fıkranın a bendine göre, “Otoyol, bölünmüş yol, il veya ilçe yerleşim alanlarının ön görünümündeki 3 kilometre mesafede kalan orman alanlarında kalsit, dolomit, kalker, granit, andezit ve bazalt, kum ve çakıl, tuğla-kiremit, çimento kili, marn, puzolanik kayaç” ile ilgili madencilik faaliyetlerine izin verilmiyordu. Yeni yönetmelikle birlikte bu kısıtlama yürürlükten kaldırıldı.
Fıkranın b bendine göre, il ve ilçe yerleşim yerlerine en az 500 metre mesafede kalan orman alanlarında, yukarıda sayılı madencilik faaliyetlerinin yapılmasına izin verilmiyordu, ancak bu kısıtlama da yürürlükten kaldırıldı.
Fıkranın d bendine göreyse, deniz sahili ön görünümünde olup, kıyı kenar çizgisinden 5 kilometre mesafede kalan orman alanlarında da yine yukarıda sayılı madencilik faaliyetlerine izin verilmiyordu, bu madde de yürürlükten kaldırıldı.
Avukat Mehmet Ümit Erdem, söz konusu yasa değişikliğinin iptal edilmesi istemiyle Danıştay’da Tarım ve Orman Bakanlığı’na karşı dava açtı.
“Sermaye lehine geri dönüşsüz yok oluş”
Danıştay’a sunulan dilekçede, yönetmelik değişikliğinin Anayasa’nın 56. ve 169. maddeleriyle güvence altına alınan “sağlıklı çevrede yaşama hakkını” ve ormanların korunmasına ilişkin devletin mutlak yükümlülüğünü ortadan kaldırdığı, ormanların sermaye lehine geri dönüşsüz şekilde yok oluşa sürüklendiği belirtildi.
“Vatana ihanet belgesi”
Avukat Erdem, söz konusu düzenlemenin yalnızca bir idari işlem olmadığını vurgulayarak “Aynı zamanda vatanın varlıklarını ve geleceğini tehlikeye atan, daha kibarca bir dille ifade edilmesi mümkün olmayan ‘vatana ihanet belgesi’ olarak nitelendirilebilecek derecede ağır sonuçlar doğuran bir işlemdir” dedi.
Gelecek kuşaklara kalması gereken orman arazilerini “maden arama bahanesiyle talan edilmesinde” hiçbir hukuki yarar bulunmadığına dikkat çeken Erdem, dilekçesinde şu yorumu yaptı: “Hukuki yarar buralardan kazanılacak para ise, ormana verilen zarar yanında özel sektöre devredilecek maden alanından alınacak yüzde 3-4'lük pay devede kulaktır.”
İliç hatırlatması
Erzincan İliç’te Anagold Madencilik tarafından işletilen Çöpler Altın Madeni’nde 13 Şubat 2024’te yaşanan faciayı ve doğa katliamına hatırlatan avukat Erdem, bu durumun orman alanlarının madene çevrilmesinin tehlikesini gözler önüne serdiğini anlattı. Burada meydana gelen zarar ile devletin kazandığı paranın celp edildiğinde açık oransızlığın ortaya çıkacağını vurguladı.
Anayasa’ya aykırı
Avukat Erdem, Anayasa’nın 169’uncu maddesine göre “ormanlara zarar verecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemeyeceğini, ormanların daraltılamayacağını” hatırlattı ve şunları ifade etti:
“Dolayısıyla, orman alanlarını daraltan ya da tahrip edilmesine izin veren düzenleyici işlemler, sadece yürürlükteki kanunlara değil, aynı zamanda anayasaya, idare hukukunun temel ilkelerine ve kamu düzeninin korunması amacına da aykırıdır.”
Avukat Mehmet Ümit Erdem, söz konusu yönetmelik değişikliğinin ormanların madencilik faaliyetine açılması yönüyle yalnızca çevresel tahribata yol açmakla kalmadığını, aynı zamanda Türkiye’nin taraf olduğu Aarhus Sözleşmesi ile güvence altına alınan bilgiye erişim ve katılım haklarını da ihlal ettiğini belirtti.
Yürütmenin durdurulmasını istedi
Avukat Erdem, dava konusu yönetmelik değişikliğinin yalnızca sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının ihlali olmadığını, aynı zamanda toplumun bütününün ve gelecek nesillerin yaşam hakkını da tehdit ettiğini kaydetti. Orman alanlarının bir kez tahrip edildiğinde geri kazanılmasının on yıllar aldığını, hatta çoğu zaman mümkün olmadığını kaydeden avukat Erdem, “telafisi güç veya imkânsız zarar doğurma” koşullarının gerçekleştiğini belirterek davalı idarenin savunması alınmadan yürütmenin durdurulması kararı verilmesini talep etti. Avukat Erdem şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye'nin idari yargı pratiği maalesef idare mahkemelerinin yürütmenin durdurulması kararı vermekte gecikmesi veya sakınması nedeniyle doğanın geri dönüşsüz biçimde tahrip olduğu, yıllar sonra iptal kararı verildiğinde ancak çerçeveletilip duvara asıldığı örneklerle doludur.”
Editör: N. Cingirt
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.