Kahraman Sokak Fetişizmi Haysiyetsiz Uzlaşıya Karşı!
Kahraman Sokak Fetişizmi Haysiyetsiz Uzlaşıya Karşı!
4.07.202506:19
Haber Merkezi
108

19 Mart sonrasında bir muhalif mücadele yöntemi olarak sokağın; uzun süredir istirahatte olduğu hasta yatağından kalkmış ve gerilip gözlerini ovuşturarak etrafa bakınmakta olan mahmur bir seçenek olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kabaca bir isimlendirmeyle Saraçhane protestoları, artık aynı rejimi dahi paylaşmadığı Gezi olaylarından beri baskılanan muhalif duygu birikiminin tabii ve yerinde bir tezahürü idi. Halbuki aradan geçen zamanda hükumet içerisinde ciddi yolsuzluklar peyda olmuş, nabzı düşen iktidar partisi o esnada hakim olunan devlet mekanizmaları vasıtasıyla akla hayale gelmeyecek korkunç yollarla beş ayda hayata döndürülmüş, ülkenin anayasası ve dolayısıyla rejimi bir gecelik bürokratik cambazlıkla ham hum şaralopa getirilerek değiştirilmiş ve bunlara benzer şekilde bir meşru-alternatif yol olarak sokağı işaret edecek birçok olay yaşanmıştı. Sokak açısından; tüm bu turlarda pas hakkının nesnesi haline gelmiş olması; belki de zamanın muhalefetinin sırasını bekleyen bir bürokrat zihniyetine denk gelmesiyle izah edilebilirdir. Bu bağlamda; Saraçhane protestoları, muhalefetin 2017 sonrasında acımasızca sindirildiği yeni milli güvenlik devletine karşı daha sivil geçmişi yad eder, yarı-nostaljik bir başkaldırı idi. Kanımca bu nostalji; Gezi Parkı olaylarının, eylemlerin lokomotifi olan genç kitlelerin çocukluk çağına tesadüf ediyor olmasıyla daha da mana kazanmaktadır.

Sokak hareketleri ve teşkilatçılık, vurguladığım üzere Kılıçdaroğlu’nun muhalefetin başını çektiği çağlarda şimdiye nazaran ikinci plana itildiği kesin olan nosyonlardı. Hoş; iktidarın ha bugün, ha yarın ufukta gözükeceği gerçeği(!) göz önüne alındığında bu pek de mantıksız sayılmazdı. İktidara birkaç adım kala ileride iş birliği yapılması zaruri toplum kesimleriyle, aktörlerle durduk yere ipleri koparmanın manası yoktu. Uygun anı bekleyip hamle yapmak; rahat ve meselesiz bir devir teslim en temiziydi. Muhalefetin bünyesinde yıllarca muhafaza ederek hasletleştirdiği bu mevsimini bekler tavrı, iktidar tarafından eşi emsali bulunmaz bir nimet olarak da tespit edildi ve bundan olabildiğince istifade edildi. Sanırım buna verilebilecek en güzel örnek, 2023 seçimleri öncesinde muhalif çevrelerce iktidar alametleri olarak görülen bürokratik posta güvercinlerinin mevcudiyetidir. Bugünden bakıldığında bu güvercinlerin; esasında duruma hakim iktidarın, mevzubahis muhalif hasleti en zarif bir şekilde okşayan elleri olduğu rahatlıkla görülebilir.

19 Mart sonrasında kolayca tespit edilebilecek şeylerden birisi de Özgür Özel başkanlığındaki CHP’nin Kılıçdaroğlu CHP’sine kıyasla sokağa çok daha kıymet veren, -muğlak olmayan- sahici kitleye istinat eden ve yine daha teşkilatçı bir yapıdan mürekkep olduğudur. Bana kalırsa Özel CHP’sine nazaran Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’de elitlerle kritik ilişkiler ve nokta atışı bağlantılar, hem kestirme yol hem de anahtar olarak görülüyordu; tabandan gelen ses dalgası sözde değerli olarak addedilse de iktidara uzanan asıl yolun tepedekilerle irtibat ve ittifaklar olduğu düşünülüyordu. Bu sebeple de tabandan kopuk ve hareket kabiliyeti kısıtlı bir teşkilat yapısı vardı. Muhakkak ki bunun en çarpıcı göstergelerinden birisi de Kılıçdaroğlu döneminde bir türlü rayına oturtulamamış olan seçim gecesi organizasyonları idi.

Bugünlerde Kılıçdaroğlu’nun görece mutedil açıklamalarına bakıldığında 19 Mart süreci onun başkanlığı altında yaşansaydı nasıl tepki verileceği de aşağı yukarı kestirilebilirdir. Büyük ihtimalle iktidarın sözkonusu darbe-i şedidesi çok sert bir dille kınanacak ve kavga çocukların önünde değil, siyasi elitlerin birbirleriyle rahatça iletişebildiği mutfakta yapılacaktı. Tabii bu, Kılıçdaroğlu’nun on üç sene boyunca sağlamlaştırdığı parti içi iktidarının Özel için geçerli olmamasıyla da bağlantılı denilebilir. Özel; bugün İmamoğlu ve Yavaş’ı hedef alan herhangi bir fiili, Kılıçdaroğlu’nun yapabileceği kadar soğukkanlı ve "umursamaz“ karşılamak imkanına da sahip değildir, hiyerarşik yapının bir bakıma altüst olduğu yeni CHP’de Özel’in bu iki belediye başkanına „yeteri kadar“ sahip çıkmıyor oluşu, akabinde kendi meşruiyetinin sorgulanmasına yol açacaktır. Bu, Özel’in İmamoğlu’nu mutlaka siyasi bir zorunluluğun neticesinde parti gündeminin merkezine aldığını ispat etmez fakat azımsanacak bir faktör de değildir. Ha, tabii Kılıçdaroğlu’nun eski hiyerarşik düzeninin muhafaza edildiği bir CHP’de İmamoğlu’nun bu denli hedef olacak kadar göze batabilir hale geleceğini söylemek de güçtür.

Bugünün gündemi içerisinde yazıyı buraya kadar okumuş herhangi bir muhalif, içinden bu yazının bir mücadele sahası olarak sokağı ve yöntem olarak kitleye istinadı makbul kılan bir yönlendirmeyle kuşandığını zannedebilir. Yalnız durup düşünülmesi gereken nokta, 19 Mart sonrası sokak hareketleriyle özgüveni bir nebze olsun kendine gelmiş olan ve bunun sonucunda uzlaşmaz bir tavır takınan birtakım muhalif zaviyenin gerçekçi olup olmadığıdır. Artık bugün kimin kimden ne kadar güçlü ve kimlerin neleri yapabilmeye muktedir olduğunu tartan hayalî terazimizin dengesinin ne derecede şaştığını görmemek -madem hayalî, hissetmemek- imkansızdır diyebiliriz. Cumhuriyet tarihinin en mutlak, gücü elinde en konsantre bir şekilde bulunduran ve duruma tam manasıyla hakim olan iktidarına karşı sokaktan beslenen romantik dikbaşlı bir tavırla bakmak, uzlaşmayı haysiyetsizlik olarak telakki etmek ölümcül olacaktır. Ben de muhalif bir gelenekten gelen ve şu anda da muhalif olan birisi olduğumdan bu bakış açısını idrak etmekte en ufak bir güçlük çekmiyorum. Karşınızda yıllar boyu çeşit çeşit, renk renk ezaya sebebiyet vermiş bir "şer odağı" bulunuyorsa ve zulmü de günden güne artıyorsa onunla uzlaşmak mide bulandırıcıdır. Kaldı ki sokaktaki muhalifin bunu böyle görmesinden daha doğal bir şey de yoktur. Mühim olan, belirli bir rasyonaliteye ermiş olması beklenen birtakım "akil" kimselerin bunu yeterince sahici bir şekilde analiz edip edemedikleridir. Sanıyorum ki sözünü ettiğim rasyonaliteye en uygun örnek 14 Mayıs öncesi(1950) Celal Bayar olgunluğudur. Taze Demokrat Parti’nin şahin kanadı; artık 20 küsur senelik şedit tek parti iktidarına karşı rasyonaliteden uzak, ipleri koparmaya pek gönüllü bir sert siyaseti savunurken o, „usuletle ve suhuletle“ hareket etmiş; -ani bir manevrayla- ipleri eline alıncaya kadar temkinli davranmıştır. Bayar’ın bu temkininin altında; gerçekliği tüm berraklığıyla okuyabilen ve güç dengelerini çok iyi tahlil edebilen bir rasyonel bakış açısı olduğu muhakkaktır. (Bence ihtilale giden yolda da gidişatı en iyi sezebilenlerden birisi yine Bayar’dır ama şimdi mesele bu değil. Bugünün çok kuvvetli iktidarı da ancak Bayar’ınkine benzer bir strateji izlenerek alt edilebilir. Zira göz göre göre mağlubiyetin geldiğini ve ana muhalefet partisinin bunu davulla zurnayla kutladığını gören Erdoğan; elbette ki elindeki gücü sonuna kadar kullanacak, sahip olduklarını bırakmamak için her türlü sert tedbiri alacaktır. İşin kötüsü bu potansiyel tedbirat, sosyal psikolojiye sert uygulamaları kanıksatacak, dolayısıyla Türkiye’yi kalıcı olarak daha otokratik bir satha taşıma potansiyeli olan gözü karalıkta olabilir.

Tabii, kesinlikle Özgür Özel’in rasyonel gerçeklerden vareste bir şekilde kafasının dikine gittiği söylenemez. Çünkü aslında Özel, geçen sene iktidar ile "normalleşme“ adı altında bir sürece yelken de açmıştı. Sonrasında bu; artık işin şahsileştiği CHP içi kavgalarda kendisine karşı bir koz olarak kullanıldı, ayrıca doğal olarak "manevi kana susamış“ toplum kesimlerinden pek de destek görmedi ve böylece "normalleşme“ sona ermiş oldu. Dünyadaki mutlakiyetçi rüzgarı da arkasına almış yeni rekabetçi otoriter rejimimizde iktidarın, iktidarda kalmaya devam etmek için yapabileceklerinin bir haddi hududu olmadığını idrak ettikten sonra yine onlar açısından 19 Mart operasyonuna mecbur kalmamak için bu yumuşama yolunun tercih edildiği ve Özel’den eskiden beri alışık olunan abi-kardeş statükosunun devamının talep edildiği anlaşılıyor. Bu sene "aslanlar gibi sokağa çıkmış ve verdiği rehineleri savunmuş“ CHP’nin elinde şimdi ne kaldığını ve ne yaparsa onları kurtarabileceğini düşünmek, akılcı bir tavra işaret eden bir beyin jimnastiğidir.

Belki de -ve bence de- yıllardır işi bu noktaya getiren uysal, vakti geldiğinde uzlaşma yanlısı ve sokak sevmez tavır çok yanlıştı. Fakat bana kalırsa bu, bugün şaşmış güç dengesinin CHP’yi mecbur kıldığı bir yoldur. Evet, sokak hareketleri ve teşkilatlanma her zaman önemlidir. Bu siyasi yapıya dinamizm aşılar, onu canlı kılar. Ama protestolar sonrasında güç kazanmış karşısındaki ejderhaya meydan okur sokakçı diskurun sahici düzlemde ne fayda getirdiği sorgulanmalıdır. Bu noktada sokağın tesirinin, sahnenin insan psikolojisine yapabileceğinin politik düzlemdeki karşılığı olduğunu düşünüyorum. Sahne nasıl bireyin egosunu okşaya okşaya onu delirtmek kabiliyetine sahipse, sokak da güç dengesinin aleyhte olduğu mücadelelerde politik yapıları gerçeklikten koparabilecek kudrettedir. Parti ve temsil ettiği kitleler açısından bu kopuşun maddi/manevi bedeli ağır, sonucu kaçınılmaz olarak ah ü enin olur. CHP, elindeki kartları iyi tahlil etmeli ve gerçekçi hamleler yapmalıdır. (Tabii böylesine yuvarlağımsı reçeteler hiçbir zaman hoş gözükmez, o yüzden artık kabaca müzakere kapısının açılmasının lazım geldiğini ve ek olarak hangi yöntem izlenecekse izlensin bana göre daha rasyonel bir çıkar yol olmadığını belirtmek isterim.) Bunun dışında yakın zamanda İmamoğlu’nu ve diğer rehineleri içeriden çıkarmak maalesef pek de mümkün gözükmemektedir.

Kahraman Sokak Fetişizmi Haysiyetsiz Uzlaşıya Karşı! - Can Arslan | Birikim Yayınları


Editör: N. Cingirt
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Akaryakıta ÖTV zammı geldi
Ekonomi
3.07.2025
Akaryakıta ÖTV zammı geldi