Melih ALTINOK
TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer dün bir toplantıda kendisini dinleyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a "kutuplaşmayı durdurun ülkeye zarar veriyor" diye seslendi.
Peki yıllarca devletin ekonomik ve politik müdahalesiyle oluşturulan eşitsiz piyasa şartlarında palazlanan İstanbul sermayesi neden rahatsız? Niçin şimdilerde "isyan" ediyorlar? Ve bu çıkış kendine "sol" diyen kimi çevrelerin alkışladığı gibi, süren "çoğulculaşma" tartışmalarında demokratik bir tutumun ifadesi mi?
İlk sorudan başlayalım.
Sermaye birikiminin temelinde, azınlıkların mülksüzleştirilmesi gibi resmî ideolojinin millî burjuvazi oluşturma paradigması yatanlar yeni dönemden rahatsızlar. Çünkü arkalarındaki devlet desteği bugüne değin onlara "öteki yerli" ve uluslararası rakipleri karşısında bulunmaz bir koruma kalkanı sağlıyordu. Bu konfor sayesinde geri üretim teknolojilerini çağa uydurma ihtiyacı bile duymadan düşük maliyetlerle harika paralar kazandılar.
İşte şimdi "düzen" değişiyor. Artık sermayenin çıkarlarına biat eden bir siyasal iktidar yok. Taleplerinin sorgulanmadan kabul edildiği ekonomik işleyiş yerine küresel dengeleri ve dışlanmış piyasa aktörlerini de gözeten bir perspektif yerleşiyor.
Birkaç zamandır başımıza "devrimci" kesilen İstanbul sermayesinin "dünkü" suskunluğu da aslında "bugün" niçin konuştuklarının "göstergesi."
Zira bugün ağıtlarını "demokrasi, çoğulculuk ve AB ile entegrasyon" gibi bu ülkenin demokratlarının yıllardır talebi olan söylemlerle süsleyenler dün işleri tıkırındayken ölüm sessizliğine bürünmüşlerdi.
30 yıl süren ve 50 bin kişinin hayatını kaybettiği savaş süresince çıkıp da başbakanlara, cumhurbaşkanlarına çözüm için ufacık bir talepte bile bulunmadılar. 17 bin faili meçhulün, sistematik işkencenin, yargısız infazların vaka-i adiyeden sayıldığı 90'ların o karanlığında "kutuplaşma" uyarıları yapmadılar. Kürtlerin, solcuların, dindarların partileri kapatılırken "çoğulculuk var ya çoğulculuk, ne olacak o" demediler. Kürt vekiller Meclis kapısında sürüklenerek tutuklanırken, başörtülü vekiller Genel Kurul'dan kovulurken, kadınlar giysilerinden ötürü okullarına sokulmazken ifade özgürlüğü akıllarına gelmedi. Hükümetlerin AB üyeliği için girişimlerin mehteran adımlarından beter olduğu dönemlerde "kapansın el kapıları" ezgisini mırıldananlar da kendilerinden başkası değildi.
Haliyle, Çözüm Süreci'nin neredeyse tamamlanacağı, faili meçhullerin durduğu, siyaset yasaklarının, parti kapatmaların tarih olduğu, sistematik işkencenin devlet politikası olmaktan çıkartıldığı günlerde isyanlarının zamanlamasının "göstergesini" okumakta da zorlanmıyoruz.
İşte tüm bunlar, dün TÜSİAD kürsüsünden işittiğimiz taleplerin niteliğini ve dillendirenlerin demokrasi konusundaki tutumlarını açık ediyor.
İsyanları, eski Türkiye'den daha radikal bir kopuşu hedeflemediği için "gerici."
Talepleri, tıpkı politik hayatta özenle dışarıda tutulan Kürtler ve dindarlar gibi, özünde çevreden merkeze yönelen Anadolu sermayesinin varoluşuna karşı olması açısından "çoğulcu" değil "tek sesli."
Mağduriyetleri ise, "ölüyoruz bitiyoruz" dedikleri dönemde bile asli faaliyet alanları olan ticaretteki kazançlarının muazzam artışı düşünülünce, Nasrettin Hoca'nın "biraz da biz ölelim" dediği kadı'nınkinden farksız. Son on yılda "çarşı'sı hiç olmadığı kadar pazar olan" ancak Gezi'de çapulculuğa terfi edenlerin ya da bankasının kârı misli misli arttığı halde karşısında ecnebi bulunca "ölüyoruz" diyen yönetim kurulu başkanları işte şuracıkta.
İyi de o hâlde, kendisine solcuyum diyen, emek sermaye çelişkisinde safı net olması gereken, resmî ideolojinin millî burjuvazi politikasının neden olduğu toplumsal, sosyal ve ekonomik yıkımlara tepkili olması beklenenlerin TÜSİAD'a omuz vermelerine ne buyurulur? Dün şöyle bir baktım ta Kore'den, eski Türkiye'nin patronlar kulübünün çıkışına âdeta "komünist manifesto" muamelesi çekiyorlar. "Yoldaş TÜSİAD!" diye nara atmalarına ramak kalmış sosyal medyada, şurada burada.
Canım kardeşim sana ne oluyor?
Tevekkeli boşuna dememiş eskiler, "ağanın ayrıcalığı gider, kahyanın canı gider" diye!
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.06.2022
17.05.2021
11.05.2019
10.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
22.04.2019
17.04.2019
8.02.2019