Berrin Sönmez
Söylem ve eylemin örtüşmediğini, hemen her alanda ilan edilen politikaların tam tersine sonuç yarattığını gösteren olaylı bir haftayı daha geride bıraktık. Yazdığım anda dilimi ısırmak ihtiyacı duyduğum bir cümle oldu. Hemen ufak bir düzeltme yapayım. Cuma öğleden sonra yazıya başladığımda henüz yeni bir sansasyonel ya da acı haber veya taze operasyon bilgisi gelmediğini belirterek temkinli olmakta fayda var. Belirsizlikler ülkesinde insanın önünü göremeyecek kadar koyu sis içinde hayatta ve güvende kalmaya çalışmaktan öte şansı yok gibi. Nitekim bir yakınımın “komando refleksiyle yaşamaktan” bahsettiğini hatırlıyorum. Her an her yönden bir tehlike gelme ihtimalini hatırda tutarak yaşadığını söylemişti. Sabah evden çıktığı andan itibaren tehlikenin nereden gelebileceğini gözlemek, akşam eve dönebilmek, ailesini sağ salim bulmak. Galiba toplumun çok geniş bir kesimi yaşam beklentisinde çıtayı bu seviyeye indirmiş. Daha kötüsü, bu kadar şanslı olmayan pek çok kişi ve aile var. Kimi derin yoksulluğun kıskacında çaresiz. Kimi iktidar alternatifi olmaya aday siyaset üretme becerisi nedeniyle susturulmak, unutturulmak istenmesinden. Kimi mesleğini icra ederek haber ve yorum yapmasından ve topluma ulaşmasından dolayı evine dönemiyor. Kimi de ya biatı %99’da kaldığı için. Kimi güç zehirlenmesine yol açan iktidarın iç çekişmesinde fail ya da kurban…

Pendik’te beş çocuklu, kâğıt toplayıcılığı ile geçinmeye çalışan bir ailenin dramı mesela iktidarın aile politikasının ters teptiğine mi yoksa tersine işletildiğine mi işaret eder? “Kimsesizlerin kimsesi” olmak iddiasıyla iktidara geldiler ve iddialarından vuruldular, dedirten olaylardan birisi. Üç çocuk yanarak öldü. En büyükleri yoğun bakımda entübe, hayata tutunmaya çalışıyor. Geçen yıl İzmir’de çok benzer bir facia yaşandığı zaman iktidar mensupları ahlakçı söylemlerle sorumsuzluklarını gizlemeye çalışmışlardı. Şimdi de yangın ve ölüm haberleri maalesef anne-babanın suç kaydı bilgisiyle birlikte duyuruldu. Üç çocuk ölmüş yangında, biri ağır yaralıyken anne babanın suç kaydı kimin umurunda olur. Görevini yerine getirmeyen, insanı yaşatamayan iktidarın bahanesi olur ancak. Hem de aile yılında… Hem de Erdoğan “üç de yetmez beş doğur” derken doğanları hayatta ve güvende tutulmayan iktidar politikası, yoksulluğu yönetiyor ama yaşatamıyor. Devletin çocukları koruma yükümü, aileye sosyal destek yükümü, suç kaydı bilgisi sızdıran iktidarın umurunda değil. Geçmişte kaldığını düşündüğümüz fakir suçu, fikir suçu tanımları bugün de aynıyla geçerli. Fakirliği yok etmesi, sosyal devlet niteliğiyle kamu kaynaklarını her yurttaş için efektif kullanması gerekenler suçu fakirin kendisine atmaya çalışıyor.

Bir de TBMM taciz skandalı çıktı karşımıza. Stajyer lise öğrencileri Meclis’te görev yapacakları için çok mutluydu şüphesiz. Aileler güvenle gönderdi muhtemelen. Ancak bir stajyerin yaşadığı cinsel saldırı suçunu anlatması ve ailenin savcılık başvurusu ardından Meclis restoranındaki pislik ortalığa saçıldı. Ve gerisi çorap söküğü gibi gelmeye başladı. Sosyal medyada aynı yerde geçmiş yıllarda kendi başlarına geleni anlatan pek çok hesap var. Bunlar da incelenmeli, ifşaları dikkate alınarak soruşturma genişletilmeli. Çünkü söylenenler, cinsel saldırı suçunun sistematiğine çok uyumlu. Kimisi taciz olaylarını herkesin bilip de göz yumduğunu, kimisi şikayetçi olduğu müdürün kendisini susturduğunu söylüyor. Lise çağındaki öğrencilerin çalıştırıldığı restoranı anlaşılan yıllardır hiç denetlememiş yönetim. Görünen o ki olay basına yansıyınca acele soruşturma başlatılmış. Cinsel suç faillerine uygulamadıkları baskıyı olayları protesto eden kadınlar üzerine kurdular. Engellemek istediler. Meclis İdare Amirliği memurları seçilmiş kadın milletvekillerini bile durdurmak istedi. Onca taciz suçu gerçekleşirken neredeydiler acaba? İki lafının başı ahlak olanlar için taciz ve diğer cinsel saldırılar ahlaksızlık sayılmıyor mu? “Ahlaki üstünlük” nutukları çekenler, ahlakı sadece kadınların sorumluluğu saymakla erkekleri ahlaksızlığa, cinsel suçlara teşvik ettiklerini bilmiyorlar mı? Yoksa istenen tam olarak bu ortam mı? Kızların, kadınların eğitim ve çalışma hakkını gasp edecek fırsat olarak mı böyle ortamlar tasarlanıyor, ya da göz yumuluyor. Kız yurtlarında, stajda, İstanbul Erkek Lisesi’nde son dönemlerde yaşananların kadın haklarını gasp edecek fırsatlar olarak görülüp yol verildiği ihtimalini hatırda tutmak gerekiyor. İktidar politikasının esası bu yönde olabilir ama daha güçlü bir olasılık, yetki verdikleri kişilerin ideolojik ya da çıkar odaklı bağlantılarla kadın hakları açısından gidişatı gasp politikasına dönüştürme eğilimi dikkate alınmalı.
Halkın huzur ve refahını temin etmekle yükümlü olanların kuralları çiğneme lüksü olamaz, normatif demokrasilerde. Ancak bizde halkın huzuru ve refahı değil beka öncelikli. Her koltuk, her makam kendi bekasını sürdürülebilir kılmak için her türlü usulsüzlüğü gözünü kırpmadan gerçekleştirebiliyor. Usulsüzlük, usul olmuş derler ya tam oradayız. En son örneklerden birisi Enver Aysever’in tutuklanması. Bir olayın, bir sözün kendisine düşündürdüklerini ifade etmiş. Yorum yapmış. Düşünceyi ifade etme ve yorum yapma suç değildir. “Sağcılık ahlaksızlıktır” gibi bir ifade ceza kanununda suç olarak tanımlanmadığına göre tutuklamanın gerekçesi nedir? Saçma bir soru oldu, farkındayım ama bir gerçeği tespit edelim ki halkımız öyle her söyleneni duyup her sevmediğine karşı harekete geçecek mecale sahip değil. İnsanlar yaşamı sürdürme derdinde boğuluyor. Hazır kıtalar hariç elbette. Bir talimatla harekete geçirilmek için beslenenlerin sesi gür. İktidarın bu tutuklamayı yine şirket yönetir gibi tüccar zihniyetiyle gerçekleştirdiği açık. Bakıyor ki “müşterisi” çok, susturma kararı veriyor. Tıpkı Fatih Altaylı için yaptığı gibi. Gazetecileri susturmadan, soruşturma ve yargılama ile engeller yaratmadan usulsüzlükleri gizlemek pek kolay olmaz tabii.

Diğer yandan iktidar içinden bir gazeteciye yapılan operasyon da örgüt suçu olarak duyuruldu, şimdilik. Evet Mehmet Akif Ersoy vakasından söz ediyorum. Bu olayda çok tuhaflıklar var. Detayları bilmeden konuşmak da olmaz, üstelik bir gazeteci olarak pek çok gazetecinin başına gelen bir haksızlık gibi görenler de var. Ancak üstüne atılı suçlama bir gazetecilik faaliyetiyle ilgili değil. Ersoy meselesinde iki unsur dikkatimi çekiyor ve onlara değineceğim. Birincisi, iktidara yakın bir ismin çok yakınında olanlardan neredeyse hiç destek görmeyişi. Tersine arkadaşları ya da aynı cenahta olanlar fırsat kolluyorlarmış gibi üstünde tepinmeye başladılar. “Yere düşene bir tekme de sen vur” zihniyetinin bu cenahta ne denli yaygın olduğunu bir kere daha hatırlattılar.
Dikkatimi çeken ikinci unsur ise atılı suçlar arasındaki “kadınlara uyuşturucu temini” meselesi. Kadınlı erkekli bir gruptan söz ediliyorsa uyuşturucu neden sadece kadınlarla anılıyor? Mehmet Akif Ersoy bu suçu işlemiş mi işlememiş mi bilemem. Bildiğim, bir uyuşturucu meselesi kadınlarla ifade ediliyorsa orada iddia edilen cinsel ilişkilerin kadınların açık rızası ile ifade edilemeyeceğidir. Bu iddialar doğruysa adı geçen kadınların ifşalarını, şikayetlerini beklemek durumundayız. Daha önemli olan yönü ise cinsel saldırı suçlarıyla mücadele etmeyi şimdiki halinden çok daha fazla zorlaştıracak bir girişim olduğu gerçeğidir. Siyasi, ekonomik, her ne demekse “sektörel” çıkar ilişkileri bağlamında cinsel şiddeti araç olarak kullanma yöntemi kadın haklarına indirilen bir darbedir. Bir kere daha kadın haklarını gasp etmek için atılan yeni adım olarak görmek gerekir bu iddiaları. Cinsel şiddeti tanımlamak ya da uğratıldığı şiddeti ifşa edenlere inanmak yönünde isteksiz olan toplum tümüyle şüpheye düşebilir. Tıpkı “Kabataş yalanı” gibi yeni bir sendrom yaşanma riski var. Kadınlar, kadın hareketi cinsel şiddetle mücadele etmekten hiç vazgeçmedi ama toplumsal destek geriledi. Özellikle yasa yapıcılar ve yargı cinsel şiddet karşısında kadın korumacı değil fail korumacı pozisyon almaya yönelmişti. Bu yalan balonu tam da bu amaçla şişirilmiş olabilir. Ve şimdi Mehmet Akif Ersoy için yapılan suçlama yeni bir Kabataş etkisi yaratabilir. Hatta o fail kayırmacı etkiyi katbekat artıracak bir fırsata dönüştürülebilir.

Ahlak diyerek, aile diyerek, yolsuzluk, yoksulluk ve yasakla mücadele diyerek yola çıkan iktidar söylemi, eylemini tutmadı. İster bilerek ister bilmeden politikaları daima halkın, insanın özellikle de kadınların ve çocukların aleyhine sonuç yarattı. Devleti şirket gibi yönetmenin halkın faydasını değil kendi çıkarını korumak olduğunu biliyorduk. Ve şimdi çeyrek asırdır yaşadığımız bu gerçekle herkesin yüzleşmesi gerekiyor. Hukukun üstünlüğü yoksa demokrasi yok. Demokrasi yoksa iktidara yakın ya da karşıt olsun kimsenin sahip olduğu insan haklarını kullanacak zemini yok. Peki bu devran böyle gider mi yoksa bir yerde döner mi?
Yazarlar
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.11.2025
3.11.2025
19.10.2025
12.10.2025
4.10.2025
21.09.2025
23.08.2025
17.08.2025
10.08.2025
10.08.2025