Mümtazer TÜRKÖNE
“Pragmatik, gerçekçi, ilkeli ve güçlü ancak ölçülü”, “Suriye ne olacak?” sorusunun cevabını bu beş ilkenin içine sıkıştırıp bir sonuca varmanız gerekiyor. Bu beş ilkenin yer aldığı 29 sayfalık “Ulusal Güvenlik Stratejisi 2025” Amerikan dış politikasının ana hatlarını, saydam biçimde yansıtıyor. “Saydam” kelimesini ciddiye almalısınız. ABD, bu tür metinleri ve bu metinlerde yer alan stratejik mülahazaları geleneksel olarak en ince ayrıntısına kadar açıklar. Bu tavrı bir tür özgüven olarak görebilirsiniz; ancak daha çok alenî bir meydan okuma ve muhataplarını uyarma niyeti güdülür.
Unutmayalım: Suriye’nin kaderini belirleme gücü ABD’nin elinde.
ABD Suriye için neye karar verdi?
Trump çok konuşuyor, tribünlere oynuyor ve çoğu zaman ciddiye alınmıyor; ancak profesyonellerin elinden çıkan, hemen her şeyin hesaplandığı ve dengelendiği bu tür metinleri dikkatli bir şekilde gözden geçirmemiz lâzım.
Sayılan beş ilke tutarsız: Hem pragmatik hem ilkeli olunmaz. Aynı çelişki gerçekçilikle, ilke sahibi olmak arasında da bulunuyor. “Ölçülülük”, geri kalan dört ilke için düzenleyici ve dengeleyici bir rol oynayabilir. Gerçekte metnin tamamına, çıkarcılık olarak yorumlayacağınız pragmatizm ve küresel politika için statükodan yana olmak, güç sahiplerinin suyuna gitmek gibi muhafazakârlara özgü bir yaklaşım egemen.
Suriye bir ulus-devlet olarak kalacak
Barrack’ın son günlerdeki ısrarlı çıkışlarının, bu strateji belgesini şerh etme amacı taşıdığı anlaşılıyor. Metnin 9. sayfasında “Dünyanın temel politik birimi ulus devlettir ve bu şekilde kalacaktır” hükmü, verili statükonun sürdürüleceği, radikal değişikliklere izin verilmeyeceği yani ulus devlet peşinde koşanlara destek olunmayacağı anlamına geliyor. Barrack’ın devletlerin iç düzenlerine “geçmişteki müdahalelerimizde hatalıydık” özeleştirisi, bu metnin ana tezlerinden birini oluşturuyor. Demokrasi ve temel haklar hikâye; iç dinamiklerin yarattığı liderlere ve düzenlere, dolayısıyla dikta rejimlerine karşı ilgisiz kalıp, çıkarlarına bakacaklar.

Ortadoğu başlıklı 28. Sayfada “Suriye ne olacak?” sorumuza cevap teşkil edecek İfadeler çok net:
“Amerika’nın önceliği radikal eğilimlerle (İŞİD gibi) mücadele etmek iken” diye başlayan cümle şu özeleştiri ve tarif edilen istikamette devam ediyor: “Bu ulusları geleneklerini ve tarihî yönetim biçimlerini terk etmeye zorlamak, Amerika açısından yanlış bir tecrübeydi. Reformları, dışarıdan dayatmaya çalışmadan, doğal dinamiklerle ortaya çıktığı zaman ve yerde teşvik etmeli ve alkışlamalıyız. Orta Doğu ile başarılı ilişkilerin anahtarı, ortak çıkar alanlarında birlikte çalışırken bölgeyi, liderlerini ve uluslarını oldukları gibi kabul etmektir.”
Dikta rejimleri ile birlikte çalışabiliriz, demiş oluyor.
Amerika’nın Suriye politikası için, bütün Ortadoğu’yu kapsayan üç öncelik vurgulanıyor: Enerji kaynaklarının kontrolü, Hürmüz Boğazı ve Kızıldeniz öne çıkıyor. Radikalizmin etkisiz hale getirilmesi ve İsrail’in güvenliği. Bu öncelikleri sağlamak için yine ulus devlet gerçeği ile kendisine bir kayıtlama getiriyor: Bu önceliklere yönelik tehditleri “ideolojik ve askeri olarak, on yıllarca süren sonuçsuz ‘ulus inşası’ savaşlarına gerek kalmadan ele alabiliriz ve ele almalıyız.”
Kısaca “ulus inşası işlerine karışmayacağız” vurgusunu Ortadoğu bölümünde bilhassa Suriye için tekrarlamış oluyor.
Kürtlerin payına düşen
Tom Barrack’ın son zamanlarda adem-i merkeziyetçiliği daha dar bir paranteze sıkıştırmasını, monarşileri kutsamasını bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Mesele monarşilerle, cumhuriyet tarzı diktatörlükler arasında tercihte bulunmak değil. Monarşilerin, ulus devlet bağlılığı yerine ikame edilebilir olması. Monarşi ister Suudi Arabistan’daki gibi mutlak ister İngiltere’deki gibi meşruti olsun, ulus devletin panzehiri gibidir. Monarşiden yana olmak, ulus devlet isyanlarına yolu kapatmak için. Kürtlerden bahsediliyor.
Gelelim asıl meseleye:
“Ulus inşası işlerine karışmayacağız” prensibi Strateji Belgesi ve onunla uyumlu olarak Barrack’ın sözlerinde yer aldığı şekilde doğrudan Kürtlere karşı söyleniyor. ABD politikasında hissedilir şekilde Kürtlerin hamisi olmaktan uzaklaşma, Türkiye’nin önceliklerine daha yapıcı yaklaşma politikası ete kemiğe bürünüyor. Hakan Fidan’ın, Suriye konusundaki memnuniyetini ifade eden sözlerine, Kürt siyasetindeki endişeli havaya ve SDG’nin merkezde olduğu tartışmalara ve Suriye’deki gelişmelere bakılırsa durum ortada.

Amerika, Suriye’yi bir beşik olarak tasavvur etmiş. Beşiğin bir tarafı İsrail’in diğer tarafı Türkiye’nin elinde. Suriye’de bir hareketlenme olduğu zaman iki taraf uyum içinde beşiği sallayarak ortaya çıkan sorunu uykuya yatıracaklar.
Gazze meselesi çözülüyor, Rusya-Ukrayna Savaşı her an sona erebilir. İran, İsrail’den gelecek yeni bir saldırıya hazırlanıyor. Bu hengamenin tam ortasında ABD, öncelikle İsrail’in güvenliği için Suriye’de istikrarlı bir düzen oluşturmaya çalışıyor. Haertz’in Netenyahu hakkında “Trump istemiyor” iddiasını da dikkate almalısınız.
Ve sonuç: Bu iş Türkiye’ye ihale edilmiş vaziyette. Türkiye, Suriye planı için ABD’nin öncelikli partneri.
Ancak bir şartı var: Kürtlerin refahı ve güvenliği.
Türkiye’nin ve Kürtlerin şansı
Hem Türkiye’nin hem de Kürtlerin birlikte yarattıkları çok değerli bir fırsat olgunlaşmış vaziyette önümüzde duruyor.
Jeopolitiğin dayattığı realizmin ışığı altında şu hükmü vermemiz lâzım: Çözüm Süreci, muhteşem bir hesaplamanın ve zamanlamanın eseri olarak vücut bulmuş. Hamasî nutukların üstüne çıkıp, bölge dengeleri hakkında asgari fikir sahibi olanlar hakkı teslim etmeli: Bahçeli’nin başlattığı süreç olmasaydı, bu tablo oluşmazdı. Öcalan 27 Şubat’ta o meşhur çağrıyı yapmasaydı, bugüne gelemezdik.

Bahçeli, ulus devlet inşası için dağa çıkan Kürtlere “bu işten vazgeçin, gelin kader ortağı, yani kardeş olalım” çağrısı yapmıştı. Öcalan, derin bir kavrayışla bu çağrıyı ne kadar ciddiye aldığını “kültüralist politikaları” bile ulus devletin içine dahil edip dışarda bırakarak can u yürekten karşılık verdi. Bahçeli’nin şok etkisi yaratan meydan okuması ile ABD’yi, Suriye’de İsrail’e güvenlik sağlayacak kargaşa yerine istikrarlı bir düzene ikna ettiğini, Öcalan’ın ise Kürtleri, tüketici bir savaştan çekip kurtardığını anlayabilmek için, son bir yılı, olup-bitenleri ve ABD’nin bu strateji belgesini birlikte süzgeçten geçirmek yeterli. Başlayan Çözüm Süreci, Türkiye ile Kürtler arasında tüketici bir savaşın yaratacağı kargaşa ortamında İsrail’in güvenliğini sağlama seçeneğini hem ABD hem de İsrail için cazip olmaktan çıkardı. İstikrar, çıkar peşinde koşanlar için her zaman öncelikli tercihtir.
Öcalan, büyük bir öngörü ile ABD’nin kapattığı “ulus devlet inşası” yolunu, çok daha önce kapatarak Kürtlerin önünü açmış oldu. Çözüm Süreci’nin temel parametrelerinin, inisiyatif geliştiren aktörlerinin ve Sürece dair gündemlerin ne kadar gerçeklerle uyumlu olduğu ortaya çıktı.
PKK kendini feshedip dağdan inerken, bugüne kadar eline silah almamış ulus devlet sevdalısı Kürt ulusalcıları dışında mutsuz olan kalmamalı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve tarihî tecrübesi ile Türk milletinde mevcut olan aklın varacağı tek sonuç olmalı: Ortadoğu coğrafyasındaki bütün Kürtlerle mümkün olan en sıkı bağlarla kader birliği içine girmek. Sınırsız bir işbirliği ve her konuda ortaklık. Türkiye’nin Suriye’deki hakikatli muhatabı ve yol arkadaşı Kürtler olacak. Türkiye, Suriye Kürtlerinin kolunu-kanadını kırmak yerine onların güvenliğine ve refahına katkıda bulunmayı Suriye politikasının ilk sırasına yerleştirmeli. O kadar ki, Suriye Kürtlerini, Suriye halkının geri kalanından farklı olarak kendi vatandaşları gibi görmeli; hukuklarına sahip çıkmalı. Bu bölgede çatışma ihtimalimizin olmadığı tek halk Kürtler; bu husus iyice bellenmeli.
Suriye için idari yapı ve devlet düzeni tartışmaları, aşırı güvenlikçi ve dar bir ulus devlet perspektiften yürütülüyor. Üniter yapı, Federal Almanya örneğinde olduğu gibi ulus devlet için tek zorunlu devlet tipi değil. Federal bir ülke de ulus devlet olarak varlığını sürdürebilir. Federalizmin de değişik türleri var. Kaldı ki adem-i merkeziyetçilik, yani yetkinin merkez ve yerel arasında dağılımı meselesi devlet düzenini ilgilendirmez. Devlet dediğimiz varlığın iki türlü egemenliği vardır: İç ve dış egemenlik. İçerde kendi vatandaşları üzerinde zor kullanma ayrıcalığı ve hukuku ile rakipsiz bir otorite sahibi iken, diğer devletlere karşı eşitlik esasına göre muamele ve saygı görerek dış egemenliğini korur. Suriye’deki tartışma ulus devletin dış egemenliğine dair. Ordu, ulusal sınırları koruduğuna göre, ulus devletin içinde farklı otoritelere bağlı iki ordu bulunamaz.

İçerde kamu düzeninin korunması adına, asayiş birimlerinin toplumun ihtiyaçlarına uygun oluşturulması gerekir. Suriye herkesin herkesle savaştığı bir dönemi geride bıraktı. Can güvenliğini sağlayacak asayiş düzeni için hemen uygulanacak bir formül yok. Toplumda karşılıklı güven oluşturacak zamana ve politikalara ihtiyaç var. Yıpranan, yıkılan şeyler, hele kırılan kalpler bir anda onarılmıyor. Dışardan, velev ki Türkiye’den gelecek sosyolojiye aykırı zorlamalar felaketlere yol açabilir. Ancak Türkiye, Suriye’de kamu düzeninin tesisi için ilave roller üstlenebilir. Şu güvenlik ihraç eden ülke rolüne geri dönebiliriz. Bir geçiş dönemi boyunca, Türkiye’nin Suriye’de asayiş düzenlemelerinde görev alması gibi.
Çözüm Süreci doğru zamanda, doğru adımlarla yola çıkmış. ABD’nin bugünkü hakim tavrı içinde, bu Sürecin oynadığı yapıcı rolü göz ardı edemeyiz.
Doğru yoldayız; tarih de talih de bizden yana.
ABD Suriye için neye karar verdi?: Mümtaz'er Türköne yazdı - Medyascope
Yazarlar
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.12.2025
7.12.2025
4.12.2025
2.12.2025
1.12.2025
30.11.2025
25.11.2025
25.11.2025
25.11.2025
22.11.2025