Melih ALTINOK
Meclis’teki sınırötesi harekât oylamasına “mazereti” dolayısıyla katılamayan PKK, “evet” oyunu günler sonra Çukurca’ya sekiz koldan saldırıp 24 genci öldürerek verdi.
Kararı Meclis’ten çıkartan ancak fiilen öteleyen hükümet ise PKK’nin davetine icabet etmek zorunda kaldı.
Ve TSK Kuzey Irak’ta...
Ankara’da ise Meclis’in yanı başındaki Atatürk Bulvarı’ndan yükselen “şehitler ölmez” sloganları arabaların destek kornalarına karışıyor. Penceremden odaya dolan sesler eşliğinde PKK yandaşı (sıfatın patenti kendilerine aittir) ANF isimli siteyi okuyorum.
Sitede, PKK’nin Çukurca saldırısını Türkiye’nin “olası” bir sınırötesi operasyonunu engellemek için yaptığı yazıyor.
Tabii ki öldürülen “insan” sayısının açıklanandan katbekat fazla olduğu böbürlenmesini içeren pornografik, insanlık ve ahlak adına utanç verici haberlerle birlikte...
Savaşın önce neyi öldürdüğüne dair aforizmaları yazsanız kitap olur. Ama yukarıdaki “mazeretleri” ve bunlarla gocunmadan karşımıza çıkan koca koca adamları, sosyal medya çığırtkanlarını gördükçe ben maktulün “mantık” olduğuna iyice inanmaya başlıyorum.
Öyle ya, barış istiyorsan öldürmeyeceksin, saldırmayacaksın; öldürene, saldırana yandaş olmayacaksın. Bu basit önermeyi anlamak çok mu zor allahaşkına ya da bu zırvalıklara aklı başında insanların inanabileceğini sanmak bu kadar kolay mı?
Kolektif deliliğin cazibesi ne kadar güçlü olursa olsun, sürüden ayrılmayı göze almak şart.
Evet, devletin soruna dair politikalarını hep eleştirdik. Ama artık özellikle sol-demokrat çevrelerin, sürekli savaş hâlini bir başka açıdan tartışmaya açmak için PKK’nin ve şiddetinin amentü kabul edilen meşruiyetini açıkça konuşmasının zamanı değil mi?
Bu hesaplaşma, yüzleşme iyi niyetli dostlarımızın “PKK’yı askerî seçeneğin çözüm olmadığına ikna etme” önerisinin ayaklarının yere basmasını sağlamaz mı?
Doğru, PKK bir realite, var! Keşke silah bıraksa, insanları öldürmese, ovada siyaset yapsa. İyi de PKK bugüne değin ne yaptı ve şimdi ne yapıyor ki, demokratlar kendi “arzularını” PKK’nin “çözüm iradesine” eşitleme lüksüne bu denli rahat teslim oluyorlar; harekete karşı eleştiri oklarını atarken bu denli hasis davranıyorlar?
Öyle ya, meşru müdafaa nedeni sayılabilecek bir durum yokken kentlere sekiz koldan saldırabilecek kadar fütursuz, bebekleri, genç kızları, hamile kadınları katledebilecek kadar gözü dönmüş bir yapı var karşımızda. Bu haliyle “sorunun” en kararlı aktörü konumunda olan PKK’yi, “çözümün” mazlum tarafı olarak görmekteki ısrarımız niye?
PKK’yi, Kürt halkının tarihî acılarının ve taleplerinin yegâne temsilcisi ilan etmenin büyük bir hata olduğunu göremiyor muyuz?
Daha önce bazı Taraf yazarlarının “PKK’nin güçlü bir aktör olarak masada durması amacıyla eleştirilerin öncelikle devlete yöneltilmesi gerektiği” şeklindeki “güçlü savaşçı, güçlü barış” tezinin tehlikelerini sezemiyor musunuz?
Bu önermeyle amaçlanan “gücün” tıpkı 24 askerin yaşamına mal olan son çatışmada olduğu gibi, tarafların birbirlerine “etkili askerî mesajlar” vermesinden başka bir işe yaramadığını anlamıyor musunuz?
O halde içteki ve dıştaki karanlık ilişkileriyle bir frankeştayn olarak karşımızda duran PKK’nin kafamızdaki romantik formunu bozmaya bizler de cesaret etmeliyiz artık.
Şimdilik PKK’nin varoluşunun kodlarının, iyi niyetli dostlarımızın sanrılarından ne kadar farklı olduğuna dair somut bilgileri es geçiyorum.
PKK yönetiminin ta 90’larda bile, çözümüm önünü açacak HEP ve DEP gibi legal siyaset denemelerini nasıl boğduğunu bir düşünün mesela.
AB’nin de desteğini alan, PKK’yi ovaya indirmenin en güçlü alternatifi Kürdistan Ulusal Meclisi’nin (KUM), derin devletin ve Ergenekon’un taleplerine uygun olarak bir gecede Öcalan tarafından nasıl tasfiye edildiğini hatırlayın.
Tabii ki, Öcalan’ın tasfiye edilmesi emrini verdiği KUM üyelerinin Susurluk ekibi tarafından birer birer infaz edildiği gerçeğini Ergenekon sanığı İbrahim Şahin’in bile itiraf ettiğini atlamadan.
Son PKK saldırılarının zamanlamaları, ne üzerine yapıldıkları, neye yol açtıkları da hafızalarımızda dipdiri işte...
Tıpkı devlete yapığımız gibi, onun da ontolojisini sorgulamadan PKK’yi askerî yöntemlerin çözüm getirmeyeceğine ve barışa “ikna” etmenin artık gerçekçi bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. PKK buna asla ikna olmaz. Zira derdi sistem içinde siyaset kanallarının açılması falan değil; o bizlerin hüsnükuruntusu.
Yo yo Sri Lanka modelinden falan bahsetmiyorum elbette. Bu Türk ve Kürt halklarını daha beter acılara mahkûm eder yalnızca.
Tek alternatifimiz, karşı cepheden savaşa can pazarlamayı bırakıp, barış dilinin argümanlarıyla PKK’yi çözüme “mecbur” etmek.
***
NOT: Çukurca’da yaşamını yitiren gençlerimizin yakınlarına sabır diliyorum. Ne kadar işe yarar bilmiyorum. Ama anlaşılır tepkilerinizi ne olur bağımsız, demokrat pek çok Kürt’ün paylaştığı şu tesbiti dikkate alarak ortaya koyun, oyuna gelmeyin: PKK iki halka da düşman; ama en çok da Kürtlere!
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.06.2022
17.05.2021
11.05.2019
10.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
22.04.2019
17.04.2019
8.02.2019