
İnsanoğluna rağmen dünya hem kendi hem de güneşin etrafında istikrarlı bir biçimde dönüyor. Doğada olan hiçbir şey acayip değildir. Hepsinin anlamlı bir nedeni vardır. Anlamsız bulduklarımız da anlayamadıklarımızdır. Anlamsız değillerdir yani.
Acayiplik biz insanlara özgüdür. Bir acayiplik örneği olan insan ürünü yapay zekâ, insandaki bu hali açıkça ortaya koymaya adaydır. Zaman bunu da gösterecek.
Memleketin normalini kaybettiğini artık biliyorsunuz. Bu nedenle olup biten acayiplikleri de kanıksıyoruz. Adı bile acayip olan TBMM’de kurulan “Milli Dayanışma. Kardeşlik ve demokrasi Komisyonu” mesela. Komisyondaki acayiplikler ilk toplantıyla başladı, 2’nci toplantıda da devam etti.
Komisyon üyesi olan MHP’li Fethi Yıldız, bu komisyonun ne yapacağına ilişkin ortada duran kalın soruları ve itirazları ortadan kaldırmak amacıyla uzun bir paylaşım yaptı X’de. Adil yargılama, suçsuzluk karinesi, hukuk devleti, savunma hakkı gibi bugünün arızalı tüm kavramlarını art arda sıraladı ve komisyonun çalışma alanında tavsiye amaçlı da olsa bunların bulunacağını anlatmaya çalıştı. Acayiplik işte tam da burada. Mesele bu değil ki, bu kavramların tamamı bugünkü anayasa dahil tüm yazılı mevzuatta mevcut. Uygulanmıyor sorun bu. Bunları tekrar yazılı metin haline getirmenin ne anlamı olacak? Mevcudu uygulamayan siyasi iradenin önüne tekrar uygulanmamak üzere mi konulacak? Bunun için TBMM’de komisyon kurulması normal mi? Sizce de acayip değil mi bu?
Yakın dönemin 3 eşiği
Acayipliklerle başladık, acayipliklerle devam edelim. Yakın dönemin “cıs” ilan edilerek dokunulmaması istenilen 3 olayı var. Roboski/Uludere, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz. Son olarak CHP’li belediyeler üzerinden yürüyen rüşvet ve yolsuzluk meselelerinde, aynı 17-25 Aralık döneminde olduğu gibi bir tekrara tanıklık yapıyormuşuz gibi bir his de yaşanıyor. İddialar devre dışı bırakılarak, iddia ile bu iddialara muhatap olan tarafların sürekli propagandalarına tanıklık yapıyoruz. Meseleyi halen sokaktaki insan anlayabilmiş değil. Kıyısından köşesinden anlayanlar da tutumlarını “taraf” olma halinin ağır basması nedeniyle değiştirmiyorlar. Buna gazeteciler de dahil.
Bunun nedeni de anlaşılabilir. 17-25 Aralık’tan 3 ay sonra yapılan yerel seçimlerde Erdoğan’ın oyunu arttırdığını da unutmayalım. Bu sefer de olay bu yönde ilerliyor. Kötü de olsa bir örnek var önümüzde.
Sözünü ettiğim bu 3 mesele ile ilgili 3 eski yazımın linki burada. Lütfen okuyunuz. Rafine bir özet bulacaksınız bu yazılarda her 3 konu ile ilgili. Roboski ve 15 Temmuz yazılarındaki bilgilere, bu yazıyı okurken ihtiyacınız da olacak.
https://www.gazeteduvar.com.tr/roboski-ve-devlet-refleksi-haber-1547379
https://kisadalga.net/yazar/17-25-aralik-yolsuzluk-ve-rusvetle-mucadele-haftasi_49962
https://kisadalga.net/yazar/15-temmuzu-niye-konusamiyoruz-36724
Akın Öztürk neler anlattı?
Müyesser Yıldız, tanımına uygun gazetecilikte ısrar eden bir dostum ve meslektaşımdır. Sağlam bir dünya görüşü vardır ve bundan ödün vermeden haberin peşinde koşar. 15 Temmuz davalarını da takip eden tek gazetecidir. Kaynağım sağlamdır yani.
Akın Öztürk hakkındaki hüküm bozulduktan sonra tekrar yargılandı ve savunma hakkını kullanarak konuştu. 15 Temmuz ve Roboski yazılarımdaki bazı bilgileri de teyit etti. Ve bunlar da bazı ilave soruları doğal olarak ortaya çıkardı.
Roboski’de “emri kimin verdiğini kimin bombalamaya karşı çıktığını biliyorum” dedi. 15 Temmuz’a ilişkin de çok sayıda soru ortaya bıraktı. Bunlardan birisi de Genelkurmay’ın resmî sitesine konulan ve daha sonra kaldırılan kendisinin darbecileri ikna için devrede olduğunu anlatan resmî açıklama. Bu açıklamadaki bilgilere göre Öztürk, bizzat Hulusi Akar tarafından talimatla darbecileri ikna için görevlendirmişti.
Roboski’de ise karar verme sürecinde 3 isim var; Yaşar Gürel, Hulusi Akar ve Necdet Özel. Karşı çıkanların görevleri belli ama isimleri bilinmiyor.
Darbenin bir numarası kim?
İfadesinde Akar’ın talimatlarını yerine getirdiğini tekrarlayan Öztürk talimatları veren Akar’ın kahraman uygulayan kendisinin hain olma halini anlatıyor. (Akın Öztürk’ün tutuklanmasının bile hak ihlali olduğuna ilişkin BM’nin tutuklamaları değerlendiren biriminin “ihlal” kararı bulunduğunu ve hemen serbest bırakılması çağrısı yaptığını da hatırlayalım) Öztürk haklı olarak nasıl “bir numara” haline geldiğini sık sık soruyor. Mehmet Dişli, Hulusi Akar’ı Çankaya Köşkü’ne helikopter ile getirdikten sonra Akar, Dişli’ye, Akın Öztürk’ü de gidip alması talimatı veriyor. Dönemin Milli Savunma Bakanı Fikri Işık buna “darbenin bir numarası o” diyerek karşı çıkıyor ve tartışma yaşanıyor aralarında. Bu tartışmaya Başbakan Yardımcıları Tuğrul Türkeş ve Numan Kurtulmuş da tanıklık yapıyor.
Darbenin 2’inci günü Abdullah Gül Külliye’ye destek ziyareti yapıyor ve darbenin bir numarasını Erdoğan’a soruyor. Aldığı net cevap Akın Öztürk oluyor.
Hulusi Akar o gece farkında olmadan siyasi iradenin “bir numara” olduğunu bildiği Öztürk’ü darbeyi önlemesi için Genelkurmay’a çağırmış gibi bir durumla karşı karşıyayız. Akar’ın, Öztürk konusunda uzun bir zaman sonra ikna edildiğini de Genelkurmay’ın resmi İnternet sitesindeki açıklamanın kaldığı süreden anlıyoruz. Alın size bir acayiplik daha.
Akın Öztürk, Müyesser Yıldız’ın haberleştirdiği ifadesinde, Hulusi Akar’ın darbecilerin ikna edilmesi için devreye Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nun sokulabileceğine ilişkin bir cümle kurduğunu da aktarıyor. Bunun üzerinde çok durmuyor. Oysa bu kritik bir bilgi. Bu bilgi, 15 Temmuz’u “12 Eylül” olmaktan çıkararak “12 Mart” haline dönüştürebilir mi sorusunu da ortaya çıkarıyor. Burada da akla var olanların yanında çok daha fazla soru geliyor ama sormamak en iyisi. Ama Erdoğan’ın o gece tüm bunlardan haberdar olduğunu ve önlemler aldığını hemen görüyorsunuz.
Öte yandan konuyla hiçbir ilgisi olmayan 2 isim Gül ile Davutoğlu bilinçli olarak mı meseleye dahil edilmek isteniyor? Çünkü Akar ile Fidan’ın önünü açan isim Gül. Gül ile Davutoğlu ayrışmasında her 2 isim de Davutoğlu’ndan yana pozisyon aldı. Gül bunlarla görüşmüyordu. Buna karşın Akar, Gül’ü 2018 seçimlerinden önce aday olmaması için “ikna” amacıyla helikopterle bahçesine bile Erdoğan’ın talebiyle indi. Acayip değil mi?
Roboski’nin gölgelediği MGK toplantısı
Roboski/Uludere’deki bombalama olayı 28 Aralık 2011 yılında yaşandı. Halen üzerinde soru işaretleri barındırmaktadır. Akın Öztürk imalı bir biçimde bombalama emrini kimin verdiğini ve bu emre kimin karşı çıktığını ifadesinde bildiğini ama sonra açıklayacağını söylüyor. Burada ciddi bir sıkıntı olduğunu, deneyimli bir askerin anlatma yöntemi de budur. Benim okumam Roboski, Erdoğan’a, iç siyaseti de dizayn etmek için çekilen uluslararası bir operasyonun ilkidir. Bunun “yerli” işbirlikçilerinin de olduğu hemen ortaya çıktı. Mesele Erdoğan’ı siyasetten zor bırakmanın da ötesindeydi ve onun bile kavrayabilmesi zaman aldı. “Cemaat” ile mücadelesi de bundan sonra başladı.
Roboski’nin gölgelediği ve daha sonra KCK operasyonları denilerek gerçekleştirilen MİT operasyonlarının önünü açan ciddi bir MGK toplantısı gerçekleşti o dönem. Bugün parti içi mücadele nedeniyle, CHP’nin de devreye girmesiyle hayli hırpalanan dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan, MGK’nın asil üyelerine PKK’nın, verilecek bir talimat ile hemen bitirilebileceği planının sunumu yaptı. Bu talimat verilmedi, verilemedi. Çünkü devreye Roboski girdi. Plana göre 30 üst düzey PKK’lının hemen yanında MİT’in elemanları vardı.
(KCK adlı MİT operasyonu ile PKK içindeki MİT elemanları hem deşifre oldu hem de etkisiz hale getirildi. Çok sayıda örgüt içi infazlara malzeme de oldu bu durum)
2014 yılında uygulanmaya başlanan ilk çözüm sürecinin neden bittiğini kimse bilmiyor. 2 polisin şehit edilmesi hep bir gerekçe olarak gösterildi ama onun da hayli karanlık olduğu ortaya çıktı. Bitmesinin nedeni bu değilmiş yani.
2011 ve 2014’de PKK’nın bitmesine izin vermeyen “irade” 2025 yılında PKK’nın bitmesini sağladı. Hem de daha öncekilerin tam tersi bir istikamette ilerleyerek Erdoğan’a iç siyasette ciddi bir rahatlama dış siyasette de güç kazandırarak. Oysa önceki hamlelerin niyeti tam tersiydi. Tabi bu benim değerlendirmem.
Bu aynı zamanda Ortadoğu’daki denklemlerde Kürt varlığının bizzat Türkiye tarafından meşrulaştırılmasının dünyaya ilanı gibidir. Ve bunun zamanı geldi galiba.
Buna ek olarak ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin sorumluluk alanında da kısmen Ortadoğu var. Onların sorumluluk alanının Türkiye’ye bir “görev” alanı olma ihtimalini de geçmiş deneyimlerden biliriz…
SEDAT BOZKURT
PKK neden o gün değil de bugün bitti?
Editör: N. Cingirt
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.