Figen Çalıkuşu

Figen Çalıkuşu
Figen Çalıkuşu
Karar Tüm Yazıları
İmralı’ya gidilsin mi gidilmesin mi…
21.11.2025
204

Uluslararası denge ve değişimleri hiç dikkate almadan, meselelere “içeriden” bakarak yorum yapma gibi bir eksikliğimiz var. “Dışarıda” olanları dikkate almadan “içerde” olanları anlamak ne kadar mümkün?

“Terörsüz Türkiye” sürecinin doğuş sebebi AKP’nin başından beri içinde olduğu Suriye’deki değişimdir. Yeniden şekillenen Suriye’de elbette ABD, İngiltere ile birlikte bir diğer önemli müttefik de Kürtler.

Kürtler Kuzey Irak’tan sonra Kuzey Suriye’de de güçlenirken, Suriye’nin yeniden yapılanmasında bizden de beklentiler vardı. Buna göre bir strateji belirlenmesi gerekiyordu. Gelişmeler Ankara’yı buna zorladı.

Ancak uluslararası dengeler ile Ankara’daki dengeler bir türlü ahenkli bir dans tutturamadı.

Halbuki Suriye’de, Suriye Demokratik Güçleri (SDG)nin yeni yapıya entegrasyonu netlik kazanmadan, Türkiye’deki sürecin sonuca varması olanaklı gözükmüyor.

SDG ve Rojava konusunda ise Öcalan’ın açıklamalarıyla Bahçeli’nin sözleri arasında uyumsuzluklar görülüyor.

Öcalan “Rojava kırmızı çizgimdir” dedi, “Türkiye Suriye işlerine pek karışmasın” dedi, “konuşulacak ise Mazlum Abdi ile İlham Ahmed ile konuşulsun” dedi.

“İmralı’ya ben giderim” diyen Bahçeli’ye göre ise SDG/YPG terörist yapılar, SDG Şam’a koşulsuz teslim olmalı… Bahçeli Anayasa 66.maddede tanımlanan vatandaşlık tanımı gibi demokratikleşmeye yönelik atılacak adımlarda da Kürtlere hayli mesafeli.

Ayrıca AKP-MHP arasında da tam bir uyumdan söz etmek çok güç… AKP anlaşıldığı kadarıyla MİT ve Dışişleri Bakanlığı eli ile bu süreci kendi yoğurt yiyişine göre müstakilen yürütmek istiyor.

Anayasa çalışmasına dair kurduğu komisyonda 11 üyenin de AKP’li olması, bir tek MHP’li üyenin olmaması dikkatleri çekiyor mesela.

Erdoğan’ın İmralı heyeti ile Külliye’de ve yalnız görüşmeyi tercih ediyor olması da önemli bir nüans bence.

Diğer yandan ABD-Şam görüşmesinde Hakan Fidan’ın da yer alması önemli bir gelişme oldu. Bir bilgiye göre MİT Başkanı da o sırada ABD’de imiş ama bu konuda resmi bir açıklama bulunmuyor.

Bu çelişkiler bir şekilde giderilecek herhalde.

Ama nasıl?

Söylediğim gibi “Terörsüz Türkiye” ismini verdikleri süreç sadece Türkiye ile ilgili değil, İmralı ile de ilgili değil, en çok ve en başta Suriye ile ilgili.

Gerçek bu… Ama içerde demokrasi ve hukuk olmadan Suriye’de nasıl bir barış isteniyor, işte bu anlaşılamıyor.

O zaman da bu barışın sadece “içerde” kimin kiminle nerede konuşması tartışmalarıyla gerçekleşmesini beklemek gibi bir yanılgıya düşüyoruz.

“Terörsüz Türkiye” sürecinde, “İmralı’ya gidilsin mi gidilmesin mi” tartışması diğer gelişmelerden daha fazla bir şekilde gündemdeki yerini koruyor.

İmralı’ya gidilsin mi ya da gidilmesin mi…

Hepsi olur, ister gidilsin ister gidilmesin.

Mesele, İmralı’ya gidilsin gidilmesin meselesi değil, tek tartışılacak konu da bu olmamalı. Böyle bir görüşme çözüm için anlamlı olabilir belki ama yeterli olmaz.

Çünkü bu meseleyi sadece “içerde” çözemeyiz, sadece “dışarda” da çözemeyiz… Çözebilmek için içerisiyle dışarısı arasında bir ahenk yakalamamız gerekiyor.

Esas mesele, kalıcı ve sahici bir barışın tesisi. Kalıcı ve sahici bir barış için de en etkili merhem “hukuk” ve “demokrasi” şüphesiz.

Var mı olumlu, umut verici sinyaller?

Yok.

Daha fenası tam tersine gelişmeler yaşanıyor.

“Hukuka düşman” bir anlayışla Küresel organize suç endeksinde dünyada onuncu ülke olduk.

Raporda çok çarpıcı saptamalar bulunuyor… Türkiye’deki organize suç aktörlerinin yalnızca yeraltında değil, siyasal ve ekonomik yapıların çevresinde konumlandığı ve böylelikle dokunulmazlık zırhı kazandığı ifade ediliyor.

Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü konularında zayıf performans gösterildiği de belirtiliyor.

Hukuka dönüş yok… Hukuka dönüş olmadan da “barış” yok.

“Terörsüz Türkiye” önemli bir süreci başlattı ama bundan sonrası için radikal değişimler gerekli.

Şeffaflığa ihtiyaç var, demokratik ilkelerin tartışılacağı yol haritasına ihtiyaç var ve elbette demokratikleşmeye mührünü vuracak yasal düzenlemelere ihtiyaç var.

Gene de enseyi karartmayalım.

Hayatın gerçekleri herkesten ve her şeyden daha güçlüdür. Bahçeli’ye “gerekirse İmralı’ya giderim” dedirten hayat, Türkiye’ye de eninde sonunda hukuku ve barışı getirecektir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar