Vahap COŞKUN
Birleşmiş Milletler (BM), Gazze’de kıtlık ilan etti. Ortadoğu tarihindeki bu ilk kıtlık, tabii sebeplerden meydana gelmiş değil, aksine insan eliyle yaratılmış bir kıtlık. Geçen hafta Habertürk’e bir söyleşi veren BM Filistinlilere Yardım Ajansı Sözcüsü Jonathan Fowler’ın altını çizdiği hususlar, bu kıtlığın İsrail’in bilinçli tercihleriyle ortaya çıkan bir kıtlık olduğunu gözler önüne seriyor.
Fowler, yardımların insanların hayatta kalması için gerekli olan miktarın çok ama çok uzağında kaldığını ve acınası bir seviyede olduğunu belirtiyor. Filistinlilere yardımların, İsrail ve Amerika’nın kontrol ettiği Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından dağıtılmasının tam bir skandal olduğunu vurguluyor. Daha kuruluş aşamasında tarafsızlık, bağımsızlık ve insan onuruna saygı ilkelerini ihlal ettiği için başkanının istifa ettiği bu vakfın dağıttığı küçücük yardımlarda bile yüzlerce insanın öldüğüne dikkat çekiyor.
Çünkü, yardımlar bir “ölüm tuzağı” haline getiriliyor. İsrail ordusu, yardım almak için gelen Filistinlilerin üzerine kurşun yağdırıyor. Amerikan CBS televizyonuna konuşan görgü tanıkları, sadece İsraillilerin değil, Amerikalı şirket çalışanlarının da çaresiz insanları hedef aldıklarını ifade ediyorlar.
Oysa BM’nin bölgede Gazze’ye yardımları ulaştırması için yeterli bir altyapısı ve organizasyonu var. Fowler’ın verdiği bilgiler göre, BM depolarında 6.000 kamyonu dolduracak ve Filistin’e üç ay yetecek insani yardım bulunuyor. Ama bunlar Ürdün ve Mısır’daki depolarda çürütülüyor. Çünkü İsrail, BM’ye bağlı kuruluşların altı aydır Filistin’e yardım sokmasına izin vermiyor.
100’den fazla çocuğun yetersiz beslenmeden öldüğü Gazze’de, on binlerce çocuk aynı nedenden ötürü ölüm sırasını bekliyor. 7 Ekim’den bu yana Filistin’de karşı karşıya kaldığımız bilanço her yönüyle bir insani çöküşü simgeliyor. Mamafih bilhassa çocukların penceresinden bakıldığında insanın kanı donuyor. Zira burada, dünyanın gözleri önünde 18 bin çocuk katledildi, katlediliyor. 20 bin çocuk kollarını, bacaklarını kaybetti, kaybediyor. Bir daha asla eski hayatlarına dönemeyecek kadar ağır yaralandı, yaralanıyor.
“Hamas Mensuplarının Yüzde 200’ünü Öldürdük”
İsrail’in hiçbir sınırı tanımadığı, bizatihi kendi askerî istihbarat verilerinin medyaya sızdırılmasıyla bir kez daha teyit ediliyor. Mayıs 2025 tarihli İsrail istihbarat listelerine göre, “kesin veya muhtemel olarak ölü” statüsünde kayıtlı Hamas ve Filistin İslami Cihad Örgütü mensuplarının sayısı 8.900. Savaşın başladığı andan itibaren hayatlarını kaybedenlerin toplam sayısı ile orantılandığında, bu rakam yüzde 17’ye tekabül ediyor. Geriye kalan yaklaşık yüzde 83’lük bölüm ise sivillerden oluşuyor. Yani İsrail’in hayatına kastettiği her altı kişiden beşi masum sivil; çok nadir görülen bir sivil ölüm oranı bu.
Elbette İsrailli yetkililer, doğrudan kendi birimlerinin verileri olsa da, bunları reddediyorlar. Militan-sivil ölüm oranının bire bir oranında gerçekleştiğini söylüyorlar. Militan ölüm oranını yükseltmek ve sivil ölüm oranını düşürmek için, önlerine gelen herkesi “Hamas militanı” ya da “terörist” olarak tanımlıyorlar. Ancak artık mızrak çuvala sığmıyor; o ölüm çarkının dişlileri dahi anlatılan bu yalanlara inanmıyor. Bir istihbarat kaynağının sözleri, yalancının mumunu söndürmeye yetiyor:
“Öldükten sonra insanlara terörist unvanı veriliyor. Eğer tugayın raporuna güvenseydim, bölgedeki Hamas mensuplarının yüzde 200’ünü öldürdük sonucuna varırdım.”
“7 Ekim’de Öldürülen Her Kişi İçin 50 Filistinlinin Ölmesi Gerekiyor”
Bu kanlı tablodan temelde iki sonuç çıkarılabilir: Birincisi, sözüm ona iç çatışmalarda veya savaşlarda sivilleri korumak için oluşturulan ve evrensel olduğu savlanan insani ve hukuki değerler, Gazze’de geçerli değil. Sivillerin hiçbir değeri yok. Aksine İsrail, Filistinli sivillerin ölümünü meşru ve olması gereken bir hal olarak sunuyor. Böyle olduğu içindir ki, İsrail istihbaratının eski şefi Aharon Haliva, normalde insanların gözlerinin fal taşı gibi açılmasına neden olacak ve sahibinin akıl sağlığını sorgulatacak bu sözleri, son derece doğal sözlermiş gibi sarf edebiliyor:
“7 Ekim’de öldürülen her kişi için 50 Filistinlinin ölmesi gerekiyor. İntikam için konuşmuyorum; gelecek nesillere bir mesaj olarak konuşuyorum. Bedelini hissetmek için ara sıra bir Nekbe’ye (felaket/soykırım) ihtiyaçları var. Çocuk olmaları artık önemli değil.”
Ve yine böyle olduğu içindir ki, İsrail’in Güvenlik Bakanı Ben Gvir, Ganot Cezaevi’ne girerek 23 yıldır tutuklu bulunan Filistinli lider Marwan Barghouti’yi hücresinde tehdit ederek şov yapabiliyor:
“Bizi yenemeyeceksiniz. İsrail halkına zarar veren, çocukları, kadınları öldüren herkesi yok edeceğiz.”
“Savaş Kahramanı”
İkinci sonuç, İsrail’in dünyanın ne düşündüğüne artık bir ehemmiyet atfetmediğidir. Kendisi hakkında ne söylendiğine zerre kıymet biçmediğidir. Malum, İsrail dünya kamuoyunu kaybetti, herhalde dünya üzerinde en nefret edilen ülke İsrail. Ancak İsrail yönetimi için bunun herhangi bir önemi yok. Netanyahu ve ekibi, ne dünyada ne de ülkesinde itiraz eden seslerden etkileniyor. Kimseyi ikna etmek gibi bir derdi olmadığından, gözünü kırpmadan masum insanların da, vahşeti kayıt altına almaya çalışan gazetecilerin de öldürülmesini emredebiliyor.
Netanyahu’nun bu denli pervasızlaşmasının nedeni açık: Trump’ın sorgusuz sualsiz desteği. Ona “savaş kahramanı” diyebilecek kadar gerçeklerden kopmuş Trump’ın karşı konulmaz kuvvetini arkasına almışken Netanyahu, mevcutta ve gelecekte tehlike olarak kodladığı her yeri tahrip etmeyi ve her gücü tasfiye etmeyi hedefliyor. Silahsızlandırılmaları için Hizbullah ve Hamas üzerinde kurulan baskı da, Dürziler vasıtasıyla Suriye’ye yapılan müdahale de, İran’ı savaş yoluyla yıpratma da hep bu çerçevede düşünülebilir.
Gazze’yi tamamen işgal de bu hedefin bir parçası. Hâlihazırda Gazze’nin dörtte üçü zaten İsrail’in işgali altında. İşgal edilmesi için operasyon başlatılan şehir merkezinde 1 milyona yakın insan yaşıyor. İsrail bu nüfusu sürmek, orta ve güney kısımlardaki çadır kentlere göndermek istiyor. Etnik temizliğe işaret eden bu teşebbüsün yaşanmakta olan insani krizi daha da derinleştireceğinden hiçbir şüphe yok.
Peki, gözünü kan bürümüş bu İsrail’i kim durdurabilir? İki yıldır devam eden soykırıma kim son verebilir?
Doğrusu, bu sorunun cevabı için dönüp bakılan aktörler düşünüldüğünde, maalesef ortada ümit bağlanabilecek bir durum yok. Zira ne Filistin Yönetimi ne de Hamas, İsrail’e set çekebilir. Avrupa Birliği’ni sorarsanız, o çoktan havlu atmış, gitmiş. İslam Dünyası derseniz, o da sadece bir retorikten ibaret. Yoksa gerçekte ortada öyle bir dünya yok. Dolayısıyla Netanyahu’yu bir tek ABD durdurabilir ama Trump’ta da şimdiye kadar öyle bir niyete rastlanmış değil.
Kara Leke
Vaziyet bu!
Öyleyse hamaseti bir yana bırakıp önceliklere göre bir tavır almak ve siyaset geliştirmek mecburi. Filistinliler için hayati konular; Gazze’nin yerle bir edilmesinin durdurulması, yardımların Gazze’ye girmesinin sağlanması, insanların açlıktan ölmelerinin önüne geçilmesi ve İsrail’in kalıcı işgalinin engellenmesidir.
Hamas’ın Gazze’yi yönettiği bir denklemde ise, bu önceliklerin hayata geçirilmesinin mümkünü yok gibidir. O nedenle, Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa’nın önerdiği gibi, Hamas’ın geri çekilip Gazze’nin idaresini Filistin yönetimine devretmesi, belki soykırımın durdurulması için bir kapı açabilir.
Kuşkusuz, bu adımdan da kesin olarak netice alınacağı söylenemez. Ancak makul olan, soykırımcıların bütün gerekçelerini ellerinden almak olsa gerektir. Kesin olarak söyleyebileceğimiz ise şudur: İnsanlık hâlen Holokost’u hatırlayıp “Bu nasıl oldu? Dünya buna nasıl izin verdi?” diye sorguluyor. Eminim, bundan yıllar sonra bu soru Gazze için soruluyor olacak. Nasıl oldu da insanlar böyle hunharca katledildi? Nasıl oldu da insanlar açılığa mahkûm edildi? Nasıl oldu da insanlar çoluk çocuk demeden parça parça edildi? Ve nasıl oldu da ahlaki, hukuki ve siyasi bütün değerler ayaklar altına alındı?
80 yıl sonra aynı evrensel utancı yaşıyoruz. Bir önceki soykırımın mağdurlarının bu kez soykırım faili olduklarına tanıklık ediyoruz. Ve ne yazık ki dün olduğu gibi bugün de soykırımcıları izliyoruz. Bu utanç hepimize yeter…
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFaizi MB’mi yoksa Adliye mi belirliyor? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“İnsanın ümüğüne bu kadar çökülmez…” 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇözümün kolaylaşması isteniyorsa… 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİmamoğlu'na casusluk tutuklamasının akla getirdikleri 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Süreç’te yeni safha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.09.2025
3.09.2025
27.08.2025
23.08.2025
19.08.2025
14.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
22.07.2025
15.07.2025