Cansu Çamlıbel
Adalet ve Kalkınma Partisi, yaşam tarzı ve kültür çatışmalarını iktidara tutunmanın altın anahtarı olarak görmeye başladığından beri ülkedeki sanatçıların maruz kaldığı baskı, sansür ve ötekileştirmenin türlü çeşidine tanıklık ediyoruz. Sivil alanın taşıyıcı unsurları olan medya, üniversiteler ve STK’larla birlikte sanat kurumları da son 10 senede hükümetin formatlama stratejisinden nasibini aldı. Formatlanmaya direnen sanat emekçileri de diğer sektörlerde olduğu gibi merkezden sürüldüler. 2000’lerde dünyada gelişen yeni tiyatro biçimlerini Türkiye’ye taşıyan başarılı butik tiyatrolardan DOT’un kurucuları Murat ve Özlem Daltaban, İstanbul’dan uzaklaştıkça özgürleşen ve yeni tohumlar ekmeyi başaran iki esaslı tiyatro aktivisti.
DOT’u kapatmadan hemen önce 2017’de, Murat Daltaban Avrupa’nın prestijli tiyatro festivallerinden Edinburgh International’da Zinnie Harris’in yeniden uyarladığı Ionesco’nun Rhinoceros (Gergedanlar) oyununu sahneledi. Murat’ın bu yönetmenlik performansı uluslararası pek çok ödül getirmekle kalmadı, Daltaban çiftini dünya sahnesine de çıkartmış oldu. Daltabanların bir sonraki durağı ise onların yolculuğunu dikkatle izleyenler açısından hayli sürprizdi. Pandeminin sonlarına doğru 2012’de Murat Daltaban, Bursa’daki Nilüfer Kent Tiyatrosu’ndan (NKT) gelen ‘Genel Sanat Yönetmenliği’ teklifini kabul etti. Yol arkadaşı Özlem Daltaban da ‘Genel Yapım Yönetmenliği’ göreviyle bu maceranın da ortağı oldu. Daltabanlar sadece iki sene içinde NKT’yi Türkiye’nin en başarılı tiyatroları arasına soktular.
George Orwell’ın meşhur romanı ‘1984’ ün çağdaş uyarlaması olan, Murat Daltaban’ın yönettiği 1984 oyunu, 2023’teki Afife Tiyatro Ödülleri’ne tam anlamıyla damgasını vurdu.
Bir taşra tiyatrosundan iki üç senede ulusal düzeyde bir başarı hikâyesi yaratan, hem de bunu pandemiye ve dijital çağın sahne sanatları üzerindeki olumsuz etkisine rağmen başaran Daltabanlar şu sıralarda NKT’ye veda etmeye hazırlanıyor. Hem de hiç istemedikleri halde hem de adeta cezalandırılırcasına… Çünkü Bursa Nilüfer Belediyesi’nin 31 Mart’ta seçilen yeni CHP’li Belediye Başkanı Şadi Özdemir öyle uygun görüyor.
CHP Genel Merkezi daha özgür bir Türkiye vaat etmeyi bugün siyaseten elverişli görüyor olsa da CHP kadrolarının bu politikayı içselleştirmeye ne kadar yakın olup olmadığı konusunda emin olamıyorsak sebepleri var. Daltabanların NKT’de yaşadıklarını böyle bir perspektifle okuyun isterim. Zor Konuşmalar’da ilk kez iki kişi var, yarattıklarıyla da kurdukları cümlelerle de birbirini tamamlayan iki kişi; Özlem ve Murat Daltaban.
Özlem Daltaban, Cansu Çamlıbel, Murat Daltaban
“NKT ile ilgili bir beklentimiz kalmadı, tiyatroyu mümkün olduğu kadar siyasilerden kurtarmak gerekiyor”
- 2022’den beri Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun (NKT) ‘Genel Sanat Yönetmeni’ ve ‘Genel Yapım Yönetmeni’ olarak birlikte görev yaptınız. Ve bu görevler vesilesiyle aslında 2005’te kurduğunuz DOT Tiyatro’nun ruhunu Bursa’ya taşıdınız. Sadece üç yıl içinde NKT’ye bugüne kadar bir ilçe tiyatrosunun tarihinde pek olmayan başarılar yaşattınız. Daltabanların NKT ile yollarını ayıracağı haberini almamızın üzerinden sanırım bir buçuk ay geçti. Nilüfer’in yeni Belediye Başkanı Şadi Özdemir’in sizinle çalışmak istemediğini anlıyoruz. Bunun sebepleriyle ilgili bir fikrin var mı?
Murat Daltaban: Bir fikrim oluşmadı çünkü bize bir şey söylenmedi. Net bir gerekçe de gösterilmedi. Konuşmanın başında şunu söylemem gerekiyor; bizim NKT ile ilgili hiçbir beklentimiz kalmadı. Artık NKT ile ilgili bir tasarrufumuz yok. Hayatımızdan neredeyse çıktı. Ama bütün bunları şu yüzden konuşmak istiyoruz; tiyatroyu tiyatrocular yönetir ve tiyatroyu da diğer bütün sanat alanları gibi mümkün olduğu kadar siyasilerden kurtarmak gerekir. Bizler bunun için çabalarız. Ben Şehir Tiyatrosu’ndan da bu yüzden istifa ettim. Çünkü Şehir Tiyatroları siyasetin parmağında oyuncak haline geldi. Biz NKT'ye geldiğimizde belediye başkanı Turgay Bey'di. (Turgay Erdem) Son derece kibar, çok nazik bir belediye başkanıydı. NKT’nin sanat ve kültür çalışmaları zaten çok etkiliydi. Biz de “Acaba Nilüfer'den küçük bir tiyatro başarısı çıkartabilir miyiz?” diye düşünerek teklifi kabul ettik. Bütün arzumuz bir ödenekli tiyatronun başarılı bir hedefe ulaşıp ulaşmayacağını denemekti. Aslında bir modeli, yani Avrupa'da akademik olarak belli yönetim şemaları üzerine inşa edilmiş bir tiyatro biçimini burada uygulamak istedik NKT’de.
“Yeni sanat taşradan parlayacak”
- Neden bu denemeyi Bursa’nın bir ilçe belediyesine bağlı bir tiyatroda yapmak istediniz? NAT Sizi bu kadar radikal bir karar almaya iten şey ne oldu?
Murat Daltaban: İstanbul çok düğüm oldu. Her şey çok kitlendi. İstanbul'da yeni bir bakış açısını, yeni bir sanat biçimini ortaya koymak için alan kalmadı. İstanbul'daki alanlar hep ticari olana ya da baskının altında kalmış bir takım özel tiyatrolara dönüştü. Hem maddi hem manevi olarak baskı altında kaldı tiyatrolar. Onun için Nilüfer'deki daha özgürlükçü görünen ortam bizim için cazip hale geldi. Bir şeyleri deneyebileceğimiz, bir şeyleri tekrar yeşertebileceğimiz bir alandı bizim için Nilüfer. Hatta ben o zaman da şunu söyledim; “Göreceksiniz taşradan parlayacak yeni sanat. Göreceksiniz ki biz bunu becerebilirsek, başarılı olabilirsek taşra tiyatroları, ilçe tiyatroları çok kıymetli hale gelecek. Aslında gelecek burada.”
Murat Daltaban ile önceki dönem Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem Afife Tiyatro Ödülleri’nde, 2023
“Şok olduk, yöntem bu olmamalıydı”
Özlem Daltaban: Pandemi dönemi biliyorsun bütün sanat kurumlarını ve sanatçıları zorladı. Biz de DOT’un son adresi olan Kanyon’dan çıktık. Pandemi döneminde Kemerburgaz Kent Ormanı’nda açık havada oyun oynadık. Ama zaten o sadece iki yıllık bir sözleşmeydi. DOT Ormanda’yı kapatırken Nilüfer Kent Tiyatrosu'ndan bu görev için davet aldık. Kasım 2019’da NKT’de Wajdi Mouawad’ın Yangınlar oyununu sahneye koymuştuk. Murat yönetmenliğini ben de yapımcılığını üstlenmiştim. Şehir halkı da tiyatro ekibi de çok mutlu olmuştu. Pandeminden sonra NKT bir karar ile ‘Genel Sanat Yönetmenliği’ uygulamasına geçmiş, farklı bir kolektif yapıyla yönetilme yönünde adım atılmış. Genel sanat yönetmenliği uygulamasına geçilince de içinde sanatçıların da yer aldığı bir yürütme kurulu oluşturulmuş. O yürütme kurulu genel sanat yönetmenliğine kimi davet etsek diye düşünürken önce Ali Düşenkalkar ile görüşüyorlar. Ali Bey bir sene kadar kalıyor, gidiyor. Ardından oradaki oyuncu arkadaşlar “Acaba Murat Daltaban’ı davet edebilir miyiz?” diye düşünüyorlar ve davet o şekilde geliyor. Tam bizim istediğimiz, doğru işleyen bir süreç. Ve bu eski yönetmelik sayesinde olabiliyor. O yönetmelik daha geçen gün (4 Temmuz’da) değişti.
- Yönetmelik değiştirme meselesine geri döneceğiz çünkü anladığım kadarıyla siyasi müdahaleyi bu kadar basit kılan bu yönetmelik değiştirme yöntemi. Ama önce şu Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Bey ile görüşmenizi biraz daha detaylı anlatın lütfen.
Özlem Daltaban: Biz Şadi Bey'den (Şadi Özdemir) seçimden hemen sonra randevu almaya çalıştık. Bu randevu talebimiz de aslında kendi tiyatrodaki planımızla ilgiliydi bu. Çünkü tiyatroda altı ay sonrasını, bir yıl sonrasını, hatta mümkünse iki yıl sonraki programı bugünden planlamak zorundasın. Biz bir sürü anlaşma yapmak üzereydik. Mesela Edinburgh'da bir festivalde NKT’nin de ortak yapımcı olacağı bir oyun üzerinde konuşuyorduk. Öbür yanda İstanbul Tiyatro Festivali için Mehmet Birkiye’den davet almıştık. Murat, Mehmet Birkiye ile görüşmelere başlamıştı. Biz Belediye Başkanına bunları da anlatıp, onun neler istediğini sormak istemiştik. NKT’nin önünde açılan yolları kendisine izah edip birlikte nasıl bir yol yürüyebiliriz diye konuşmak istemiştik. Ama ancak bir ayda randevu alabildik. Görüşmede hızlı hızlı anlattık tüm bunları. Dedi ki; “Çok güzel şeyler yapmışsınız ama ben farklı kadrolarla çalışacağım, siz yolunuza bakın.” Şok olduk tabii. Bir de tabii çok sert bir şekilde karşılık verdi. Bunun yöntemi bu olmamalıydı. Bir süreç vardır. Bir plan yapılır, devir şekli çalışılır, projeler ortada bırakılmaz.
“20 senedir muhafazakârlardan dayak yedikten sonra, bir de sosyal demokrat dayağı yemeyeceğim”
- Anlattığınız şey insanda bahsettiğimiz belediye sanki 31 Mart’ta CHP’den AKP’ye geçmiş de yeni başkanın tavrı bu olmuş gibi bir duygu yaratıyor. Oysa giden de gelen de CHP’li. Ortada CHP’nin kâğıt üzerinde savunduğu kültür politikalarına örnek teşkil edecek bir başarı varken bundan tak diye vazgeçiliyor olması hakikaten şaşırtıcı.
Murat Daltaban: Biz de öyle hissettik ve bu bizi çok rencide etti. Çok rencide olduk. Ben Twitter'da da yazdım. Yine söyleyeceğim. 20 senedir muhafazakarlardan dayak yedikten sonra ben bir de sosyal demokratların dayağını yemeyeceğim. Ben dayak yemek istemiyorum artık. Nedir bu yani?
Yine dönüp dönüp CHP'ye belki oy vereceğiz. Politik olarak CHP’den başka seçeneğimiz olmadığı için bu oluyor. Yaptığımız iş nedeniyle seçmen olmanın dışında da CHP ile iletişim kurmak zorundayız ama iletişim kuramıyoruz. Bu, çok büyük problem. CHP’den doğal olarak kültür sanat meselesinin yönetimi de farklı olacak şeklinde bir beklenti var. Ama biz ilk günden duvara tosladık.
Nilüfer Kent Tiyatrosu'nda 1984 oyunu
“Tiyatro her zaman bir mücadele alanıydı ama Gezi’den sonra daha da çok buna dönüştü”
- Size bu kadar net biçimde sizinle çalışılmayacağı söylendiğine NKT’den vaz mı geçtiniz? Dönüyor musunuz İstanbul’a?
Özlem Daltaban: Biz vazgeçme eğiliminde insanlar değiliz. Vazgeçmeyi epey önce unuttuk. Neyse ki inatçıyız. Bize tiyatro aktivisti mi diyelim ne diyelim bilmiyorum ama biz bu tür mücadeleleri sürdürmenin işimizin bir parçası olduğunu düşünen insanlarız. Tabii, biz Avrupa’daki meslektaşlarımızla sohbetlerimizde ya da konuşmacı olduğumuz panellerde Türkiye’de sanatın ve özellikle de tiyatronun bir aktivizm motivasyonu olduğunu da hep anlatırız zaten. İşimiz bizim için Türkiye’de bir mücadele alanı.
Murat Daltaban: Özellikle de Gezi'den sonra daha çok buna dönüştü. Tekrar oralara girmeyeyim ama Gezi tam bir sanat alanıydı benim için. Çok enteresan bir memleket. Her şeyi yaşadık ama bize sanat yapmaya devam etme motivasyonunu bu memleket verdi. Mücadele edeceksin. “Sanat senin için bu memlekette var olmak zorunda” dedik hep izleyicimize de.
- Gelinen noktada Belediye Başkanı Şadi Özdemir’in sizi istemediğini biliyoruz ama neden istemediğini bilmiyoruz. Peki sizler maaşlı çalışanlar mısınız? Yani maaşınızı alıyorsunuz ama görevlerinize son verildi. Doğru mu anlıyorum? Pılınızı pırtınızı toplayıp Bursa’dan ayrılmıyor olmanızın sebebi memur maaşı olmadığına göre ne bekliyorsunuz?
Özlem Daltaban: Evet maaşlı çalışanız. Her şeyden önce biz, bizimle neden çalışmak istemediklerini net biçimde anlamak istiyoruz. Israrla bunu soruyoruz ve hala yanıt alabilmiş değiliz. Belediye Başkanı’ndan sonra iki kez de başkan yardımcısıyla görüştük ve ondan da net yanıt alamadık. Bir de tabii Murat, Başkan ile görüşmeden sonra o tweet’leri atınca herkes ayrıldığımızı düşündü ancak biz ayrılmadık. Bunu anlatmaya çalışmak için yazılar yazmaya başladık. Bu arada basından tanıdıklarımız tanımadıklarımız görüş almak istedi. Biz her seferinde gazeteci arkadaşlarımıza; “Şu an konuşmuyoruz. Biz de bunun cevabını öğrenmek istiyoruz. Lütfen o taraftan cevap alın” dedik. Bir yanıt alabilen tek kişi Efnan Atmaca oldu. Ona “sadeleşiyoruz” demişler. Biz de o yazıdan öğrendik bu gerekçeyi.
“Kariyer planımız bir ilçe tiyatrosunu senelerce yönetmek değil ki zaten”
- Bir yerel yönetim tiyatrosu açısından - ulusal düzeyde, uluslararası düzeyde başarılar kazanmışken- ‘sadeleşme’ motivasyonu ne anlama geliyor olabilir? Daha az iş yapıp, daha az bütçe mi ayırmak istiyorlar acaba?
Murat Daltaban: Şu demek bence; daha içine kapalı, ulusalda veya uluslararası alanda iddiası olmayan bir yapı. Zaten biz “O zaman gönderin bizi” diyoruz. Bunu başkan yardımcısına da söyledim; bizim kariyer planımız bir ilçe tiyatrosunu senelerce yönetmek olamaz ki. Bizim kariyerimiz böyle gelişmedi ve son noktası bu olmayacak zaten. Bunu bir bebeğin ayağa kalkıp yürümesi olarak gördük. Büyüme yolculuğunu da işin sahiplerine, sanatçılara teslim edip yolumuza bakmak istiyoruz, o kadar.
Özlem Daltaban: Tam bu noktada şunu da söyleyeyim; Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu 7 yıldır var ve hep de güzel işler yaptı. Hani “Bizden önce yoktu da biz kurduk” gibi bir iddiamız yok. Biz zaten o ışığı gördüğümüz için daveti kabul ettik. Pandemi gibi zor bir dönemden sonra heyecanı artan bir tiyatroya dönmesine katkı sağladık. Artık bugün NKT, Türkiye'deki büyük tiyatrolar kadar merakla izlenen bir kurum. İşleri merak edilen, Türkiye'nin her yerinden hatta Londra'dan oyun yazma programına başvuru alan bir kurum. Bir sürü Türk yazara heyecan veren bir tiyatro hale geldi. Bu konularda da hiç mütevazı olamayacağım. Böyle bir yükseliş yakalanmışken Belediye Başkanı tek bir görüşmeyle çok sert biçimde bize duvarı çekiyor. Beklediğimiz sert bir duvar örülünce de ben bir şekilde Özgür Özel’e ulaşarak durumu anlatmak gerektiğini düşündüm. Bir tohum ektik, bir çiçek çıktı, bunu kökünden kesmemeliler. Kestirmemek için elinden geleni yapacaksın.
“Özgür Özel yanımdan Belediye Başkanı’nı aradı, tiyatroya sahip çıkan cümleler kurdu”
- Özgür Özel ile bir tanışıklığınız var mıydı önceden?
Özlem Daltaban: DOT’un seyircisi oldukları için birçok politikacıyı tanıyorum ama Özgür Bey ile bir tanışıklığımız yoktu. Biz zaten siyasi insanlar da değiliz, bir partiye üye değiliz bir şey değiliz. Ama dostluklarımız var pek çok çevreden. Dolayısıyla da manevi desteğimiz çok. Sevenlerimiz kanalıyla pek çok kişiye ulaşabiliyoruz. Yardımcı olanlar bunu yapıyor çünkü istismar etmeyeceğimizi biliyorlar. Sonuçta ben Özgür Bey’in katılacağı bir davete katıldım ve o sosyal ortam içinde bir sohbet şansı yakaladım. Kendimi tanıttım ve keyifli ortamı bozmak istemediğimi ama kendisinden randevu alarak bir konuyu anlatmak istediğimi söyledim. Zaten o noktada kendisi bana “Ne kadar şahane işler yapıyorsunuz” vesaire demişti. Ondan da cesaret aldım. Ben öyle deyince konuyu orada kendisiyle paylaşmamı istedi. “Yeni Başkan geldi, büyük ihtimalle bizi de tanımıyor. Belki bizi tanıyacak vakti de olmadı, eski programa bakacak vakti de olmadı. Büyük ihtimalle kendi tanıdığı başka birileriyle çalışmak istiyor. Dolayısıyla bize ‘Ben artık sizinle çalışmayacağım, başka kadrolarla çalışacağım’ dedi. Çok şaşırdık ve üzüldük. Biz devam edelim, etmeyelim onu bilmiyorum. Ama buradaki yapının bozulmaması için ne gerekiyorsa yapmak istiyoruz. Hani bilmiyorum bunu da size anlatıyorum ama uygun mu onu da bilmiyorum” dedim. Zaten Özgür Bey beni çok uzun konuşturmadı, konuyu anladı ve bana “Kafanıza takmayın, anlıyorum ben sizi” dedi. Yarım saat sonra Belediye Başkanı ile telefonla konuştu.
- Senin yanında mı telefon etti?
Biz böyle evet oturmalı bir ortamda bulunuyorduk ve benim yanımda telefon geldi ona. Haber yollattı herhalde “beni bir arasın” gibi. Ben bilmiyorum oraları. Ama benim duyduğum onunla gayet olumlu bir konuşma yaptı. Çok şen şakrak bir konuşma. Çok şeffaftı, çok zarifti. Tabii bunu benim kara kaşım kara gözüm için yapmadı. “Bak ne kadar güzel tiyatro başarılı olmuş, ödüller alınmış, biz bu programı devam ettirelim” gibi bir yerden, tiyatroya ve sanata sahip çıkan bir yerden cümleler kurdu. Duydum yani.
"Orada iktidarda her koltuğun kendi hürriyeti var. Türkiye’de belediyeler, kültür sanatın mutlak bir hak alanı olduğunu teslim edemiyor"
“Özgür Özel’in telefonundan sonra da durum değişmedi”
- Sonra?
Bu kadar işte. Sonra hiçbir şey değişmedi. Özgür Bey ile bu sosyal ortamdaki sohbetimiz ve onun Belediye Başkanını aramasının üzerinden bir ay geçti. Durum değişmiş değil
- Kendisini iki ay önce kazandığı seçimde aday gösteren Genel Başkan’ın talimatını uygulamayan bir ilçe başkanı Türk siyasetinde çok alışık olduğumuz bir şey değil tabii.
Ben de böyle okuyorum ama Şadi Bey'in ne düşünerek böyle yaptığı konusunda bir fikrim yok ve yorum da yapamıyorum. Zaten mantıken Özgür Bey’in sonrasında bu süreci takip etmesinin imkânı yok. Günde kaç tane konu geliyor kim bilir gündemine.
“Demokratlık böyle bir şey değil; tiyatroda demokrasi tiyatroyu sanatçılara teslim etmektir”
- Bu arada şunu düşünmeden edemedim; aynı telefon konuşması AKP Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir ilçe belediye başkanı arasında geçse bir ay sonra belediye başkanı hala kendi insiyatifinde direniyor olur muydu?
Özlem Daltaban: Olmazdı herhalde. İşte bu CHP açısından demokratlık ya da iyi bir şey herhalde. Bilemiyorum.
Murat Daltaban: Bu demokratlık olmuyor, demagogluk oluyor. Bunların altında saklanıyorlar. Çünkü demokratlık öyle bir şey değil. Tiyatroda demokrasi dediğin şey tiyatroyu sanatçılara teslim etmektir. Sen tepeden müdahale edip de “kendime göre yapı kuracağım” dediğin zaman iş olması gerektiği gibi işlemiyor işte.
Özlem Daltaban: Burada sihirli kelime yönetmelik. Ödenekli kurumlar için sihirli kelime yönetmelik. Özel tiyatroda böyle bir şey yok. Bu çok tipik bir alışkanlık. Canları istediği gibi, arzu ettikleri gibi iş yapabilmek için hemen yönetmelik değişir. Bir sabah uyanırsın yönetmelik meclisten geçmiş.
“Sihirli cümle yönetmelik; değiştirdikleri yönetmelik ne oldu bilmiyoruz”
- Yönetmelik değiştirerek mevcut sanat kadrosuna müdahale eden başka kurumlar da oldu son dönemde. Sizinle buluşmaya gelmeden hemen önce yine 31 Mart’ta göreve gelen İzmir’in yeni Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın İzmir Şehir Tiyatroları Kurucu Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten yerine yola başka bir Genel Sanat Yönetmeni ile devam edeceği haberini okudum.
Özlem Daltaban: Evet, onlar da yönetmelik değiştiriyorlar. Diyorum ya bizim kültür sanat alanında sihirli cümle yönetmelik. Cemal Reşit Rey’de de genel sanat yönetmenliği yönetmelikle kaldırıldı. Şu anda kim ne yönetmelik hazırlıyor bilmiyoruz da. Biz NKT’de nasıl bir yönetmelik değişikliği oldu onun içeriğini bilmiyoruz çünkü bize okutmuyorlar.
- Yani aslında genel sanat danışmanlığı pozisyonu lağvedilmiş oldu kendi atayacakları insanlara göre yeni pozisyon mu yazılıyor?
Murat Daltaban: Birtakım kurullar atanacak ve tiyatrolar o kurullar tarafından yönetilecek noktasına gelindi anladığım kadarıyla
“Genel Başkanı sorduğunda ‘Bizim yönetmeliğimizde öyle bir görev tanımı yok’ diyecek”
- Bu yapılar içinde belediye başkanları sizin görevlerinizi lağvetmeden de sizi görevden alabilir değil mi? Bunu bu kadar uzun yoldan yapmak neden?
Murat Daltaban: İki tane sebebi var. Birincisi, bizi direk görevden alsalar daha çok tepki olur.
Mesela Genel Başkanı sorduğunda diyecek ki “Bakın bizim yönetmeliğimizde genel sanat yönetmenliği diye bir iş tanımı yok. O yüzden Murat Bey’in sanatçı olarak istihdamı devam ediyor.”
- Nilüfer Kent Tiyatrosu’nda Murat Daltaban’ın işini kim yapacak bundan sonra bir fikriniz var mı?
Özlem Daltaban: Bilmiyoruz. Bir müdür ataması yapıldı, o kişiye genel sanat yönetmenliği ya da danışmanlığı gibi bir görev de teslim edilecek sanıyorum. Bütün Nilüfer Kent Tiyatrosu personeli olarak hepimiz o yönetmeliği bekliyoruz. O kadar enteresan ki çalıştığın iş yerindeki yapısal yönetmeliği okumadan oranın personelisin şu anda. Önceki yönetmeliğin çok doğru bir noktası vardı. O yönetmelik diyor ki, “Müdürü ve genel sanat yönetmenini sanatçılar kendisi seçer.” Bunu lağvettiler ve yeni yönetmelikte tepeden atayabilecekleri bir biçime dönüştürdüler.
"Bu demokratlık olmuyor, demagogluk oluyor, bunların altında saklanıyorlar"
“NKT’nin toplam bütçesini bir tek müdür biliyor”
- Acaba bütçeyle ilgili bir mesele olabilir mi bunun arkasında? Nasıl bir bütçesi var ki NKT’nin? Böyle tepeden el konulacak bir meblağ mı?
Özlem Daltaban: Ben gerçekten bilmiyorum, müdür biliyor. Biz maaşlı çalışanız. Elbette bir oyunun prodüksiyon bütçesi nedir biliyorum. Ama NKT’nin toplam senelik bütçesi nedir bilmiyorum. Ama zaten bir ilçe belediyesinin toplamda kültür sanata ayırdığı pay genelde toplam bütçenin yüzde 1’idir ancak. Bir de tabii o ayrılan pay bütün faaliyetlere ayrılıyor, tek bir tiyatroya ne ayrılıyor hiç bilmiyorum. Ama tabii personel bütçesi falan ölçülebilir kriterler.
“Türkiye’de belediyeler, kültür sanatın yaşamsal bir hak olduğunu teslim edemiyor”
- Diyelim ki Başkan Şadi Bey yarın sizi aradı ve ‘kalın’ dedi. Kalır mısınız?
Murat Daltaban: Yok benim için orası bitti.
Özlem Daltaban: Aramaz zaten. Orada iktidarda her koltuğun kendi hürriyeti var. Benim zaten arzum şu; biz bu konuyu kiminle konuşacağız o muhatabı bulmak. CHP ile mi konuşacağız, belediyeler birliği ile mi konuşacağız? Belki Belediye Başkanı siyasi hiyerarşi üzerinden ona karışılmasını doğru bulmuyor. Hatta belki Özgür Özel de ona doğrudan karışmayı uygun bulmuyor. Bunu rica ediyor ya da uyarıyor. Siyasetin kendi içinde belli ki bir denge var. Bunları anlarım ama nihayetinde o görevlere gelenler kamunun parasını kullanıyor. Bütün yerel yönetimlerdeki temel konu bir fon yönetimidir. Vergi toplayacak, yol su getirecek, park yapacak. Halka hizmet edecek yani. Maalesef Türkiye’de belediyeler, kültür sanatın diğerleri gibi mutlak bir hak alanı olduğunu teslim edemiyor. Asıl çözmemiz gereken şey bu. Sanata ulaşım da sanat üretimi de yaşamsal bir haktır. Adamlar İtalya’da buna 150 sene önce ikna olmuş mesela ve o yapı işliyor, tartışmaya açık değil.
Ödenekli kurumlarda neden sanat kurumu var? Çünkü bu bir ihtiyaç. Biz özel tiyatro sahibi olarak aslında ödenekli kurumların fon alıyor olmasına her zaman laf ederiz Ama varlığına ve ihtiyaç olduğuna da inanırız. Aslında bütün şehir belediyelerinin, hatta ilçe belediyelerinin kendi bünyelerinde bulunan sanat kurumlarına bir fon açmaları gerekir. Bu bir sosyal politikadır. Aslında sanat, hayatta kalma setinin bir parçası. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Aynı kategoride değerlendirmek zorundasın. Bir ülkenin geleceğini bir yere taşıyan bir olgudur sanat. Hem insanların birey olarak yetişmesi hem de birden fazla dünya görüşünün yan yana gelebilmelerinin aracıdır.
Nilüfer Kent Tiyatrosu'nda 1984 oyunu
“1984 gibi zor ve avangart bir iş farklı kesimleri yan yana getirebildi”
- Bu söylediğinin bir örneğini ben NKT’nin 1984 oyununu izlemeye geldiğimde deneyimledim. Üsküdar Şehir Tiyatrosu’nda oynamaya geldiğinizde dikkatimi çeken salonun yarısını muhafazakâr gençlerin doldurmuş olmasıydı. Üsküdar son seçimde CHP’ye geçmiş olabilir ancak ben oyunu geçen sene izledim ve zaten söylediğim tiyatronun fiziksel olarak hangi ilçede olduğundan bağımsız bir şey.
Murat Daltaban: Aynen öyle. Yan yana geliyor insanlar. Aynı şeyi belki başka okumalarla, başka duygularla ama çoğu zaman ortak duygularla izlemek. Belki çıktığında tartışmak kendi arasında geldiği beş arkadaşıyla mesela. Aslında sanatın bir araya getirmesindeki motivasyon da bu. İnsanların bir araya gelip bir fikri ya da birkaç fikri geliştirmeleri.
1984 üstelik çok kolay seyredebilecek bir oyun da değildi yapım olarak. Çok avangart bir işti. Bunun seyirciye ulaşıp ulaşmayacağı üzerine tereddüdümüz de vardı. Ama seyirci çok içinde yaşadığı için yani atmosferi çok damarlarında hissettiği için geldi. Ya ‘anlamak’ denen şey modernizmin getirdiği bir klişe aslında. Seyirci ‘anlamadım’ dediği şeyi bile bedeniyle anlıyor, hissediyor. Bunu görmek bizi çok mutlu etti çünkü tiyatro sanatın aslında soyut bir dili de olsa seyirciye ulaşması mümkün. Anlaşılmak için birçok yöntem var. Biz bunu denedik ve başarılı olduğumuz için de çok mutlu olduk. Seyirciyle buluşması ve seyircide yarattığı coşku çok önemli hale geldi. Ve bunu Nilüfer'de yapabildik çünkü Nilüfer bize özgür bir alan açtı. Gidiş amacımız yerini bulmuş oldu.
“Biz DOT’ta istediğimiz gibi iş yaptık; çünkü iktidar başta küçük tiyatroları ciddiye almadı”
- Bu kadar sert ve Türkiye'deki politik atmosfere bu kadar referansı olan kült bir işi İstanbul’da o sırada AKP yönetiminde olan bir ilçenin şehir tiyatrosu salonunda sahneye koyabilmiş olmanız da ayrı bir konu. Bir müdahale gelmedi mi?
Murat Daltaban: Yok. Ama bir sürekliliği olsaydı, burada yapsaydı, yani bir İstanbul projesi olsaydı o dediğin olabilirdi. Emin değiliz. En azından müdahale olabileceği fikri çok yoğun olurdu. Üzerimizde çok büyük baskıya sebep olurdu. Anlatıyoruz ya Nilüfer'in çekiciliği oydu zaten bizim için. Bütün bu merkezdeki sosyolojik değişim sanata üzerinde büyük baskı unsuru. Tekrar tekrar dayak atıyorlar, hareket edemiyorsun.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'na 2012 yılında bir gecede bir yönetmelik değişikliğiyle bürokrat atandı. Genel sanat yönetmeni yönetimde dördüncü ya da beşinci sıraya düşürüldü. Tiyatrolar bünyesindeki oyuncu sayıları azaltıldı ki sanatçı temsiliyeti zayıflasın. Ama iktidar bizim gibi küçük tiyatroları çok göz önünde bulundurmuyordu. Biz mesela DOT’ta istediğimiz gibi iş yaptık, bir özgürlük alanı vardı. Ama baskı dediğiniz şeyin türlü türlü yolları var. Zaman içerisinde çok ciddi bir psikolojik savaşın kurbanları haline geldik. Bizim Beyoğlu'ndan ayrılma sebeplerimiz de bunlardır. Profil değişmeye başladı. Biz seyircimiz için, oyuncumuz için tedirgin olmaya başladık. Çünkü güvenlik problemleri yaşamaya başladık. Beyoğlu'nu terk ettik.
- Ve kapısında güvenlik olan alışveriş merkezlerinin içine taşdınız Dot’u.
Murat Daltaban: Biz ufak olduğumuz için başta pek ciddiye alınmadı. Bir hareket haline dönüşmez diye görüldü ama bir süre sonra sosyal profilin değişmesiyle birlikte biz de dışarı atılmaya başladık. Merkezden uzaklaştırılmaya başladık. Tabii bizim Dot’u kurduğumuz 2005 dönemi Avrupa Birliği sürecinin ciddi olarak konuşulduğu dönemlerdi. Ne zaman ki o hedefe sırt dönülmeye başlandı, politik olarak o kriterlerden vazgeçildi biz de merkezden sürülmeye başladık.
"Bugün bu tartışma üzerinden bir kapı açılırsa bu dönemde açılır, sonraki dönemde daha zor"
“Ne kadar sanat fonu açarlarsa ülkedeki sosyal demokrasi anlayışı o kadar büyür”
- NKT özelinde yaşadıklarınızdan yola çıkarak siyasetin, kültür sanat alanına müdahalesini minimuma indirmek için önerinizi özetleyin desem ne dersiniz?
Özlem Daltaban: Bütün dünyada yerel yönetimler sanat kurumlarına fon veriyor ve bunun nasıl yapıldığına dair çerçevede de standart aslında. Üzerine tartışacak pek bir şey yok. Sen belediye olarak fonunu verirsin ve tabii ki onun nasıl kullanıldığını denetlersin. Mesela CHP özelinde konuşursak, şunun bilincinde hareket etmeleri lazım; kontrol ettikleri il ve ilçe belediyeleri bünyelerinde ne kadar sanat fonu açarlarsa ülkedeki sosyal demokrasi anlayışını o kadar büyütürler. CHP Genel Merkezi koordinasyonunda genel bir sanat yönetmeliği hazırlanabilir, her gelen belediye başkanı da kafasına göre yönetmelik icat edemez. Bir zırh, bir koruma kalkanı olmalı.
Merkezi yönetim zaten bunu yapmıyor. Devlet tiyatrolarındaki sansür ve oto- sansür ve içeriğe müdahaleyi eleştiren bir siyasi ekolün bu konuya daha büyük bir hassasiyetle yaklaşmasını bekliyoruz. Benim görüşmemde Özgür Bey çok zarif davrandı ve anlattığım şeyin önemini anladığını hissettim. Keza yine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun şehir tiyatroları oyuncularını dinledikten sonra verdiği olumlu tepkiyi biliyoruz. “Siz sanat kurumu olarak nasıl bir yönetmelik istiyorsanız öyle yapılmalı” diyor ve bunun videosu da var. Bu liderlerin bunları inanarak söylediğine kuşkum yok. Ama aşağıya doğru indikçe şahsi arzular vesaire devreye giriyor. Oraları tam çözemiyorum. Bir CHP'linin CHP'liyi koruması, öncelik vermesi gibi bir şey var. Mesela biz hiçbir şey değiliz, hiçbir partili değiliz. Hiçbir yerden bir korumamız da yok. Dolayısıyla da hem bu kadar rahat konuşuyoruz hem de biri yeri rahatça terk edebiliyoruz. Biz DOT’la yolumuza devam edeceğiz. Ama bunları konuşmaktan da geri durmayacağız çünkü bu bir görev. Bu ülkede kültür sanat alanında bir şeylerin düzelmesi için birikimlerimizi sonuna kadar kullanırız. Bu konuyu gündemde tutmak istiyoruz.
“CHP yarın daha güçlü olursa bizi ciddiye almaz, biliyoruz”
- Bugün bu kadar açık konuşmuş olmanızın bir sonuç üretebileceğini düşünüyor musunuz?
Özlem Daltaban: Bizi atabilirler, atsınlar. Gerçi atarlarsa da başka bir süreç. Biz her halükârda bunlarla boğuşacağız. Şöyle bir umudumuz var tabii; AKP ve CHP gibi iki kanat birbiriyle karşı karşıya geldiği için şu anda bizim söylediğimiz her şeyi daha dikkatle dinlediklerini tahmin ediyoruz. Açık söyleyeyim; CHP bugün daha güçlü olsa ciddiye almaz. Bugün bu tartışma üzerinden bir kapı açılırsa bu dönemde açılır, sonraki dönemde daha zor.
- Şunu mu söylemeye çalışıyorsun; CHP bir sonraki seçimde iktidara gelirse eleştirilere kulak verip politikalarında değişiklik yapmaz?
Özlem Daltaban: Bana öyle geliyor çünkü AKP'den önce şehir tiyatrolarının yönetimi CHP’li belediyelerde değil miydi zaten?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.05.2025
28.03.2025
24.03.2025
4.02.2025
13.01.2025
16.12.2024
18.11.2024
10.09.2024
10.07.2024
26.04.2024