Cansu Çamlıbel
“Nasıl oldu da bugün ilmin neredeyse her alanında böylesine geriye düştük, bizden ilham alarak yola çıkanlar şimdi fersah fersah önümüze geçmişken nasıl oldu da biz bugün sahip bulunduğumuz mirasımızın bile farkına varamaz hale geldik?”
Bu sözler haftalardır hükümetin talimatı ve güdümündeki yeminli vuruş takımının cansiperane çabalarıyla “terörist” ilan edilmeye çalışılan Boğaziçili akademisyen ya da öğrencilerden birine ait değil. Sözlerin sahibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. 22 Aralık 2019’da Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen İlim Yayma Ödülleri Töreni'nde yaptığı o konuşmada tersine beyin göçünün özendirilmesi için salondaki yerleri – aynı atandıkları üniversitelerdeki yerleri gibi- politik önceliklerle itinayla belirlenmiş akademisyenlere çağrı yapıyor.
Yetmiyor, o toplantıdan yaklaşık iki ay sonra Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’nu aynı gündemle topluyor. Beştepe’nin İletişim Başkanı toplantının Türk bilim insanlarının yanı sıra dünyadan bilim çevrelerinin Türkiye'ye çekilebilmesi hususunda geliştirilebilecek politikaların ele alındığı duyuruyor. Yani geçen sene tam bu zamanlarda Erdoğan hükümetinin gündemi son 10 yılda Türkiye’den kaçar gibi gitmek zorunda bırakılan beyinlerin geri kazanılması imiş.
Ve fakat bir sene pek uzun zaman! Bugün aynı hükümet henüz gitmemiş/gidememiş olan kim varsa onlara da valiz toplatmak için var gücüyle bastırıyor adeta. Boğaziçi’nde en basit demokratik hakları için bahçede toplanıp şarkı söyleyip slogan atmaktan öteye geçen tek eylemi olmayan gençler üzerinden yapılan “vatan hainliği” tanımının isinin pasının on yıllar daha ülkenin üzerinden kaldırılamayacağını umursamadan, hoyratlığın dibine vurarak.
Türkiye’nin tartışmasız en iyi eğitim kurumlarından birine taammüden yapılanları göğsüm sıkışarak izlerken, bir önceki vartada ülkeden çıkıp gitmek zorunda bırakılan oyuncu Memet Ali Alabora’nın, Britanya’nın Galler bölgesindeki S4C kanalında bugün yayınlanmaya başlayacak bir dizide (Fflam) rol aldığı haberine denk geldim. Galce yayın yapan yerel bir kanal için çekilen bir dizide Alabora nasıl oynamıştı ki?
20 sene önce Galler’in başkenti Cardiff’te yüksek lisans yaparken iki arkadaşımla paylaştığım öğrenci evinde çeken üç beş kanaldan biri olan S4C ile Alabora’nın yollarının nasıl kesiştiğini kendisine sormalıydım. Onlarca ortak ahbaba rağmen daha önce hiç tanımadığım Alabora ile geçen hafta sonu Zoom’da sohbet ettik. Konunun beyin göçüne bağlanmasını ben de o da tercih etmezdik. Ama…hayat!
Yeni hayatın sana 40 yaşından sonra Galce öğretmiş anlaşılan.
Galceyi öğrendim diyemem. Galce ile İngilizcede yürüttüğüm hayatı yürütemem. Ama dün mesela bir işle ilgili bir mesaj geldi, bütün mesajı anladım. Orada kendimle gurur duydum. Burada oynadığım ilk dizide (Keeping Faith) oynadığımda söylediklerimden neredeyse hiçbir şey anlamıyordum. Fonetik olarak taklit etmeye çalışıyordum. Bu son dizide söylediklerimin hepsini anladım. Anladım da kolay mıydı ezber yapmak? Hayır. Bir buçuk ay boyunca her gün oturup repliklerimi saatlerce çalışmak zorunda kaldım.
Cardiff’te yaşayıp Cardiff’te dizi çekmek çok sık rastlanır bir durum değil. Daha önce oynadığım işler ya Londra’da ya da başka şehirlerde idi. Yıllar sonra evden çıkıp sete gitmeyi yaşamak çok ilginç geldi.
Galce dediğimiz lisan Galler bölgesinin anadili. Ve orası İngiltere değil.
Türkiye’de ülkeye İngiltere deme alışkanlığı var. Bankalarda para göndermek için form doldururken bile “İngiltere” diye işaretliyorsun. Türkiye’de Birleşik Krallık ya da Britanya sözcüklerini kullanmaya alışmamışız. Oysa bu ülkenin adı Birleşik Krallık. Birleşik Krallık’ın içinde de Kuzey İrlanda, İskoçya, Galler ve İngiltere var. Biraz karışık bir sistem olduğu doğru. Bu dördünün ortak parlamentosu Westminster; orası bütün ülkeyi yönetiyor. Fakat Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda ile ilgili bazı konulara karar veremiyorlar. Mesela burada, Cardiff’de sokağa çıkma yasağı olacak mı buna onlar karar veremiyor, eğitim ya da sağlık harcamalarına onlar karar veremiyor. Galler’in nüfusu 3.3 milyon, Galceyi konuşan insan sayısı ise sadece 700 ila 800 bin arası.
Yaşamak için neden Galler’i seçtin?
O birtakım tesadüflerin sonucu olmuştu. Ama sonra çok buralı oldum, hatta biraz fazla buralı oldum.
Boğaziçi özelinde başlayan, Türkiye’deki üniversite gençliğini ilgilendiren, üniversite kurumunun Türkiye’deki mevcut konumunu ve geleceğini ilgilendiren bir tartışmanın içindeyiz. Benim geçen hafta en çok dikkatimi çeken, gençlerin kendilerini ifade etmek için çektikleri videolarda Cumhurbaşkanına “Biz alın teriyle bu okula girdik, buradan çıkıp bu ülkenin bilimine, teknolojisine, düşünce dünyasına katkıda bulunmak isterken, bugün anlıyoruz ki siz bizim gibi düşünenleri bu ülkede istemiyorsunuz. Gidip başka ülkelerde bunu yapmaya çalışmak zorunda kalacağız” demesiydi. Bu tartışma yeni değil ve sana kadar uzanan bir şey aslında. Türkiye’de belli bir eğitim düzeyinin üzerine çıkabilmiş kesimin son 10 senesi senin gibi daha önce gitmiş olanlarla bugün gitmeyi düşünenlerin hikayeleriyle dolu.
Muhtemelen böyle bir “exodus”, toplu bir yurtdışına göç hali – etnik ve belirgin siyasi kimlikler dışında – Türkiye tarihinde hiç yaşanmadı. Bunun iki tarafı var. Birincisi, Türkiye’nin içinden baktığında üzerine bu kadar emek ve bu kadar para harcanmış insanların başka ülkelere gidiyor olması. Hatırladığım kadarıyla bir tıp öğrencisi ile bir konservatuvar öğrencisine devletin harcamak zorunda olduğu para yakındı. En basitinden bu göçün ekonomiye böyle bir zararı var. Genç insanlar çok haklı olarak, “Bizim gitmemizi mi istiyorsunuz?” diye soruyorlar. Geçen Boğaziçililer benden bir video istemişlerdi, onlara gönderdiğim videoda ben de şunu söyledim; eğer bir ülkede üniversite öğrencileri kendi üniversiteleri ile ilgili alınan kararlara hiç itiraz etmiyorlarsa, kendilerine söylenen her şeyi olduğu gibi kabul ediyorlarsa, eleştirel bakış açıları yok ise o zaman o ülkedeki akademik kültürün geleceğinden endişe etmek gerekir. Öğrenciler bunun tam tersini yapıyorlarsa o zaman endişelenecek bir şey yok, hâlâ demokrasi kültürüne dair tutunabileceğimiz bir şeyler olduğu anlamına geliyor bu. Boğaziçililerin şu anda yaptıklarının insanları aslında mutlu etmesi lazım. “Oh, hâlâ üniversite var” demeleri lazım “normal” koşullarda. Ama Türkiye normal bir ülke değil. Türkiye, yurtdışında sürgünleri olan, cezaevinde insanları olan bir ülke. Dolayısıyla da böyle normal olmayan bir zamanda “normal” bir sorunun sorulması bile durumu anlatıyor. “Ne olacağıdı” derler ya hani, öyle!
Türkiye’nin içinde yaşayanlar tabii hayatlarına devam etmek ve bunu normalleştirmek zorundalar. Türkiye normal bir ülke olmadığı için de aslında o genç insanların sorduğu sorunun bir anlamı kalmıyor. Bizim yurtdışına mı gitmemizi istiyorsunuz? Evet, tabii ki istiyorlar çünkü ülke normal bir biçimde yönetilmiyor. Bu arada şu anda “normal”den daha “akademik” bir kavram bulamadığım için de okuyucunun affına sığınıyorum.
Ama bir yandan da yine aynı makamlardan “Beyin göçünü durdurmak istiyoruz” açıklamalarını duyduk pek çok kez, hem de yakın geçmişte.
İşte sen de yine bunu anlamlandırmaya çalışıyorsun.
Anlamlandırmaya çalışıyoruz elbette. Bu ülkenin gençleri kendilerinden ne istenildiğini anlayamıyor. Bipolar bir ruh hali dayatılıyor adeta.
Ama zaten otoriter bir rejim ne istediğini hiçbir zaman tam olarak söylemez. İsmini koymayayım şimdi ama bu, tarihte kitaplara geçmiş bir yönetim biçimi. Ama bunun altı dolu değil, çünkü yaratabildiği kurumları yok. O yüzden de o söylediğin bipolar durum ortaya çıkıyor. Biliyor aslında istenen insan modeli Boğaziçi’nden çıkacak ama yine de onları tehdit olarak görmeye de devam ediyor. Hem bu sistemle uyumlu olacak hem de Boğaziçi’nde okuyup özgür düşünmeye devam edecek. Öyle bir dünya yok. Ukalalık etmek istemem ama bugün uzaktan gördüğüm kadarıyla bu normalliklerin hiçbiri olmadığı için normal sorular sormaya kalktığın andan itibaren her şey birbirine karışıyor.
İşin bir de ikinci bir tarafı olduğunu söylemiştin.
O da şu; ben yurtdışına çıkmak durumunda kaldıktan sonra fark ettim ki, bizim hiç seyahat özgürlüğümüz olmamış. Türkiye’den yurtdışına tatil için bile gitmek bir karardır. Atina’da yaşayan 19 yaşındaki bir delikanlı ya da genç kadın “Gideyim de Paris’te bir altı ay takılayım, bir dünyayı görüp gelirim” diyebilir. Türkiye’de aynı yaştaki bir genç bunu diyemez. Diyebilmesi için çok fazla karar vermesi lazım, çok fazla şeyi ayarlaması, yoluna koyması lazım. Bu seyahat özgürlüğümüz olmadığı için de aslında belki de dünya ile çok fazla entegre olabilecekken olamamış Türkiye. Ben bunu burada çok daha iyi görüyorum. Türkiye entelijansiyası da dünya ile entegre değil. Son 10 yılda belki daha da kötü oldu.
Şimdi insanların bazıları mecburiyetten, bazıları seçenekten, bazıları artık kendilerini huzurlu hissetmediğinden, bazıları çocuklarını Türkiye’de yetiştirmek istemediklerinden çıkıyorlar. Artık koşullar çok zorlayıcı olduğu için çıkıyorlar. Kimisi müebbetle yargılandığı için, kimisi de bir şeyden korktuğu için çıkıyor olabilir. Ama sonuçta bugün Türkiye’den çok ciddi bir kesim şu ya da bu sebeple çıkıp şöyle bir dünyayı görüyor. Onların bazıları dönecektir, bazılarının çocukları gittikleri yerlerde kalacaktır. Keşke şöyle olabilse; Boğaziçi’nden mezun bir genç kendi kararını kendi verebilse. İsteyen Türkiye’de kalabilse, isteyen istediği yere tık diye gidebilse. Seçeneği olsa. Bu arada bu durum sadece bugüne dair değil, her daim sürgünü olmuş bir ülke Türkiye. Sürgünü olmamış zamanı olmamış bir ülke. Ama şu an ileri bir boyutunu yaşıyoruz.
Sen kendini sürgünde mi hissediyorsun?
Bu tabii çok sorgulanıyor. Sürgün müyüz? Hatta mülteci miyiz? Ben siyasi mülteci olarak burada değilim. Ankara Anlaşması sayesinde burada çalışan bir oyuncuyum. Sürgünü de çok düşündüm kavramsal olarak. Fiziksel koşulları itibarıyla evet bir sürgün bu. Çünkü ben Türkiye’de ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorum hâlâ. Ama sürgün aynı zamanda bir ruh hali. Ben bir sürgün ruh halinde değilim. Yaşadığım yerin kültür hayatının içinde var olmaya çalışıyorum. Yaşadığım yerin sosyal ve politik hayatı içinde var olmaya çalışan, var olan biriyim.
Sanki geçen sene beraat ettiniz gibi algılandı Gezi davasından. Aslında ne oldu?
Gezi davasında yargılanmış olanlara bir beraat kararı verilmişti. O karar istinaf mahkemesi tarafından iki hafta önce bozuldu. Ama zaten yurtdışında olup hiç yargılanmamış, hiç mahkemeye çıkmamış olan bizler için (7 kişi) dava dosyası ayrılmıştı. Avukatlarımızın bize de beraat istemesine rağmen dosya aynı şekilde yakalanıp getirilmemize yönelik olarak devam etti. Türkiye hukukunda bir insan gıyaben yargılanamayacağı için o dosya devam ediyor. Tabii ilk davada beraat kararı verilmiş olmasına rağmen şimdi Osman Ağabey’i de başka bir dava yaratarak içeride tuttular. Aslında “Gezi beraat etti” denildiğinde hiçbir şey değişmemişti. İşte bazen algı olgulardan daha önemli oluyor.
Dava düşmüş olsaydı döner miydin Türkiye’ye?
Türkiye’ye dönüp işler yapmak tabii ki isterim ama burada kurduğum hayatı da bırakmak istemem. Burada da artık o kadar çok yakınım, ahbabım, işim var ki… Benim bir yaratıcı ajansım var. Online meyhane projemiz var. Yazılımı tamam, yakında hayata geçecek. Tabii ki gelip arkadaşlarımı görmek isterim, Boğaz’da rakı içmek isterim, lüfer yemek isterim. Antep’e gitmek isterim. Antep’e gidip sadece yemek yiyeceğim.
Boğaziçi protestoları bazı boyutlarıyla burada Gezi protestolarını hatırlattı. Öyle olunca da talimat alan medya eski defterleri açtı ve sen de yine hedef gösterildin. Tedirgin ediyor mu bu tür saldırılar?
Ben zaten ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanıyorum. Daha ötesi yok. Daha ne olabilir? Beni tedirgin edecek tek şey burada söyleyeceğim bir şeyin oradaki eşimiz dostumuzu tehlikeye atacak bir şeye dönüşme ihtimali olur. Bu da her zaman en yakın çevrenden insanlar olmak zorunda değil. İçinden geldiğin bazı topluluklar da çok etkilenebiliyor. Bir tedirginliğim olursa bundan oluyor.
*Not: Memet Ali Alabora’yı ekranda görmeyi özleyenler bugün yayınlanmaya başlanan Fflam’ın bütün bölümlerine şu adresten ulaşabilirler: https://www.dropbox.com/sh/zevjoirlh8clcv8/AAA0agIUkwdJ6-_Td4sYz8tva/Fflam?dl=0&subfolder_nav_tracking=1
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.05.2025
28.03.2025
24.03.2025
4.02.2025
13.01.2025
16.12.2024
18.11.2024
10.09.2024
10.07.2024
26.04.2024