Cansu Çamlıbel
Bugün yaşadığımız bölgedeki nüfuz mücadelesinin iki önemli aktörü açısından sembolik değeri yüksek iki ziyaret gerçekleşiyor. İki hafta önce ikinci kez ve bu kez Amerikan devletinin DNA’sıyla oynama iddiasıyla Beyaz Saray’a yerleşen ABD Başkanı Donald Trump, ilk yabancı konuğu olarak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu ağırlayacak. Suriye’nin geçiş dönemi Cumhurbaşkanı olarak atanan HTŞ lideri Ahmet El Şara ise ikinci yurtdışı ziyaretini Ankara’ya yapıyor. Esad’ın düşürüldüğü günden beri adeta Erdoğan hükümetinin evlatlığı gibi gösterilmek istenen El Şara’nın ilk yurtdışı ziyaretini neden Türkiye’ye değil Suudi Arabistan’a yapmayı tercih ettiği de sembolizmi açısından sorgulanması gereken başka bir mevzu ama bu yazının konusu değil.
Ayrı ayrı da dünyanın sağlığı sıhhati açısından ziyadesiyle tehlikeli iki tip olan Donald Trump ile Netanyahu’nun bir çift olarak ne tür şuursuzluklara kapı arayabileceğinin işaretlerini muhtemeldir ki bugünkü ziyaret sırasında alırız. Dünya siyasetinin maruz kaldığı en büyük manipülatörlerden biri olan Netanyahu’nun Trump’ı çekiştirerek kendisiyle aynı düzleme getirmeye çalışacağı tek konu Gazze ve Filistinlilerin kaderi olmayacak. Hiç şüpheniz olmasın, Netanyahu, gönlü Suriye’den çekilmekte olsa da bu konuda kafası karışık olan Trump’ı “Suriyeli Kürtlerin otonomisinin korunmasının İsrail’in ve batının ulvi çıkarına’ olduğu konusunda kuvvetlice gıdıklayacaktır. Trump’ın kendi atadığı ulusal güvenlik kadrosu içindeki ezici çoğunluğun da zaten YPG’nin Suriye’nin yeni yapısına entegre edilerek korunmasından yana olduğunu biliyoruz.
Netanyahu Washington’ın yabancısı değil. Sadece altı ay önce, hem de Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Khan hakkında tutuklama emri çıkarılması için başvurmuşken Netanyahu kendisini ABD başkentine davet ettirerek Kongre’nde mide bulandırıcı bir şov yapmıştı. 89’u Demokrat, ikisi bağımsız, biri Cumhuriyetçi toplam 92 Kongre üyesi Netanyahu’yu protesto ederek oturuma katılmamıştı. Tepkinin farkında olan Biden yönetiminin kurmayları, Netanyahu’ya Biden ile Oval Ofis randevusu yerine dönemin Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile düşük profilli bir görüşme ayarlayarak krizi yönetmeye çalışmışlardı.

Trump ve Netanyahu
Uluslararası Ceza Mahkemesi Kasım 2024’te ‘Gazze'de işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan ötürü’ Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında tutuklama kararını çıkardı. Mahkemenin kurucu anlaşması olan Roma Statüsü’ne taraf olmadığı için ABD’nin Netanyahu’yu tutuklayıp Lahey’deki mahkemeye teslim etme gibi bir zorunluluğu yok. Olsaydı da Donald Trump çok muhtemel “Ben UCM’yi tanımıyorum, ABD’yi hemen şimdi Roma Statüsü’nden çektim” der, şak diye bir başkanlık kararnamesi imzalar, kafasının dikine giderdi.
Asıl ürkütücü olan ve modern devlet sistemine asırlar öncesini hatırlatan flashback’ler yaşatan şey tam da bu; demokrasiyi sandıktan çıkmaya indirgeyen çoğu sağ popülist liderlerin koltuğa oturur oturmaz denge ve kontrol mekanizmalarını yıkıp ‘mutlak otorite’ye dönüşme sevdası. Trump’ın keyfi ve partizan atamalarla tam gaz başladığı ikinci başkanlık döneminin ‘L'État, c'est moi’ (Devlet benim) virüsünün dünya genelinde hortlamasına hizmet edeceği ortada.
‘Devlet benim’ kavramını siyaset literatürüne 1655 yılında sokan Fransa Kralı XIV. Louis olmuştu. Elbette monarşinin hüküm sürdüğü o dönemde bu ‘ölene kadar hükümdarlık’ konusu insanlığı tehdit eden bir virüs olarak görülmüyordu. Bir virüsün hızlı yayılmasına neden olan kişilere tıpta super-spreader (süper bulaştırıcı) denildiğine ise Covid-19 salgını sırasında aşina olduk.
Trump gibi Netanyahu da ‘Devlet benim’ virüsünün süper bulaştıcılarından biri bana kalırsa. Gazze savaşı maalesef Netanyahu’nun ‘Devlet benim’ diyerek yaptığı vahim işlerin zirvesi oldu. İsrail devleti ‘Şii hilali’ni kırmak için fırsat kollamıyordu demiyorum. Ancak Hamas’ın 7 Ekim saldırısına imkan veren de o saldırıdan sonraki süreci bu kadar hoyratça yürüterek ‘sonsuz dek savaş’ paradigması yaratmaya çalışan bizaat Netanyahu’nun kendisi. Bu iddianın sahibi ben değilim, İsrail devletinin çeşitli kademelerinde görev yapmış istihbaratçılar, askerler ve siyasetçiler.
Netanyahu’nun kendi siyasi kariyerini kurtarmak için Gazze’yi nasıl kalkan olarak kullandığını anlatan The Bibi Files (Bibi Dosyaları) belgeseli için korkmadan kamera karşısına geçenler arasında başbakanlık konutunun kahyası da var yakın zamana kadar Netanyahu’nun basın danışmanlığını yapan Nir Hafetz de var. Belgeseli benzersiz kılan şey ise kuşkusuz Mayıs 2023’te signal uygulaması üzerinden Amerikalı film yapımcısı Alex Gibney’e sızdırılan Netanyahu’nun polis sorgusunun görüntüleri. Tek kelime İbranice bilmeyen Oscarlı yapımcı Gibney, 1000 saati aşan sorgu kayıtlarını doğru çerçeveye oturtabilmek için yıllardır Netanyahu dosyası üzerinde çalışan İsrailli araştırmacı gazeteci Raviv Drucker’ın kapısını çalıyor.
Kayıtları Gibney’e sızdıran devlet görevlisinin tek bir koşulu vardır; Netanyahu’nun polis sorgusu görüntüleri üzerine kurgulanan film İsrail’de gösterime sokulmaya çalışılmayacaktı çünkü bunun hepsi açısından yasal sonuçları olurdu. Nitekim Netanyahu, belgeselin gösterimini engellemek için elinden geleni ardına koymadı. Ancak Kudüs’te bir mahkeme Netanyahu’nun filmin gizlilik yasalarını ihlal ettiği iddiasıyla açtığı davayı reddetti. Bibi Dosyaları ilk olarak Toronto Uluslararası Film Festivali'nde yapım aşamasında olan bir film olarak gösterildi, resmi olarak dünya prömiyerini ise geçtiğimiz Kasım ayında New York’taki belgesel festivalinde yaptı.
Bibi Dosyaları, gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış bir siyasetçinin kişisel hırsının ve hapishane korkusunun nasıl savaş suçlarına kadar uzanan bir domino etkisi tetikleyebildiğine dair ibretlik bir hikâyeyi gözler önüne seriyor.
Belgesel, tarihin aşırı hızlı akışı nedeniyle unuttuğumuz bir gerçekliğe geri götürüyor bizi. 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısından sadece günler önce İsrail halkı on binlerle sokaktaydı, Netanyahu’nun ‘yargı reformu’ diye ittirmeye çalıştığı Yüksek Mahkeme’nin yetkilerini tırpanlamaya yönelik düzenlemeyi protesto etmek için. 7 Ekim’in neden olduğu büyük şok nedeniyle protestolar dört beş ay kadar kesildi ancak İsrailliler bu sefer Hamas’ın elinde tuttuğu rehinelerin ailelerini de yanlarına alarak yeniden Netanyahu’ya karşı sokaklara döküldüler. 2024 boyunca devam eden savaş karşıtı protestoların hedefinde hep Netanyahu vardı. Sol ve merkez seçmeni, rehinelerin ve ölenlerin ailelerini ve İsrail ordusunda görev yapmış askerleri öfkede buluşturan o lidere dönüştü Netanyahu.
1996’dan bugüne üç ayrı dönemde seçilerek toplamda 18 seneyle İsrail tarihin ‘en uzun görevde kalan en sağcı hükümetini kuran başbakanı’ sıfatına haiz Bibi, ‘devletin bekası’ diye yırtınmasına rağmen toplumsal muhalefetin sesini kısamadı.
Netanyahu ya da koalisyonundaki faşistler toplumsal muhalefeti örgütleyenleri bizde olduğu gibi “Haydi yüreğiniz yetiyorsa çıkın sokağa da görelim!” diye açıktan tehdit de edemedi. Ha bu da bize ders olmaz, olsa olsa dert olur!
Kendi ülkesinde yolsuzluktan, uluslararası bir mahkemede ise savaş suçundan yargılanmakta olan bir siyasetçi bugün Beyaz Saray’da kendisi de 34 ayrı suçtan yargılanan ancak başkan seçildiği için dosyaları ötelenen başka bir siyasetçi tarafından ağırlanacak. Biri 76 diğeri 78 yaşında olan bu adamlar, o koltuklarda oturmasalardı demir parmaklıkların arkasında olabilirlerdi. Küresel siyaset, reelpolitik okuması yaparken bu çıplak gerçeği sık sık hatırlamalı…sadece Netanyahu ve Trump üzerinden de değil.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.05.2025
28.03.2025
24.03.2025
4.02.2025
13.01.2025
16.12.2024
18.11.2024
10.09.2024
10.07.2024
26.04.2024