Hakan TAHMAZ
Türk siyasetçilerinin sözcükleri yerli yersiz kullanmasına çok sık rastlarız. Siyasal muarızlarının eleştirilerini savuşturmak veya onları suçlamak için kullandıkları kelimeleri gerçek bağlamlarından koparıp, içini boşaltırlar. Zamanla kelimeler ağırlığını yitirir, insanlardaki algıları değişir. Siyasal linçin aracına/silahına dönüşürler.
“Vatan haini, terör destekçisi, fetocu” son dönemin en revaçta suçlama tanımlamaları. Bir zamanların şeriatçı ve komünist sözcüklerinin işlevini görüyorlar. Bu siyaset yöntemi, her dönem siyasetçilerin ayıbını örtme/gizleme işlevi de gördü.
Mevcut iktidar partisi, kendi siyasal çizgisini 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında gelişen siyasal süreçte “millî duruş” olarak tanımlamaya başladıktan sonra buna karşı çıkan, desteklemeyen ve eleştiren her kesimi, herkesi “gayri millî” ilan etmeye başladı. Bir süre sonra da vatan haini. Duymak istemediklerini dillendirenleri, karşısında dikilenleri Türkiye’ye düşmanlık yapmakla damgalamakta hala ısrar ediyor. Bu yolla muhaliflerini veya her hangi bir konuda politikasına itiraz eden insanları biat etmeye zorluyor.
Bu, Türk siyasetinin genlerinden, siyasal kültüründen kaynaklanan bir vaka olarak hep kendini tekrarlayarak günümüze kadar süregeldi.
15 Temmuz darbesi sonrası içeride, bölgede savaş ve çatışmanın yoğunlaşmasıyla bu kurumsallaştı. Kurumsallaşma derinleştikçe “toplumsal çürüme” gelişti.
Önce darbe girişimi bahanesiyle kanun devletine son verildi. İktidarın keyfi siyasal tutumları her alana hâkim kılındı. 12 Eylül’den kalma muhbirlik, ihbarcılık ve itirafçılık müessesi yeniden tesis edildi. 12 Eylül döneminde, devrimcilerin itibarsızlaştırılmasının yöntemleri ve mekanizmaları şimdilerde öfke kusmanın, hınç almanın, yok etmenin mekanizması olarak kullanıyor.
Muktedirlerin, siyasal projelerine muhalefet edenleri bertaraf etmenin mekanizmaları hoyratça ve fütursuzca kullanılıyor.
AB ile müzakere çerçevesinde yapılan değişiklikler kapsamındaki düzenlemelerle gizli tanıklık, itirafçılık kurumsallaştırıldı. Bunun sonuçları, Ergenekon, Balyoz, KCK davaları gibi soruşturmalarda görüldü.
Cumhurbaşkanı, 15 Temmuz sonrası makamında muhtarlara seslenirken, adeta fetva verircesine “vatan hainlerinin, terör örgütü mensuplarının” ihbar edilmesini buyurdu. Muhtarlara yeni bir görev addetti. Bunun milli bir görev olduğunu ifade etti.
OHAL sonrası yaratılan “korku rejiminde” insanların komşusunu, iş arkadaşını, meslektaşını, sıra arkadaşını ihbar etmesi teşvik edildi, ödüllendirildi. İsimsiz, imzasız gizli mektuplarla, yalan beyanlarla, senaryolarla ihbarcılar ve muktedirler “ellerinin kiri” yıkadılar/yıkıyorlar.
İktidarın, kendine muhalefet edenleri düşmanlaştırma politikası ve siyaset yapma tarzı ile bunun toplumda yaygınlaşmasını tercih ettiği durumlarda, toplumsal çürüme ve çöküş kaçınılmaz olur.
Türkiye bugün tam da bunu yaşıyor. 2018 Türkiye’sinde muktedirlerin evrensel değerleri, insani haklarını, dünyanın gözeleri önünde ayaklar altında çiğniyor ve zora dayalı güç gösterisi sergiliyor. Gecen ay bir grup Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi “protesto” haklarını kullandı. Öğrencileri, Cumhurbaşkanının talimatı doğrultusunda mahkeme, eğitim haklarını gasp edip tutukladı. Osmangazi Üniversitesi’nde ihbarcı, akademisyen Volkan Bayar, dört meslektaşını birden katletti.
Bunlar son ayın bildiğimiz vakaları. Bilemediğimiz, duymadığımız yaşam hakkını, düşünme özgürlüğünü, düşüncesini yaşama geçirme özgürlüğünü ortadan kaldıran binlerce vaka var. Adeta günlük rutin oluverdi, iftiralar, ihbarlar, ihraçlar, intiharlar.
Bu toplumun çöküş hâli değilse nedir? Hatayla, yanlışla yüzleşmek ve arınmak yerine “elinin kirini” yalan yanlış ihbarla, itirafla yıkamaya çalışmak insanların “genetik yapısı” nı daha da bozan çaresizlik, güçsüzlük, güvensizlik durumudur. Ülkeyi cezaevine çeviren, içerisiyle dışarının farkının yok edildiği bir ülke ancak karanlıklar diyarı olabiliyor. Hızla bu yolda ilerleniyor.
Hakan Tahmaz
(www.hakantahmaz.com)
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.08.2025
29.07.2025
25.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
11.07.2025
21.05.2025
1.04.2025
20.02.2025
1.02.2025