Hilâl KAPLAN
[Sesonline] “Başörtülü kadın üniversiteye girmek istediği andan itibaren, bu aslında cumhuriyet elitlerinin aydın Türk kadını projesinin iflas ettiğinin göstergesi oldu.” “Onların istediği gibi dönüşmedi Müslümanlar. Hem zenginleştiler, hem eğitim sahibi oldular ama başörtülerini de taktılar, namazlarını kılıyorlar. Yani bu görünür dindarlığın kendisi onlar için bir tehdit unsuru.” “Nasıl başı açık bir kadına göğüslerini aç demek o kadının mahremiyetini, bedeninin mahremiyetini ihlal etmekse, ona yapılmış büyük bir saygısızlıksa, başörtülü kadın için de aynı şey geçerli.” “Devlet, hepimizin üzerinde kutsal bir varlık değil. Devlet, bir örgütlenme biçimi ve onu da biz oluşturuyoruz. Dolayısıyla hepimiz devleti temsil edebilmeliyiz.” [Hilal Kaplan Sesonline.ent'ten Arife Köse'ye konuştu...]
NEDEN HİLAL KAPLAN?
28 Şubat darbesinin üzerinden 13 yıl geçti. Bu 13 yılda toplum, ordu, hükümet her şey değişti, dönüştü. Tabii ki 28 Şubat (1997) darbesinde hedef olan gösterilen Müslümanlar da değişti. Daha çok sokağa çıkmaya, darbeye daha yüksek sesle karşı çıkmaya, kimliklerini daha açıktan ifade etmeye başladılar. Üzerlerinden geçer gibi yapan tanklar, onların da başlarını kaldırmalarına, başörtüsü takan kadınları okullarına ve devlet dairelerine almayan ‘devlet baba’yı, ‘peygamber ocağı’ da denilen orduyu sorgulamalarına yol açtı. Aradan geçen bu 13 yılda farklı bir Müslüman kuşak yetişti. Biz de, 28 Şubat’ı, o dönemle bugün arasındaki farkı ve başörtüsü sorununu, 28 Şubat darbesi olduğunda henüz bir lise öğrencisi olan, ama bugün sadece başörtülü kadınlar için değil, Kürtler, Aleviler, Ermeniler, bu toplumda mağdur olan bütün kesimler için özgürlük isteyen bir ses olan, Taraf gazetesi yazarı Hilal Kaplan ile konuştuk.
* * *
»ARİFE KÖSE: 28 Şubat ile ilgili senin kişisel hikâyen nedir?
- HİLAL KAPLAN: 28 Şubat’ta ben lise öğrencisiydim. Anadolu Lisesi’nde okuyordum. Ve örtülü değildim. Ama ailem mütedeyyin bir aileydi ve kuzenlerim örtülüydü. Belki onlarla birlikte yaşadığım birkaç anekdotu anlatabilirim. Bir yere gitmek için otobüse binmiştik. İki kuzenim örtülü. Onlarla beraberim ben de. Ve otobüste daha ikinci üçüncü durağa gelmeden kuzenlerimi ‘Defolun, İran’a gidin”, diye taciz etmişlerdi. O zaman, Laik kesim diye adlandırılan kesimin yoğun olduğu bir yerde oturuyorduk. Mütedeyyin insanlar da vardı ama laik kesim daha ağırlıktaydı. Ve böyle bir saldırıya maruz kalmıştı kuzenlerim. Ben çok sinirlenmiştim, bir şeyler söylediğimi hatırlıyorum ama kuzenlerim hiçbir şey söyleyememişlerdi. O sindirilmişlik ve ezilmeye maruz kalmış olma duygusunu da anlıyorum tabii ki. Ve 28 Şubat’ta, son bir iki yıl önce de hep Türkiye Malezya mı oluyor tartışmaları vardı ya, o dönem de hep İran ile benzerlikler kuruluyordu. 28 Şubat dindarların, Müslüman kesimin bastırıldığı bir darbe oldu ve özellikle bu irtica söylemi üzerinden meşrulaştırılarak yapılan bir darbeydi. Yine o günlerde evde çok gergin bir havanın olduğunu, haber bültenlerinin sıkı sıkıya takip edildiğini ve genel olarak mutsuz bir atmosferin olduğunu hatırlıyorum.
» Aslında 28 Şubat’a kadar Müslüman diye adlandırılan kesim ile devlet arasında büyük bir çatışma ve çelişki olmamış. Ama 28 Şubat’ta, birdenbire, yüzde 99’unun Müslüman olduğu söylenen Türkiye gibi bir ülkede, İslam, Müslümanlık iç tehdit olarak lanse edildi? İslam nasıl böyle bir tehdit haline geldi?
- Aslında 28 Şubat’tan önce, İkinci Grubun lağvedilmesi diye bir olay var resmi tarihte. Mustafa Kemal ve arkadaşları Birinci Grup, ikinci grup ise hep irticacı diye geçer, resmi tarihte öyle bir algı vardır. Halbuki o grubun, Ali Şükrü Bey ve arkadaşlarının icraatlarına bakarsak, Mustafa Kemal’in tek adamlığına karşı daha çoğulcu, demokratik bir anlayışa geçmeyi, Anglosakson, hatta liberal bir görüşü savunurlar. Ondan öncesi de var ama tabii ki yakın tarihimize baktığımızda 28 Şubat’ta böyle bir gerekçelendirmeyi görüyoruz. Bu aslında şundan kaynaklanıyor; ülke nüfusunun çoğunluğu Müslüman ama devletin bütün kimlik gruplarından beklediği şeyler var. Yani mesela Ermeniysen, Ermeni olduğunu çok fazla vurgulamayacaksın. Kürtsen çok fazla altını çizmeyeceksin. Neden? Çünkü işte “ne mutlu Türküm diyene”. Müslümanların da, Müslüman olduklarını görünür kılarak, dini pratiklerini hayatın içerisine geçirmeye çalışarak, bir anlamda oldukları gibi yaşayarak -oldukları gibi yaşamak zaten görünür olmak demek- bunu devlet bir tehlike olarak algıladı ve yansıttı. 28 Şubat’ın görünen gerekçesi bu olsa da arkada yatan başka bir şey var. O da şu; Erbakan’ın iktidara geldiği dönem köyden kente göçün çok yoğun olduğu ve köyden kente göçmüş olanların da ekonomik özgürlüklerini kazandıkları, Anadolu Kaplanları denen kesimi oluşturdukları bir dönemdi. Ekonomide güçlü olmak aynı zamanda bu grubun siyasetteki etkisinin de artması anlamına geliyordu. Esas tehlike buydu. Bir anlamda, o “laik”lerin yönetimdeki etkilerini azaltacak başka bir grubun doğuyor olması ihtimali onları çok korkuttu. O anlamda 28 Şubat büyük ekonomik tedbirleri de beraberinde getiren, tekelleşmeyi yeniden tesis eden bir darbedir. Devlet, aynı zamanda, Müslüman olmanın getirdiği yükümlülükleri çok fazla göz önünde yaşayan vatandaşlarını dışlamak istedi. ‘Camiye gidiyorlar yetmez mi’, ‘evlerinde başlarını örtsünler’ söylemleri üzerinden, yani ‘sen bizim alanımıza girme, görünür olma, biz seni görmek istemiyoruz’ diyerek Müslümanlar üzerinde bir baskı ortamının oluşmasını sağladı.
» Neredeyse her on yılda bir darbe görmüş bir ülkede yaşıyoruz. Sence 28 Şubat darbesi ile, ondan önceki darbeler arasında bir bağlantı var mı?
- Tarihsel bağlam içinde baktığımızda bütün darbelerin kendilerine has yönleri olduğunu görebiliriz tabii ki ama bütün darbelerin ortak noktası şu: Yönetimde söz sahibi olmak isteyen, bu tekeli elinde tutmak isteyen bir grup var ve o grubun iktidarını tehdit eden herhangi bir oluşumun başını çıkarması bile ezilmesi için yeterli. İkincisi, darbeler olağanüstü hal dönemleri, hukukun askıya alındığı dönemler. Dolayısıyla hukukun askıya alındığı dönemlerde vatandaşın canına, malına kastetmek gayet doğal. Yani hukuk dışılığın kendisi hukuk oluyor darbe dönemlerinde. Bu anlamda insanlara yapılan zulümler bağlamında da ortak noktalar var diye düşünüyorum. İşkencehanelerde verilen ilk emir örneğin “Soyun!” emridir. Örneğin ben 28 Şubat’tan sonra uygulanan başörtüsü yasağını da böyle yorumluyorum. Devlet, başörtüsü takan kadınlara “soyun” diyor. Yani üniversiteleri hukukun askıya alındığı bir olağanüstü hal mekânı olarak düşünün. Çünkü başörtüsü yasağı hukuktan yola çıkarak mecburen uygulanması gereken bir yasak değil, olağanüstü hal gibi, ben yaptım oldu mantığı çerçevesinde de facto olarak uygulanıyor. Kadınlara da bu şekilde bir emir veriliyor. Sadece başörtülü kadınlar değil tabii ki, yavaş yavaş yükselen Anadolu Kaplanları’nın da mallarına kastedecek şekilde insanların zulüm altında bulunduğu bir dönem. Ve tabii ki bu anlamda diğer darbe dönemleriyle bağdaşıyor.
» 28 Şubat’ta hükümet direnmedi. Erbakan, birkaç gün bekledikten sonra MGK bildirisini imzaladı. Ayrıca Refah Partisi’ne oy veren ve darbenin hedefi olan Müslümanlar da direnmediler. Ama bugün sanki daha farklı bir hava var; hem hükümet hem de halk direniyor. Bu 13 yılda, 28 Şubat’tan bugüne ne değişti?
- İki dönem arasında çok kilit farklar var. Birincisi, 28 Şubat döneminde iktidar direnmedi. Erbekan, ben bu bildiriyi kabul etmiyorum, halka gidiyorum demedi. Ama Erdoğan 27 Nisan sonrası ‘tamam, seçime gidiyoruz’ dedi. Ya da AKP’ye kapatma davası açılırsa seçime giderim diyor. Dolayısıyla bugün iktidar bazında bir direniş görüyoruz. Biz de işler pek aşağıdan yukarı işlemiyor, yukarıdan aşağı işliyor. İktidarın bu şekilde direndiğini gören halk da direnme cesaretini buldu. İkincisi, örneğin 28 Şubat’ta alternatif medya yoktu. Olan medyanın neredeyse tamamı darbeciydi. Ama bugün alternatif medya çoğaldı. En başta Taraf gazetesi olmak üzere, medyada da belli bir değişim var. Demokrasilerde kamuoyu algısı çok önemlidir ve iki dönem arasında medyanın kamu algısını şekillendirme konusunda böyle iki farklı etkisi oldu. 28 Şubat’ı açıktan destekleyen, merkez medya dediğimiz bir medya vardı. Şimdi de merkez medya açıktan darbeci olmasa bile ama buna çok teşne olduğunu ifade eden yayınlar yapsa da, bu medyanın alternatifi artık çok fazla. Yani iki dönem arasında toplumsal ilişkiler açısından farklılıklar var. Bir de sermaye olarak farklılık var. 28 Şubat’ta sermayenin tek elde tutulması çabası vardı. Fakat 2002 yılında AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte alternatif bir sermaye birikimi şansı doğdu. Onların da ekonomik güçlerinin getirdiği bir farklılık var. Biliyorsunuz, 28 Şubat döneminde irtica söylemi çok ayyuka çıkmıştı. Erbakan’ın söylemleri de hep bu iddiayı besleyecek söylemler oldu.
»Bunu bir eleştiri olarak mı söylüyorsun?
- Tabii ki, bir eleştiri olarak söylüyorum. Erbakan tam da ordunun isteyeceği şekilde bir Müslüman özne olarak davrandı. ‘Kanlı mı olacak, kansız mı olacak’ sözü gibi, şeyhleri başbakanlık konutunda iftar yemeğine davet etmesi gibi, ki normal bir ülkede şeyhlerin ağırlanmasının sorun olmaması gerekiyor. Onlar da bir bakıma sivil toplumun önderleri olarak görülebilir. Ama o dönemde tam da ordunun istediği malzemeyi ona sunan bir iktidar vardı. Ve sen ordu karşısında direnmeyeceksen o zaman neden bunları yapıyorsun? Çünkü yaptığın şeyin haklılığına inanıyorsan direnmelisin, sizin bu iddialarınız mesnetsiz diyebilmelisin. O da yok. Ayrıca bu dönemde toplumsal hareketlilikler çoğaldı. Köyden kente göçten bahsettik, işte o göç edenler artık daha eğitimli, daha sivil toplumun içinde, daha farklı kesimler bir araya gelebiliyor. Bu 28 Şubat döneminde çok karşı karşıya olduğumuz bir manzara değildi. Günümüzde darbe karşıtlığı diye bir şey var ve “darbe karşıtlığ”ı şemsiyesi altında toplanan çok farklı kesimler var. O nedenle, toplum olarak, toplumsal muhalefet olarak 28 Şubat’a göre daha örgütlü olduğumuzu düşünüyorum. Bu nedenle iki dönem arasında kilit farklılıklar var diye düşünüyorum.
»28 Şubat’tan sonra neden darbe planları devam etti?
- Örneğin 12 Eylül’de ordu solun üzerinden öyle bir geçti ki sol bir daha doğru düzgün toparlanamadı. Ordu, 28 Şubat’ta sonra da Müslüman kesime aynı şeyi yaptığını düşündü. Hatta biliyorsunuz ’28 Şubat 1000 yıl sürecek’ diye açıklamalar oldu. O noktada, AKP’nin ortaya çıkışı ordunun öngördüğü bir şey değildi. Tarihsel bir olgu olarak bu kadar büyük bir toplumsal etkiye sahip olabilecek ama aynı zamanda mütedeyyin bir arka plandan gelen bir partinin ortaya çıkabileceğini tahmin etmemişlerdi. Darbe planlarına bakarsak, hemen hemen AKP’nin iktidara gelmesiyle paralel gittiğini görebiliriz. 28 Şubat ile yetinmemelerinin sebebi biraz da bu. Erbakan AB karşıtıydı, D-8 ülkeleri topluluğunu kurmaya çalıştı. Ama AKP öyle değil, AB ve Amerika ile müttefik. Bu anlamda ordunun siyaset ve ekonomi üzerindeki iktidarını sarsabilecek güçte bir parti. O yüzden 28 Şubat ile yetinmediler, hala da yetinmiyorlar.
» Kim bu başörtülü kadınlar?
- Aslında başörtüsü takan kadınlar bu topraklarda hep var olagelmiş kadınlar. Başı açık kadın imgesi aslında daha yeni bir imge, cumhuriyetle beraber daha çok yoğunlaşan bir imge. Başörtüsü takan kadınlar da, başı açık kadınlar gibi bu topraklarda yetişip büyümüş kadınlar. Biz, ne zaman ki o orta üst sınıf dediğimiz sınıfın ekonomik alanına, eğitim alanına, çalışma alanına giriyoruz ve kendimizi orada var etmeye çalışıyoruz o zaman problem oluyoruz. Yoksa babaanneleri olarak evde otursak, temizlik işçileri olarak fabrikalarında çalışsak bir sorun yok aslında. Ne zaman ki onlarla “eşit” statüde bir var olma biçimi talep ediyoruz, siyasetin, eğitimin, çalışma alanının içinde de var olmayı talep ediyoruz o zaman onlar için problem oluyor.
» Neden?
- Cumhuriyet elitlerinin aydın Türk kadını yaratma diye bir projesi vardı. Bu aydın Türk kadını başı açık ama tayyör giyen, yani başı açık olan ama öyle çok da şuh ve dikkat çekici olmayan bir kadın imgesi yaratmaya çalıştılar. Başörtülü kadın üniversiteye girmek istediği andan itibaren bu aslında cumhuriyet elitlerinin aydın Türk kadını projesinin iflas ettiğinin göstergesi oldu.
» Neden?
- Çünkü biz üniversiteye girecek kadar eğitimliyiz, yani “aydınlanmışız” ama başörtüsü de takmak istiyoruz. Yani tam da o projenin öngördüğü kadın imajını alt üst eden bir şey oldu başörtüsü takan kadınlar onlar için. Sanırım o yüzden bu kadar büyük bir öfke duyuyorlar. Yani aslında biz onlara o projelerinin iflas ettiğini sürekli hatırlatıyoruz.
» Başörtüsü konusunda bu kadar büyük tartışmaların odağında olmak, örümcek kafalı’ya varacak kadar aşağılanmaya maruz kalmak başörtülü kadınlarda nasıl bir travma yarattı?
- İstanbul’un belli mekanlarında, örneğin Bağdat Caddesi’nde yürürken yanımdan “cık cık cık” diyerek geçenler oluyor. Bunlar en hafifi tabii, çok alıştık artık. Öyle bir yerden geçiyorsan böyle tepkilerin geleceğini öngörüyorsun. Bir gün de yine minibüste giderken 70 yaşında bir amca benimle kavga etmeye çalıştı. Ben alttan almaya çalıştım falan. En sonunda, “Sen o başını aç gel”, dedi bana. Amcanın asıl derdi anlaşılmış oldu böylece. Dolayısıyla böyle bir hınç ve linç kültürü ile karşı karşıyayız. Hem büyük bir hınç besliyorlar bize karşı hem de linç etmek istiyorlar. Onlar için, her açıdan bir nefret simgesi haline getirildik ne yazık ki. Çünkü dediğim gibi, onlara kendi siyasal projelerinin başarısız olduğunu hatırlatıyoruz. Bu topraklarda sadece kendi istedikleri gibi siyasi özneler yetişecek diye düşünüyorlardı. Müslümanlar toplumda sayısal olarak da çoğunluk olduğu için onlar için daha da büyük bir tehdit oluşturuyor. Onların istediği gibi dönüşmedi Müslümanlar. Hem zenginleştiler hem eğitim sahibi oldular ama başörtülerini taktılar, namazlarını kılıyorlar. Yani bu görünür dindarlığın kendisi onlar için bir tehdit unsuru oldu bu yüzden.
» Konuşmanın başında, başörtüsü takan kadından başörtüsü çıkarmasını istemenin ona soyun demekle eşdeğer olduğunu söylemiştin. Bunu açar mısın biraz?
- Başını açmak, başı açık olmak normal olan olarak algılandığı için, başını aç demek çok travmatik bir şey değilmiş gibi geliyor. Başörtülü olmayan insanlar, buna mütedeyyin erkekleri de katarak söylüyorum, bu travmayı çok net anlayamayabiliyorlar. Nasıl başı açık bir kadına göğüslerini aç demek o kadının mahremiyetini, bedeninin mahremiyetini ihlal etmekse, ona yapılmış büyük bir saygısızlıksa, başörtülü kadın için de aynı şey geçerli. Ben saçlarımı örttüğüm andan itibaren onu mahrem kılıyorum ve o mahremiyeti içselleştiriyorum. Ama devlet gayet hoyrat bir biçimde gelip “sen başını açacaksın” diyebiliyor bana. Ve arada çok hayati bir karar var; ya okuyamayacağım ve çalışamayacağım, kendi potansiyelimi gerçekleştiremeyeceğim ve muhtemelen eve döneceğim, ya da kendimden taviz verip, hem de her gün bu tacizi yaşayıp bir şekilde öğrenim hayatıma devam etmeye çalışacağım. İki imkânsız seçeneğin imkan olarak sunulduğu bir yasak başörtüsü yasağı. Yazımda da anlatmıştım; işte biz başörtülü birkaç arkadaş oturuyoruz lisans yıllarında. Okulda da yeni yasak başlamış. Muhabbet ilerlerken biz bir baktık aynı kâbusları görüyoruz ve kâbuslarımızda da sokakta çırılçıplak kaldığımızı, üstümüzü kapatmaya çalıştığımızı, işte kimimiz donakalıyor olduğu yerde, kimimiz koşuyor, bir yere sığınmaya çalışıyor… Biz o dönem başımızı açmaya direnmiştik, kimimiz şapkayla giriyorduk. Yani başımızı açmamıştık ve ona rağmen böyle bir travma yaşıyorduk. Böyle bir emirle karşı karşıya kalmak, itaat etmeseler bile, böyle bir travmaya ve korkuya yol açıyor başörtülü kadınlarda. O yüzden kadın ruhunu çok inciten bir yasak. İşin bu noktası biraz ıskalanıyor galiba.
» Başörtüsü yasağını savunanların en büyük iddiası, başörtüsünün kamusal alanda kullanılmaması gerektiği, çünkü kamusal alanın devleti simgelediği ve devletin de laik olması gerektiği. Bu konuda neler söylemek istersin?
- Devleti fetişleştiriyoruz. Yani devlet kutsal bir yerde, insandan, vatandaştan daha üstün bir yerde devlet ve vatandaş olduğu haliyle onu temsil edemez diye bakıyoruz. Yani başörtülü bir kadının devlet memuru olmasına karşıyız. Bir gayri müslimin devlet memuru olmasına karşıyız. Ya da devlet memurunun Atatürk rozeti takmasına karşı değiliz, ama Zülfikar kılıcı şeklinde bir rozet veya kolye takmasına karşıyız. Neden? Çünkü Alevi olduğunu gösterecek. Yani vatandaşın kimliğini reddeden, görünmez kılmaya çalışan bir anlayış ve böyle bir nötr olma miti, tarafsızlık miti var. Halbuki yok öyle bir şey. O zaman hepimiz android olalım, gri giyinelim, saçlarımızı kazıtalım, böyle yaşayalım o zaman. Sonuç olarak insan bizatihi siyasal bir varlık ve ben eğer bu devletin vatandaşıysam, vergi ödüyorsam, devlete karşı sorumluluğumu yerine getiriyorsam bu devleti temsil edebilmeliyim. Devlet vatandaştan daha üst bir yerde değil, ya da vatandaş devletin hizmetkarı değil. Tam tersi. Dolayısıyla kamusal alanın sınırının çizilmesi ve başörtülü kadınların oradan dışlanması tam da biraz önce bahsettiğim cumhuriyet elitlerinin korunaklı alanlar yaratma çabası olarak görüyorum ve doğru bulmuyorum tabii ki. Devlet, hepimizin üzerinde kutsal bir varlık değil. Devlet, bir örgütlenme biçimi ve onu da biz oluşturuyoruz. Dolayısıyla hepimiz devleti temsil edebilmeliyiz.
» Başörtüsü bu toplumdaki mağduriyetlerden sadece bir tanesi. Mağdur olan başka kesimler de var. Başörtüsü takan kadınların mağduriyeti diğer mağdur olan toplumsal kesimler arasında nasıl bir yere oturuyor?
- Tabii ki aralarında önemli bir bağ var. Devlet Alevileri nasıl mağdur ediyor? Ben Sünni bir devletim diyerek mağdur ediyor. Gayrimüslimleri nasıl mağdur ediyor? Ben Müslüman bir devletim diyerek mağdur ediyor. Başörtüsü takanları nasıl mağdur ediyor? Ben laik bir devletim diyerek mağdur ediyor. Yani devlet bu anlamda çok parçalı bir kimlik siyaseti güdüyor. Bu noktada, mağdur olan grupların birleşmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Çünkü devlet bize farklı bedenlerde aynı şeyi yapıyor, biz de bu zokayı yutuyoruz. Hepimiz devletin istediği gibi kendi çizgilerimiz içerisinde kendi mahallemizde bir dayanışma kuruyoruz ve diğerleriyle de hep devlet diliyle konuşuyoruz. Dolayısıyla bu noktada mazlum zalimleşmiş oluyor. O yüzden asıl olması gereken mazlumların birleşmesi diye düşünüyorum.
»Peki, bugün Türkiye’deki manzaraya baktığında bu mümkün mü sence?
- Aslında iyimser bakıyorum. Örneğin bizim Henüz Özgür Olmadık bildirisi bu noktada bir ilkti. Başörtüsü yasağının en çok tartışıldığı dönemde biz çıktık, bütün toplumsal muhalefet gruplarını saydık ve dedik ki onların hakkı iade edilmedikçe biz mutlu olmayacağız. Bunun önemli bir adım olduğunu düşünüyorum ve buna benzer söylemlerin yavaş yavaş çoğalmaya başladığını görüyorum. Tabii ki yeterli değil, ama en azından bir başlangıç var, beş yıl öncesine göre çok farklı bir yerdeyiz. Hızlı bir toplumsal dönüşüm, özellikle zihinsel bir dönüşüm yaşamaya başladığımızı görüyorum.
» Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Emine Erdoğan’ın başörtüsü taktığı için GATA’ya alınmaması olayı ile ilgili olarak ‘Keşke olmasaydı’ dedi. Sence bu açıklamanın bir anlamı var mı?
- 27 Nisan e-muhtırasına baktığınızda, mütedeyyin kesime savaş açan, onları hedef alan, onların tehdit olduğunu söyleyen, ‘Ne mutlu Türküm’ demeyen herkesi düşman gören bir bildiriydi. Üç yıl sonra bugün baktığımızda tabii ki Başbuğ’un ‘Keşke yaşanmasaydı’ demesi nispeten önemlidir. Ama eğer sen bir kurumun başındaysan ve bu haksızlık da o kurum tarafından yapılıyorsa ve her fırsatta ‘biz laikliğin teminatıyız’ deyip o yasağın başka yerlerde uygulanmasını meşrulaştırıyorsan o zaman bu cümle sadece bir retorikten ibaret oluyor. O yüzden bu sözün altında samimiyet olduğuna insan çok fazla kani olmuyor. Ya da samimiyet varsa, o zaman şimdi kaldırsınlar bu yasağı. Madem uygulamada söz sahibisin, o zaman bu uygulamayı kaldır.
» Başörtüsü sorunu nasıl çözülecek?
- Şu anki duruma baktığımda, başörtüsü mevzusu diğer mevzular gibi statükonun gücüyle alakalı. Başörtüsü yasağı, statükonun gücünden beslenen bir yasak. Bu yüzden statükonun gücünü kıracak her tür gelişmeyi ben başörtüsü yasağının kalkması açısından bir kazanım olarak görüyorum. Örneğin Kürt sorununda bazı adımların atılmasını ben başörtüsü yasağı açısından da olumlu adımlar olarak görüyorum. Çünkü statükonun güç kaybettiği her yerde statükodan mağdur olan bütün grupların haklarını kazanması açısından olumlu gelişmeler olacağını düşünüyorum. O yüzden yakın bir tarihte olmasa bile uzun vadede başörtüsü yasağının kalkacağını düşünüyorum. Ayrıca, başörtüsü yasağı de facto olarak uygulanan bir yasak olduğu için örneğin üniversite rektörlerinin bu konuda ne dediği çok önemli. Üniversiteler adeta rektörlerin arka bahçesi olduğu ve rektörler istedikleri gibi uygulamalar yapabildikleri için, yasak karşıtı rektörlerin birebir tavır alması çok önemli. Anayasa değişikliğinden çok, yönetmeliklerdeki değişiklikler bile yeterli olabilir başörtüsü yasağının kalkması için. Çünkü yönetmelikte işte bu yasağa temel oluşturabilecek bir madde var, onun değişmesi yeterli aslında. Ama tabii ki üniversitelerden kalkması sadece bir ilk adım. Sonuçta bizim başörtüsüyle hayatın her alanında yer alabilmemiz gerekiyor.
»Sence şu anda darbe tehdidi var mı?
- Şu anda bir darbe olacaksa da bu tanklı toplu bir darbe olmayacak gibi geliyor bana. Ama örneğin son olarak HSYK’nın verdiği kararla birlikte yaşadığımız süreç darbenin bir nüvesi. Statüko kendi gücünün kırılmaması noktasında bir şekilde direniyor. Şu anda da, askeri olarak bir şey yapamadığı için yargı ayağıyla direniyor. Fakat şöyle olumlu bir gelişme var; yargı kendi içinde bölünmüş durumda. Demokrat hâkimler, savcılar, yargıçlar var ve anti-demokrat olanlar var. Bu noktada elde ettiğimiz bir kazanım darbe tehdidinin azalmasını sağlayacak. Ama Balyoz Planı’ndaki gibi çok büyük, geniş kapsamlı bir darbeyi göze alabileceklerini düşünmüyorum. Ama bu şekilde daha tehlikeli bence. Yani tabii ki geniş kapsamlı olan darbe de tehlikeli, ama böylesi daha sinsice geliyor bana. O yüzden ona karşı uyanık olup toplumsal muhalefeti canlı tutmak çok önemli...
HİLAL KAPLAN KİMDİR?
Ailenin “asi kızı” olan Hilal, 1982 yılında sıcak bir Ağustos günü dünyaya geldi. Çalkantılı bir ergenlik ve başarılı bir eğitim sürecinden sonra lisansını Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. Sivil toplumla organik bir bağı olmasa da hak olanı savunduğunu düşündüğü herkesle her yerde ortaklaşmaya çalışıyor. Halen annesinin soyadını kullanıyor olsa da aslında evlidir. Hilal Kaplan, 2008 yılının Haziran ayında Neslihan Akbulut ve Havva Yılmaz ile birlikte, Henüz Özgür Olmadık kitabını yayınladı. Ayrıca kendisi Taraf gazetesinde Çarşamba günleri Hasıraltı adlı köşesinde okurlarıyla buluşmaya devam ediyor.
Arife Köse, Hilal Kaplan'la röportaj.
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019