Cemil KOÇAK
Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’ndan kurtaran formül
Ankara’nın daha Atatürk’ün sağlığında 1930’ların ortalarında başlayan İngiliz politikasına yönelik tercihi giderek belirginleşti. İsmet İnönü, cumhurbaşkanı seçildiğinde büyük bir savaşın yakında çıkabileceğini tahmin ediyordu. Bir savaş anında Türkiye’nin güvenliğinin ancak İtalya ve müttefiki Almanya tarafından tehdit edilebileceği görüşündeydi. Bu tehdidi önlemek için Ankara’nın İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği grubuna katılması gerektiğini düşünüyordu.
İngiltere ve Fransa ile ittifak
1939’un kış aylarında dış politikada izlenmesi gereken yol çok basit görünüyordu: Mihverin, yani Almanya ve İtalya’nın Avrupa’da ve Balkanlar’da yayılma arzularına karşı, Batılı müttefikler İngiltere ve Fransa ile Sovyetler Birliği’nin görünürde kurmaya çalıştıkları bloka katılma. Ağustos sonlarında Almanya ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan saldırmazlık paktı sonucunda Türkiye’nin kurmaya çalıştığı ittifak sistemi tam ortasından ikiye ayrılmıştı: Bir yanda Batılı müttefikler kalmıştı, diğer yanda ise Almanya ile anlaşmış görünen Sovyetler Birliği. İnönü yol ayrımındaydı: Ya şimdiye dek izlediği yönde devam edecek ve Türkiye, Sovyetler Birliği olmaksızın Batılı müttefikler yanında yer alacak; ya Almanya ile olan anlaşmasına aldırmaksızın, Batılı müttefikler grubundan ayrılıp, Mihvere yakın bir konuma geçmek anlamına gelecek şekilde Sovyetler Birliği ile bir ortaklığa girecek; ya da o zamana dek olduğu gibi, herhangi bir askerî ittifaka girmeksizin bağlantısızlığını korumaya devam edecekti. İnönü’nün acilen bir karara varması gerekiyordu. O ilke olarak, Batılı müttefiklerin yanında yer almayı kabul etti; bu yoldan geri dönülmeyecek ve Mihver tehdidine karşı Batılı müttefiklerin askerî desteğinin sağlanmasına çalışılacaktı. Ancak İnönü, Sovyetler Birliği ile ilişkilere de çok önem veriyordu. Müttefiklere katılırken Sovyetler Birliği’ni de tamamen dışarıda bırakmak istemiyor; Moskova ile de bir anlaşma fırsatı yakalamaya çalışıyordu.
Saraçoğlu önce SSCB'ye gitti
Savaş başladıktan hemen sonra Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, Sovyetler Birliği ile bu güç sorunları çözmek ve aslında Batılı müttefikleri değil de Mihveri hedef alan bir askerî ittifak imzalamak amacıyla Moskova’ya gitti. İnönü, Sovyetler ile anlaşmayı ve Moskova’nın Türkiye’nin de içinde bulunacağı Batı ittifakı içinde yer almasını ümit ediyordu. Fakat Sovyetler, tam aksine, ittifakın Batılı müttefiklere karşı olmasında direnmekteydi. Ankara’nın ümidi suya düşmüştü. Bunun üzerine Sovyetler ile olan ilişkilere azamî itina göstermek kaydıyla Ekim’de Türk-İngiliz-Fransız ittifakı imzalandı.
Türkiye saldırıya uğrarsa....
Antlaşmaya göre; Türkiye’nin bir Avrupa devleti tarafından saldırıya uğraması halinde İngiltere ve Fransa Türkiye’ye yardım edecekti. Eğer İngiltere ve Fransa bir Avrupa devleti tarafından Akdeniz’de savaşa yol açan bir saldırıya uğrarsa, Türkiye bu devletlerin yanında savaşa katılacaktı. Fransa ve İngiltere, Yunanistan ve Romanya’ya verdikleri garantiler nedeni ile savaşa girdikleri takdirde, Türkiye bu iki devlete tüm olanakları ile yardım edecekti. Ancak eğer bu iki devlet, antlaşma hükümleri dışında kalan bir Avrupa devleti tarafından saldırıya uğrarsa, bu kez Türkiye savaşta tarafsız kalacaktı. Antlaşmanın can alıcı önemdeki protokol maddesi, askerî ittifak yükümlülüklerinin Türkiye’yi Sovyetler Birliği ile bir çatışmaya hiçbir biçimde sürüklemeyeceğine ilişkin çekince idi.
Almanya Polonya’yı kısa zamanda yenilgiye uğrattı, ama asıl belirleyici savaş alanı batı cephesindeydi. Kış ayları sakin geçti ve Alman ordusu birdenbire Nisanda Danimarka ve Norveç’i işgal etti. Bununla da kalmadı; Mayısta Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’a saldırdı ve bu topraklar üzerinden Fransa’ya girdi. Alman ordusu Paris önlerine geldiğinde bu kez İtalya müttefiklere karşı savaşa girdi. İtalya’nın savaşa girişi Türk dış politikası açısından önemli bir kararı da gündeme getirmekteydi: İttifak antlaşmasına göre, Türkiye’nin müttefiklere askerî bakımdan yardım etmesi ve savaşa girmesi gerekmekteydi. Çünkü savaş Akdeniz’e inmişti.
Hiç beklenmeyen gelişme
Açıkçası Türkiye, hiç de beklemediği bir durumla karşı karşıya kalmıştı: İşin başında yalnızca kendi güvenliğini sağlamak amacıyla müttefiklerin yanında yer almıştı. Bu ittifak Mihverin Türkiye’ye saldırmasına engel olabilirdi; ya da bir saldırı hâlinde Türkiye yalnız kalmayacaktı. Ancak şimdi durum tamamen ve tam aksi biçimde değişmişti: Türkiye, hiç düşünmediği bir şeyi yapmak, askerî açıdan yenilgiye uğrayan müttefikine yardım etmek zorunda kalıyordu. Bu da, savaşa girmek anlamına gelmekteydi. İnönü, şimdi de ülkesinin aslında saldırıya uğramaktan kaçınmak için katıldığı bu anlaşma nedeniyle savaşa girmek zorunda kalmasından kaçınmak istiyordu. İnönü’nün politikasının hedefi, ülkeyi her ne pahasına olursa olsun savaştan uzak tutmaktı.
Ya Sovyetler bize saldırırsa
Hedef bir kez saptandıktan sonra şimdi sıra, bu stratejik hedefi başarılı kılacak taktikler düzenlemekteydi. Savaşın ilk döneminde bu taktik Sovyet çekincesi olarak belirlendi; müttefiklere bu gerekçe resmen iletildi. İnönü, ülkesinin savaştan uzak kalabilmesinin, askerî güç merkezleri arasında denge politikası izlemekten geçtiğini düşünüyordu. Türkiye’nin coğrafi ve stratejik durumu, ona bu güç dengesi oyununu sürdürme fırsatını vermekteydi. Dolayısıyla İnönü, Türkiye’yi kendi yanında savaşa sokabilmek için baskıda bulunan askeri bloka karşı, diğer blokun desteğini almak suretiyle bu olanağı değerlendirmek istedi.
Türkiye, Almanları kışkırtmayarak durdurdu
Almanya, Fransa’dan sonra 1941’in kış ve ilkbahar aylarında Balkanları işgal etti. Türkiye, İngiltere’ye karşı dış politikasını, savaşın bu döneminde bir müttefik olarak görevinin, Mihveri kışkırtıcı davranışlardan ve Almanya ile bir askerî çatışmadan kaçınarak, Alman ordularını kendi sınırında durdurmak ve bu sayede de Orta Doğu yolunu tıkamak olarak savunmaktaydı. Aslında İngiltere Türkiye’nin tamamen Mihver etkisine girebileceği endişesinden dolayı, bunu ehveni şer olarak kabul etmek zorunda kalmıştı. Almanya da müttefiklerden kopup kendisine karşı yumuşak politika izleyen Türkiye’nin bu tutumu ile yetinebilmekteydi.
Birbirine geçen çıkarlar-anlaşmalar
Mart ayında Türk-Alman saldırmazlık paktının imzalanması için bir hayli yol da alınmıştı. Bu antlaşma ile cidden garipsenmesi gereken bir durum ortaya çıkmıştı: Şimdi Türkiye, Almanya ile savaşmakta olan İngiltere ile müttefikti, İngiltere’nin yakında müttefiki olacak olan Sovyetler ile arasında saldırmazlık paktı vardı ve nihayet Almanya ile de bir saldırmazlık ve dostluk paktı imzalamıştı. Bu karmaşık antlaşmalar zinciri içinde hangi antlaşmanın daha önce geldiği ya da gelmesi gerektiği sorusu ise tam anlamıyla siyasal bir sorundu.
Anlaşmadan Moskova da kaygı duyuyordu
Almanya’nın 1941 Haziranında Sovyetler’e saldırısı ile savaşın aldığı şekil temelden değişti. Türkiye de rahatladı: O zamana dek ciddî bir tehdit olarak görülen Alman-Sovyet işbirliği kaygısı kendiliğinden ortadan kalkmış oldu. Ancak bu kez Türkiye’nin üzerindeki müttefik baskısı da arttı. Müttefikler, Türkiye’nin Almanya ile olan yakın ilişkilerini hoş karşılamıyorlardı. Hatta Moskova, Almanya’ya o zamana dek hiç görülmemiş ölçüde yakın olduğu izlenimini veren ve hatta Almanya ile anlaşan bir Türkiye’nin kendisine herhangi bir zamanda saldırabileceğini ya da Alman ordusuna transit geçiş izni dahi verebileceğini düşünerek tedirgin oluyordu.
Kısa zamanda doğu cephesinden ardı ardına gelmeye başlayan Alman askerî başarı haberleri tabiî Türkiye’nin siyasal tutumunu da derinden etkiledi.
Unutulmasın ki, Alman-Sovyet savaşı, bir yönden de Türkiye’nin o zamana dek müttefik baskılarına karşı kullandığı gerekçeyi, yani Sovyet çekincesi gerekçesini ortadan kaldırıyordu. Ama müttefiklerin de artık Türkiye’den savaşa girmesini talep edecek güçleri yoktu. İngiltere ve Sovyetler Birliği ancak kendi topraklarını savunabilecek durumdaydı; hatta bu bile kuşkulu görünüyordu. Onlar için Türkiye’nin Mihvere daha fazla yaklaşmaması şimdilik yeterliydi. O zamana dek Türkiye’nin doğu cephesinde güney sınırını güven altında tutması ile yetinebilen Berlin ise, askerî gücünün ve başarılarının verdiği atılımla artık bununla tatmin olmuyordu. Almanya, Türkiye’nin bundan etkilenerek bir an önce kendi yanında savaşa girmesini ya da en azından kendisine askerî kolaylıklar sağlamasını istiyordu.
...ve Son perde
Alman ordularının gerek doğu ve gerek Kuzey Afrika cephesinde yenilgiye uğraması, aynı zamanda ilk müttefik askerî başarılarının göstergesiydi. Bu kez, doğu cephesinde dönem boyunca geri çekilmek zorunda kalan Almanya, Türkiye’nin müttefik başarılarından ve Mihverin yenilgisinden etkilenerek, müttefikler yanında savaşa girmesini engellemek amacı ile çaba harcayacak ve Türkiye’nin savaşa katılmayıp, doğu cephesinde hâlâ kendi güney sınırını güven altında tutmasını isteyecektir. İngiltere, Sovyetler ve ABD ise, Türkiye’nin savaşın ilk ve ikinci döneminde ortaya koyduğu tezi, o dönemlerde ister istemez kabullenmiş olmakla birlikte, askerî başarılarının verdiği güç ve hakla, Türkiye’nin söz konusu bu pasif rol ile yetinmesini artık kabul etmeyeceklerdir.
Sovyetler Birliği, bu sırada Türkiye’nin müttefik olarak savaşa girmesini istemekte ve İngiltere de buna bir ölçüde katılmaktadır. ABD’nin tavrı ise henüz belirgin değildir ve Türkiye’nin sıkboğaz edilmesini istememektedir; ama o da, diğer müttefiklerinin taleplerine bir ölçüde katılmaktadır.
İnönü, savaşın son döneminde savaşa katılmaktan kaçınmak için müttefiklerin yoğun baskılarına karşı Mihverin saldırı potansiyel ve olasılığını öne sürmekte ve bir müttefik olarak ülkesinin görevinin hâlâ Alman ordusuna Orta Doğu’nun yolunu tıkamak olduğunu belirtmektedir. Ayrıca İnönü’nün bir önemli talebi daha vardı: Müttefiklerin söz verdikleri, fakat askerî güçsüzlükleri nedeni ile o âna değin geniş ölçüde yerine getiremedikleri askerî yardımı sürekli olarak gündemde tutmaktadır.
İnönü, bu kez de müttefikler arasında belirginleşen görüş ayrılıklarını kendi lehine değerlendirmeye çalıştı. İngiltere’nin savaşa bir an önce girilmesi yolundaki talebi, artık ne ABD, ne de Sovyetler Birliği tarafından tam anlamıyla destekleniyordu. Bu karşıtlığı değerlendirmek isteyen İnönü, İngiltere ile ABD’yi karşı karşıya getirdi. Böylece denge politikası, müttefik güçler içindeki ayrılıktan yararlanılarak sürdürüldü. Başarılı da olundu. Türkiye, savaşa girmekten ve muhtemelen işgal tehlikesinden kurtulmuştu.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016